Modernite müminleri Hayreddin Karaman
Ankara24.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
ABD ve Avrupa’da moderniteyi ve onun acı meyvesi olan zalim dünya düzenini kıyasıya tenkit eden önemli bilim ve düşünce adamları vardır. Bizde ise kendi din ve kültürümüze eleştirel yaklaşan ama moderniteyi bütün değerleri ve kurumları ile adeta kutsayan “modernite müminlerinden” söz edebiliriz.
Bunların iki önemli özelliği vardır: 1. At gözlüğüyle bakarlar, 2. Farklı düşünce ve inançlara karşı tahammülleri yoktur.
Ben İslam’ın diğer alanlar yanında, ana hatlarıyla bir siyasi sistemi de ihtiva ettiği inancını ve kanaatini taşıyorum. Bu siyasi sisteme hilafet adı verilmiş. Bazı zalim eller tarafından hilafet saltanata çevrilince kapıkulu “alimler” bunun da İslâmî olduğunu savunmuşlarsa da hemen her zaman ve zeminde saltanat ve istibdada karşı çıkan gerçek alimler bulunmuştur.
Osmanlı’da istibdada karşı meşrutiyet tartışmaları çıkınca Mustafa Sabri, Elmalılı, Said Nursi gibi alimler, Ahmed Hilmi gibi düşünürler meşrutiyeti savunmuşlar, bunun İslâmî siyasi düzene daha uygun olduğunu ifade etmişlerdir. Sonra bizim dünyamıza cumhuriyet ve demokrasi kavramları girmeye başlamış, Batı tipi demokratik cumhuriyeti İslam’a uygun bulmayan birçok alim ve düşünür “İslâmî cumhuriyet ve demokrasi” düşüncesini ortaya atmış ve bunu savunmuşlardır. Ben de bu zincirin bir halkasıyım.
Batı ve modernite müminlerine tavsiyem “tahammüllü” olmalarıdır. Kendilerinin inanma ve düşünme hürriyetleri varsa, farklı olanların da vardır ve olmalıdır.
Meşrutiyet öncesi ve sonrası bazı önemli ilim ve fikir adamlarının adlarını ve yanlış olarak görüşlerini naklettikten sonra beni ima ederek “Bugün ise eski fetvaları tekrarlayıp ‘vatandaşların eşitliği’ ilkesini reddeden, inanç ve hayat tarzlarına göre devletin ayrım yapmasını savunan ve buna da ‘İslami demokrasi’ diyen İslamcılarımız var! Modernitenin geliştirdiği kavramlar olan ‘hürriyet’ ve ‘eşitlik’ konularını irdelemeyen ve içermeyen bir düşünce 21. yüzyılda ‘Asrın idrakine hitap’ edebilir mi?!” diyen kişiyi de tahammüle ve nezakete davet ediyorum.
Hiçbir İslam alimi, Müslümanlara ait olan eşitlik ve hürriyetin aynıyla gayr-i Müslimlere ve İslâmî kuralları alenen çiğneyenlere de tanınması gerektiğinden söz etmemiştir, edemez, ederse meşru çizginin dışına çıkmış, dini moderniteye uydurmak için icma konusu olan usulden sapmış olur.
İslâm bugüne kadar bilinen ve uygulanan siyasî sistemlerden birini isim vererek ve tanımlayarak öngörmemiş, emretmemiştir. Ancak bu, her siyasî sistemin İslâm’a uygun düşeceği mânâsına da gelmez. İslâm’ın ortaya koyduğu, iman edenleri; bağladığı esaslar, kurallar, amaçlar siyasî sistemlerin de İslâm’a uygun ve meşrû olup olmadıklarını belirlemede yol göstericidir, belirleyicidir. İslâmî siyaset sisteminin ve devletin yapısında, her biri Kur’ân’da defalarca zikredilen ve Kur’ânî anlamları da belli olan şu unsurlar vardır: Tevhîd, itâat, hilâfet, bey’at, şûrâ, emir bi’l-ma’rûf nehiy ani’l-münker, velâyet, mülk, hüküm, adâlet, ehliyet ve emanet. Bunları, Kur’an’daki manalarıyla ihtivâ eden sistemler İslâmîdir.
İslâmî demokrasi terimini kullanan ve uygun bulan ulemâdan Son Şeyhülislam merhum Mustafa Sabri Efendi’yi okuyalım:
“Bolşevizm, Masonluk, beşerî demokrasi; “eşitlik, kardeşlik, hürriyet, adalet” iddialarıyla yola çıkmış, komünizm yoksullara refah ve eşitlik, masonluk insanlara kardeşlik, demokrasi de hürriyet vaad etmiştir. Ancak bunların hiçbiri vaadlerini gerçekleştirme kabiliyetini haiz değildir. Komünizm (Bolşevizm) ekmek için insanların ellerinden hürriyetlerini almış ama ekmeği de emeğin hakkını da adaletle verememiş, kapitalizme düşman iken dev gibi bir devlet kapitalizmi oluşturmuş, servet de adaletle paylaşılmamıştır. Masonların kardeşliği dar bir sınır içinde söz konusudur. Beşerî ulusalcı demokrasinin hedefi, insanların kendi iradeleriyle elde edemeyecekleri bir etnik bağa, dar milliyetçilik çerçevesine hapsedilmiştir ve beşer, sırf vicdanı ile demokrasinin hedeflerini gerçekleştiremez. İslam demokrasisine gelince; bu demokrasi ilâhî talimata, emir ve yasaklara dayanır. Bu emir ve yasaklar, iman ve vicdan ile birleşince gerçekleşme şansı artar. Ancak İslam demokrasisinin hayat bulmasının şartı da Müslümanların, ilk nesil iman ve ahlakına geri dönmeleri ve gerçek manada Müslüman olmalarıdır. Bu takdirde her iki yönden iyi yetişmiş önderleri halkın önüne düşer, ibadetlerle camileri şenlendirir, hayırda ve iyiyi teşvik, kötüyü engellemede onlara örnek olurlar. Böylece önderler ile onları takip eden halk bir bütün olarak “ahlaki erdemleri ve insani ilkeleri” ile diğer milletlere örnek olurlar. İslâmî birlik içinde ırka ve kavme ait farklar eridiği gibi zenginleri ile yoksulları arasındaki mesafe de kısalır. (Mevkıfu’l-akl, C.I, s. 16)”
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:73
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 26 Ekim 2025 04:02 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















