İmralı’ya gitmenin riskleri Aydın Ünal
Ankara24.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Adına ister “Kürt Sorunu” ister “Terör Sorunu” deyin; Cumhuriyet tarihi boyunca çözümü için çok sayıda girişimde bulunuldu ama hepsi sonuçsuz kaldı. Çözüm için en cesur, kararlı ve samimi adımlar AK Parti iktidarları döneminde atıldı; çözüme çok yaklaşılsa da netice alınmadı.
Devlet Bahçeli’nin cesur adımları sayesinde şimdi çözüme hiç olmadığı kadar yakınız.
Aşırı, uç, radikal ideolojiler adeta bir çemberin üzerinde gibidirler; karşıt fikirlerden ne kadar uzaklaşırlarsa, o kadar da yakınlaşırlar. Birbirlerinden hızla kaçarken bir noktada sırt sırta verirler.
Son yıllarda özellikle ergenler arasında yaygınlaşan aşırı, kafatasçı, ırkçı Türkçü akımlar, güya Türk ırkını, Türkçülüğü, Türkiye’yi yücelteyim derken alenen Türk ve Türkiye düşmanlığına hizmet etmeye başladılar. Kuşkusuz bu akımın başındaki liderler ne yaptıklarının farkındalar ama alttaki cahil ayaktakımı nasıl bir kirli projenin içinde kullanıldıklarını fark edemiyorlar. Örneğin Suriyeli sığınmacılara yönelik düşmanlığın İran’ın, Esed’in çıkarlarına hizmet ettiğini; örneğin yabancı öğrenci düşmanlığının Fransa’nın çıkarlarına hizmet ettiğini, örneğin “Arap nefretinin” İsrail’in değirmenine su taşıdığını, örneğin Afrikalı düşmanlığının Türkiye’yi Kara Kıta’da zayıflatıp başta Çin olmak üzere başka devletlere alan açtığını göremiyorlar. Aynı şekilde terörü bahane ederek sergiledikleri Kürt düşmanlığının Türkiye’ye en büyük zararı verdiğini göremeyecek kadar da idrakten uzaklar.
Devlet Bahçeli, işte bu “Türkçü” görünen Türk düşmanlarıyla arasına çok keskin bir sınır çizdi; Türk milliyetçiliğini yeniden tanımlıyor. Türkiye’yi bir arada, tek parça ve güven içinde tutmanın, kucaklayıcı bir milliyetçilik anlayışından geçtiğini biliyor. Türklerin bu coğrafyada tarih boyunca Kürt ve Araplarla dayanışma içinde var olabildiklerini görüyor, tarihi doğru okuyor ve istikbali de bu hakikat üzerine kurmak istiyor. Kürt ve Arap düşmanlığının Türklüğü yüceltemeyeceğini, tam tersine Türkleri bu coğrafyada yalnız bırakacağını o engin tecrübesiyle idrak ediyor ve başta İsrail olmak üzere Türk düşmanı odakların oyunlarını bozuyor.
Kafatasçı Türk ırkçılığı doğrudan Türkiye’yi tehdit edip Türklerin hasımlarını umutlandırırken Devlet Bahçeli’nin yeniden tanımladığı kucaklayıcı Türk milliyetçiliği, Türklüğü ve Türkiye’yi yüceltme idealine hizmet ediyor.
Sayın Bahçeli’nin son bir yıldır Kürt ya da Terör sorununu çözmek için yaptığı açıklamalar ve attığı adımlar milliyetçi bir kaygının tezahürü: Kürtlerle kucaklaşmanın Türkiye’yi büyüteceğini, ayrışmanın daha da derinleşmesinin ise Türkiye’yi çok tehlikeli bir sürece sokacağını görüyor.
Eğer sorunun çözülmesine katkı sağlayacaksa, Türkiye’nin elinde bir mahkûm olan Abdullah Öcalan’dan yararlanmak, onunla görüşmek, ona alan açmak tabii ki isabetli olacaktır. Bu, geçmişte yapıldı, bugün de yapılıyor. Son bir yıldaki gelişmelere bakıldığında netice de alınıyor.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor; çözüme dair umutlar artmış durumda. Ama yine de temkini elden bırakmamak gerektiği çok açık. Geçmişte defalarca bozulmuş süreç bugün de bozulabilir. Toplumda bu son sürece ilişkin tereddütler de aslında o geçmiş kötü tecrübelerden kaynaklanıyor.
Açıkçası, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, bir komisyonun temsiliyle İmralı’ya gitmesi, terör örgütü lideriyle görüşmesi, eğer sonuca ulaşılırsa hiç sorun olmayacaktır ama ya sonuca ulaşılmazsa? Ya bir noktada süreç yine tıkanır, bozulursa?
PKK, geçmişte yaptığı gibi, “Öcalan T.C. Devleti’nin elinde tutsaktır; hür iradesiyle konuşmuyor” deyip, kendisini tekrar başka ülkelere kiralayıp, silahı eline alırsa, ya da Suriye kuzeyinde bir terör oluşumuna karşı Türkiye harekât yaparsa ve terör örgütü “ben yeniden silahı elime alıyorum” derse, Meclis’in İmralı ziyareti muhalefete koz vermez mi? Hatta TBMM tarihine nâhoş bir çentik atmaz mı?
Böyle olumsuz bir senaryoda, zaten sürece temkinli yaklaşan milletin hissiyatının hayal kırıklığının ötesinde bir ruhi çöküntüye dönüşeceği açıktır.
Öcalan’la iletişim kanalları açık olmalıdır. TBMM Öcalan’ı dinleyebilir. Hiç sorun yok. Ama bunun şekli, tarzı, yöntemi iyi belirlenmelidir. Riskler göz önünde tutulmalıdır.
Örneğin, geçmişte benim de üyesi olduğum, TBMM İnsan Hakları Komisyonu altında kurulmuş olan Hapishaneleri İnceleme Komisyonu, kendi doğal, resmi yetki alanı içinde İmralı’ya gidebilir. Ya da, Öcalan, SEGBİS adı verilen sistemle, örneğin Sincan Cezaevi Yerleşkesinde bir salonda video-konferansla komisyona konuşabilir.
Tekrar edelim: TBMM’nin İmralı’ya gitmesi, Terörsüz Türkiye sürecinde sonuç alınması durumunda “hoş” bir hatıra olacaktır ama çözüme ulaşılamazsa, MHP’yi de, AK Parti’yi de çok zor duruma düşürecek, TBMM’nin saygınlığını ciddi şekilde zedeleyecek, milleti umutsuzluğa sevk edecek, çözümü de ebediyen kilitleyecektir.
Elbette takdir Meclis’indir ama başka yollar varken, böyle bir riskin altına girmeye değer mi?
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:51
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 21 Kasım 2025 04:05 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar


















