Allah bizi insan eyleye! Serdar Tuncer
Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com açıklama yapıyor.
Arkadaşlarıyla parkta oynayan beş yaşındaki çocukların hiçbir şeyden haberi yoktur. Dünya yangın yerine dönmüş, ülkede sıkıntılar varmış, şu şöyle olmuş bu böyle olmamalıymış ne gam! Kaydırak sırası kendisine geldi mi, arkadaşı bebeğiyle oynamasına izin verdi mi, çikolatası da alındı mı, değme keyfine. İnsan bir köşede oturup o çocukları izlese, onların oyunlarını gerçek zannetmesine, oyundan başka bir gerçeğin var olabileceğini akıllarına bile getirmemesine biraz da imrenerek hayret eder.
Kudemâ hazerâtı buyurmuşlar ki: Yetişkinlerin, çocukların oyununa bakıp şaşırdıkları gibi, ârifler de yetişkinlerin ahvâline bakıp hayret ederler.
Hakikat ehlinin nazarında bizler de oyun oynayan çocuklar gibiyiz. Büyük meselelerimiz, derin endişelerimiz, koca koca dertlerimiz, hesaplarımız kitaplarımız, sevinçlerimiz kavgalarımız hepsi birden; bir kaykaydan, bir bebekten, bir çikolatadan farksız! Biz, oyunun gerçek olmadığını ve gerçeğin ne olduğunu bildiğimiz için çocuklara şaşırıyoruz. Ârifler, bizim gerçek zannettiklerimizin hakikate nispetle bir oyundan ibaret olduğunu bildikleri için bize taaccüp ediyorlar.
Büyümek ve yaş almak birbirinden farklı şeyler galiba. Ârifler büyüyorlar, biz yaşlanıyoruz. Hakikat nazarında ‘dünyanın oyun ve eğlence için yaratılmadığını’ bilmeyen koca koca çocuklarız. Bir işi olmadığında emziği alınmış bebelere dönüyoruz, bir işi olduğunda arkadaşının arabasıyla oynamasına izin verdiği çocuklara. Geldiğimiz yerle alakası olmayan şeyler için ömür tüketip mutlu oluyoruz, gideceğimiz yerle alakası olamayan şeyler için kavga edip huzursuz.
Bizim trajedimiz çocuklarınkinden çok daha büyük. Çünkü onlar bir gün büyüyüp parkta oynayan çocuklara bakarak aynen bizim gibi tebessüm edecekler ama biz ne kadar yaşlansak da büyüyemeyecek ve âriflerin bildiğini bilemeden göçüp gideceğiz dünyadan! Bilemeden, bulamadan, olamadan… Bilinmek için bizi yaratanı bilemeden, aranmakla bulunmayanı bulamadan ve en acısı da ‘insan’ olamadan geçip gideceğiz.
İnsan değil miyiz diyeceksiniz. Değiliz!
“Allah bizi insan eyleye!”
Alvarlı efe Hazretlerinin sıklıkla tekrar ettiği bir dua bu. Peki ölçüsü ne insan olmanın?
Cevap çok basit. Yanlışım varsa çocukluğuma versinler.
“Ey itminana ermiş nefs! O senden razı, sen de O’ndan razı olarak Rabbine dön. Has kullarımın arasına katıl. Cennetime gir!”
Bu hitab-ı ilâhiye yaşarken muhatap olabilen kişi insandır, gayrısı sûretâ beşer!
Geçiniz mutmainneyi, emmâre ile levvâmeden bir sarkaç yapmış sallanıp duruyoruz arada. En ufak sıkıntıda koparıyoruz yaygarayı, rıza nere biz nere? İşin bir de razı etme tarafı var ki, oraya dair söz söyleme cüreti bile katle fermana kâfi. Kul olmak? Dil ile ise eyvallah, yoksa güldürmeyin adamı!
Evet çocuklaaar!
Birkaç mihenge daha vuralım mı kendimizi?
Bir köşe yazısında size büyümenin sırrını veremem ama çocukluğumuzun ispatı sadedinde biraz daha hasbihal edebilirim. Bu arada çok yüklenmeyelim çocuklara. Zira buyrulmuş ki: “Çocuklardaki beş haslet büyüklerde olsa evliya olurlardı: Rızık için endişe etmezler, hasta olduklarında Rablerini kimseye şikayet etmezler, tek başına yemeyi sevmezler, hata yaptıklarında korkar ve ağlarlar, kavga ettiklerinde kin tutmazlar!”
Çocukluktan nasıl kurtulacağımızı konuşarak başladığımız yazıya neredeyse keşke çocuk olabilsek diye devam edeceğiz, iyi mi!
Gelelim mihenge…
İnsanın kimliği hüviyet cüzdanından ziyade bazı sorulara verdiği samimi cevaplarla açığa çıkar: Derdim ne? Neyi arıyorum? İnsan, dert ettiği yahut aradığı şey kadar kıymetlidir. Bütün derdi üç kuruş dünyalık biriktirmek olan kişinin ederi, bütün dünya kendisinin olsa bile üç kuruştur! Aradığı O’ndan gayrı olan kişinin, aradığını bulsa bile âkıbeti kendini yitirmektir!
Ötesini söyleyelim. İnsan dert ettiği şeydir, aradığı şeydir insan! Hz. Pir yetişsin imdada: Bir lokma ekmek peşindeyse ekmektir insan; can konağını aramadaysa can!
Duayı Efe Hazretlerinden aldık madem, cevabı da onda bulalım.
“Felekte hâsılı insan isen bir cânı incitme
Günahkâr olma Fahr-i Âlem-i zî-şânı incitme”
İncitmeyen, insandır! İnsanı değil sadece; kurdu kuşu, bastığı toprağı, aldığı nefesi ve hatta kendini incitmeyen kişi, insandır. İnsan kendini incitir mi? Hem de nasıl hem de en çok! Büyümeye gönderildiği dünyada yaşlanmasına rağmen çocuk kalmaya devam etmesi, insanın kendini incitmesidir. Her şeyi bilip O’nu bilememesi, her şeyi arayıp kendini bulamaması, sûretâ beşer kalıp insan olamaması, insanın kendini incitmesidir.
İkinci mısrâ asgarî tarifidir insan olmanın. Bir günahtan vazgeçerken, cennet arzusunun ve cehennem korkusunun üstünde ve ötesinde bir idrakle, işlediğim günah Efendimize s.a.s arz edilir de o güzeller güzeli mahzun olur endişesiyle günah işlemekten vazgeçebilen kişi insandır!
Çocukça bir yazı oldu, bağışlayın çocuklar!
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:51
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 18 Kasım 2025 04:09 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar


















