Bir nesil “yaratmak” Aydın Ünal
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
1923 yılının Ekim ayında “Cumhuriyet fikri” artık bir sürpriz değildi; 1876 sonrası alevlenen “hürriyet” aşkı ve mücadelesinin bir “saltanat-ı milliye”ye dönüşeceği belliydi.
Cumhuriyet, beklendiği ve arzulandığı gibi “hürriyet” değil istibdat getirdi. Çokça nedeni var ancak ikisi önemli: Cumhuriyeti kuran kadro, ellerine geçirdikleri yetki ve imtiyazları kaybetmekten korkuyor, ürettikleri “irtica” yani eski rejime dönüş tehdidiyle İstiklal Mahkemeleri eliyle ya da “İzmir Suikastı”, “Menemen Olayı” gibi bahanelerle yoğun bir baskı, takip ve infaz sürecini işletiyorlardı.
İkincisi, gücü elinde bulunduranlar, bir “devrim” yaptıklarını düşünüyor, bu devrimi yerleştirmek için demir yumruktan başka bir çare olmadığına inanıyorlardı.
Cumhuriyet, tamamen yeni bir nesil oluşturmak arzusundaydı. Bu nesli “yoktan var edeceklerdi”, yani yaratacaklardı. Bu nesil, modern, çağdaş, laik, aydınlanmış, yani tamamen Batılı bir nesil olacaktı. İngiltere, Fransa, Almanya ne ise, Türkiye de o olacak, toplum tamamen onlara benzeyecekti. Bir taraftan tepeden inmeci ceberut kararlarla toplumu değiştirmek, bir yandan da alttan saf, orijinal, katıksız bir nesli yaratmak istiyorlardı. Bir yandan Çankaya Sofrası’nda sabaha karşı dumanlı kafalarla sert kararlar alınıyor, topluma yeni yaşam tarzları dayatılıyor, bir gün kılık-kıyafet değiştiriliyor, bir gün alfabe sil baştan yapılıyor, bir gün türkü-şarkı dinlemek kısıtlanıyor, bir gün ezan, cami, Kur’an’a müdahale ediliyordu. Bu keskin kararlar tartışılmıyor, istişare edilmiyor, toplum üzerinde nasıl bir etki oluşturacağı hesaplanmıyor, itirazı olanlar ise seslerini çıkaramıyordu. Diğer yandan, düşünülmeden, müzakere dahi edilmeden yeni bir eğitim sistemi, yeni bir müfredat ile saf zihinler formatlanıyordu.
Toplum, geniş bir hürriyet ortamı beklerken, yaşadığı ağır yoksulluğun üzerine bir de değerlerine yönelik ağır saldırının yönelmesine tepki verdi. 1930 yılında, bizzat Mustafa Kemal tarafından kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası bir kurtuluş vasıtası olarak değerlendirilmiş, toplumdan büyük teveccüh görmüş, evet, tam olarak bir “karşı devrim” hareketine dönüşmüş, 3 ay içinde kapatılmıştı. Toplum, kendisine zorla giydirilen bu yabancı elbiseye hiç ümidini yitirmeden, hiç yılgınlığa kapılmadan, mücadeleyi terk etmeden cevap vermiş, sabırla beklemiş, nihayet 1950 ve sonrasında üzerindeki baskıyı adım adım kırmaya başlamıştı.
Asıl sorun, sıfırdan yetiştirilen, yani “yaratılan” nesiller olacaktı. Cumhuriyet’in kuruluşunun 10. yıl kutlamaları için yapılan o meşhur marşta da söylendiği gibi “10 yılda 15 milyon genç yaratılmıştı”. Adeta bir laboratuvarda denemeler yapılmış, ne Doğulu ne tam Batılı olan, arada, çerçevesi, sınırları, tasavvuru, tefekkürü belirsiz, aklı karışık, istikameti flu bir nesil yetiştirilmişti. Devletin eğitim ve istihdam başta olmak üzere tüm imkanlarının önlerine cömertçe serildiği, onun için de statükoya borçlu ve ayakta kalabilmek için statükoya sırtını dayamak zorunda olan bu nesil ne ülkenin modernleştirici gücü olabilmiş ne de toplumla uyum içinde kalabilmişti.
Her toplumda aileden başlayarak ülke geneline yayılan bir “sınırsız değişim” taraftarı ile “muhafazakarlık” taraftarı ayrımı vardır. Bizde Cumhuriyet bu ayrıma müdahale etmiş, “yarattığı” yapay modernlerle hem değişimin tabiatını bozmuş hem de 103 yıldır süren bir keskin kutuplaşmaya yol açmıştır.
Bugün kendisini herkesten daha çok “Cumhuriyetçi” sayan, kendisini devletin ve ülkenin yegâne sahibi gören, kendi yaşam tarzı dışındaki her şeye husumetle bakan, “devrimin” tehdit ve tehlike altında olduğu vehmiyle yaşayan, kendisini okumuş, aydınlanmış, doğru istikamette görüp diğer herkesi cahillikle, gericilikle itham eden, her türlü yetki, imkan ve imtiyazı kendisine hak görüp diğerlerine köle muamelesi yapan, eline fırsat geçse yeniden istibdada yönelecek, değişime, bilime, hoşgörüye mesafeli, kapalı, işte o formatlanmış, fanus içinde yaşayan laboratuvar nesilleri ile ülkenin geri kalanı arasında bir çekişme var.
İşin kötüsü, eğitim sistemimiz, müfredatımız halen böyle nesiller “yaratmaya” devam ediyor.
102 yıl oldu: Cumhuriyet’le kimsenin meselesi yok ama Cumhuriyet’in yanlış uygulama ve istikametleri arkada sorunlu, kutuplaşmış bir toplum bıraktı. 102 yıl sonra bile hâlâ bu sorunu konuşamıyor, tartışamıyoruz. Teşhisi koymakta bile zorlanıyoruz, tedavi epey uzakta.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:82
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 27 Ekim 2025 04:05 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















