Ankara24.com
close
up
Menu

Türkiye’de Üniversite Eğitimi. En İyi Üniversiteler, Fırsatlar ve Başvuru Rehberi 2025

Kerem Aktürkoğlu pişman etti: Hayal kırıklığıydı

Pastadan Türkiye ye önemli pay! Milyonluk rezerv güç katacak

Beylikdüzü döneminde ihaleye fesat karıştırdığı iddia edilmişti: Mahkemeden İmamoğlu hakkında karar Politika Haberleri

Sarıyer de sağanak sonrası göle dönen caddede domuz boğuldu

Avrupa devleri sinyal yakmıştı! Osimhen için taraftarın yüreğine su serpen açıklama

Gece boyu uyuyana kadar saatleriniz mi geçiyor? Uykusuzluk çekiyorsanız daha derin bir uyku için uygulamanız gereken yöntemler!

Merdan Yanardağ ın gözaltı süresi uzatıldı

Bir güvenlik travmasının anatomisi.... Haber7 yazarından ezber bozan İran kitabı!

Cevdet Yılmaz KKTC Cumhurbaşkanı nı ziyaret etti!

ŞOK aktüel kataloğu 24 28 Ekim yayında! ŞOK ta bu hafta neler var? İşte ŞOK indirimli ürünler listesi

TOKİ KİRALIK KONUT ÖDEME PLANI Kira ücretleri ne kadar olacak, kimler başvurabilir?

ABD de bütçe krizine bağış yaması!

Gençlerbirliği TÜMOSAN Konyaspor maçının hazırlıklarını sürdürdü Futbol Haberleri

Dışişleri Bakanı Fidan Ürdünlü ve Mısırlı mevkidaşlarıyla telefonda görüştü Gündem Haberleri

İsrail medyası Galatasaray ın koreografisini UEFA ya şikayet etti Sözcü Gazetesi

İsrailli antropolog Barış Kurulu nun olası tehlikesine karşı uyardı: Sömürgeye kapı açmak!

Başkan Gülpınar: Göbeklitepe insanlığın ortak hafızasıdır

Forensic Architecture ın kurucusu Weizman: Soykırım kalkınma adı altında sürebilir

Manisa FK kritik virajda Manisa Haberleri

Filistin’i kalemlerinden düşürmediler Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri

Filistin’i kalemlerinden düşürmediler Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri

Ankara24.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.

İki yıldır süren işgalin gölgesinde, dünya vicdanının en büyük sınavını verirken; yazarlar Filistinlilere yönelik bu soykırıma kalemleriyle tanıklık ediyor. Kalemlerinden Filistin’i düşürmeyen yazarlar Raja Shehadeh, Khaled Beydoun, Asma Nadia, Nabila Adani, Kim Mehmeti, Yıldız Ramazanoğlu, Taha Kılınç, Savaş Ş. Barkçin ve Zahide Tuba Kor kişisel Filistin günlükleriyle insanlığın hafızasına not düşüyor.

Dünya, son iki yıldır 21. yüzyılın en çetin sınavlarından birini veriyor. İşgalci, terör devleti İsrail, 7 Ekim 2023’ten beri 20 bin 179’u çocuk olmak üzere, 67 bin 173 kişiyi öldürdü. 8 milyar dünya nüfusunun bir kısmı bu katliamı sessizce izlerken, erdemli insanlar ise kişisel boykotlarıyla, şehrin en büyük meydanlarında yapılan protesto gösterileriyle, katıldıkları denizaşırı filo yolculuklarıyla bu soykırıma “dur” dediler. Vicdan sahibi her insan kendi meziyetlerince bu haksızlığa dikkat çekmek için çabalarken, edebiyatçı ve aktivist yazarlar kalemleriyle geniş kitlelere ulaştılar. Yeni Şafak Kitap eki olarak bu ekim sayımızda dünyanın dört bir yanından kalemlerinden Filistin’i düşürmeyen yazarlar Raja Shehadeh, Khaled Beydoun, Asma Nadia, Nabila Adani, Kim Mehmeti, Yıldız Ramazanoğlu, Taha Kılınç, Savaş Ş. Barkçin ve Zahide Tuba Kor ile sizleri bir araya getiriyoruz. “7 Ekim 2023’ten bu yana geçen iki yıl içerisinde Filistin meselesi sizin için kişisel gündeminizde nasıl bir yer tuttu?”, “Bu süreçte yaşam alışkanlıklarınızı etkileyen/dönüştüren şeyler oldu mu?”, “Filistin mücadelesi edebiyatınızda ya da sanatsal üretiminizde nasıl bir iz bıraktı?” ve “Tüm dünyanın gözü önünde Filistin’de yaşanan bu soykırımın geleceğe yönelik nasıl bir etki bırakacağını öngörüyorsunuz?” soruları üzerinden gerçekleştirdiğimiz soruşturma dosyamızı ve iki yılın sonunda yazarlarımızın kişisel Filistin günlüklerini sizlerle paylaşıyoruz.

DÜNYA SOYKIRIM GERÇEĞİYLE YÜZLEŞTİ

Filistin asıllı ABD’li hukukçu ve yazar Khaled Beydoun, Batı’daki İslamofobiyle ilgili kaleme aldığı eserlerin üzerine Eyes on Gaza: Witnessing Annihilation kitabını ekledi. Akademisyenliğinin yanında 2.8 milyon takipçisiyle sosyal medyada da geniş bir kitleye hitap eden Beydoun, son iki yılını Gazze’de olup bitenlere dikkat etmeleri için ABD’deki ve küresel olarak topluluğumuzu harekete geçirmek ve Gazze’deki ihtiyaç sahibi insanlar için bağış toplamakla geçirdiğini söylüyor. Batı’da gerçekleştirilen kalabalık eylemler, bu soykırıma sessiz kalmayanların sadece Müslümanlar olmadığını göstermişti. Filistin’in tanınmış Hristiyan ailelerinden birine mensup olan avukat, insan hakları aktivisti ve yazar Raja Shehadeh ise Filistin’in göbeğinden “işgale hayır” diye haykıran bir isim. 7 Ekim’den beri ata topraklarında huzurla gezemediğinden ve her uçak sesinde İsraillilerin bir vahşete imza attığını düşünerek acı duyduğundan bahsediyor. “Arnavut edebiyatının yüz akı” olarak bilinen Makedon yazar Kim Mehmeti, İsrail’in bütün bir halkı merhametsizce yok etmesine tüm dünyanın kayıtsız kalarak izlediğinin altını çiziyor ve “Gazze soykırımından sonra dünya bu gerçekle yüzleşmeli: İnsanlık ‘tanrı’yı kendi içinde ‘öldürmüş’, cinsiyet farklılıklarını ‘yok etmiş’, ahlakı, vicdanı, yoksula ve zayıfa merhameti ‘öldürmüş’, utancı kendisinden kovmuş durumda. Şimdi geriye sadece kendisini öldürmek kaldı” diyor. “Endonezya’nın Şule Yüksel Şenler’i” olarak tanınan Endonezyalı yazar Asma Nadia, Gazze için tüm üretimlerini seferber etmiş durumda. Yazdığı kitapların yanında Before I Die: Letters from Gaza (Ölmeden Önce: Gazze’den Mektuplar) eserinden uyarlanan filmin tüm giderlerini Gazze’ye bağışlıyor. Geçtiğimiz yıl Ketebe Yayınları’ndan çıkan “Merhaba, Ben Filistinli Arkadaşın” kitabıyla Filistin davasını yetişkinler kadar çocuklara da anlatmayı hedefleyen Endonezyalı bir başka isim Nabile Adani ise ilerleyen satırlarda okuyacağınız şu cümleyi sarf ediyor: “Devletler değil, halklar bir araya geliyor. Filistin bize sesimizin birlikte ne kadar güçlü olduğunu gösterdi.”

MAHÇUBİYET, SORUMLULUK VE GAYRET

Dosyamızda uluslararası isimlerle birlikte Türkiye’den ise uzun yıllardır yazdıkları yazılar ve yaptıkları konuşmalarla Filistin halkının acılarına ve bu sistemli soykırımın gerçeklerine dikkat çeken değerli yazarlarımız; Yıldız Ramazanoğlu, Savaş Ş. Barkçin, Taha Kılınç ve Zahide Tuba Kor da bizimle. Ramazanoğlu, Filistin meselesine bakışını “Filistin meselesi birçoğumuzun çocukluk masumiyetini elinden almıştır” cümlesiyle özetliyor. 7 Ekimden bu güne Filistin için yaptığı konuşmaların sayısı 500’e dayanan Taha Kılınç, “Yaşananlar, bende şu kelimelerle özetleyebileceğim bir hale dönüştü: Mahcubiyet, sorumluluk ve gayret” diyor. Kor, “Aksa Tufanı benim de tufanım oldu” derken, Filistin’i “Dirayetsizliğimizin ve bahaneciliğimizin faturasını ödeyen mazlum bir İslâm toprağı” olarak tanımlayan Barkçin, tepkisellikten etkiselliğe geçersek; imanımızı aklımıza rabt edersek bu zalimliğin sonunun geleceğini müjdeliyor.

Raja Shehadeh

Raja Shehadeh: Her uçak sesinde yaşanacak dehşeti düşünüyorum

7 Ekim 2023’ten bu yana Filistin meselesi ve Gazze’deki savaş, hayatımda çok önemli bir yer tuttu. Gazze’yi bombalamaya giden uçaklar, yaşadığım Ramallah’ın üzerindeki hava sahasından geçiyordu. Bu, gece gündüz aralıksız sürüyordu. Her uçak sesinde, Gazze’de işlenecek yeni dehşetleri ve bu yıkımı saat başı yaşamak zorunda kalan insanların çektiği acıyı düşünüyordum.

Kesinlikle oldu. Çünkü Gazze’ye yönelik savaşın gölgesinde İsrailli yerleşimcilerin şiddeti katlanarak arttı ve bu da benim Ramallah çevresindeki tepelerde yürüyüş yapmamı, yani en çok keyif aldığım şeylerden birini, güvenli olmaktan çıkardı. Buna ek olarak Ramallah çevresindeki kontrol noktalarının sayısı büyük ölçüde arttı ve birçok köyün girişine kapılar kondu. Bu da Batı Şeria’daki hareketi ciddi biçimde kısıtladı; Ramallah dışına çıkmak ya da şehirler arasında seyahat etmek neredeyse imkânsız hale geldi. Fiilen şehirde hapsolmuştuk ve her dışarı çıkışımız uzun beklemeler sonucunda oluyordu.

Gazze’deki insanların —ve Batı Şeria’dakilerin de— yaşadıkları mücadeleyi anlatmak ve buna hakkını vermek çok büyük bir zorluktu. Aynı zamanda, İsrail’deki insanların bu soykırımsal savaşı sürdürürken nasıl olup da bunu durdurmak için hiçbir şey yapmadıklarını anlamaya çalışmak da benim için büyük bir sorgulamaydı. İsraillilerle Filistinlilerin bir gün birlikte yaşamayı başarabileceklerine hep inanmıştım; fakat savaş uzadıkça bunun nasıl mümkün olabileceğini görmek giderek zorlaştı. Bu meseleleri irdeleyen bazı denemelerim The New York Review of Books, The Guardian, The New Yorker, The Atlantic, Jewish Currents gibi yayınlarda yayımlandı. Ayrıca şu anda 14 dile çevrilmiş olan What Does Israel Fear From Palestine adlı bir kitap yayımladım ve Avustralya ile Yeni Zelanda dahil birçok edebiyat festivalinde konuştum.

Etkisinin çok büyük olacağını düşünüyorum. Devletlerin hayal kırıklığı yaratan tepkilerine rağmen, Gazze’deki savaş İsrail’in dünya genelindeki algısında köklü bir değişime yol açtı. Ülkenin 1948’deki Nakba sırasında Filistinlilerin zorla yerinden edilmesiyle kurulduğu gerçeği artık çok daha iyi anlaşılıyor. Son 77 yılda İsrail’in kuruluşuna dair üretilmiş birçok yanlış algı ortaya çıktı. Bu durum, geçmişte Filistinlilere kapalı olan alanlarda artık onların seslerine yer verilmesine yönelik önemli bir zihniyet değişimini de beraberinde getirdi.

Khaled Beydoun

Khaled Beydoun: Dünya 77 yıl sonra uyanış yaşıyor

Filistin meselesi şahsen benim için merkezi bir konumda oldu. Günlük hayatımın adeta köşetaşı haline geldi. Bu, ister haberleri okumak, ister haberleri sosyal medyada paylaşmak yoluyla olsun, isterse sosyal medya aracılığıyla Batı ana akım medyasının boşluklarını doldurmaya ve sorunlara değinmeye çalışmak olsun. Özellikle Gazze ve Lübnan’da doğrudan etkilenen sevdiğim insanlar oldu. Çok sayıda akrabam var ve çok sayıda akrabamı kaybettim. Bu yüzden, son iki yıl ve 7 Ekim’den bu yana Filistin, günlük olarak yaptığım herşeyin çok merkezinde yer aldı.

Sürekli olarak haberlere takılı kaldığım ve Gazze’deki gelişmelere odaklandığım için, diğer şeylerden koptum. Ailemle daha az zaman geçiriyorum, işe daha az zaman ayırıyorum, hobilerime odaklanmıyorum. Adeta her şeyi işgal etti. Hayatımı çeşitli şekillerde çevreledi, özellikle de şu güçlü zorunluluğu hissettiğim için: olumsuz medya stereotiplerine karşı koymak, medyada yeterince ele alınmayan konulara değinmek, Gazze’de olup bitenlere dikkat etmeleri için ABD’deki ve küresel olarak topluluğumuzu harekete geçirmek ve Gazze’deki ihtiyaç sahibi insanlar için bağış toplamak. Bu nedenle, yaşam tarzımda çok boyutlu bir dönüşüme neden oldu.

Filistin konusunda çocukluğumdan beri aktiftim. Dolayısıyla, kurtuluş hareketi, baskıya, işgale, etnik temizliğe karşı mücadele, her zaman odak noktam olmuştur. Bildiğiniz gibi, İslamofobiye odaklanan birkaç kitap yazdım. Filistin mücadelesine dair bu temalar, sadece Filistin mücadelesine özgü değil. Bunu Keşmir mücadelesinde, Avrupa’da, Hindistan’da, ABD’deki İslamofobiye karşı mücadelede görüyoruz. Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanlarının kendi kaderini tayin etme arayışında da görüyoruz. Dolayısıyla, bir akademisyen, yazar ve kamu entelektüeli olarak profesyonel odağım, yalnızca Filistin mücadelesiyle değil, dünya genelindeki insanların ve özellikle Müslümanların karşılaştığı kendi kaderini tayin etme, egemenlik ve baskı karşıtlığına yönelik her mücadeleyle her zaman yakından bağlantılı olmuştur.

ABD BARIŞA GİDEN BİR YOL SUNMUYOR

Elbette bir sürü kötü sonuç var, çünkü tahminimce 500.000’e yakın insan öldürüldü veya kayıp. Bu, Cenevre Sözleşmesi’nin soykırım tanımını karşılayan açık bir soykırımdır. Etnik temizlik söz konusu. Önümüzdeki haftalarda çok sayıda Filistinlinin yerinden edileceği yönünde güçlü bir olasılık var. Trump yönetiminin öne sürdüğü “sözde barış planı”nda tüm bunlar söz konusu. Bu plan, barışa giden bir yol sunmuyor; daha çok Amerikan ve İsrail kontrolünü Gazze üzerinde genişletip uzatacak sömürgeci bir araçtır. Ancak, bir sürü iyi sonuç da oldu ve bence iyiyi de ele almamız önemli. İyiliği gözlerimizin önünde görüyoruz; ister filo gibi örnekler aracılığıyla olsun, isterse dünya genelinde ortaya çıkan ve gelişen kitlesel protestolar aracılığıyla olsun. İnsanlar, Filistin’de 77 yıldır olup bitenlere nihayet uyandılar. Bu soykırımın birçok yönden iki yıl sürdüğünü, ancak öncesinde 75 yıllık sürekli felaket, yerinden edilme, mülksüzleştirme ve işgalin olduğunu vurgulamak önemlidir. Dolayısıyla, etki iki yönlüdür: bir yanda soykırım ve etnik temizlik varken, diğer yanda dünyanın dönüştüğü bir an yaşanıyor. Filistin yanlısı duygular daha önce hiç olmadığı kadar yüksek ve üçüncü olarak, İsrail’e karşı muhalefet de yine daha önce hiç olmadığı kadar yüksek.

Kim Mehmeti

Kim Mehmeti: Dünyanın israil’in filistinlileri merhametsizce katlettiğini izleyeceğini düşünmezdim

Benim için İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımı 7 Ekim 2023’te değil, 1948’de başladı. Bu nedenle yıllardır Filistin halkının çektiği acılar hakkında yazıyorum. İsrail’in etkisinin güçlü olduğu Makedonya, Kosova ve Arnavutluk coğrafyasında faaliyet gösterdiğim için bu yazıları yerel medyada yayımlayamıyorum. Ancak Facebook sayfamda paylaşıyorum ve her biri 50 binden fazla kişi tarafından okunuyor. Birkaç kez tekrarladım ki eğer İkinci Dünya Savaşı sırasında, Yahudi kurbanların insanlığın vicdanını tarihin önüne çıkardığı haklı olarak söylenmişse, o zaman Gazze’deki Filistinli çocukların kanında İsraillilerin ve “medenileşmiş” dünyanın vicdanı boğulduğu daha güçlü bir biçimde söylenebilir. Gerçekte, onlarca yıldır, bu dünyanın “güçlüleri”nin desteğiyle -Arap “şeyhleri” dâhil- İsrailliler, Filistinlileri ortadan kaldırmak için “demografik” bir savaş yürütüyorlar. Onları topraklarından sürüyorlar ve mülklerini engelsizce yağmalıyorlar. Elbette asla dünyanın, İsrail’in bütün bir halkı merhametsizce yok ettiğini, yemek gibi temel ihtiyaçları bile silah olarak kullandığını bu kadar kayıtsızca izleyeceğini düşünmemiştim. Ve doğru ki Gazze’deki İsrail soykırımı, Batılı devletlerin desteği ve Arap dünyasının sessizliği olmasa imkânsız olurdu. Yani bugün değil; onlarca yıldır zaman zaman Filistinlilerin çektiği acılar ve Yahudiler tarafından topraklarının işgali hakkında yazdım. Bunu, olayların akışını değiştireceğime inanarak değil, içimde beni insan olarak meşrulaştıranı korumak için yaptım. Bugün değil; İsrail’in Gazze’ye saldırısı başladığından beri kamuoyunda söyledim ki İsrail’in derdi esirler değil, Gazze’yi Filistinliler için yaşanamaz hâle getirip bu zavallı halkı vatansız bırakmaktır. Ve sadece bununla kalmayıp insanın içindeki vicdanı meşrulaştırabilecek her şeyi söyledim. Gazze’deki soykırım hakkında her şeyi söyledim; bunu Filistinli çocukların iyiliği için çok anlamlı bir şey yapacağıma inanarak değil, hiç değilse torunlarımı yedirip okşarken acım biraz hafiflesin diye yaptım.

VAHŞET VE İKİYÜZLÜLÜKLE YÜZLEŞTİK

Elbette oldu; çünkü birdenbire belki bildiğin ama kabullenmek istemediğin şeyle yüzleşiyorsun: Bu dünyadaki vahşet ve insanlık dışılıkla. Ayrıca Batılıların ikiyüzlülüğüyle: Kiev’e nasıl koştularsa, Tel Aviv’e de koştular—İsraillilere saygı göstermek ve “savunma” mücadelelerinde desteklerini ifade etmek için—ama asla Gazze’ye gidip Filistinli çocuklara kimlerin onları İsrail soykırımından koruyacağını göstermediler. Ve sarsıcı gerçek şu: İnsanlık büyük teknolojik başarılar çağına girmiş olabilir ama ahlaksızlığın ve çürümüş vicdanın aktığı bir çukura batmış durumda. Bu yüzden böyle bir gerçekle karşılaşınca eskisi gibi yaşanmaz; çünkü görüyoruz ki açlıktan muzdarip olan Gazze değil, utanmazlığımızın cesetleriyle beslenen biziz. İsrail Gazze’yi fethedip yok etmedi; o, bütün insani değerleri yerle bir etti ve insan olarak kalmanın değerine olan inancımızı yok etti.

HERKES UNUTSA DA YAZMAK DEĞERLİDİR

Bazı zamanlarda kelimeler anlamını yitirir. Gazze’deki soykırımla yüzleşirken görüyorsun ki bu gezegende insan sayısı değil, insan kılığına girmiş ve içlerindeki her insanı öldürmüş maskelerin sayısı artmış durumda. Bundan sonra yaratıcı olarak kendini zavallı hissediyorsun; çünkü hayal gücün, sanat üretmek yerine bir mezarlığa dönüşüyor — insan olduğuna dair inanç, insan maskeleri arasında çürüyüp gidiyor. Kim bilir, belki de bu toprak o kadar insan kanıyla sulandı ki üzerinde yürüyen bizler, çocukların masum kanının kokusuna karşı duygusuz hale gelmeye başladık. Böyle koşullarda kendine soruyorsun: yaratmak, sonra da kamuoyunda tepki göstermek değerli mi, özellikle İsrail’in istediği zaman, istediği kişiyi öldürebileceğinin açık olduğu bir durumda? Şüphesiz ki, katillerin yaşadığı dünyada bile onur ve cömertlik topraklarının bir sakini gibi davranmak değerlidir! Herkes unutsa da yazmak değerlidir; çünkü toprağı ıssız ve üzerinde adım atacak insan kalmayacak hâle de getirseler, bir annenin çığlığını unutmayan şey kalır: o toprağı sulayan çocukların kanı. O kandan er ya da geç gerçeğin filizi yeşerecek — dünyanın yüzlerce çatışma yaşadığı, çocukların ve masumların zarar gördüğü olaylarla dolu olduğu ama Gazze’nin, suçu gizleyen katiller ile onu alenen işleyenler arasındaki sınırı belirlediği bir zamanda.

Sanırım bu soykırımdan sonra dünya, içinde yaşayan insanların çoğunun uzun zamandır Tanrı’yı tanımadığını; cinsiyeti, korkuyu, ahlakı, merhameti, vicdanı, utancı bilmediğini kabul ederek yaşayacak. Filistinlilerin onlarca yıl süren sessiz öldürülmesi zaten bu dünyanın insanlıktan çıkıp insanlık dışı bir toplu mezara dönüşmekte olduğunu göstermişti. Ama Gazze’deki açık soykırım, herkesin görmesi için gerçekleşti: Bir somun ekmeğin bir çocuk hayatıyla ödendiği bir yerde, parası ve silahı olan herkes istediğini yapabilir, hiçbir ahlaki çekince duymadan. Gazze soykırımından sonra dünya bu gerçekle yüzleşmeli: İnsanlık Tanrı’yı kendi içinde “öldürmüş”, cinsiyet farklılıklarını “yok etmiş”, ahlakı, vicdanı, yoksula ve zayıfa merhameti “öldürmüş”, utancı kendisinden kovmuş durumda. Şimdi geriye sadece kendisini öldürmek kalmıştır.

Asma Nadia

Asma Nadia: Yıkıntıların ötesinde filistin hâlâ güzel

Filistin — özellikle Gazze ve Mescid-i Aksa — düşüncelerimin ve çalışmalarımın tam merkezinde yer almaya devam etti. Artık yalnızca politik bir mesele ya da uzak bir trajedi değil; yaşama, yazmaya ve konuşmaya yön veren ahlaki bir pusula haline geldi. Benim için Filistin’le dayanışma bir “trend” ya da sadece bir “sempati” meselesi değil; vicdan, inanç ve ortak insanlık meselesidir.

Ailece bilinçli biçimde daha fazla yerel ürün satın almaya başladık ve İsrail’le bağlantılı markaları kullanmayı bıraktık. Küçük bir jest gibi görünse de, bizim için bu bir hizalanma biçimi — günlük tercihlerimizin en derin inançlarımızla örtüşmesini sağlamaktı. Pek çok seminerde ve söyleşide kadınlara “mutfaklarını temizlemelerini” tavsiye ediyorum — yani her gün kullandıkları ürünleri, yiyeceklerden cilt bakımına kadar, yeniden gözden geçirmelerini ve işgalle bağlantılı şirketleri desteklemediklerinden emin olmalarını. Bu, evden başlayan ama çok daha uzağa yankılanan bir harekettir. Daha da önemlisi, insanları sahip oldukları her yeteneği Filistin’in yanında kullanmaya teşvik etme sorumluluğunu hissediyorum — ister yazar, öğretmen, sanatçı, öğrenci ya da girişimci olsunlar. Her beceri, her ses, her küçük platform savunuculuğun bir eylemine dönüşebilir. Herkes cephede duramaz ama herkes bulunduğu yerden anlamlı bir katkı sunabilir. Bir diğer şey: Kendime söz verdim — Gazze için düzenlenen hiçbir protestoyu ya da yürüyüşü kaçırmayacağım.

Filmimin tüm geliri Filistin’e

Filistin mücadelesi yaratıcı yolculuğumu derinden şekillendirdi. Ondan ilham alan daha çok hikâye yazdım — bunlardan biri “Film Gaza” adlı bir filme dönüştü ve 12 Haziran 2025’te gösterime girdi. Ekim sonunda Malezya’da da gösterilecek. Tüm yapımcılar, elde edilen gelirin bir kısmının Gazze’ye bağışlanması konusunda anlaştı. Bu yalnızca bir film hikâyesi değil; konuşamayanlar ve susturulmaya çalışılanlar için bir ses. Kitabım Before I Die: Letters from Gaza (Ölmeden Önce: Gazze’den Mektuplar) kısa süre önce yayımlandı. Allah’ın izniyle, tüm telif gelirleri Filistin’e bağışlanacak; gelecekte çevrilecek tüm dillerdeki baskıların gelirleri de buna dâhil. Şu anda Filistin şehirlerinde geçen bir çocuk kitabı üzerinde çalışıyorum — dünyanın dört bir yanındaki küçük okurların o yerleri yalnızca savaş bölgeleri olarak değil, hayallerle, renklerle ve direnişle dolu topraklar olarak görmesini sağlamak için. Bu hikâyenin uluslararası alanda yayımlanmasını, belki de bir animasyona uyarlanmasını içtenlikle umuyorum. Çünkü dünyanın her yerindeki çocuklar bilmeye layık: Yıkıntıların ötesinde, Filistin hâlâ güzel.

Filistin’de yaşanan soykırım yalnızca geleceğin politik manzarasını değil, insanlığın ahlaki ve duygusal dokusunu da şekillendirecek. Tanık olduğumuz şey yalnızca hayatların, evlerin, mirasın yok edilişi değil; ortak vicdanımızın yavaş yavaş aşınmasıdır. Dünya bir soykırımı gerçek zamanlı izleyip sessiz kalmayı seçtiğinde, geleceğe yankılanan mesaj yıkıcı olur: Gücün, insanlardan daha önemli olduğu; insan haklarının ise koşula bağlı olduğu. Filistinli çocuklar, umudun dilini öğrenmeden önce kaybın dilini öğreniyor. Bu kuşak yalnızca bombaları değil, dünyanın sessizliğini de hatırlayacak. Bu trajedi, gelecek kuşakların adaleti, empatiyi ve imanı nasıl anlayacağını belirleyecek. Gerçekten “bir daha asla” derken bunu kast edip etmediğimizi sınayacak. Dünyanın tepkisi — ya da tepkisizliği — yüzyıllar boyunca ahlaki bir vaka incelemesi olacak. Yine de bu karanlığın içinde yeni bir ışık doğuyor. Milyonlarca insan uyanıyor — daha birleşmiş, daha cesur ve zulüm karşısında sessiz kalmaya daha az istekli. Filistin’in acısı sonunda kayıtsızlığa boyun eğmeyen bir neslin doğmasına neden olabilir. Gelecek, bugün tarihin hangi tarafında durmayı seçtiğimize bağlı olacak — sadece izleyenler arasında mı, yoksa bakmayı reddedenler arasında mı olacağımıza.

Nabila Adani

Nabila Adani: Filistin bana hayatımın gerçek motivasyonunu sorgulatıyor

Son iki yıldır Filistin meselesi hem kişisel hem de profesyonel hayatımda her zamankinden daha merkezi bir rol oynadı. Artık bu konuya çok daha fazla dikkat gösteriyorum. Herkes gibi ben de Filistin’le ilgili günlük haberleri ve gelişmeleri yakından takip ediyorum. Ayrıca Filistin’in tarihi, halkı ve kültürüyle ilgili dünya tarihini daha iyi anlamaya çalışıyorum. Bu temaya dair daha fazla kitap okuyorum. Bir çocuk yazarı ve illüstratör olarak, bu bilgileri genç okurlara yaşlarına uygun ve çocuk dostu bir biçimde nasıl aktarabileceğimi düşünmeye çalışıyorum. Çocuklara yönelik, Filistin meselesiyle bağlantı kurmalarına yardımcı olacak etkinlikler düzenliyor, oyun, aile, yemek ve sanat gibi Filistin’le ilişkilendirilebilecek temalar üzerinden çalışıyorum.

Evet, birkaç açıdan oldu. Öncelikle alışveriş alışkanlıklarım değişti. Artık bir şey satın almadan önce etiketleri, üreticileri kontrol etmeye çalışıyorum — gıda, giyim, her şey için. Daha önce bazı markalardan kaçınıyordum ama şimdi boykot listesindeki markaları mümkün olduğunca almamaya özen gösteriyorum. Dijital tüketimde de benzer bir farkındalığım oluştu; hangi yayın platformlarını kullandığım, hangi prodüksiyon şirketleriyle ilişkililer, hangi sanatçıları takip ettiğim gibi konularda daha dikkatliyim. Elbette mükemmel değilim ama sürekli bilgi sahibi olmaya çalışıyorum. Başta zorlayıcıydı ama sonra yerel markaları keşfettim, yerel ekonomiyi destekledim ve açıkçası hiçbir şey kaçırmadığımı fark ettim. Aynı konuda hassas insanlardan da alışveriş yapıyorum. Çok cesur biri olduğumu söyleyemem ama bu süreç beni konfor alanımın dışına çıkmaya itti — birkaç protestoya katıldım (daha önce hiç yapmamıştım), konuşma davetlerinde kefiye taktım ve Filistin konusunu bu etkinliklerde gündeme getirdim. Biliyorum, sadece bir insanım ama İmam Omar Suleiman’ın dediği gibi, belki de ben de başkalarının üzerine basacağı bir tuğla olabilirim; ya da başkaları o tuğlanın üstüne bir tane daha koyar, inşallah. Bir diğer şey de zamanı daha çok değerli bulmam. Hayatın geçici olduğunu öğrendim; o hâlde bu zamanı nasıl anlamlı kılabilirim, nasıl bir iz bırakabilirim diye düşünüyorum. Aileme, ülkeme, özellikle de çocuklarıma ve anne babama daha çok kıymet vermeye başladım.

DEVLETLER DEĞİL HALKLAR BİR ARADA

Filistin mücadelesi bana hem işimde hem de hayatımda gerçek motivasyonumu sorgulatıyor. Artık daha anlamlı, hem bana hem çevreme hem de ahiretime fayda sağlayacak işler üretmek istiyorum. Bu mücadele bana dünyadaki zamanımızın geçici olduğunu hatırlattı. Bu dünyada nasıl bir iz bırakabilirim, öteki hayat için ne kadarını yapabiliyorum — artık daha çok bunu düşünüyorum. Ayrıca daha çok öğrenmem gerektiğini fark ettim; eserlerimde ezilen insanları anlamaya ve onları onurlandırmaya çalışıyorum. Bir de şunu fark ettim: “kusursuz kurban” diye bir şey yok. Filistinliler “iyi” veya “olağanüstü” oldukları için değil, sadece insan oldukları için adaleti hak ediyorlar. Dünyadaki herkes kadar onların da hakkı var — ve ben bunu işlerimde yansıtmaya çalışıyorum.

Filistin bize gerçeği gösterdi. “Güçlü” ve “yenilmez” denilen zalimlerin aslında ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. “Medenî” diye adlandırılan Batı’nın aslında o kadar da demokratik, insancıl ya da haklara saygılı olmadığını gördük. Ana akımda bile bu konuda görüşler değişmeye başladı. Ayrıca bu durum, aynı rejimlerin dünyanın diğer bölgelerinde — Güney Sudan, Kongo, Uygur bölgesi gibi — yaptıkları zulmü de görmemizi sağladı. Aynı açgözlülük, aynı taktikler, neredeyse aynı aktörler. İnsanlar artık bunu fark etmeye başladı. Filistin meselesi sayesinde birçok kişi sesinin olduğunu, bir şeyleri değiştirebileceğini fark etti. Filistin bize dayanışmanın ve topluluk olmanın gerçek gücünü gösterdi. Başta tek bir gemiydi, sonra kırk oldu, yakında yüzlerce olacak. Devletler değil, halklar bir araya geliyor. Birlikte. Filistin bize sesimizin ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Küçük de olsa, ses çıkarmaya, paylaşmaya, dua etmeye, bağış yapmaya, adaletsizliği sorgulamaya devam etmeliyiz. Bir başka farkındalık da şu: aşırı tüketim gereksiz. Saatlerce izlediğimiz diziler, aslında hiç de gerekli değil. Peşinden koştuğumuz trendler, aslında ihtiyaç değil. Hayranı olduğumuz ünlüler, aslında bizi umursamıyor. Hayatımız bunlardan çok daha anlamlı. Biz zaten yeterliyiz. Birbirimize yardım etmeli, destek olmalı ve paylaşmalıyız. Son olarak şu ayeti hatırlıyorum: Kudüs özgür olacak. Bu vaat edilmiş bir şey. Bizim sayemizde değil, Allah’ın sözüyle. Ama mesele şu: biz bu özgürlük için mücadele eden tarafta mı olacağız? Aslında bu, bizim için bir sınav.

Yıldız Ramazanoğlu

Yıldız Ramazanoğlu: Filistin’in düşmesi insanlığın düşmesi olur

Filistin meselesi birçoğumuzun çocukluk masumiyetini elinden almıştır. Çocukların kemiklerinin kırıldığı, sekiz yaşındaki çocukların gözaltına alındığı görüntüler yetişme çağımızı un ufak etti. Son iki yıldır yaşanan kıyım ve yıkım elbette gündemimin baş maddesi. Uluslararası hukuk ortadan kalkmış, insanlık değerleri silinip gitmiş, kendilerini üstün ve seçilmiş olarak gören birileri başkalarını insanımsı olarak tanımlayıp katlediyor. Eskiden yalandan da olsa sivilleri gözetiyoruz denilirken, artık siyasiler ve din adamları çocuklar da öldürülmeli diye pervasızca haykırıyor. İnebileceğimiz bir “daha aşağısı” bile kalmadı.

Bu sene Kayıtlar kitabını çıkardım, Filistin ve Suriye bize nasıl göründü içimizden nasıl geçti anlatmak istedim. İsrail, Filistin halkını ortadan kaldırıp toprakları ilhak etmeye çalışırken bir yandan da bitkilere kadar müdahale ederek tarihi, yaşantının bütün ipuçlarını silmeye, delilleri yok etmeye, yeni bir arkeoloji inşa etmeye çalışıyor. O halde bıkıp usanmadan sanatın bütün imkânlarıyla delil toplamamız ve buradaki varoluşu canlı tutmamız lazım. Filistin’in düşmesi Orta Doğu’nun ve bütün insanlığın düşmesi olacak. Çünkü mesele Filistin’in çok ötesinde ve karşı durmayı başaramazsak canavarca bir yeni dünya patlamış yanardağ gibi geliyor.

Güzel olan tek şey kurumsal Avrupa düşüncesinin felç oluşuna karşılık milyonlarca sivil insanın bu hakikati fark edip harekete geçmesi oldu. Bu ışığı çoğaltmak için elimizden geleni yapmamız lazım. Kişisel hayatımda ise insana inancım çoğaldı yaşadığımız çürümenin aksine. Hep korku kuşku endişe ve nefret nereye kadar, insanın insanla güven tazelemesi için yollar açmamız lazım.

Taha Kılınç

Taha Kılınç: İsrail bütün dünyanın nefret odağına dönüştü

Yaşananlar, bende şu kelimelerle özetleyebileceğim bir hale dönüştü: Mahcubiyet, sorumluluk ve gayret. Masum ve mazlum bir halk gözlerimizin önünde soykırıma uğrarken hissettiğim mahcubiyet, ne büyük sorumluklarla karşı karşıya olduğumuzu bana hatırlattı ve kendi çalışma sahamdaki gayretlerimi mümkün olan en üst seviyeye çıkarmaya çalıştım. Filistin, yıllardır zaten gündemimin ilk sıralarındaydı. Ancak 7 Ekim, bu anlamda benim için de bir milat oldu.

Şahsî hayatımda pek çok alışkanlığımı tekrar muhasebe ettiğim bir süreç başladı. Belli markalara yönelik olarak ailecek yıllardır sürdürdüğümüz boykotlarımıza yeni ürünler eklendi. Bunları çocuklarımıza ve çevremize aktarmak için çabamızı artırdık. Hayatımızın her alanında genel bir muhasebe başladı diyebilirim.

Ben bu süreci, şahsî anlamda, kendi yazı ve kitap çalışmalarımı yoğunlaştırmak için kullanmaya gayret ettim. “Dil ve İşgal” ve “Dört Suikast” bu çabaların ürünü oldu. Ayrıca “Kudüs Yazıları” kitabımın üç yeni baskısında içeriği güncelledim. Yayın yönetmenliğini sürdürdüğüm Derin Tarih dergisinde çok sayıda özel dosya yayınladık. Keza konferans ve program yoğunluklarım astronomik biçimde arttı. Hadiselerin arka planını ve farklı boyutlarını anlatma adına, 7 Ekim 2023’ten bugüne yaptığım konuşma sayısı 500’e yaklaştı.

Yaşanan bütün acılara ve Filistin cephesindeki bütün zahirî kayıplara rağmen, ben geleceğe dair son derece iyimserim. İsrail’in dağılma ve yok oluş sürecinin başladığını düşünüyorum. Siyonistler, şimdiki güçlerine elbette kısa bir sürede kavuşmadılar, dolayısıyla dağılma öyle hemen olmayacak. Ama tünelin ucunda ışık göründü. Şu anda bütün dünyanın nefret odağına dönüştüler. Bu noktadan daha geri gidiş olmayacaktır. Siyonist bir Yahudi olmanın veba mikrobu taşımak gibi addedileceği günler çok yakın.

S. Savaş Barkçin

S. Savaş Barkçin: Barış yeterince müslümanı öldürdükten sonra gündeme geliyor

Bu mesele İslâm âleminin Osmanlı’nın son asrından itibaren sömürgeleştirilmesi ve Batı kuklası rejimlerin kurulması süreciyle yakından ilişkili... Nitekim Mekke ve Medine 1916’da, Kudüs 1917’de ve en son İstanbul 1918’de İngilizler’in eline geçti. Bu sıralamaya dikkat edelim. Kurtuluş da bunun tam tersi sırada olacak. Biz İslâm dünyasında şu anda hâlâ çoğunlukla İngilizler’in ve Fransızlar’ın kurduğu bir düzende yaşıyoruz. İngilizler, Fransızlar ile beraber Osmanlı’yı parçaladılar. Onların uydurduğu isimle “Ortadoğu”da hâlâ bağımsız bir devlet yok. Bayraklarını bile sömürgeciler tasarladı. Müslüman toplumlar başlarında müslüman ismi taşıyan, hatta nutuklarında âyet ve hadis zikredenler tarafından eziliyor, sömürülüyor ve aşağılanıyor. Çünkü İngiliz, Fransız, Amerikan ve şimdi de İsrailli efendilerine hizmet ettikleri sürece tahtlarına, taçlarına, hırsızlıklarına karışan yok. Filistin ve Gazze müslümanların bu kendini kaybetme sürecinin en önemli kurbanıdır. Bizim tembelliğimizin, cehaletimizin, dirayetsizliğimizin ve bahaneciliğimizin faturasını ödeyen mazlum bir İslâm toprağıdır. Filistin meselesi gençliğimden beri derdimizdir. Ben gençliğimden beri Filistin’de sayısız katliamlar, savaşlar ve ayaklanmalar gördüm. Filistinliler sürekli sürüldü, öldürüldü, toprakları işgal edildi. 7 Ekim İsrail’in eline teslim edilmiş bir halkın sonucuna bakmadan “ya kurtuluş, ya ölüm” diyerek yaptığı bir teşebbüstür. Elbette her olay gibi bu olaydan sonra da İsrail’in sistematik soykırımı, hatta günlük öldürme kotaları ve zevkine öldürme eylemleri geldi. Bugüne kadar görmediğimiz aşağılıkta ve derecede… Bu soykırıma İsrail kadar bu işe kendi koltukları, kara paraları ve zümre menfaatleri için sessiz kalan, sadece yalandan kınayan kukla devletler de ortaktır. Bunlar “Biz İsrail’i 7 Ekim saldırısı konusunda önceden uyardık” diye gururla yalakalık yapan soysuzlar...Ayrıca “Filistin, Gazze, Kudüs, cihad” diyen ama arkadan İsrail ile iş çeviren devletler de öyle... İşte genel zaaflarımız burada ortaya çıkıyor: ikiyüzlülük, çıkarcılık, slogancılık, bahanecilik... Birisinde şu özellikler var deseler ona saygı duyar mısınız? Gazze soykırımı iki asırdır kişiliğini kaybetmiş, dolayısıyla kendi özgünlüğünü ve gücünü Batı’ya peşkeş çekmiş ümmetin başka bir yüz karasıdır.

SLOGANLAR YETMEZ

Ben Gazze’ye eğilmek ile bu zaaflarımıza eğilmenin aynı anda yapılması gerektiğini düşünüyorum. Slogancılık, gösterişçilik gibi işler bu davaya hizmet etmez. MyMecra’daki yaptığım programlarda bunu belirttim. Tepkisellik çok önemlidir ama etkiselliğe evrilmedikçe bir kısır döngü hâline gelir. Filistin meselesi eskiden beri kanıyor. Doğu Türkistan, Hind müslümanları, Afganistan, Rumeli, Kırım, Kafkasya, nereye baksanız en az bir asırdır kanayan yaralar hepsi… İslâm ülkelerinde insanlar maalesef devlet mekanizmalarını doğrudan etkileyemiyor. Ama boykot, mitingler, sosyal medyadaki etkileşim, yardım kampanyaları çok önemli. Benim etkisellik dediğim ise her toplumun kendilerini yönetenleri ve içinde yaşadıkları yoz sistemleri değiştirecek bir kişilik inşasına eğilmesidir. Ahlâkı siyasetin, ticaretin, her işimizin kriteri yapmazsak müslüman âleminin çoğunun başına Gazze konusunda olsun, başka konularda olsun susan, sırt çeviren, hatta ihanet edenler gelir. Bu konuda slogan ve tivitler yetmez. Müminlerin akıl ile, gerçekçilik ile, sağlam duruş ile önce kendi başlarındakileri adam edecek işler yapması gerekir.

Elbette. Boykot ürünleri almıyorum, boykotlu iş yerlerine gitmiyorum. Her gün uluslararası haberlerde takip ettiğim gelişmelerde Filistin baş sırayı aldı.

Etkiselliğe dikkat çekmek için videolar yaptım ve yazılar yazdım. Elimden geldiğince etkinliklere katıldım. Gençlere hem tepki gösterme, hem de uzun vadede bu esareti sadece Filistin’de değil her yerde kırmak için asıl zaafımız olan kendimizi bulmamız gerektiğine dair tavsiyelerde bulundum. Meselâ aşama aşama tepkisellikten etkiselliğe nasıl geçebileceğimizi ve bunun sonuçlarını Cins dergisinde yayınlanan “Züccaciyeci Kudüs’ü Nasıl Kurtarır?” başlıklı yazımda anlattım. Fakat işi slogana bindiren, “aktivitecilik” veya gösteriş kokan işlerden uzak duruyorum. Bu meseleyi kendini göstermek, sosyal medya etkileşimi almak, siyasi gündeme eklemlenmek, ismini duyurmak için istismar edenlerle alakam yok. Benim işim o değil. Çünkü bu gibi yüzeysel tepkiciliğin bir fayda vermediğini, aksine zarar verdiğini hayatımda çok gördüm. Ben, Gazze’ye destek verirken bu soykırımın iki asırlık sorunlarımızın bir yansıması olduğunu vurguluyorum. Yani Gazze meselesi gelir kendi ülkelerimizin meselelerine bağlanır.

Bosna soykırımı sırasında devlette çalışıyordum. Memleketimizde “Bosna ile ne alakamız var” diyenler vardı. Bir yandan da oralara gidip yardım edenler, hatta savaşanlar vardı. Batılı devletler orada da soykırımı destekleyen her işi yaptılar. Diplomasi kılıfıyla, arabulucuyuz deyip Sırplar’a akıl vererek, silah temin ederek, işe yaramayan BM toplantılarıyla, haberlerle, akademik makalelerle... Ancak yeterince müslüman katledildikten sonra onların kırk yamalı bir devlet kurmalarına izin verdiler. Şu anda bile Boşnaklar kendi ülkelerini kendileri yönetemiyorlar. Aynı şey Gazze konusunda da geçerli. Batı’nın “iki devletli çözüm” veya “barış planı” dediği ancak yeterince müslüman öldürüldükten sonra gündeme geliyor. Ortada Filistin kalmadıktan sonra Filistin’i tanıyorlar. Oradaki müslümanlar yok edilmedikçe durmayacaklar. Duracak, dinlenecek, yine katledecekler. Müslümanları idare edenlerin şuursuzluğundan ve ahlâksızlığından dolayı şu anda İsrail’e dur diyecek bir tane devlet ortada yok. Toprak işgalinde ve soykırımda İsrail’in önü açıldı. Sonraki adım olarak Batı Şeria’yı işgali ve hatta Mescid-i Aksâ’yı yıkmayı bile düşünüyorlar. “Küçük şeytan-büyük şeytan” diye sürekli mitingler yapan, sloganlarla iş yapmaya çalışan devletlerin ne hâlde olduklarını gördük. Lafla peynir gemisi yürümez. Şunu bilmeliyiz: İslâm dünyasında bu zulme karşı sessiz kalan devletler, toplumlar, okur-yazarlar, işadamları, akademisyenler, herkes bu işin altında kalacak. Ama biz adam olursak, biz tepkisellikten etkiselliğe geçersek, yani imanımızı aklımıza rabt edersek bu zâlimlerin sonu gelir. Çare şunda-bunda değil kendi akıl, irade ve dirayetimizde... “Kahrolsun” demekle kimse kahrolmuyor. Zâlimi kahretmek için önce bizim kahrolası ataletimizi ve ahlâksızlığımızı yenmemiz gerek. Bizim önce İstanbul’da adam olmamız gerekiyor. Biz burada adam olamazsak ne kendi memleketimizdeki, ne Kudüs’teki, ne de başka yerlerdeki müminlere el uzatabiliriz..

Zahide Tuba Kor: Aksa tufanı benim de tufanım oldu

“Aksa Tufanı benim de tufanım oldu” diyorum hep şakayla karışık. Özellikle ilk beş ay neredeyse her gün şehir şehir, ilçe ilçe gezip 7 Ekim neden yaşandı, neydi ne değildi anlattım. Son iki yıl ömrümün en yoğun dönemi. Konferanslar, seminerler, yazılar… Bir de bu süreçte İsrailli tarihçi Avi Shlaim’in hatıratını çevirdim ve iki tane de kitap yazdım; çünkü söz uçar, yazı kalır. Bu arada gündemim sadece Filistin de değildi, İsrail’in Lübnan ve İran’a saldırıları, Suriye’de rejim değişimi ve İsrail’in ülkeyi karıştırması… hepsini takip etmek, anlatmak, yazmak zorundaydım. Çok yorucu bir dönemdi.

Zaten işkoliktim, tamamen işime göre yaşar oldum. İki senedir kendime ayırdığım tek bir günüm bile olmadı. Mecburiyetten birkaç saatliğine bir gezmeye gitmek zorunda kalsam vicdan azabı hissediyorum işlerim yarım kaldı diye. 2002’de İsrail’in Batı Şeria’daki Cenin mülteci kampı katliamından bu yana İsrail’e ve hamisi ABD’ye boykot uyguluyorum ve bu sayede tüketimimi en aza indirip sürekli üretmeyi hayat tarzı yapmıştım. Dönüşümü 2. İntifada yıllarında (2000-2005) yaşadığım için 7 Ekim’den sonra alışkanlıklarımı değiştirmem gerekmedi. Toplumdan ayrıksı bir hayat tarzım vardı; bana sadece doğru yolda olduğumu gösterdi.

2004’ten beni Filistin üzerine yazıyorum, seminerler veriyorum. Filistin zaten 20 yıldır çalışma alanım. Bütün çalışmalarımın yer aldığı Ortadoğu Günlüğü blogumdaki 900 küsur içeriğin birkaç yüzü Filistin ve İsrail’le ilgiliydi. 7 Ekim, çalışmalarımı değiştirmedi, artırdı.

7 Ekim ve soykırım bir dönüm noktasıdır. Uluslararası sistemin ve devletler arası ilişkilerin işleyişini, Filistin-İsrail çatışması tarihini, ırkçı ve sömürgeci bir ideoloji olan Siyonizmin gerçek yüzünü, Siyonistlerle iltisaklı grupları, rejimlerin karakterini, toplumların ve bireylerin halini gösteren bir ayna oldu. Artık her şey değişiyor.

Durumu takip etmeye devam edin, Ankara24.com her zaman en yeni haberleri sunuyor.
seeGörüntülenme:21
embedKaynak:https://www.yenisafak.com
archiveBu haber kaynaktan arşivlenmiştir 15 Ekim 2025 04:04 kaynağından arşivlendi
0 Yorum
Giriş yapın, yorum yapmak için...
Yayına ilk cevap veren siz olun...
topEn çok okunanlar
Şu anda en çok tartışılan olaylar

Türkiye’de Üniversite Eğitimi. En İyi Üniversiteler, Fırsatlar ve Başvuru Rehberi 2025

24 Ekim 2025 14:50see274

Kerem Aktürkoğlu pişman etti: Hayal kırıklığıydı

24 Ekim 2025 18:38see110

Pastadan Türkiye ye önemli pay! Milyonluk rezerv güç katacak

24 Ekim 2025 12:57see106

Beylikdüzü döneminde ihaleye fesat karıştırdığı iddia edilmişti: Mahkemeden İmamoğlu hakkında karar Politika Haberleri

24 Ekim 2025 18:31see105

Sarıyer de sağanak sonrası göle dönen caddede domuz boğuldu

25 Ekim 2025 12:11see104

Avrupa devleri sinyal yakmıştı! Osimhen için taraftarın yüreğine su serpen açıklama

24 Ekim 2025 16:03see104

Gece boyu uyuyana kadar saatleriniz mi geçiyor? Uykusuzluk çekiyorsanız daha derin bir uyku için uygulamanız gereken yöntemler!

25 Ekim 2025 11:56see104

Merdan Yanardağ ın gözaltı süresi uzatıldı

25 Ekim 2025 09:27see104

Bir güvenlik travmasının anatomisi.... Haber7 yazarından ezber bozan İran kitabı!

24 Ekim 2025 16:35see104

Cevdet Yılmaz KKTC Cumhurbaşkanı nı ziyaret etti!

24 Ekim 2025 14:21see103

ŞOK aktüel kataloğu 24 28 Ekim yayında! ŞOK ta bu hafta neler var? İşte ŞOK indirimli ürünler listesi

24 Ekim 2025 19:06see103

TOKİ KİRALIK KONUT ÖDEME PLANI Kira ücretleri ne kadar olacak, kimler başvurabilir?

24 Ekim 2025 16:33see103

ABD de bütçe krizine bağış yaması!

25 Ekim 2025 13:29see103

Gençlerbirliği TÜMOSAN Konyaspor maçının hazırlıklarını sürdürdü Futbol Haberleri

24 Ekim 2025 17:14see103

Dışişleri Bakanı Fidan Ürdünlü ve Mısırlı mevkidaşlarıyla telefonda görüştü Gündem Haberleri

24 Ekim 2025 15:04see103

İsrail medyası Galatasaray ın koreografisini UEFA ya şikayet etti Sözcü Gazetesi

24 Ekim 2025 13:47see103

İsrailli antropolog Barış Kurulu nun olası tehlikesine karşı uyardı: Sömürgeye kapı açmak!

24 Ekim 2025 14:34see103

Başkan Gülpınar: Göbeklitepe insanlığın ortak hafızasıdır

24 Ekim 2025 14:33see103

Forensic Architecture ın kurucusu Weizman: Soykırım kalkınma adı altında sürebilir

24 Ekim 2025 13:30see102

Manisa FK kritik virajda Manisa Haberleri

24 Ekim 2025 11:28see102
newsSon haberler
Günün en taze ve güncel olayları