Muhyiddin i Arabi bahsi açılınca… Dursun Gürlek
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, Ankara24.com açıklama yapıyor.
Eskilerin tercüme-i hal dedikleri biyografilerin yanı sıra, hatırat olarak kaleme alınan eserler de okuyucu nezdinde ilgi gören kitaplar sınıfına gitmektedir. Her iki türe ben de ilgi duyduğum için birçok hatırat okudum. İtiraf edeyim ki, siyasi hatıratlardan çok âlimlerin, âriflerin, kütüphanecilerin, kitabiyat bilginlerinin ve benzeri eşhasın hatıralarından daha fazla hoşlanıyorum.
Özellikle emekli ilahiyat hocalarımızın çeşitli isimler altında yayınladıkları hatıra kitaplarını iyice gözden geçirdim, hatta bazılarını ikinci defa hatmettim. Her birisinden ayrı ayrı, çeşit çeşit bilgiler öğrendim. Genel anlamda söyleyecek olursak bunların bazılarında beni şaşırtan, hocamız bu cümleleri nasıl sarfetmiş dedirten kısımlara da rastladım.
Mesela merhum Prof. Dr. Bekir Topaloğlu hocamızın “Günlerim Böyle Geçti” adıyla ve “Hatıra ve Günlükler” alt başlığıyla -vefatından sonra- neşredilen eserinde böyle okuyucuyu şaşırtan bir paragrafa rastladım. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, bu eser biri günlüklere ait diğeri hatıralarını ihtiva eden iki kitap halinde yayınlanmış olsaydı belki daha fazla ilgi çekerdi.
Ulema diline yakışmayan ve eserin günlükler bölümünde yer alan cümleler şöyle:
“Kur’an okudum evde, iki saat kadar mesai yaptım. Sonra evin altındaki pastaneden (pastahane olmalıydı) simit alarak İslam Araştırmaları Merkezine gittim, doktora dersinde yemek için. Mesai yaptım, yüksek lisans öğrencilerim. Leyla Demiri ile Emine Yarımbaş fişlerimin tanzimiyle biraz meşgul oldular. Yüksek lisans öğrencilerine ‘Araştırma Yöntemleri’ dersi ayrıca doktora dersi yaptım, el-Fütuhatü’l-Mekkiyye’den. Besmele ve Fatiha’nın tefsiri bahsini okuyoruz, müellifin yazdıkları ipe sapa gelmez laflar, bu laflara kendisi gibi zeki bir insanın inanacağını zannetmiyorum.”
Eskiler böyle durumlarda “Edep Yâhû!” derlermiş. Ben de bu cümle-i cemileyi terennüm etmekten kendimi alamadım. Muhyiddin-i Arabi gibi İslami ilimlerde, özellikle tasavvufi bahislerde “yed-i tûlâ” sahibi olan bir deha, bir allâme nasıl oluyor da, Besmele ve Fatiha tefsirini yaparken -hâşâ huzurdan- böyle ipe sapa gelmez laflar söyleyebiliyor. İpe sapa derken aklıma geldi. Rıza Tevfik, bir şiirini şu beyitle bitiriyor: “Her ipte oynadım cambazım amma / Sırat köprüsünü geçemem hocam!”
Her ipte oynayan cambazın sırat köprüsünü geçemeyeceğini veya çok zorlanacağını itiraf etmesi gibi, her kitaptan nasibini alan, ancak ilmin de “bir lücce-i bî-sâhil” olduğunu bilen kıymetli âlimlerimizin de, âmmenin hürmetine mazhar olan, ayrıca “Ârif-i esrâr-ı ilâhi, vâkıf-ı ahvâl-i Muhammedi” diye tavsif edilen böyle büyük zatlar hakkında fikir beyan ederken nezâhet-i lisâniyeden ayrılmamaları gerekir.
Son devir âlimlerinin kafilesinde olup da İbn-i Arabi’yi anlama hususunda müşkilat çeken zevata yol gösterme maksadıyla bazı izahlar da yapılmıştır. Mesela büyük kitabiyat bilgini Bursalı Mehmet Tahir Efendi, “Tercüme-i Hal ve Fezâil-i Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabi” isimli risalesinde böyle bir açıklamada bulunup şöyle diyor:
“Hâkirane tecrübeme göre, bu kadri yüce zat hakkında efkâr-ı âmme üç gruba ayrılmıştır. Birincisi Cenab-ı Şeyhi, hakikat ehlinin imamı ve marifet çeşmesinin başı kabul edenlerdir. İkincisi, o büyük zatın hakkında susmayı tercih edenlerdir. Üçüncüsüne gelince, onlar da aleyhinde bulunanlardır.”
Bursalı Mehmet Tahir Bey, Hazretin aleyhinde söz söyleyenleri de, ayrıca tasnif ediyor. Gerçekten de güzel bir sınıflandırma…
Bu konuda son derede çarpıcı bir misale de “Sultânü’l-Ulemâ Baha Veled’den Günümüze Konya Âlimleri ve Velileri” isimli kitapta rastladım. Eserin yazarı Av. M. Ali Uz Beyefendi, Konya ulularından olup da 1880-1950 yılları arasında yaşayan Fahri Kulu Efendi’yi şöyle anlatıyor:
“Yaşı altmışın üzerinde pek çok insanımızın halen tanıdığı, sevip saydığı, takdir ve rahmetle andığı değerli ilim ve tasavvuf büyüklerimizden birisi de Fahri Efendi’dir. Fahri Efendi 1297 Hicri 1880 Miladi yılında Hâdim’in Taşkent bucağında dünyaya gelmiştir. Babası, değerli ilim adamlarımızdan Vehbi Çelik Hoca’nın da hocası olan ünlü müderrislerden Mehmed Efendi, annesi ise Ayşe Hanım’dır.
Fahri Efendi, daha yaşına basmadan annesini, iki üç yaşlarında da babasını kaybeder. Bu yetim ve öksüz çocuğa Efe Dayısı ile anneannesi sahip çıkar. Onların himayesinde Taşkent Rüşdiyesini bitirir. Daha 6-7 yaşlarında büyük okuma arzusu göstermesi üzerine, dayısı onu küçük yaşlarda Konya dışında bir dostunun yanına okumak için göndermişse de, gereken ilgi gösterilmediğinden tekrar Konya’ya dönmek mecburiyetinde kalır. Bundan sonra Fahri Efendi, İstanbul’a gitmiş, çeşitli medreselerde, zamanının meşhur hocalarından ders görerek, icazet almıştır. Sekiz, on yıl süren bu tahsil hayatı sırasında, Sebilürreşad ve Beyan-ı Hak gibi çeşitli dergi ve gazetelerde ilmi, edebi, dini ve fikri yazılar yazmıştır. Konya’ya döndükten sonra, Şeyh Muhammed Bahâüddin hazretlerine intisap eden Fahri Efendi, bir süre şeyhinin hizmetinde bulunur. Şeyhinin irtihalinden sonra vefatına kadar Nakşıbendi tarikatının halifelik görevine devam eder.
Ana dili gibi Arapça, Farsça ve Rumca da bilen Fahri Efendi, Ziya Efendi’nin de müdürü bulunduğu Islâh-ı Medâris’de müdür yardımcılığı görevinde bulunmuş ve pek çok öğrencinin yetişmesinde büyük hizmeti geçmiştir. Bu dönemlerde Konya’da neşredilen Meşrik-i İrfan gazetesinde de dikkati çeken yazılar da yazmıştır.
Medreselerin kapatılmasından sonra evine çekilmiş, ömrünü ibadet ve tâatle geçirmiş, irşad görevini ise vefatına kadar devam ettirmiştir. Büyük bir âlim, fazıl ve edip, ahlaklı ve son derece nezih bir insan olan Fahri Efendi, hususi hayatında da mahviyet sahibi, taassuptan uzak, tasavvuftan kaynaklanan büyük bir hoşgörüye sahiptir. Bu vasıfları dolayısıyla zamanının aydın ve mevki sahiplerinin hürmetini kazanmış, evi ziyaretçilerle dolup taşmıştır.
Hususi hayatında son derece tevazu sahibi olan Fahri Efendi, Peygamberî bir ahlaka sahiptir. Ev işlerinde herkese yardım eder; “Siz yorulmayın, biz yaparız” denildiğinde “Benim de bir hizmetim bulunsun” der, misafirlerine bizzat hizmet eder ve sade kahveyi çok severmiş. Her şeyin en âlâsını alır ve aldırır, sonra da onu birilerine hediye eder, paltosuz üşüyen birini gördü mü, paltosunu çıkarıp verirmiş.
Kırk yaşları civarında güzel şiirler yazmış, pek çok dini ve tasavvufi konuyu veciz bir şekilde mısralara dökmüştür. Meşhur Kaside-i Bürde’yi nazmen tercüme edecek kadar Arapça bilgisine ve şiir gücüne sahiptir.
Fahri Efendi, keramet sahibidir de. Ziyaretime gelenlerin kalblerinden geçenleri bilir, herhangi bir konuda soru sormak isteyenlerin sorularını sohbet sırasında, soru sorulmadan cevaplandırırmış.
Bir zamanlar Diyanet İşleri Başkanlarımızdan Ahmet Hamdi Akseki, hemşehrisi olan Çimili Hakkı Hoca’yı ziyarete gelmiş. Ahmet Hamdi Akseki, konuşma sırasında Muhyiddin-i Arabi’nin Füsûs ve Fütûhat-ı Mekkiyye gibi eserlerindeki bazı bölümleri ezberlediği ve tercüme ettiği halde, Şeyh-i Ekber’in ne demek istediğini anlayamadığını söylemesi üzerine, Hakkı Hoca, Fahri Efendi’nin bu konularda çok bilgili olduğunu, meselenin bir kere de ona açılmasını tavsiye eder. O akşam yapılan sohbet toplantısına, Fahri Efendi de davet edilir. Sohbet sırasında konu açılır ve Fahri Efendi’nin fikri sorulur:
Fahri Efendi, son derece mütevazi bir şekilde konuları açıklar ve her mesele sonunda da:
-Böyle açıklayabilir miyiz efendim diye birer soru yöneltir.
Bütün meseleler birer birer çözülünce, Ahmet Hamdi Akseki hayretler içinde kalır. Fahri Efendi gittikten sonra, Hakkı Hoca’ya:
- Yâhu Hakkı! Bu nasıl adam, bu nasıl ilim, diye sormaktan kendini alamaz ve gözleri yaşararak:
- Ömrümüz boşa gitmiş, ilim buymuş, der.”
Cenab-ı Hak Ahmet Hamdi Akseki Hoca’ya ve bütün gerçek İslâm ulemasına rahmet etsin duasıyla bu bahsi bitirelim.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:61
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 21 Aralık 2025 04:04 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















