Kur’ân’a doğru bakış Hayreddin Karaman
Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com açıklama yapıyor.
Kimileri Kur’ân’ın mezarlıkta ölüye okunmasının meşru olduğunu ispata çalışıyor (Bu konuyu ayrıca yazacağım inşallah), kimileri de “kadın, bazı cezalar, miras” gibi bir kısmı farklı da yorumlanmış olan âyetlere takılıyor, insanları Kur’ân’dan ve İslâm’dan soğutmaya çalışıyorlar.
Ama “elin gâvuru derler ya” bir Hristiyan din adamı ve matematik profesörü de, Kur’ân’ı eleştirmek, onun vahiy olmadığını ispat etmek için okumaya başlıyor, gördükleri karşısında hayretler içinde kalıp Müslüman oluyor, bunun başka örnekleri de var.
Bu ihtidanın kısa hikayesini vermeden önce bir hikmetli hikâyeyi arz edeceğim.
Bir şahıs Mesnevî’yi okuyor, sonra gelip bir ârifin meclisinde “İçinde müstehcen hikâyeler var” diye tenkit ediyor. O ârif kişi de şöyle bir teşbîh ile nasihat ediyor:
İçinde türlü renkler ve kokularıyla insanı hayran eden bir gül bahçesinde kelebekler ve bülbüller daldan dala konarak bu güzelliği temâşâ ederler, pislik böceği ise bir gül fidanının altında bir gübre parçası bulur, ona odaklanır ve gülistandan haberi bile olmaz.
(Teşbihte hata olmaz; ârif kişi hiçbir âyete gübre demez; maksat Ku’ân’a bütün bakışa dikkat çekmektir.)
***
www.rasoulallah.net Ekibinin “Hz.Muhammed’e İnanmayanlara Bir Mesaj” adlı kitabından alınmış bilgiyi özetliyorum:
Gary Miller: Kur’ân’a Meydan Okuyan Adam
Profesör Miller, 1978 yılında İslâm’ı seçti ve kendisine Abdu’l-Ahad adını verdi. Daha sonra televizyon programları ve halka açık dersler aracılığıyla hayatını davete adadı.
1977 yılında, Toronto Üniversitesi’nde matematik ve mantık dersleri veren Kanadalı vaiz Profesör Gary Miller, Müslümanları Hristiyanlığa davet ederken kendisine ve diğer vaizlere fayda sağlayacak şekilde, Kur’ân-ı Kerim’deki bilimsel ve tarihi hataları ortaya çıkararak Hristiyanlığa büyük bir hizmette bulunmaya karar verdi. Ancak sonuç tam tersi oldu…
Profesör Miller için ilk şaşırtıcı konu, Kur’ân’ın birçok ayetindeki meydan okuyan üsluptu. Örneğin, “Hâlâ Kur’ân’ı düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’ın takdiri dışında bir yerden gelmiş olsaydı, içinde birçok farklılık bulurlardı” (Nisa 4:82) şeklinde tercüme edilebilecek ayetler.
Meselâ:
“Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphe ediyorsanız, hemen onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi de çağırın” (Bakara 2/23).
Miller’ın “Muhteşem Kur’ân” dersinde değindiği noktalardan bazıları şunlardır:
Bir kitap yazıp sonra başkalarına bu kitabın hatasız olduğunu iddia eden bir yazar yoktur. Kur’ân-ı Kerim’de ise durum tam tersidir. Okuyucuya hiçbir hata olmadığını söyler ve ardından herkesi, varsa, herhangi bir hata bulmaya davet eder.
Kur’ân-ı Kerim, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sevgili eşi Hz. Hatice’nin (r.a.) vefatı, kızlarının ve oğullarının vefatı gibi kişisel hayatındaki zor olaylardan bahsetmez. İlginçtir ki, bazı aksiliklere yorum olarak inen ayetler zaferi müjdelerken, zafer anında inenler kibirden uzak durmaya ve daha fazla fedakârlık ve çaba göstermeye çağırır.
Kişi kendi otobiyografisini yazarsa, zaferleri abartır, yenilgileri ise haklı çıkarır. Oysa Kur’ân-ı Kerim tam tersini yapmıştır ve bu, tutarlı ve mantıklıdır: Belirli bir dönemin tarihi değil, Allah (c.c.) ile kulları arasındaki ilişkiye dair genel kurallar koyan bir metindir…
Kur’ân-ı Kerim’de Meryem adlı bir sure vardır ve bu surede Meryem’e (Allah ondan razı olsun) İncil’de bile bulunmayan bir şekilde methiyeler düzülmüştür. Aynı zamanda Hz. Aişe (Allah ondan razı olsun) veya Hz. Fatıma (Allah ondan razı olsun) adına bir sure yoktur. Hz. İsa’nın (a.s.) adı Kur’ân-ı Kerim’de 25 kez geçerken Hz. Muhammed’in (s.a.v.) adı sadece beş kez geçmektedir…
Mesed suresi, Peygamber Efendimiz’in amcası Ebu Leheb’in vefatından on yıl önce nazil olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’in batıl olduğunu ispatlamak için tam on yılı vardı. Ancak o inanmamış, hatta inanmış gibi bile davranmamıştı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Kur’ân-ı Kerim’in Allah’ın vahyinden olduğuna emin olmadıkça o kişinin akıbetinden nasıl bu kadar emin olabilirdi?
Bir başka örnek:
“İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Sen, ne sen, ne de kavmin bundan önce bunu bilmiyordun. Öyleyse sabret. Şüphesiz, en güzel sonuç takva sahiplerinindir” (Hûd Suresi, 49).
Miller, Kutsal Yazıların hiçbirinin bu tür bir üslup kullanmadığını, yani Kur’ân, okuyucuya bir bilgi verip sonra da bunun yeni bir bilgi olduğunu söylediğini yazıyor. Bu gerçekten de benzersiz bir meydan okuma. Ya Mekke halkı, en azından bahaneyle, bunu daha önce bildiklerini söyleseydi? Ya bir âlim daha sonra bu bilginin daha önce de bilindiğini keşfetseydi? Ancak bu gerçekleşmedi.
Profesör Miller, Çağdaş Katolik Ansiklopedisi’nin “Kur’ân” başlığı altında yer verdiği bilgilere değindi. Ansiklopedide, Kur’ân vahyinin doğruluğuna çeşitli bahanelerle saldıran çok sayıda çalışma, teori ve girişime rağmen, bunların hiçbirinin mantıksal olarak benimsenemeyeceği belirtiliyor. “Kilise, bu teorilerden hiçbirini benimsemeye cesaret edemedi ama Müslümanların Kur’ân-ı Kerim’in şüphesiz son ilahi vahiy olduğu yönündeki teorisinin doğruluğunu da kabul etmedi…”
İşte Kur’ân’a böyle bakan Müslüman oluyor, Müslüman olduktan sonra hayat kitabı olarak bakan da doğru yolu buluyor.
Not
Abdülahad Ömer’in Kur’ân’da bulduğu ve onun ilâhî bir kitap olduğuna delil kıldığı diğer âyetleri görmek için internete girmenizi tavsiye ediyorum.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:77
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 21 Aralık 2025 04:04 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















