İNSANLIK YARGILIYOR 2: Tatildeki İsrail askerlerini neler bekliyor? Ersin Çelik
Ankara24.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Devletlerin ve uluslararası kurumların iflas ettiği noktada,
insanlığın ortak vicdanı İstanbul'da “Gazze Mahkemesi” olarak toplandı.
Hukukun sustuğu yerde, gerçeği kayda geçirmek için bir araya gelen “Vicdan Jürisi” üç gün boyunca soykırımın kan donduran anatomisini dinledi.
Mahkemenin ikinci günü, Kaliforniya Üniversitesi’nden eğitmen Angela Davis’in video mesajı ile başladı. Davis’in sözleri, mahkemenin felsefesini özetliyordu: “
Biz Filistin halkıyla beraberiz. Bu felaketi ve taarruzları hak edecek bir şey yapmadılar. Kolonileşmenin en yıkıcı saldırılarına karşı duruyorlar.
Filistinliler ayağa kalkıyor.”
İşte bu ayağa kalkışın bedelini ve İsrail'in sistematik suçlarını, salondakiler tanıklardan dinledi.
***
‘AÇLIK HESAPLANMIŞ BİR MÜHENDİSLİK ÇIKTISI’
Soykırımın en acımasız silahı olan açlık, mahkemenin ilk gündem maddesiydi. Gazze’de kardeşini ve birçok yakınını kaybeden Gazze Destek Hattı’nın kurucularından Hani Almodhound, çevrimiçi bağlandığı oturumda,
“İnsanlar bilerek aç bırakıldı”
dedi.
Almodhound, Guardian’ın raporlarına atıf yaparak, İsrail'in mart-haziran ayları arasında gıda yardımlarının sadece yüzde 25'inden azına izin verdiğini belirtti. Yüzlerce yardım kamyonu sınıra ulaşsa da İsrail tarafından engellendi. Almodhound'un tespiti netti:
“Kimseye Gazze aç değil dedirtmemeliyiz. Onlara
hesaplanmış, tasarlanmış mühendislik çıktısı olan açlık
ve kıtlığı göstermeliyiz. Bu suni bir açlık ve Filistinliler bu suni açlığı gerçekten yaşayan millet.”
BM Gıda Hakkı eski Özel Raportörü Hilal Elver ise bu tasarlanmış kıtlığın nasıl bir “savaş suçuna” dönüştüğünü anlattı. Elver, Şubat 2025'te yaşanan ve “
un soykırımı
” olarak tarihe geçen, İsrail'in gıda kuyruğundaki 118 kişiyi katlettiği olayı hatırlattı. Günler sonra ilk çocuk ölümlerinin başladığını belirten Elver, “Bu ekonomik açlık, Gazze'nin silahların susmasından sonra da ayakta kalamaması için yapıldı” dedi. Elver, sözlerini tarihi bir uyarıyla bitirdi:
“Sorumluluk olmadan adalet olmaz. Adalet olmadan iyileşme olamaz.
Gazze'nin kasten aç bırakılması asla unutulmamalı, normalleştirilmemeli ya da affedilmemeli.”
***
KENTSEL SOYKIRIM: SADECE İNSAN DEĞİL, DOĞA DA HEDEF ALINDI
Mahkeme, İsrail'in sadece insanları değil, bir halkın tüm yaşam alanlarını,
hafızasını ve doğasını da yok etme politikasını “Ekosit” (çevre kırımı) ve “Urbisit” (kentsel soykırım)
başlıklarıyla da ele aldı.
Filistinli bilim adamı Prof. Dr. Mazin Qumsiyeh, Gazze’de tarım alanlarının, su kaynaklarının ve doğal yaşamın bilinçli olarak yok edildiğini vurguladı. İsrail'in su kuyularını vurduğu, zirai alanlara el koyduğu belirtildi.
BM Konut Hakkı Özel Raportörü Balakrishnan Rajagopal ise yıkımın adını net koydu:
“Bu, kentsel bir soykırımdır.”
Gazze’de sivil altyapının tamamen yok edildiğini, evlerin üçte ikisinden fazlasının kullanılamaz hale geldiğini belirten Rajagopal, “Evlerin ve yaşam alanlarının yok edilmesi psikolojik ve kültürel etkiler de barındırıyor” dedi.
***
‘BİRİNİ AMELİYATA ALIP DİĞERİNİ ÖLÜME TERK ETTİK’
Gazze’deki kentsel soykırımın en vahşi aşaması, sağlık sisteminin hedef alınmasıydı. Mahkemede tanıklık yapan Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Taner Kamacı’nın, Gazze'de gönüllü olarak çalıştığı dönemde yaşadıkları korkunç. Kamacı, İsrail'in “sadece Hamas'la değil, çocuklarla ve kadınlarla savaştığını” belirterek, soykırımın nasıl işlediğini şöyle özetledi:
“İsrail sadece insanları öldürmüyor,
ambulansları vurarak yaralıların hastaneye gitmesini engelliyor. Hastaneye gidenlerin ameliyat olmasını engelliyor
çünkü ameliyathane bırakmadı. Ameliyat olanların ölmesine sebep oluyor, çünkü
anestezi, antibiyotik ve ilaç gönderilmesine engel oluyor.”
Gördüklerimizin ekranlara yansıyanın yüzde biri bile olmadığını belirten Kamacı, bir cerrah olarak yaşadığı en zor anı, yani “hasta seçmek” zorunda kalmasını şu sözlerle aktardı:
“Hastaneye aynı anda iki çocuk geliyor, ikisinin de ameliyat olması lazım. Biri karaciğerinden yaralanmış, diğerinin bağırsağı delinmiş ama sadece bir ameliyathane var.
Birini seçmek zorunda kalıyoruz. Bu, birini ameliyata alıp öbürünü ölüme terk etmek anlamına geliyor.
Hayatımda böyle zor bir karar almadım.”
***
ŞEHİT GAZETECİLERİN SON MESAJLARI: ‘CANIMIZI FEDA EDİYORUZ’
Soykırımın bir diğer hedefi de gerçeğin sesini, yani gazetecileri susturmaktı. Mahkemenin en sarsıcı anları, Gazze'de öldürülen gazetecilerin tanıklıklarının dinlendiği oturumda yaşandı. “Gazetecilerin Hedef Alınması” oturumunda, bir süre önce katledilen Gazzeli gazeteciler Mohammad Qraiqea ve Hossam Shabat’ın görgü tanığı olarak gönderdikleri videolar yayınlandı.
Geçtiğimiz mart ayında şehit olan Mohammad Qraiqea, video mesajında 220'den fazla meslektaşının öldürüldüğünü belirtiyordu. Şehit meslektaşımın salonda yankılanan sesinden tanıklığın bedelini dinleniyordu:
“Sokaklarda gördüklerimizi yansıtmamız gerekiyor.
Annemi İsrail'in kurşunlarıyla öldürülmüş halde bulduğumda, onu kefenledim ve öğleden sonra haber yapmaya devam ettim.”
Geçtiğimiz eylülde şehit olan Hossam Shabat ise “İsrail için sadece 'gazeteci' olmak bir suç” diyordu. Shabat, dünyaya şu mesajı bırakmıştı:
“Biz ölüyoruz ama sesimiz yok.
Biz canımızı feda ediyoruz.”
Saldırılarda eşi ile çocuklarını kaybeden gazeteci Mahmud Haniye, acının bir başka boyutunu anlattı:
“Eşimi, çocuklarımı gömdük. İsrail, gömdüğümüz mezarları kazdı, yerle bir etti.
Ne eşimin ne çocuklarımın, ne de akrabalarımın mezarı nerede bilmiyorum.”
***
SUÇ ORTAKLARI: ÜNİVERSİTELER, ŞİRKETLER VE YAPAY ZEKA
Mahkemenin üçüncü günü, Gazze’deki devasa suç makinesini kimlerin finanse ettiğine ve teknolojik olarak desteklediğine odaklanırdı. Antropoloji profesörü Maora Finkelstein,
“Üniversiteler Amerika'da çoğunlukla doğrudan soykırımı, İsrail ve silah üreticilerini yatırımlarıyla destekliyor”
diyerek suç ortaklığını ifşa etti.
ABD İçişleri Bakanlığı'ndan “ABD'nin soykırıma korkunç desteği nedeniyle” istifa eden siyasi aktivist Lily Greenberg, bu suç ortaklığına vicdani bir itirazı dile getirdi:
“Eğer bunu yapmasaydım kendime ihanet edecektim.”
Akademisyen Shad Hammouri, “İsrail, ekonomisi militarize bir devlettir” tespitiyle, İsrail'in Gazze'de yeni silahlar denediğini belirtti. Yazılım Mühendisi İbtihal Aboussad ise 21. yüzyıl soykırımının teknolojik boyutunu ortaya koydu:
“Günümüzde soykırıma izin veren şey tek şey bomba ya da füze satanlar değil.
Yapay zeka programları... özellikle Filistinlileri takip etme, yaralama ve öldürmede bu ölçüye çıkmasına yardımcı oldu.”
***
SOYKIRIMIN İDEOLOJİSİ: GAZZE'Yİ HARİTADAN SİLMEK İSTİYORLAR
Mahkeme devam ederken Anadolu Ajansı’na konuşan, ülkemizde de yakından bilinen Oxford Üniversitesi'nden Yahudi kökenli İngiliz tarihçi Prof. Avi Shlaim, bu suçların arkasındaki ideolojiyi net bir şekilde tanımladı. Netanyahu hükümetinin,
“İsrail tarihinin gördüğü en aşırı sağcı, açıkça ırkçı, Yahudi üstünlükçü hükümet
” olduğunu belirten Shlaim, mevcut ideolojiyi
“Dini Siyonizm”
şeklinde kavramlaştırdı. Bu ideolojinin Filistinlilere kendi topraklarında hiçbir siyasi hak tanımadığını vurgulayan Shlaim,
“soykırım” kavramını kullanmakta tereddüt ettiğini, çünkü Yahudilerin Nazi kurbanı olduğunu ancak bugünkü hakikatin “Filistinlilerin Siyonizmin savunmasız kurbanları olduğu” gerçeğiyle yüzleştiğini belirtti.
Dönüm noktasının İsrail'in insani yardımı durdurması olduğunu söyleyen Shlaim’in şu tespiti, İsrail’in içinde bulunduğumuz çağda oluşturduğu vahşet sosyolojisini tanımlıyor:
“Bu soykırım farklı, çünkü diğer ülkeler genellikle işledikleri suçları gizlemeye çalışır. Oysa İsrail liderleri Gazze’yi haritadan silmek istediklerini açıkça söylüyorlar.”
***
LAHEY'DEN ÖTESİ: 'TATİLDEKİ ASKERLER' NASIL YARGILANACAK?
Üç günlük tanıklıklar, ilk yazıda dikkat çektiğim "hukukun iflası" tezini defalarca doğruladı. "Uluslararası Sistemin Yanıtı" konulu oturumda, Doç. Dr. Ardi Imseis, Gazze'deki korkunç yıkım istatistiklerini paylaştı:
“Sivil evlerin yüzde 92'si, okulların yüzde 80'i, sağlık tesislerinin yüz 84'ü yok edildi.”
BM ve Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) gibi kurumların siyasi baskılarla nasıl tıkandığını ortaya koyan ve belki de en somut ve pratik yol haritasını gösteren Uluslararası İnsan Hakları Kliniği direktörü Prof. Susan Akram oldu. Anadolu Ajansı’na demeç veren Akram, UCM'nin elinde Netanyahu ve Gallant'tan “çok daha fazlası hakkında yakalama emri çıkarmak için dağlar kadar kanıt” olduğunu, hatta
“kamuya açık olmayan yakalama emirleri çıkarmış olmasının da oldukça olası”
bulunduğunu belirtti.
Ancak Akram, asıl etkinin Lahey'den değil, yerel mahkemelerden geleceğini vurguladı:
“Bence UCM'den daha da önemlisi, evrensel yargı yetkisinin mevcut olduğu dünya çapındaki mahkemelerde yerel ceza yargılamaları olacak.”
Prof. Akram, Gazze Mahkemesi’nde toplanan delillerin, Dr. Taner Kamacı gibi tanıkların ifadelerinin ve raporların ne işe yarayacağını işte bu noktada açıkladı. Ortaya konan
belgeler, ulusal mahkemelere "yargı malzemesi" sağlayacak.
Akram, bu mekanizmanın nasıl işleyeceğini net bir örnekle ortaya koydu:
"Burada ürettiklerimizin, örneğin Yunanistan, Fransa veya İtalya'ya tatile giden bireysel askerlerin yargılanmasında çok değerli olacağını düşünüyorum."
Akram, bu senaryonun bir temenniden ibaret olmadığını,
“Orada halihazırda çok aktif olduklarını bildiğim avukatlar, burada ürettiklerimizin bir kısmını kullanabilecek”
sözleriyle teyit etti. Gazze Mahkemesi'nin topladığı bu deliller, soykırıma katılan ve
“nasılsa bana bir şey olmaz” rahatlığıyla Avrupa'da tatile çıkan İsrail askerlerinin
, o ülkelerin yerel mahkemelerinde “evrensel yargı yetkisi” ilkesi kapsamında tutuklanıp yargılanmasının önünü açacak bir “delil havuzu” oluşturuyor. Akram'a göre İsrail'in bu tür girişimlerden korktuğu çok açık:
“Bu yüzden sesimizi bu kadar çok bastırıyorlar… Çünkü bu sonuçlardan korkuyorlar.”
***
‘DİRENİYORUZ ÇÜNKÜ KİMSE BİZE YARDIM ETMEDİ’
Tüm bu yıkım ve ihanet tablosuna karşı, mahkemenin son oturumları “Direniş ve Dayanışma” başlıklarına ayrıldı. Ailesinden 110'dan fazla kişiyi kaybeden gazeteci Ramzy Baroud, direnişin felsefesini şöyle anlattı:
“Direnmemize neden olan sebepleri ortadan kaldırırsanız direnmeyiz. Direniyoruz çünkü kimse bize yardım etmedi.”
Birlikte günlerce yol aldığımız Sumud Filosu aktivistlerinden Yasemin Acar, Gazze'de yaşananın “bütün bir halkın fiziksel olarak yok edilmesine yol açan sistematik bir saldırı” olduğunu belirtti. Anadolu Sivil Toplum Platformu'ndan Metin Doğan ise Gazze, bizim birleştiricimiz oldu” diyerek önemli bir hukuki çağrıda bulundu:
“Çifte vatandaşlar, İsrail'i yönetenler kadar suçlu.
Onlar da yargılanmalı. İsrail'e gidiyor, cephelerde savaşıyor ve ülkemize geri dönüyorlar, Türk halkı da bundan hoşnut değil.”
Dünkü yazıda özetlediğim o nihai karar, bu üç günlük sarsıcı tanıklıkların, kanıtların ve analizlerin üzerine inşa edildi. Vicdan Jürisi; açlığı, kentsel soykırımı, sağlık sisteminin çökertilmesini, gazeteci katliamlarını, ideolojik altyapıyı ve teknolojik suç ortaklığını tek tek kayda geçirdi.
Yarın, tarihi mahkemenin ardından, ilan edilen nihai kararın ne anlama geldiğini ele alacağım.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:79
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 29 Ekim 2025 04:08 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















