Sinan’ın öğrencisi olduğumu hayal ettim Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com haber yayımlıyor.
İtalyan mimar Nicola Parisi, akademik kariyerini Akdeniz mimarisi üzerine inşa etmiş bir isim. İtalya’daki Bari Politeknik Üniversitesi’nde mimari tasarım bölümü hocası. Aynı zamanda mimarlık ve mühendislikte eğitim ve araştırmaya adanmış bir dijital üretim laboratuvarı olan “FabLab POLIBA”nın direktörlüğünü üstleniyor. Akademi hocaları; Akdeniz mimarisi üzerine çalışmaları teşvik eden Bari Mimarlık Okulu’nun kurucusu Prof. Claudio D’Amato Guerrieri ve İslam mimarisi üzerine uluslararası alanda önde gelen uzmanlardan biri olan Prof. Attilio Petruccioli’nin önerisiyle doktora yıllarında Türkiye’ye ilk seyahatini gerçekleştirmiş. Burada Mimar Sinan’ın eserlerini keşfettikçe doktorasını Mimar Sinan üzerine hazırlamaya karar vermiş. Bu çalışmanın ürünü olarak Parisi’nin kaleme aldığı “Sinan, Osmanlı’da Kubbeli Mekânların Tasarımı ve İnşası” geçtiğimiz günlerde Ketebe Yayınları Sanat kitaplığından ilgililere sunuldu. Bu çalışmada, Mimar Sinan’ın sanat ve teknik arasında kurduğu dengeyi ortaya koyarak, kullandığı mimari ve mühendislik yöntemlerini detaylı bir şekilde inceleyen Parisi, Sinan’ın yapılarını statik denge, tasarım kodları ve bu kodların arka planında yer alan mantıksal-biçimsel ve teknik-strüktürel süreçler, malzeme kullanımındaki yenilikleri üzerinden analiz ederek onun Osmanlı yapı geleneğine kazandırdığı çok katmanlı mimari sistemlerin etkisini ortaya koyuyor. Mimar Sinan’ın eserlerini sadece mimarlık tarihinin değil, dönemin kültürel, sosyal ve siyasi bağlamlarının bir ürünü olarak ele alan Nicola Parisi ile “Sinan, Osmanlı’da Kubbeli Mekânların Tasarımı ve İnşası” çalışmasını konuştuk.
İtalyan mimar Nicola Parisi
Türkiye seyahatimi hocalarım önerdi
Çalışmalarının kendisine Akdeniz mimarisini derinlemesine inceleme fırsatı verdiğinden bahseden Parisi, “Özellikle de tasarım süreci ve yapım tekniklerine odaklandım. Tüm araştırmalarım, form ile teknik arasındaki ilişki üzerine yoğunlaşıyor ve bu yaklaşımla tarihî mimariyi de inceliyorum” diyor. Mimar Sinan’a olan ilgisi de üniversitesinde Akdeniz mimarisine adanmış bir doktora programının bulunmasından kaynaklanıyor. “Bu program, üniversitemin iki önemli profesörü tarafından destekleniyordu: Akdeniz mimarisi üzerine çalışmaları teşvik eden Bari Mimarlık Okulu’nun kurucusu Prof. Claudio D’Amato Guerrieri ve İslam mimarisi üzerine uluslararası alanda önde gelen uzmanlardan biri olan Prof. Attilio Petruccioli. Türkiye’ye ilk seyahatimi yapmamı da onlar önerdi” diyen Parisi, Bu seyahat sırasında birkaç hafta boyunca İstanbul sokaklarında dolaşarak, Mimar Sinan’ın mimarisini keşfetmiş. Parisi, “Uzun süre onları gözlemledim ve hemen anladım ki Sinan’ın eserleri, olağanüstü bir mimari teorinin açık bir manifestosuydu. Böylece bu konuyu tez önerisi olarak sundum ve büyük bir heyecanla kabul edildi. O günden sonra, Sinan’ın tasarım teorisini inceleyip yeniden kurduğum üç yoğun yıl geçirdim ve bu teoriyle onun mimarisini yeniden tasarladım” şeklinde konuşuyor. Tezini 2006 yılında Prof. Dr. Doğan Kuban başkanlığındaki jüriye savunan Parisi, “Tezimi Prof. Doğan Kuban başkanlığındaki jüri önünde savunmak benim için büyük bir onurdu. Kendisiyle uzun zaman önce tanışmıştık ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde çalışmalarım hakkında birkaç kez görüştük. Doktora tezimin ardından, tüm çizimlerimi ITÜ’de düzenlenen bir sergide sergileme fırsatı buldum; Kuban Hoca’nın da açılışta bir konuşması olmuştu. Üniversitedeki zamanım boyunca bana eşlik eden ITÜ’den Prof. Aygül Ağır’a da çok şey borçluyum” açıklamasını yapıyor. İstanbul’da Mimar Sinan’ın birçok eserini gördükten sonra Sinan’ın yalnızca İslam dünyasının değil, genel olarak mimarlığın önemli bir yorumcusu olduğunu fark ettiğini söylüyor ve “Onun dersinin evrensel olduğuna inanıyorum. Sinan, bir mimarın yaşamı boyunca bir tasarım temasını nasıl ele alabileceğinin ve bunu farklı biçimlerde ifade ederken hem muhteşem eserler yaratıp hem de tasarımı öğretebilmenin en usta örneğidir. Bu tür mimarlığı inceleyenler, yalnızca bu formları değil, bunların ötesindeki biçimleri de tasarlamayı öğrenirler. Ben de Sinan’dan çok şey öğrendim” diyor.
Kendimi öğrencisi olarak hayal ettim
Parisi oldukça basit olan çalışma yöntemini şöyle anlatıyor: “Kendimi, Sinan döneminde yaşamış bir öğrencisi olarak hayal ettim; o da bana bir görev veriyor: ‘Git camilerime, otur, dikkatlice gözlemle ve yeniden tasarla. Ama hiçbir şeyi ölçmeden. Sadece bu yapıları mümkün kılan inanılmaz geometrik ilişkileri keşfederek.’ Ben de aynen böyle yaptım. Hiçbir ölçüm almadım. Sinan’ın mimarilerini, o geometrik kompozisyonların kurallarını keşfedebilmek için doğru perspektiflerden gözlemlemeyi öğrendim. Ve yavaş yavaş, her şey kristal netliğinde bir teoriye dönüştü.” En karmaşık anın ise Edirne’deki camideki mukarnaslar aracılığıyla gerçekleşen geometrik geçişleri yeniden inşa etmesi gerektiğinde yaşandığını aktaran Parisi, “Birkaç farklı, oldukça karmaşık geçiş vardı ama tasarım teorisi bu durumda da doğrulandı. Zorlayıcı ama heyecan verici alıştırmalardı. Bu zorluklardan sonra, Sinan’ın tasarım teorisinin her yerde işlediğini tam olarak anladım. Sinan’ın mimarisi, tüm mimariler gibi temelden kubbeye doğru inşa edilir ama tasarımı tam tersine, kubbeden temele doğru yapılır. İşte sır budur” diyor. Mimar Sinan, Osmanlı yapı geleneğine karmaşık ve çok katmanlı mimari sistemleri kazandırmasıyla biliniyor. Tüm mimari unsurları birbirinden koparmadan; hepsini bir arada tutmayı başarmış olmasıyla Mimar Sinan’ın büyük bir mimar olduğu gerçeğini hatırlatan Parisi, “Sinan’ın tasarladığı ve inşa ettiği kubbeli bir mekânda durduğunuzda, karmaşık geometrik ve yapısal örüntülerle mümkün kılınan olağanüstü bir bütünlük hissedersiniz. Sanırım, projelerinde çalışan tüm ustaları olağanüstü bir şekilde koordine edebiliyordu. Ona saygı duyuluyor, söyledikleri dinleniyordu ve o döneme göre oldukça cesur çözümler önerebiliyordu” diyor ve şu örneği veriyor: “Bir caminin önündeki revak için özel bir sütun başlığı sipariş ettiğini keşfettiğimde hayret etmiştim. Bu başlık köşegen boyunca iki parçaya ayrılmıştı ve bu iki parça farklı yüksekliklerde yerleştirilerek revaktaki iki farklı seviyeyi birleştiriyordu. O dönem için cesur bir biçimsel çözümdü.”
Mirasının iyi korunduğunu düşünüyorum
Türkiye’de Mimar Sinan’a ait tüm yapıları gezemese de İstanbul ve İstanbul dışındaki en önemli eserlerini gördüğünden bahseden Parisi, “Bu yapıların iyi kullanıldığını ve iyi korunduğunu düşünüyorum. Sağlam ve iyi inşa edildikleri için hâlâ ayaktalar. Ve saygı gördüklerine inanıyorum. Sadece bazılarında dönemin özgün süslemelerini görebilme ihtimali beni meraklandırıyor. Bu konuda çok fazla bilgim yok ama ilgimi çekiyor” diyor. Söz konusu Mimar Sinan olduğunda onu en çok heyecanlandıran şeyin, “Mimar Sinan’ın kültürel ve tasarımsal mirası” olduğunun altını çiziyor: “Sinan bize sadece büyük eserler bırakmadı; aynı zamanda bugün yeni ve olağanüstü projelerde kullanılabilecek bir tasarım duyarlılığı da bıraktı. En büyük hayallerimden biri, Sinan’ın mirasıyla bağlantılı bir mimariyi Türkiye’de tasarlamaya katkıda bulunabilmek. Kim bilir, belki bir gün gerçekleşir.”
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:23
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 09 Kasım 2025 08:00 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















