Demokratik hukuk devleti
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com haber yayımlıyor.
Demokratik hukuk devleti hak ve özgülüklere dayanır.
Bu rejimlerde kişi hak ve özgürlükleri anayasal güvence altındadır.
Bu güvence Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasında da vardır.
İfade ve basın özgürlüğü, toplantı, gösteri yürüyüşü anayasal güvence altındadır.
Anayasaya göre Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir.
Ancak uygulamaya bakıldığında devletin anayasada belirtilen niteliklerinin de kişi hak ve özgürlüklerinin de dikkate alınmadığı görülüyor.
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yapılanlar, belediye başkanlarının tutuklanması, seçilmiş milletvekilinin cezaevinde tutulması bu yaklaşımın örneklerini oluşturuyor.
İmamoğlu’na “terör örgütüne destek” olmak suçlaması yöneltildi ancak bir sonuç çıkmadı. İddianın doğru olmadığı anlaşıldı.
Yolsuzluk suçlaması yöneltildi. Bu iddiayı kanıtlayacak bir delil şu ana kadar ortaya konulamadı. “Duydum, tahmin ediyorum, kafede konuşulurken tanık oldum” gibi ifadelere dayalı iddianamelerin ne kadar boş olduğu anlaşıldı.
Bunlarla yetinilmedi, İmamoğlu’nun üniversite diploması da iptal edildi.
Bu da yetmedi şimdi de “casusluk” suçlaması yapıldı.
Bu suçlama İmamoğlu’nun danışmanı ve kampanya direktörü Necati Özkan’la TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’a da yöneltildi. Yanardağ gözaltına alındı. TELE1’e hemen kayyım atandı.
Üç isim de bu iddialara anında yanıt verdiler.
İmamoğlu’nun ilk tepkisi şöyle oldu:
“Ben mi casusum? Benden mi casus çıkaracaksınız? Hadi oradan!
Ben Ekrem İmamoğlu! Trabzon’da doğmuş büyümüş, Karadenizli Ekrem İmamoğlu.
Bu cennet vatan uğruna canımı vermem gerekirse bir an için bile tereddüt etmem.”
Yanardağ da şu yanıtı verdi:
“Ben yurtsever ve sosyalist bir gazeteciyim. Bana en son yapılacak suçlama casusluktur. Bütün yaşamım ve meslek hayatım emperyalizm ve İsrail siyonizmine karşı mücadele ile geçti.“
Özkan ise casus olduğu iddia edilen Hüseyin Gün ile 2019 yerel seçimlerinden sonra bir kez görüştüğünü belirterek şu bilgiyi verdi:
“Bir analiz yazılımı olduğunu söyleyerek bunu tanıtmak için geldi. Ancak görüşme olumlu sonuçlanmadı. Ondan sonra da bir daha görmedim. Bana ait olduğu söylenen yazışmalar bana ait değildir.”
İmamoğlu’nun da Yanardağ’ın da Özkan’ın da yanıtları gayet açık.
Buna karşın casusluk gibi çok ağır bir suçlamayla karşılaşmaları hukuki olmaktan çok siyasi görünüyor.
Yanardağ’ın gözaltına alınmasından sonra daha ifadesini bile vermeden TELE1 televizyonuna kayyım atanması, arşivinin silinmesi anayasal güvence altındaki basın özgürlüğüne indirilmiş ağır bir darbedir.
Ortada kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan bir televizyonun fiilen karartılması demokratik hukuk devletinde görülecek bir uygulama değildir.
İktidarın anayasa ve yasaları dikkate almadan CHP’li belediye başkanlarını tutuklaması, CHP’nin siyaset alanını daraltmaya yönelmesi, özgür gazetecilik, yayıncılık yapmaya çalışan televizyon kanalına kayyım ataması Türkiye’yi demokratik hukuk devleti niteliklerinden uzaklaştıran uygulamalardır.
Türkiye böyle bir konuma sürüklenmeyi hak etmiyor.
Seçmen sandıkta bunun yanıtını verecektir.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:91
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 27 Ekim 2025 05:15 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















