Bobik Nerede? izleyiciyle buluştu Kültür Sanat Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, Ankara24.com bilgi veriyor.
Anton Çehov’un “Üç Kız Kardeş” oyunundan Fatih Sönmez’in uyarladığı “Bobik Nerede”, çarşamba günü Baba Sahne’de prömiyer yaptı. Mim Kolektif yapımı oyunda
Selen Domaç, Başak Daşman, Aybanu Aykut, Kürşat Öçalan ve Jehat Kaplan rol alıyor. 85 dakikalık tek perdelik yapım, bu yılın ikinci "Üç Kız Kardeş" uyarlaması olarak öne çıkıyor. Geçtiğimiz ay Claphall’de izlediğim “Olga, Mâşa, Irina: Yine Üç Kız Kardeş” de bu uyarlamalardan biriydi.
Daha önce şu yazımda bu oyundan söz etmiştim.
Farklı tiyatrolar bu yıl “Üç Kız Kardeş”i modern yorumlarla sahneledi. Oyun, 20. yüzyılın başında ayrıcalıklı sınıfların inişini yaşayan Prozorov ailesinin hikâyesini temel alıyor. Ailenin Moskova’da büyümüş üç kızı Olga, Mâşa ve İrina, 11 yıldır küçük bir taşra kasabasında hapsolmuş bir hayat sürer. İnce zevklerine uygun bir yaşam arzusu ve Moskova’ya dönüş umudu arasındaki eylemsizlik, izleyiciye derin bir çalkantı olarak yansıyor.
Sahnede değil nerede
“Bobik Nerede”, kızların yıllar geçse de aynı evde ve aynı hayallerle süren yaşamına, yeğenlerinin yokluğu ekseninden, geçmiş–bugün–gelecek çizgisinde bir bakış getiriyor. Bu kez erkek kardeş Andrey, üç kız kardeşin hikâyesi sürsün, Moskova hayalleri devam etsin diye sahneye çıkıyor. Onu da Ahmet Kürşat Öçalan canlandırıyor. Andrey’in yanı sıra Natasha ve Kulygin gibi karakterlere de hayat veriyor. Bu tercih, onun parçalı ve kolay yönlendirilen kişiliğini de yansıtıyor. Bobik ise o ve Natasha'nın hiç görmediğimiz bebeklerinden biri. Bobik sahnede görünmüyor, sesini de duymuyoruz ama varlığını hissediyoruz. Tıpkı kız kardeşlerin umutları gibi, var ama gerçekleşmiyor. Varlığını sorguluyorlar ama bu sorgu bir sonuca varmıyor. Tıpkı Moskova hayalleri gibi. Karakterler geçmişe gidiyor, bugüne dönüyor, geleceği düşlüyor ama soru hep aynı: “Bobik nerede?” Oyun, seyirciye bir cevap sunmuyor; aksine, beklediğimiz şeyin ne olduğuna dair yeni sorular sorduruyor.
Zorlanmam benim hatam
Oyun tek perde ve 85 dakika. Metin iyi ki tek perdede toparlanmış. İkinci perde oldukça zorlayıcı olurdu. Zaman içinde gezinen, sorgulayıcı bir metin olduğu için uyanık bir zihin gerektiriyor; dalgın kalmak, oyunun özünü kaçırmak demek. Karakterlerin geçişini ve söylemlerini anlayabilmek, aynı anda dekoru, ışığı ve oyunculuğu da takip etmek hayli zorlayıcı oluyor. Buna metni daha önce okumamış biri olmamı da eklersek, işler epey zorlaşıyor. Öte yandan geç oyun saatleri, akşama kadar yorulan seyircinin oyunda kalmasını epey zorlaştırıyor. Dikkat süremizin azaldığı bir dönemde, bu yoğunluk seyirciyi zorluyor. Performanslara gelirsek, sahnenin en iyisi elbette Ahmet Kürşat Öçalan. Birçok karaktere can veriyor; sahnenin bir köşesinden diğerine koşarken doğaçlamalarıyla metnin yoğunluğunu yumuşatıyor, izleyiciyi güldürüyor. Duygular arasındaki hızlı geçişi, Andrey'in karakterini yakından anlamamızı sağlıyor. İzlediğimiz performans, ustalığın zamanla bir bilgeliğe dönüşeceğine dair şüphe bırakmıyor. Eğer metne hâkim, farklı oyunlarını da izlemiş biriyseniz yeni bir yorumla hazırlanmış bu oyunu izlemenizi tavsiye ederim. Oyun, 21 Kasım'da Ankara'da Tatbikat Sahnesi'nde perde açacak.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:98
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 09 Kasım 2025 13:00 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















