Yeni dünyanın en büyük sorunu hırsızlık ve gasp
Ankara24.com, Sabah kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Paris, Londra, New York... Dünyanın en güvenli sayılan şehirlerinde bile tablo değişiyor. Geçtiğimiz haftalarda Paris'teki Louvre Müzesi, dört maskeli hırsız tarafından basıldı; sekiz paha biçilemez mücevher yedi dakikada çalındı. Kısa süre sonra Fransa'daki bir başka müzeden altın ve gümüş sikkeler kayboldu. Amerika'da lüks mağazalar gündüz vakti yağmalanıyor, Londra sokaklarında maskeli motosiklet çeteleri telefon ve saat peşinde.
Ben de son Londra seyahatimde bizzat yaşadım. Yakın bir arkadaşımla yürürken dört maskeli adam etrafımızı sardı, telefonumu çalmaya çalıştılar. Bir önceki gidişimde üyesi olduğum bir Member Club'da telefonum çalındı. Yakın bir arkadaşımın babası Paris'te gasp edildi, kolundaki milyonluk saat gitti. Yani mesele artık bireysel değil; şehir güvenliği küresel bir krize dönüşüyor. Müzeler, markalar, lüks mağazalar, sokaklar; hepsi aynı hedefte: Hızla büyüyen hırsızlık dalgası. Ama burada bir parantez açmak gerekiyor: Biz Türkiye olarak hâlâ çok güvenli bir ülkeyiz.
FARKIMIZ GÖZ KULAK OLMAK
Lüks çantalarımızla, saatlerimizle restoranlara gidebiliyor, Boğaz'da yürüyüş yapabiliyor, gece geç saatte bile sokakta olabiliyoruz. Birçok konuda kendimizi eleştiriyoruz, ama bu konuda gerçekten alkışı hak ediyoruz. Çünkü bizde hâlâ o 'göz kulak olma' kültürü var. Biri düştüğünde kaldıran, biri unuttuğunda arkasından koşan bir toplumuz.
Dünyanın büyük şehirleri güvenliğini kaybederken, biz hâlâ vicdanla korunan bir düzen içindeyiz. Belki müzelerimizdeki sanat eserlerini değil ama birbirimize olan güveni hâlâ koruyabiliyoruz. Hırsızlık yeni dünyanın en büyük sorunu olabilir. Ama biz hâlâ en büyük değere sahibiz: Birbirimize güvenebilmek.

BAHŞİŞ SORUNUNA ÇÖZÜM
Geçen gün Japonya hakkında bir yazı okudum. Meğer Japonya'da hesap istediğinizde bahşiş vermek, yani tip bırakmak, koca bir 'no' imiş. Hizmet zaten fiyata dahil olduğu için, bahşiş uzatmak kabalık sayılıyormuş. Bu bilgi bende küçük bir ampul yaktı. Çünkü bizde de tam tersi bir durum var: Hesabı ödüyorsunuz ama kartla öderken bahşiş ekleme sistemi yok.
Garsonlar haklı olarak bekliyor, siz ise nakit taşımadığınız için "Bir dahaki sefere" diyorsunuz. Oysa dünyanın her yerinde -Amerika'dan Avrupa'ya- ödeme ekranında yüzde 10, yüzde 20, yüzde 30 seçenekleri çıkıyor; dokunuyorsunuz, mesele kapanıyor. Kimse utanmıyor, kimse eksik hissetmiyor. Modern, pratik ve adil. Bence bizde de artık bu sisteme geçilmesi gerekiyor. Çünkü nakit taşımak devri kapandı. Hele bizim gibi şehri hızlı kullanan, mekanları keşfeden, bir günden diğerine yeni hikayeler yazan insanlar için bu sistem şart.
Ama Japonya'nın bir başka büyük 'no' su daha var: Toplu taşıma araçlarında telefonla konuşmak yasak. Metroda, otobüste ya da trende kimse yüksek sesle telefonda konuşmuyor. Bir diğeri: dışarıda veya asansörde yüksek sesle konuşmak da yasak. Sessizlik, Japon kültüründe bir saygı göstergesi. Aslında koca bir ülke sessizliğin medeniyetini yaşıyor. Bizde ise tam tersi.
Metroda birinin telefon konuşması anında yankılanıyor, asansörde biri arandığında herkes o konuşmanın ortağı oluveriyor. Akdeniz ruhu işte; biz duygularımızı, enerjimizi, sesimizle gösteriyoruz. Ama bazen fazla 'yüksek' oluyoruz. Keşke bu 'sessizlik adabı' yavaş yavaş bize de geçse. Çünkü bazı 'no'lar yasak değil, medeniyet göstergesi. Ve belki de artık zamanı geldi, biz de biraz sessizliği öğrenelim.

KEŞFET: YENİ NESİL KARAKTER TESTİ
Artık birini tanımak için kahve falına, burçlara ya da tarot kartlarına gerek yok. Sadece bir tık yeterli: Instagram keşfet ekranı. Benim teşhisimce bu artık yeni nesil bir karakter testi. Çünkü bir insanın keşfetinde ne varsa, aslında zihninde de o var. Kimininki motivasyon videoları dolu, kimininki moda akımları, kiminki de kedi videoları... Yani bir bakıma herkes kendi algoritmasının aynası.
Geçenlerde arkadaş ortamında küçük bir oyun başlattım: "Hadi keşfetini aç, karakter analizini yapayım." Ve gerçekten işe yarıyor. Artık İstanbul'un popüler mekanlarında, kahve sohbetlerinde, partilerde insanlar burç sormuyor; "Keşfetini göster" diyor. Bir nevi dijital falcılık. Benim keşfetim mesela; Hollywood ünlüleri, yeni moda akımları, pazarlama stratejileriyle dolu. Biraz iş, biraz estetik, biraz trend. Kısacası beni yansıtıyor. Yani keşfet, kişinin 'dijital bilinçaltı.' Artık karşındaki insanın kim olduğunu anlamak istiyorsan, profilini değil keşfetini açtır. Çünkü profil vitrindir, ama keşfet gerçektir. Ve belki de bugünün en doğru tespiti şu: Algoritma yalan söylemez.

TARLABAŞI'NIN YÜKSELİŞİ
Eskiden Tarlabaşı'ndan geçerken ürperirdik. Gece arabayı durdurmak, markete inmek bile cesaret isterdi. Ama artık o hissin yerini başka bir şey aldı: Merak... Bugün Beyoğlu'nun bu tarihi caddesi, şehrin en gizli gastronomi sahnesine dönüştü. Gizli kapıların ardında, rezervasyonları aylar önceden dolan restoranlar var. Ramenden wagyu'ya, usuzukuriden taş fırında pişen levreğe kadar adeta şov yapan tabaklar hazırlanıyor.
Her bir tabak, sadece lezzet değil; hikâye, karakter ve duygu taşıyor. Şeflerin sahnesi artık sessiz değil. Kimi Japon omakase sunuyor, kimi Anadolu'nun köklerinden modern tatlar çıkarıyor.
Michelin yıldızını hak eden bu yerlerde gastronomi bir gösteriye, yemek ise bir ritüele dönüşüyor. Bir zamanlar korkulan o caddeler, şimdi İstanbul'un en iddialı fine dining sahnesi. Tarlabaşı artık karanlığın değil, yaratıcılığın, cesaretin ve lezzetin adresi.
En son güncellemeleri ve haberleri takip etmek için Ankara24.com'ı izlemeye devam edin, biz durumu takip ediyor ve en güncel bilgileri sunuyoruz.
Ben de son Londra seyahatimde bizzat yaşadım. Yakın bir arkadaşımla yürürken dört maskeli adam etrafımızı sardı, telefonumu çalmaya çalıştılar. Bir önceki gidişimde üyesi olduğum bir Member Club'da telefonum çalındı. Yakın bir arkadaşımın babası Paris'te gasp edildi, kolundaki milyonluk saat gitti. Yani mesele artık bireysel değil; şehir güvenliği küresel bir krize dönüşüyor. Müzeler, markalar, lüks mağazalar, sokaklar; hepsi aynı hedefte: Hızla büyüyen hırsızlık dalgası. Ama burada bir parantez açmak gerekiyor: Biz Türkiye olarak hâlâ çok güvenli bir ülkeyiz.
FARKIMIZ GÖZ KULAK OLMAK
Lüks çantalarımızla, saatlerimizle restoranlara gidebiliyor, Boğaz'da yürüyüş yapabiliyor, gece geç saatte bile sokakta olabiliyoruz. Birçok konuda kendimizi eleştiriyoruz, ama bu konuda gerçekten alkışı hak ediyoruz. Çünkü bizde hâlâ o 'göz kulak olma' kültürü var. Biri düştüğünde kaldıran, biri unuttuğunda arkasından koşan bir toplumuz.
Dünyanın büyük şehirleri güvenliğini kaybederken, biz hâlâ vicdanla korunan bir düzen içindeyiz. Belki müzelerimizdeki sanat eserlerini değil ama birbirimize olan güveni hâlâ koruyabiliyoruz. Hırsızlık yeni dünyanın en büyük sorunu olabilir. Ama biz hâlâ en büyük değere sahibiz: Birbirimize güvenebilmek.

BAHŞİŞ SORUNUNA ÇÖZÜM
Geçen gün Japonya hakkında bir yazı okudum. Meğer Japonya'da hesap istediğinizde bahşiş vermek, yani tip bırakmak, koca bir 'no' imiş. Hizmet zaten fiyata dahil olduğu için, bahşiş uzatmak kabalık sayılıyormuş. Bu bilgi bende küçük bir ampul yaktı. Çünkü bizde de tam tersi bir durum var: Hesabı ödüyorsunuz ama kartla öderken bahşiş ekleme sistemi yok.
Garsonlar haklı olarak bekliyor, siz ise nakit taşımadığınız için "Bir dahaki sefere" diyorsunuz. Oysa dünyanın her yerinde -Amerika'dan Avrupa'ya- ödeme ekranında yüzde 10, yüzde 20, yüzde 30 seçenekleri çıkıyor; dokunuyorsunuz, mesele kapanıyor. Kimse utanmıyor, kimse eksik hissetmiyor. Modern, pratik ve adil. Bence bizde de artık bu sisteme geçilmesi gerekiyor. Çünkü nakit taşımak devri kapandı. Hele bizim gibi şehri hızlı kullanan, mekanları keşfeden, bir günden diğerine yeni hikayeler yazan insanlar için bu sistem şart.
Ama Japonya'nın bir başka büyük 'no' su daha var: Toplu taşıma araçlarında telefonla konuşmak yasak. Metroda, otobüste ya da trende kimse yüksek sesle telefonda konuşmuyor. Bir diğeri: dışarıda veya asansörde yüksek sesle konuşmak da yasak. Sessizlik, Japon kültüründe bir saygı göstergesi. Aslında koca bir ülke sessizliğin medeniyetini yaşıyor. Bizde ise tam tersi.
Metroda birinin telefon konuşması anında yankılanıyor, asansörde biri arandığında herkes o konuşmanın ortağı oluveriyor. Akdeniz ruhu işte; biz duygularımızı, enerjimizi, sesimizle gösteriyoruz. Ama bazen fazla 'yüksek' oluyoruz. Keşke bu 'sessizlik adabı' yavaş yavaş bize de geçse. Çünkü bazı 'no'lar yasak değil, medeniyet göstergesi. Ve belki de artık zamanı geldi, biz de biraz sessizliği öğrenelim.

KEŞFET: YENİ NESİL KARAKTER TESTİ
Artık birini tanımak için kahve falına, burçlara ya da tarot kartlarına gerek yok. Sadece bir tık yeterli: Instagram keşfet ekranı. Benim teşhisimce bu artık yeni nesil bir karakter testi. Çünkü bir insanın keşfetinde ne varsa, aslında zihninde de o var. Kimininki motivasyon videoları dolu, kimininki moda akımları, kiminki de kedi videoları... Yani bir bakıma herkes kendi algoritmasının aynası.
Geçenlerde arkadaş ortamında küçük bir oyun başlattım: "Hadi keşfetini aç, karakter analizini yapayım." Ve gerçekten işe yarıyor. Artık İstanbul'un popüler mekanlarında, kahve sohbetlerinde, partilerde insanlar burç sormuyor; "Keşfetini göster" diyor. Bir nevi dijital falcılık. Benim keşfetim mesela; Hollywood ünlüleri, yeni moda akımları, pazarlama stratejileriyle dolu. Biraz iş, biraz estetik, biraz trend. Kısacası beni yansıtıyor. Yani keşfet, kişinin 'dijital bilinçaltı.' Artık karşındaki insanın kim olduğunu anlamak istiyorsan, profilini değil keşfetini açtır. Çünkü profil vitrindir, ama keşfet gerçektir. Ve belki de bugünün en doğru tespiti şu: Algoritma yalan söylemez.

TARLABAŞI'NIN YÜKSELİŞİ
Eskiden Tarlabaşı'ndan geçerken ürperirdik. Gece arabayı durdurmak, markete inmek bile cesaret isterdi. Ama artık o hissin yerini başka bir şey aldı: Merak... Bugün Beyoğlu'nun bu tarihi caddesi, şehrin en gizli gastronomi sahnesine dönüştü. Gizli kapıların ardında, rezervasyonları aylar önceden dolan restoranlar var. Ramenden wagyu'ya, usuzukuriden taş fırında pişen levreğe kadar adeta şov yapan tabaklar hazırlanıyor.
Her bir tabak, sadece lezzet değil; hikâye, karakter ve duygu taşıyor. Şeflerin sahnesi artık sessiz değil. Kimi Japon omakase sunuyor, kimi Anadolu'nun köklerinden modern tatlar çıkarıyor.
Michelin yıldızını hak eden bu yerlerde gastronomi bir gösteriye, yemek ise bir ritüele dönüşüyor. Bir zamanlar korkulan o caddeler, şimdi İstanbul'un en iddialı fine dining sahnesi. Tarlabaşı artık karanlığın değil, yaratıcılığın, cesaretin ve lezzetin adresi.
Bu konudaki diğer haberler:Dünyanın en büyük bankasından yeni altın tahmini: İki katına çıkacak Sözcü Gazetesi
23 Ekim 2025 15:30
Dünyanın en büyük ikinci bankası: Altındaki yükseliş daha yeni başlıyor Sözcü Gazetesi
14 Kasım 2025 10:35
Dünyanın en büyük örümcek ağı keşfedildi
07 Kasım 2025 15:48
Cevdet Yılmaz: Türkiye dünyanın en büyük 11. büyük ekonomisi
16 Ekim 2025 23:19
Dünyanın en büyük savaş gemisi bölgeye gitti: ABD yeni bir savaş uyduruyor Sözcü Gazetesi
25 Ekim 2025 10:10
Görüntülenme:23
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 15 Kasım 2025 07:05 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















