Pakistan’da “Adil bir küresel düzen” arayışı Yasin Aktay
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
Pakistan’daki Cemaati İslami’nin (Cİ) Kongresine davetli olarak katılan ve sayıları yüzü
bulan uluslararası katılımcılarla birlikte Cİ yönetimi “
Adil bir Küresel Düzen Arayışı
” başlığı altında bir gün boyunca devam eden bir yuvarlak masa toplantısı düzenledi.
Kuşkusuz Cİ’nin Pakistan içindeki “Adil Düzen” iddiası ve arayışı ülkenin kendi iç sorunu olarak, kendisinin baş edeceği bir mesele.
Bu konuda yeni Cİ yönetiminin ülkenin daha demokratik ve daha adil bir düzen için mücadelesini daha aktif bir şekilde vereceğine dair güçlü işaretler var.
Bu işaretleri yeni liderin şahsında, söyleminde ve sosyolojik tabanında yaptığımız analizler ışığında görebiliriz. Ancak Cİ’nin uluslararası aktörlerle, bilhassa hepsi de İslam dünyasının İslam’ı kendilerine birinci mesele olarak görmüş, tanımış ve kabul etmiş siyasetçi ve entelektüelleriyle bir tecrübe paylaşımı ve birlikte bir ufuk turu atma yönünde arayışı olduğu da çok açık.
İslamcı bir partinin bundan daha doğal bir işi olamaz. İslamcılık herşeyden önce dünya Müslümanlarıyla birlikte düşünebilmek, ortak dertleri ve hedefleri olmak anlamına geliyor.
Ama bu aynı zamanda fiilen de dünya Müslümanlarıyla ortak bir siyasal ufku paylaşmayı, var olan ufkun görüş alanını olabildiğince açıp genişletmeyi de gerektirir.
Cİ’nin Dış İlişkiler Direktörü
Asım Luqman Qazi
’nin modetarlöğünde gerçekleşen
Adil bir küresel düzen arayışı
başlıklı yuvarlak masa toplantısında üç alt başlık vardı: “
Küresel Yönetişimin Yeniden Yapılandırılması - Demokratik Bir Uluslararası Düzen
” başlıklı ilk panelin en canalıcı soruları: Gelişmekte olan ülkeler toplu pazarlık güçlerini artırmak için daha güçlü bölgesel koalisyonlar oluşturmalı mı? Bunun artıları ve eksileri neler olabilir? Güçlü devletleri daha adil bir küresel yönetişim sistemini kabul etmeye motive edebilecek teşvikler (ekonomik, politik veya güvenlikle ilgili) nelerdir?
Diğer iki panelin başlıklarını yazıyorum sadece: “Adil Bir Küresel Sistemin Ahlaki ve Manevi Temelleri”
ve
“Yeni Bir İnsanlık Sözleşmesi”
Türkiye’den daha önceki toplantılarda da konuşma yapan Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı
Fatih Erbakan
ile Saadet Partisi Genel Başkanı
Mahmut Arıkan
’ın yanısıra AK Parti Milletvekili
Burhan Kayatürk
de bütün bu tartışmaların bugünlerde böyle bir düzeyde yapılıyor olmanın önemine ve Türkiye’nin daha adil bir dünya için Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki çabalarından ve vurgularından bahsetti.
Toplantıda söz alan
Ürdün Eylem Cephesi Partisi
nin eski başkanı
Hemmam Said
’in bu toplantının 1- Gerçekleştiği ülke-mekana 2- Toplantının zamanlamasına dair vurgusu bana göre toplantının anlamını çok iyi çerçeveliyordu. Toplantının ülke olarak Pakistan’da yapılıyor olması Said’e göre halihazırda bütün dünya ülkeleri içinde kuruluş gerekçesi İslam olmak dolayısıyla çok önemliydi. Bu aynı zamanda halihazırda bütün İslam ülkeleri de dahil olmak üzere temel kuruluş gayesi İslam olan hiçbir ülkenin olmayışına hüzünlü bir göndermeydi. Daha önce de değindik
1918 yılında Osmanlı’nın savaşta yenilmesinden sonra Osmanlı toprakları üzerinde kurulan onca devletin hiçbirinin kuruluş gerekçesi İslam olmadı. Şimdi de hiçbirinin varoluş sebebi ve amacı İslam değil.
Hilafet de kaldırıldıktan sonra Müslüman dünyada varoluş nedeni İslam olan hiçbir ülke kalmamıştı. Ancak Pakistan bu tarihe bir istisna oluşturuyor. Pakistan bir İslam ülkesi olarak, Müslümanlara bir vatan olsun diye kuruldu. Dolayısıyla bütün Müslümanlar için canyakıcı bu durum açısından Pakistan en azından resmi kuruluş gerekçesi olarak büyük bir teselli oluşturduğu gibi kendisine çok daha büyük bir sorumluluk da yüklüyor.
İkincisi, toplantının zamanlaması. Bu toplantı Aksa Tufanı sonrası yapılıyor. Aksa Tufanı sonrası yapılan bu başlık altındaki ilk toplantı değil tabi.
Aksa Tufanı birçok sonucunun yanında bu konunda da bütün dünya dengelerini değiştiren, değişmeye zorlayan bir etki yaptı. Değişen, sarsılan, savrulan dünya dengeleri karşısında devletler arası veya toplumsal düzeyde çok yeni denge arayışları harekete geçmiş durumda. Herkes bir şekilde soykırım, istikrarsızlık, güvensizlik ve adaletsizlikten başka bir şey üretmeyen mevcut sistem karşısında güvenli bir ittifak ve eylem arayışı içinde. Şahsen ben bu başlık altında son zamanlarda çok sayıda toplantıya katıldım. Daha bir ay önce
Gaziantep
’te
İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi
yaklaşık aynı başlık altında bir sempozyum vardı. Yine birçok ülkeden çok sayıda Müslüman düşünce ve eylem adamı toplantıya katıldı. Daha adil bir dünya için formüller aradı, bulmaya çalıştı.
Bu konuda dikkat çekilmesi gereken bir nokta var:
Gazze halkı dünya dengelerinin kendi lehine dönüşmesi için oturup beklemedi, konferanslar düzenleyip mevcut dünya düzeni için alternatifler önermedi.
Böyle faaliyetlerin şimdiye kadar hiçbir faydası olmadığını çok iyi biliyordu. Dünya düzeni bugün güç üzerine kurulmuştur ve hiçbir merhameti yoktur, zayıfları gözetmiyor, güçsüzleri korumuyor. Dünyada cereyan eden onca haksızlığa, zulme, insan hakkı ihlallerine, soykırımlara, katliamlara, yoksulluğa karşı bir çare üretmiyor. BM düzeninin kurulma biçimi zaten bu tür müdahalelere de hiç imkan vermiyor. 5 güçlü ülkenin sahip olduğu veto hakları sistemin içinde bir adaletin tesisine hiç imkan vermediği gibi katliamları ve haksızlıkları durdurmaya da bir imkân vermiyor. Bunun örneğini Suriye’de çok net gördük. Myanmar’da görüyoruz. Hindistan’daki Müslümanların bugün maruz kaldığı Apartheid uygulamalarında görüyoruz. Yıllarca Azerbaycan’da işgal altında tutulan Dağlık Karadağ meselesinde gördük. Libya’da gördük.
Bütün bu sorunlar karşısında
Cumhurbaşkanı Erdoğan
yıllardır BM düzeninin değişmesi gerektiğini ifade ediyor. “
Dünya Beşten büyüktür
” diyerek bu sistemin bir çözüm üretmeyen, iflas etmiş tabiatına dikkat çekiyor. Peki bu sistemin kendi kendine değişmesini mi beklememiz lazım. Tabii ki hayır.
Erdoğan aslında bu düzen karşısında ne yapılması gerektiğini kendi uygulamalarıyla çok net birkaç kez gösterdi:
Libya
’da
Somali
’de ve en son
Azerbaycan
’da Türkiye kendi eliyle oradaki çarpık durumu düzeltmek üzere inisiyatif aldı ve harekete geçti ve durumu bu halkların lehine değiştirdi.
Aynı şeyi Suriyeliler de Suriye’de yaptı. 14 yıl boyunca uluslararası toplumdan bir yardım, bir destek beklediler.
Gelmedi bu destek. Kendi kendilerine harekete geçtiler ve durumu değiştirdiler.
Afgan halkı da işgale karşı sabırla, kararlılıkla durdular ve durumu kendi lehlerine değiştirdiler.
Dünya düzeninden bir adalet beklemediler.
Gazze’deki kardeşlerimiz de ne genel dünya düzeninden ne de maalesef İslam dünyasından bir şey beklemediler.
Daha doğrusu beklediler ama bekledikleri gelmeyince kendi kaderlerini kendi elleriyle belirlemeye kalkıştılar. Özgürlüklerini kanıtladılar ve bugün herkesin şahit olduğu gibi onlar bu dünyanın en özgür insanlarıdır. Aslında mevcut dünya düzeni karşısında bilmemiz gereken şey düşmanlara karşı elimizden geldiğince güç hazırlığı içinde olmamız: “Onlara karşı gücünüzün yettiğini hazırlayın”
Gazze halkı yaptığı bu çıkışla, ortaya koyduğu bu irade ve inisiyatifle, dünyada uluslararası ilişkilerle ilgili bütün paradigmayı değiştirdi.
Varolan paradigmayı yıktı. İnsan hakları, demokrasi, ilerleme, akıl, bilim gibi değerlerle ilgili modernitenin bütün iddialarının altındaki ırkçı, ayırımcı unsurları açığa çıkardı.
Şimdi Gazze’nin açtığı bu ufukta, Pakistan’da, Türkiye’de ve dünyanın bir çok yanında bu tür arayışlar biraz daha sistematik bir arayışı bir “zamanın ruhu”nu somutlaştırmaya doğru yol alıyor.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:74
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 01 Aralık 2025 04:03 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar


















