Hangi müzik ruhun gıdasıdır Ömer Lekesiz
Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com açıklama yapıyor.
“Sadece kadınlara yönelik” konserler veren Akşam Grubu, sosyal medyada onlara laf atarak sair laflarına itibar edileceğini sananlar da dahil, dindarlık, gelenekselcililik, kültürel yozlaşmaya karşı tavır gösterme saikiyle hareket edenler tarafından çoğunluğu saygı sınırlarını da aşan eleştirilere maruz kaldı.
Ancak sosyal medyadaki benzer hemen her eleştiride olduğu gibi, eleştirenlerin kadınların kurdukları müzik gurubuyla yine sadece kadınlara konser vermelerini ya da grup elemanlarının tesettürlü olmalarını mı eleştirdikleri belli olmadığı gibi, grubun “…evrenin/çok büyük bir senfoni orkestrasının çok değerli bir parçasıyız. Bunu fark eden, kabullenen ve kendi çıkardığı sesten memnun olan kadınların varlığının çoğalması” şeklindeki iddialarının Feminizme bağlanmasından veya “Bizim müziğimiz” anlamında klasik müziği opera, rap, rock gibi “yabancı” müziği beğendirmeye alet etme ihtimalinden mi… eleştirdikleri de belli değildi.
Örneğin bunlardan birinin “Kıyametin yaklaştığı anları yaşıyoruz. Neslimizi muhafaza eyle Ya Rabbi” şeklindeki dini söylem tonu da ihtiva eden eleştirisinde, neye dayanarak “kıyametin yaklaştığı”na hükmettiği, “neslimizi muhafaza”dan ne anladığı, bu uğurda hangi yol ve yöntemleri kastettiği de belli değildi.
Benim bu ilk tespitlerimin “Bunlar sosyal medya mesajı, makale yazmıyorlar ki açık açık ifade etsinler” şeklinde bir itirazı haklı çıkaracağını düşünerek şunları da dile getirebilirim:
Kıyametin yaklaşması esasında faiz alıp vermenin sıradanlaşması; görgüsüz ve hırslıların yüksek yüksek binalar yapmada yarışmaları; içkinin sebil olması; cinayetlerin artması; yalancı şâhitliğin, hırsızlığın ve arsızlığın normal görülmesi… çok daha fazla sosyal bir felaketin varlığına işaret ederken, aynı bağlamda “Çalgılı âletlerin yaygınlaşması”ndan hareketle fi tarihinden beri insanlık içinde var ola gelen “kadın kadına eğlenme” adetinin bunların önüne alınması makul görülebilir mi?
Tam burada şu hususu vurgulu olarak belirtmeliyim: Kendi adıma iki konuda zaten çok kıt olan bildiklerimi de bilmemiş olmayı tercih edegelmişimdir: Eğitim ve kadın!
Çünkü her iki konu da CHP’nin Tek Parti devrinde şimdi adına Kemalizm dediğimiz resmî ideoloji tarafından zımnen “değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez” şeyler cümlesinden yapılandırılmıştır ki, bu iki konunun sevk ve idaresi de halen aynı minvalde devam ettirilmektedir. Bu nedenle her iki konu da serbest konuşma hakkına dahil değildir ve bunlarla ilgili söylenilebilecek hemen her söz Batılılaşma, modernleşme, çağdaşlaşma, bilimsellik, ilerleme, cinsiyetçilik… gibi resmi ideolojiye mahsus kutsal kaselerin tınısı içinde yok edilmektedir.
Fakat müzik kültürel etkileşimdeki önceliği hatta önderliği nedeniyle toplumun yumuşak karnı olduğundan konuşmayı zorunlu kılmaktadır. Çünkü müzik mekan ve sosyal hareket sahası anlamında mevcut “çevre”ye sıkı sıkıya bağlıdır.
Örneğin, “bizim” müziğimiz “yatay” karakterlidir, zira mimarisinden pazarına… yatay olarak yapılandırılmış bir çevreye tabidir. Nitekim felsefesi de buna uygun olarak yapılmıştır:
“Ses duyularla hissedilir diğer şeylerden ‘tatlılık’ (hoşluk) özelliği ile farklılık arz eder. Ses, salt ses olma özelliği bakımından, bir türü duyuların tat (haz) aldığı, başka bir türü ise duyuların rahatsız olduğu diğer hissedilirler grubundan farklıdır. Bu durum, sesin duyuları rahatsız edici derecede aşırı olmadığında söz konusudur ki zaten tüm hissedilir şeyler aşırı olduğunda duyuları rahatsız etmektedir.” (İbn Sînâ, Mûsikî, trc.: Ahmet Hakkı Turabi, Litera, 2004)
Günümüzün çevresi ise “dikey” karakterlidir. Şehirlerimizin mimarisi göklere yükselmekte, ekonomisi/pazarı sürekli kazanmaya (zenginleşerek yükselmeye) ayarlanmış olarak yükselen grafiklerle ifade edilmektedir. Şimdiki müzik de bu dikeyliğe tabidir.
Dolayısıyla müzikte bizim sükun (yataylık) anlayışımızın yerini hareketli (dikey) müzik almıştır.
Bizim müzikteki usûl düzenimizin yerine, üst üste binen seslerle inşa edilen armoni oturtulmuştur.
Müzikte som bir huzur duygusuyla zamanı aşan ses algımız yerine, sürekli gerilim ve çözülme hattında ilerleyen dinamizm yerleştirilmiştir.
Artık müziğimizde hareketin sükûnunu değil bilakis bu sükûnun kırılması asıldır. Yığınların toplu taşıma araçlarına pürtelaş doluşarak gökdelenlere koşturmasındaki gibi bir hareketlilik…
Buna göre “Hangi müzik ruhun gıdasıdır” sorusunu sormak da kendiliğinden mizahi hale gelmiştir. Dikey çevrede sürekli telaş yüklü bir hayatı yaşayanlardan yatay bir anlayışı sürdürmelerini beklemek muhal olduğu gibi tabiatı itibariyle herkesi kuşatan müziği erkeğe yakıştırmak, kadına layık görmemek de şaşı bakışa mahsus hale gelmiştir.
Nasipse buradan devam edelim inşallah.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:77
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 13 Kasım 2025 04:03 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















