Kayaların üzerinde bizi bekleyen Necip Fazıl’mış Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Ankara24.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Şair, yazar ve mütefekkir Necip Fazıl Kısakürek’in manevi ve kültürel mirasını yaşatmak amacıyla Star Gazetesi tarafından düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri’nin 2025 yılı kazananları açıklandı. Bu sene 12.’si düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri’nde M. Fatih Andı, Turan Karataş, Ahmet Murat Özel, Melike Günyüz, Samed Karagöz ve Bedir Acar’dan oluşan jürinin seçimleriyle 8 dalda 9 isim ödüle layık görüldü. Celal Fedai, Tarık Tufan, Peren Birsaygılı Mut, Merve Uygun, Hasan Bozdaş, Dia al-Azzawi, Ayşe Sevim, Bayram Bilge Tokel’in çeşitli kategorilerde ödüle layık görülürken Çizer Hasan Aycın ise “Necip Fazıl Saygı Ödülü”nün sahibi oldu. Günübirlik ve kaba mizah anlayışından uzak, ince duyarlılıklar ve kimi zaman sarsıcı ironik eleştirilerin eşlik ettiği şiirsel çizgileriyle sanat, düşünce, edebiyat ve siyaset hayatına açtığı pencereler ve bu pencerelerden gözlemlediklerini düşünce ve inanç hassasiyetleriyle yoğurarak çizgi sanatına yaptığı katkılar dolayısıyla ödüle layık görülen Aycın ile “Necip Fazıl Saygı Ödülü” vesilesiyle bir araya geldik. Ömrünün ahir dönemine yetişebilmekten memnuniyet duyduğu Üstad ile anılarını konuştuk.
Çocukken Üstad’ı dedemin arkadaşı sanırdım
“Üstad’ın adı benim için yabancı değildi” diyen Hasan Aycın, Necip Fazıl’ın ismini ilk olarak Balıkesir’in merkezinde oturan dedesinden duyduğunu anlatıyor: “Ben bir köy çocuğuydum. O zaman şartlarında neredeyse dünyadan haberimiz yok gibiydi. Haberler gelse de çok çok geç gelirdi. Ama Balıkesir’de oturan dedem vardı. Üçüncü sınıftan dörde geçtiğim yıl yaz döneminde Kur’an tilaveti için onun yanına gittim, hatim indirmek için. Dedemin sıkça bahsettiği isimler vardı. Dede-torun yaptığımız bu sohbetlerde Mehmet Akif Ersoy, Ömer Nasuhi Bilmen, Mehmet Zahit Kotku, Gönenli Mehmet Efendi, Abdurrrahman Gürses, Hasan Basri Çantay’ın yanında ismi geçenlerden biri de Necip Fazıl Kısakürek’ti.” Henüz 9-10 yaşlarındayken bu isimler için “Herhalde dedemin arkadaşları” diye düşündüğünü söyleyen Aycın, “Bu isimlerden her birinin aslında nevi şahsına münhasır özel isimler olduğunu, önemli isimler olduğunu ben daha sonraki gençlik yıllarımda anlamış oldum” diyor. Osmanlı sonrası, Cumhuriyet döneminde muharrir, düşünür, sanatkâr, aksiyon ve fikir adamı olarak en bariz ismin rahmetli Necip Fazıl olduğunun altını çizen Aycın, “Üniversite yıllarımda birkaç kez görüşmemiz oldu. Kendisini konferanslarımıza davet ettik. Bütün eserlerini okuduğum ilk insandır; hayatına ilişkin her şeyi merak ettiğim, öğrenmek istediğim, üstat bilip elini öptüğüm” dediği Necip Fazıl’ı 70’lerin ikinci yarısında tanıdığından bahseden Aycın, “Biz bir anlamda Üstad’ın ahir ömrüne denk geldik. Bursa’da üniversite yıllarımdı. Bir yandan fabrikada çalışıyordum. 80’de malum ihtilal oldu. 83’te askere gimiştim Üstad vefat etti” diye anlatıyor.

Üstad’ı Bursa’ya davet ettik
Aycın, 1980 İhtilali sonrası dönemin zorlu şartları içerisinde Necip Fazıl’ı Bursa’da misafir ettikleri bir konferans anısını bizimle paylaşıyor: “1970’li yıllarda gençseniz bir takım aktivitelere, bir takım oluşumlara yakın oluyorsunuz. Fahri Korutürk’lü günler, imam-hatiplerin orta kısımları kapatılıyor, İslamcı öğrenciler yeni yeni teşkilatlanıyor, dolayısıyla insana ihtiyaç var. Biz de öğrencilik günlerimizde Bursa’da, Milli Türk Talebe Birliği’nin şubesini açtık. Bir görev de üstlendim. Aynı zamanda Yenidevir gazetesinde çiziyorum. Afişler, pankartları kendi imkânlarımızla hazırlıyoruz. Benden başka pek böyle şeylerle ilgilenen de yoktu. Allah rahmet eylesin Üstad’ı Bursa’ya konferansa davet ettik. Bursa’da öğrencilerin kaldığı Osman Gazi Öğrenci Yurdu’nun sahibi orta halli bir esnaf, Ali Bakkal. Etrafımızda bir tek onun aracı vardı. Beyaz station bir araba. Üstad İstanbul’dan vapurla Mudanya’ya gelecek, onu almaya bu arabayla gidilecek. Ali Ağabey ile yine Balıkesirli iki arkadaşı (Ahmet Günay ve Mustafa Ünal) Mudanya’ya Üstad’ı karşılamaya yolladık. Üçü de Necip Fazıl’ı hiç görmemiş. Üstad da o zaman yanlış hatırlamıyorsam Milli Gazete’de “İhtilal” kitabını tefrika ediyor. O zamanlar bazı kitaplar yayınlanmadan önce gazetede, özellikle Milli Gazete’de köşe yazısı olarak tefrika edilirdi. Bizimkiler iskeleye varıyorlar ama iskelede ne vapur var ne insan. Denizin kıyısında kayaların üzerinde bir ihtiyar oturmuş gazete bulmacası dolduruyor. Mustafa öyle söylüyor. Şu ihtiyara bir soralım demişler. Mustafa, biraz da Balıkesir şivesiyle ‘Amca be vapur ne zaman gelir?’ diye sormuş. ‘Bekleyin, bekleyin gelecek! Yoksa siz Necip Fazıl’ı mı bekliyorsunuz?’ demiş. Paldır küldür üçü birden ‘Üstad’ım’ deyip koşmuşlar. Meğer Üstad gelmiş, bakmış almaya gelen yok… Karşılayan yok… Oturmuş, orda bulduğu bir çimento kağıdı parçasına İhtilal’in bir sonraki gazete yazısını yazmış. ‘Bursa’ya varır varmaz bunu faks edin’ demiş bizimkilere. Genelde böyledir Üstad’ın Anadolu konferansları serüveni. Hakikâten candan, yürekten bir aksiyon adamıydı. Her yere giderdi.”
Ayasofya için İstanbul mitingine geldik
“Üstad ‘denize dalın’ dese dalardık. Kendi adıma böyle söylesem de o gün umumi olarak haletiruhiyemiz hep böyleydi. O ağır sessizlik yıllarında kulak kesildiğimiz başka ses yoktu” diyen Aycın, Bursa’da Tayyare Sineması’nda gerçekleşen o konferansta Üstad’ın, ertesi gün İstanbul Beyazıt Meydanı’nda komutu vereceğini söylemesi üzerine, otobüslere dolup coşkuyla nasıl Ayasofya’nın açılması için düzenlenen mitinge gittiklerini anlatıyor. O gün kapısı zincirlerle bağlı olan Ayasofya’nın bugün açıldığını gördüğü için şükürler ettiğini sözlerine ekliyor. Ödül almak hakkında düşüncelerini de dile getiren Aycın, “Ben ödülü hak etmeliyim. Yaptığımı ödülü hak edecek şekilde yapmalıyım. Kim ne yapıyorsa öyle yapmalı. Alan almayı, veren vermeyi hak etmeli. 12.si düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri’nin onun hatırasını, mirasını, mefküresini aziz kılmak yolunda bereketli bir geleneğe dönüşmesi dileğiyle bu uğurda imkânlarını seferber edenlerden, emek sarf edenlerden Allah razı olsun” ifadelerinde bulunuyor.
Necip Fazıl’dan Sezai Karakoç’u referans aldım
Zaman zaman Üstad’a özel çizgiler çizdiğinden, ithaflarda bulunduğundan da bahseden Aycın, Necip Fazıl için, “Bir kere müthiş bir insandı. Bütün seslerin kesildiği bir dönemde tek bir ses var: Necip Fazıl. Pes etmeyen, özür dilemeyen, vazgeçmeyen, biz tabii hep hakkın ve aklın sesi olarak onu biliyor idik. Kendi döneminde bu ülkede bir sürü şair, yazar, muhalif, düşünür vesaire falan insanlar vardı elbette. Ama bizim için bu sıfatların tek bir karşılığı vardı: Üstad. Ondan tevarüs ettiğimiz değerler, misyon ne varsa kendimizi orada bulduk. Bir anlamda o günlerden bugünlere böyle geldik. Bugün beraber olduğuma inandığım, düşündüğüm birçok arkadaşımın da Necip Fazıl’dan tevarüs edilen çizgi üzerinde olduklarını düşünüyorum. Üstad’tan bolca beslendik. O bizim işaret fişeğimizdi, bugün parlamaya devam ediyor” ifadelerinde bulunuyor. “Benim için en önemli referanslarından biri Sezai Karakoç’tur. Hatıratında (Cinnet Mustatili), küçücük bir ifadesi vardır Sezai Bey’le ilgili: ‘Sezai Karakoç’um’ der. Ben Sezai Bey’i, Diriliş’i okumaya ondan sonra başladım. Ve diğerlerini” diyor.
Çizgilerimi görmüş olabilir
Üstad’ın o yıllardaki kendi çizimlerini görüp görmediğini tam olarak bilmediğinden de bahseden Aycın, “78 başlarından beri çizgi yayınlıyorum; çizgilerimi gördüğünden haberim olmadı. Ama biz zaten edeben kolay kolay ortaya çıkmazdık. Görmüştür allahüalem, fark etmiştir diye düşünüyorum” şeklinde konuşuyor.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:21
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 02 Kasım 2025 04:04 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















