Orta sınıfın yeni dramı: Gizli evsizlik Özgür Bayram Soylu
Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com açıklama yapıyor.
Türkiye’de bir dönem toplumsal istikrarın teminatı sayılan “orta sınıf”, bugün sessiz bir çöküşün tam ortasında. Ne yoksulluk sınırının üstüne çıkabilmeyi başarmış durumda ne de eski refah standardını koruyabiliyor. Makro-ekonomik göstergeler, yüksek enflasyon, kalıcı hayat pahalılığı, kısa vadeli dış borç baskısı ve reel gelirdeki erime, bu kesimin alım gücünü ve ekonomik güvenliğini zayıflatıyor. Ancak sorun sadece gelir kaybında değil; orta sınıfın “güvence” duygusunu yitirmesinde yatıyor. Bir dönem “orta sınıf” olarak tanımlanan kesimler, artık maaşını kiraya yetiremeyen ve yüksek faiz–düşük üretim dengesi içinde “ev sahibi olma” hayalini yitiren bir gruba dönüştü. Değeri artan eve erişememek, onları hem maddi hem de manevi açıdan evsizlik hissine sürüklemekte. Bir zamanlar konutu “aidiyet, istikrar ve dinginlik alanı” olarak gören bu kesim, artık evi değil, evi olanları stalkluyor.
ORTA SINIFIN GÖRÜNMEYEN EVSİZLİĞİ
Dünya genelinde “gizli evsizlik” (hidden homelessness), görünür evsizliğin birkaç katı büyüklüğünde bir krize dönüşmüş durumda. İngiltere’de Crisis ve ONS (2023) verilerine göre, sokakta yaşamayan ama kalıcı konutu olmayan kişi sayısı yaklaşık 2,4 milyon. Kanada’da Homeless Hub tahminlerine göre, her yıl 250 binden fazla kişi geçici olarak arkadaş veya akraba evlerinde barınıyor. Avrupa genelinde kiracı hanelerin oranı %30’u aşarken, konut maliyetleri gelirlerin ortalama %40’ına kadar yükselmiş. OECD raporlarına göre, orta gelirli grupların %60’ı “gelecek beş yıl içinde ev sahibi olma” olasılığını imkânsız olarak görüyor. Bu tablo, artık evsizliğin yalnızca sokak köşelerinde değil, şehir merkezindeki kira kontratlarında yaşandığını gösteriyor.
TÜİK’in verilerine göre, 2024’te her 10 haneden 8’i konut masraflarını “yük” olarak hissediyor. “Yük getirmiyor” diyenlerin oranı yalnızca %15 civarında. Kira ödeyen hanelerin oranı %28’e ulaşırken, ev sahipliği oranı %56,1’e gerilemiş. Bu, Türkiye’de her dört haneden birinin kiracı olduğu anlamına geliyor ve bu oran, özellikle C1–C2 SES gruplarında (yeni orta sınıf) yoğunlaşıyor. Genellikle eğitimli, modern ve rahat olarak görülen orta sınıfın da barınma hakkı açısından kırılganlaştığını ortaya koyan gizli evsizlik olgusu, evsizliği yalnızca sokakta yaşamakla sınırlamıyor; aynı zamanda istikrarlı barınma koşullarının kaybı olarak yorumluyor. Bir başka ifade ile gizli evsizlik, kişinin “geçici olarak bir başkasının yanında kalması” ya da “sürekli bir evi olmaması” yani güvenli ve süreklilik arz eden konut hakkının olmaması durumu olarak tanımlanıyor.
Böylece bu kavram, henüz sokakta kalmamış olsa da kalıcı bir konut güvencesinden yoksun kalan kesimlerin yeni toplumsal durumunu tanımlıyor. Orta sınıf, kiracı kartını elinde tutarak modern ekonominin en ironik piyangosunu oynuyor: “Her ay ödüyor, ama hiçbir zaman onun olmuyor.” Bu tablo aslında bir sosyolojik depremi işaret ediyor; dışarıdan bakıldığında evsiz değilmiş gibi görünen geniş bir kesim, aslında güvence-sizliğin en kalabalık salonunda misafir olarak yaşıyor, kendi evinde bile geçici, kendi hayatında bile kiracı…
BARINANLAR KULÜBÜ
Orta sınıfın hikâyesi bir ekonomik daralmadan çok, bir psikososyal evsizlik hikâyesine dönüşüyor. Konut eskiden, yalnızca barınma değil; kimliğin, huzurun ve aidiyetin simgesiydi şimdi ise kırık bir ayna gibi, her bakanda başka bir eksiklik yansıtıyor. Güvence duygusunun çözülmesiyle birlikte orta sınıf, modern toplumun en sessiz trajedisini yaşıyor: Evi var ama evi yok; geleceği var ama tutunacak zemini yok; görünürde varlıklı ama aslında görünmeyen bir evsiz.
Bugünün “yeni orta sınıfı”, artık geçmişin maaşını günü gününe alan, ev kredisiyle huzur bulan güvenli memur ailesi değil; daha çok, maaş yatar yatmaz kiraya el sallayan, ay sonunu beklerken bütçesini mucizelere emanet eden bir toplumsal tipoloji. Modern hayatın sahnesinde hâlâ “orta sınıf” rolünü oynuyorlar ama dekor çoktan değişti: sahnede latte, perde arkasında soğuk, köpüksüz bir borç demlemesi artı borç içine çekilmiş double espresso bir hayat…
Dijitalleşmiş, kentli ve görünür bir yaşam biçimi sürdürüyorlar ama aynı zamanda kırılganlığın tam ortasında yaşıyorlar. Gelirleri erirken tüketim alışkanlıklarını bırakmaya da pek niyetleri yok; “daha fazla tüketim, daha az birikim” sarmalında, kredi kartını hayat rehberine çevirmiş durumdalar. Sosyal medyada güne yoga matında başlayıp akşam kira ödeyen bu kesim, kendi gerçekliğiyle sanal imajı arasındaki farkta görünmeyen bir gizli yoksulluk hissi yaşıyor. “Orta sınıf” hâlâ toplumsal aidiyetin sembolü olsa da bu sembol içi boşalmış bir kimliğe dönüşmüş; artık sistemin ne kazananı ne de kaybedeni değil, sadece yükünü taşıyan sessiz bir ara tabakayı temsil ediyor.
500 Bin Sosyal Konut Projesi, yalnızca ev sahibi sayısını artırmaya yönelik bir adım değil; Türkiye’de uzun süredir derinleşen konut güvencesizliği sorununa verilen ilk kapsamlı yanıt olarak değerlendirilebilir. Projenin ilk etkisi, özellikle orta ve alt gelir grupları için barınmanın yeniden bir “hak” olarak hissedilmesini sağlamakta; kira baskısı altında yaşayan haneler için ise ekonomik ve psikolojik bir nefes alanı açmaktadır. Bu girişim, geçici barınma çözümlerinden kalıcı konut sahipliğine geçişte ilk kırılma noktası olma potansiyeli taşırken, aynı zamanda orta sınıfın çözülmekte olan güven duygusuna yönelik toplumsal bir onarım hamlesi niteliği de taşımaktadır.
Bizde yalnızlık, insanın evinde bile kendini yabancı hissetmesidir.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:54
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 01 Kasım 2025 04:03 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















