Erken yaşta İngilizce yarış değil fırsattır
Ankara24.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
“0–6 yaş döneminin dil öğrenimi açısından en verimli dönemdir.
Çocuk dili ders olarak değil, oyunla, şarkıyla, hikâyeyle yaşar. İngilizceyi öğretmeye değil, yaşatmaya çalışıyoruz. Erken yaşta İngilizce anadili zayıflatmaz, aksine güçlendirir.”
“Çocuğa İngilizce öğretmeye çalışmayın; oyun, şarkı ve hikâyelerle dili yaşamasına fırsat verin. Çünkü çocuk dili en iyi ‘öğretilirken’ değil, ‘yaşarken’ öğrenir.”
Uzman eğitimci Tansel Ergener ile tüm boyutlarıyla erken yaşta dil öğrenimini konuştuk.
Uzman eğitimci Tansel ErgenerHocam, artık pek çok özel anaokulu ve kreşte İngilizce dersleri veriliyor. Sizce neden bu kadar erken yaşta İngilizceye başlanıyor? İngilizceye ne zaman başlanmalı? Bu işin ideal yaşı var mı? Hatta sizin okullarınızda İngilizceye başlama yaşı 18 ay diye biliyorum. Çocuklar anadilleriyle İngilizceyi birbirine karıştırmaz mı?
Erken çocukluk dönemi, dil gelişimi açısından en verimli dönemdir. Çünkü 0–6 yaş arası, beynin dil öğrenme açısından en esnek olduğu zaman dilimidir. Bu yaşlarda çocuk dili bilinçli olarak öğrenmez; tıpkı Türkçeyi edindiği gibi, doğal bir biçimde edinir.
Yani çocuk için dil bir “ders” değildir; oyun, şarkı, hikâye, günlük rutinlerin bir parçasıdır. Bizim amacımız da İngilizceyi öğretmek değil, yaşatmak ve edindirmektir.
Çocuk oyun oynarken öğretmeninin İngilizce yönergelerini duyar, şarkılarda kelimeleri fark eder, hikâyelerde anlamı sezgisel olarak yakalar. Bu sayede dili analiz etmeden, doğal biçimde içselleştirir. Analiz edebileceği yaş, “kritik dönem” dediğimiz 11 yaştır. Bu yüzden de sınıf öğretmenleri ilkokulda dilbilgisi derslerine 4. sınıfta başlar. Bu yaştan önceki dönemlerde anlamlandırma ve analiz etme olmaz; dil doğal yollarla edinilir.
Erken yaşta İngilizceye başlamak bir “yarış” değil, bir “fırsat” olarak görülmelidir. Çünkü bu dönemde edinilen dil farkındalığı, ileriki yaşlarda çocuğun hem yabancı dili hem de kendi dilini daha güçlü kullanmasına zemin hazırlar.
Yabancı dile başlamanın ideal yaşı konusuna gelince, aslında bu sorunun cevabı “yaş”tan çok “yaklaşım”da gizlidir.
Yani 18 aylık bir çocuğa İngilizce öğretmeye kalkmak doğru olmaz; ama o çocuğun oyun oynarken, şarkı söylerken, öğretmeninden İngilizce kelimeler duyması son derece kıymetlidir.
Elbette erken yaşta yabancı dille tanışmak, dil öğrenimini kolaylaştırır. Çünkü 0–6 yaş dönemi, beynin dil gelişimi açısından en esnek olduğu, çocukların duydukları sesleri doğal biçimde taklit edebildiği bir dönemdir. Ancak burada önemli olan, dilin nasıl öğretildiğidir. Çocuk dili doğal bir ortamda duyar ve anlamla ilişkilendirirse, o dil onun için kalıcı hale gelir.
Kısacası mesele “erken başlamak” değil, “doğru şekilde başlamak”tır. Çünkü çocuk dili en iyi, öğretilirken değil, yaşarken öğrenir.
İki dilin birbirine karıştırılması da çok sık duyduğumuz bir endişedir; ama aslında bilimsel araştırmalar bunun tam tersini söylüyor. Erken yaşta ikinci bir dil öğrenmek, çocuğun anadilini zayıflatmaz; tam aksine güçlendirir.
Çünkü çocuk iki dili aynı anda duyduğunda, dilin nasıl işlediğini fark etmeye başlar. Kelimelere, anlamlara, seslere daha dikkatli yaklaşır.
Bizim programlarımızda İngilizce, Türkçeyle rekabet eden değil, onu destekleyen bir unsurdur. Yani amaç bir dili diğerinin yerine koymak değil; her iki dilin de çocuğun düşünme, iletişim ve ifade becerilerini geliştirmesine katkı sağlamaktır.
Bir başka deyişle, iki dil öğrenen çocukta kafa karışıklığı değil, bilişsel esneklik gelişir. Bu da ilerleyen yaşlarda hem akademik hem de sosyal anlamda büyük bir avantaj sağlar.
Peki, devlet okullarında durum neden farklı? Neden İngilizceye bu kadar geç başlanıyor?
Evet, özel ve devlet okulları arasında bu konuda ciddi bir fark var. Devlet okullarında okul öncesi eğitim (anaokulu) zorunlu olmadığı için Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) İngilizceyi zorunlu ders olarak ilkokul 2. sınıftan itibaren programa koyuyor ve İngilizce haftada sadece 2 saat olarak yer alıyor. Bunun birkaç nedeni var.
İlk neden, önce anadil temellerinin sağlamlaşmasını sağlamak; yani çocukların okuma, yazma ve Türkçe anlama becerilerini oturtmak.
1. sınıf çocuklarının Türkçeyi yeni yeni okuyup yazmayı öğrendikleri çok temel bir dönem. Millî Eğitim Bakanlığı bu süreçte önceliği çocukların anadil temellerine vermek istiyor. Çünkü aynı anda iki dili öğrenmeye çalışmak, bazı öğrencilerde kafa karışıklığı yaratabiliyor diye düşünülüyor.
İkinci neden ise tamamen altyapı farkıdır. Türkiye genelinde her okulda okul öncesine ya da 1. sınıfa özel İngilizce öğretmeni bulunmuyor. Aynı şekilde materyal, sınıf düzeni ve zaman planlaması açısından da eşit koşullar sağlanamıyor. Bu yüzden bakanlık, daha dengeli bir başlangıç için 2. sınıfı tercih ediyor. Bu da sistemin “tanıtım” düzeyinde bir yaklaşım benimsediğini gösteriyor; yani hedef tam akıcılık değil, dil farkındalığı kazandırmak.
1.sınıfta zaten Türkçe, Matematik, Hayat Bilgisi gibi temel derslerin ağırlığı fazla. Ders saati sınırlı olduğu için İngilizce eklendiğinde program çok yoğun hale geliyor.
Ama ben bunu bir eksiklikten çok, bir gelişim alanı olarak görüyorum. Çünkü amaç, her çocuğun yaşadığı yere ya da gittiği okula bakılmaksızın aynı fırsatlara sahip olabilmesidir. Bu da öğretmen yetiştirme, materyal desteği ve okul öncesi eğitimde İngilizce farkındalığı projeleriyle mümkün olabilir.
Son yıllarda okul öncesinde yabancı dil farkındalığı oluşturmak için yapılan çalışmalar bu yönde umut verici bir gelişme.
Veliler genellikle çocukları eve gelince “Bugün İngilizcede ne öğrendin?” diye sormak isterler. Bildiğim kadarıyla siz bu soruya karşısınız. Siz neden bu soruyu sormamalarını tavsiye ediyorsunuz?
Bu çok güzel bir soru. Çünkü biz İngilizceyi çocuklara öğretmiyoruz; fark ettirmeden edindiriyoruz ve maksimum derecede dile maruz bırakıyoruz. Yani çocuk İngilizceyi duyuyor, kullanıyor ama bunun farkında değil. “Ne öğrendin?” sorusu çocuğu bilinçli düşünmeye, ezbere dayalı bir öğrenmeye iter. Oysa dil edinimi doğal bir süreçtir; çocuk zamanı geldiğinde, kendini güvende hissettiğinde o dili kendiliğinden kullanmaya başlar. Bu yaştaki çocuklar ne öğrendiklerinin farkında değildirler; henüz dili analiz etme yetisine de sahip değillerdir.
Sizce eğitim fakültelerinde öğretmenler, anaokullarında İngilizce öğretmek için yeteri kadar iyi bir eğitim alıyorlar mı?
Ben 1997 Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezunuyum. O yıllarda “Erken Çocukluk Döneminde İngilizce Öğretme Metotları” ile ilgili bir ders yoktu. Hatta mezun olup öğretmenliğe ilk başladığım yıl, bununla ilgili değerli hocam Prof. Dr. Zülal Balpınar’a bir mail atmıştım ve kendisi de bu dersleri başlattıklarını belirtmişti.
En büyük eksiklerden birinin bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü İngilizce öğretmenliğinden mezun olan birinin her seviyede İngilizce öğretebilme donanımına sahip olması gerekir. Herkes ortaokul, lise veya üniversite seviyelerinde İngilizce öğretmeyi tercih etmeyebilir. Anaokulu çocuklarına İngilizce öğretmek bambaşka bir donanım ve tecrübe gerektirir.
Okuma yazma bilmeyen bir çocuğa İngilizce öğretmek kadar zor ve zevkli bir şey yoktur. Herkes benim kadar şanslı da olmayabilir. Çünkü öğretmenliğimin ilk yıllarında, ilk çalıştığım kolejde British Council’a; daha sonra çalıştığım diğer kurumda İngiltere’deki Kent Üniversitesi’ne “Very Young Learners” eğitimi almaya gönderildim.
Yani erken yaşta dil öğretimi eğitimi alarak bu yolda emin adımlarla ve donanımlı bir şekilde ilerledim. O yüzden de 12 yıl anaokulu ve ilkokullarda derslere girerek İngilizce öğretmenliği yaptım; 16 yıldır da öğretmen eğitmenliği yapıyorum.
Mutfaktan gelen biri olarak öğretmenlerimizin temel ihtiyaçlarını çok iyi biliyor ve onların gelişimlerine katkıda bulunmak için her sene İngiltere’de ve Amerika’da düzenlenen öğretmen eğitimlerine giderek kendimi geliştirmeye devam ediyorum.
Son olarak, veliler bu süreçte çocuklarına nasıl destek olabilir? Evde ne yapmalılar?
Velilerimizin desteği gerçekten çok değerli.
En önemli nokta, çocuklarına dili sevdirmeleridir. Onlara baskı yapmak, “Bugün ne öğrendin?” gibi sorularla sorgulamak yerine, dili birlikte yaşamak çok daha etkilidir.
Evde İngilizce şarkılar dinleyebilirler, kısa videolar izleyebilirler, kelime oyunları oynayabilirler. Ama en önemlisi, sabırlı olmaktır. Çocuk önce dinler, sonra anlar, en son konuşur. Bu, tıpkı Türkçeyi öğrenme süreci gibidir. Biz okulda o temeli atıyoruz; velilerimiz de evde bu süreci sevgiyle desteklediğinde, çocuk dili kendiliğinden kullanmaya başlıyor. Unutmamak lazım: İngilizce öğrenimi bir yarış değil, bir keşif sürecidir. Her çocuk kendi hızında, oyunla, merakla ve güvenle bu dili öğrenir. Bizim görevimiz o ortamı sağlamaktır; gerisi çocukların doğuştan gelen öğrenme merakına kalıyor.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:45
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 07 Kasım 2025 05:01 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















