Ailenin kutsalı sevgi ve dayanışmadır Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Ankara24.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Film Arası Yapım’ın yapımcılığını üstlendiği, senaryosunu Suat Köçer’in kaleme aldığı, yönetmen koltuğunda ise Okan Akgün’ün oturduğu kısa film “Akşam Yemeği”, bu yıl 62.’si düzenlenecek Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapacak. Film, festivalin Ulusal Kısa Film Yarışması’nda yarışacak. Filmde usta oyuncular Perihan Savaş ve Halil Ergün’ün yanı sıra başarılı oyuncular Eda Akalın, Sefa Şenel, Berfin Taş ve Yağmur Ruken Atacan rol alıyor. Akşam Yemeği’nin konusu ise şöyle: Geleneksel bir ailenin en büyük çocuğu olan Hacer otuz beş yaşına gelmiş ve “hâlâ” evlenememiştir. Aralarında ikişer yaş fark olan üç kardeşin de evlenmemiş olması son yıllarda ailede artan bir gerilimin kaynağı olmuştur. Katıldıkları eş dost düğünlerinden etkilenen anne ve baba, çocukları ve özellikle Hacer üzerinde evlenme yönündeki baskılarını arttırırlar. Sözlüsüyle sorun yaşayan evin tek erkek çocuğu Arif, evdeki bir akşam yemeğinde partneriyle aralarındaki sözü bozduklarını açıklar. Aynı gün ailenin isteğiyle evlilik görüşmesi yapan ve taliplisine hayır cevabı veren Hacer, Arif’in konuşmasıyla çılgına dönen babasına kararını açıklamak zorundadır. Otuzlu yaşlarda, evlenmemiş üç çocuklu bir karı kocayı canlandıran usta oyuncular Perihan Savaş ve Halil Ergün, 36 yıl aradan sonra aynı filmde rol aldılar. Güneş Doğarken (1984), Kaşık Düşmanı (1984), Kırlangıç Fırtınası (1985), Sis (1987) ve Yaşarken Ölmek (1988) filmlerinde birlikte rol alan usta oyuncular, 36 yıl aradan sonra ilk kez bir sinema filminde buluşmuş oldular. Yeni Şafak Pazar olarak; “Akşam Yemeği” filminin senaristi Suat Köçer ve yönetmeni Okan Akgün ile konuştuk.
Senaryo yakın dostumun gerçek yaşamına dayanıyor
Filmin senaristi Suat Köçer, filmin hikâyesinin yakın bir dostunun gerçek yaşamına dayandığını söylüyor. Köçer, “30’unu geçmiş olmasına rağmen ‘hâlâ’ evlenmemiş olması ailede büyük huzursuzluk sebebiydi. Sohbetimizden birinde babasının sarfettiği birkaç cümleyi aktarmıştı arkadaşım. ‘Nasıl bir günah işledik, bilmiyorum. Zamanın içinde donup kaldık ne artıyor ne eksiliyoruz’ demiş babası. Bu ifadeler çok dokunaklı gelmişti bana. Bir babanın evladının evlenmeme olayını bu denli büyük bir meseleye dönüştürmüş olması çok enteresan gelmişti. Oturup hikâyesini yazdım önce. Ardından senaryolaştırdım. Fikri sevgili Okan Akgün’le paylaştım, ona da çok anlamlı gelmişti hikâye. Çekmek istediğini söylemişti. Hızlıca hazırlıklara başlayıp, uygun bir takvimde de çektik filmi” diyor.
Toplumsal baskının aile içindeki yansımalarını ele alıyoruz
Köçer, yapımın temel meselesinin “bazı toplumsal normların bireyler üzerindeki etki ve baskıları” olduğunu söylüyor. Köçer, “Ebeveynlerin çoğunlukla çevrenin etkisinde kalarak çocuklarının yaşamlarını baskılamaları, zamanla aile içinde ciddi sorunlara yol açıyor. Filmdeki anne ve baba, evlatlarının mürüvvetlerini görme arzusunu zamanla onlar üzerinde dayanılması güç bir psikolojik baskıya dönüştürüyor” diyor. Köçer, filmde akraba ve komşu düğünlerinde başkalarının mutluluklarına tanık olan ebeveynlerin, “evlilik yaşı geçmiş” çocuklarından aynı tabloyu yaratmalarını beklediğini, bu beklentinin ise zamanla bir dayatmaya dönüştüğünü vurguluyor. “Bu süreçte hem anne ve babalar hem de çocuklar ciddi biçimde yıpranıyor” diyen Köçer, filmin asıl amacını şöyle özetliyor: “Arzumuz, seyircide bir farkındalık oluşturmak. Özellikle anne ve babaların evlilik konusunda çocuklarının kişisel yaşamlarına saygı duymaları, bu konuya daha özenli yaklaşmaları gerektiğini hatırlatmak istedik.”
Evlilik baskısı mutsuzluğu büyütüyor
Türkiye’de evlenmemiş çocuklar üzerinden ailelerin uyguladığı toplumsal baskıların hâlâ güncelliğini korumasıyla ilgili Köçer, “Pek çok acı hikâyeye tanıklık etmemize rağmen bu konudaki sorunlu yaklaşımların artarak devam ediyor olması çok düşündürücü ve bir o kadar da üzücü” diyor. Anne ve babaların çocuklarının yuva kurmasını istemesinin doğal bir arzu olduğunu belirten Köçer, bu isteğin baskıya dönüşmesinin ciddi sonuçlar doğurduğunu ifade ediyor. Köçer, “Kiminle ve ne zaman evleneceği, her bireyin kendi kararıdır. Bu kararı başka bir insanın tercihleri etkileyemez, belirleyemez. Her insan kendi hikâyesini yaşar. Nihayetinde çocuklarını baskıyla yönlendiren anne ve babalar, sonunda bu baskının yol açtığı mutsuzlukla yüzleşir” açıklamasını yapıyor.
Altın Portakal Film Festivali’nde yarışmak büyük bir keyif
“Akşam Yemeği” filmi, 62. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ilk kez seyirci karşısına çıkacak. Film, festivalin Ulusal Kısa Film Yarışması’nda yarışacak. Köçer, “Antalya Film Festivali, ülkemizin en köklü film festivali olmasının yanında sinema kültürümüze önemli katkıları olan bir organizasyon. Geçtiğimiz yıl ortak yapımcısı olduğum Elçin Musaoğlu imzalı ‘Meryem’ filmiyle Uluslararası Yarışma kategorisinde yarışmıştık. Bu yıl kısa filmimiz ‘Akşam Yemeği’ ile yeniden Antalya’da yarışıyor olmak büyük bir keyif ve mutluluk” sözleriyle duygularını dile getiriyor.

Evlenmemek bir eksiklik değil
Okan Akgün
Yönetmen Okan Akgün, Türkiye’de “aile” kavramının sadece bir toplumsal kurum değil, aynı zamanda bir inanç nesnesi hâline geldiğini söylüyor. Akgün, “‘Aile kutsaldır’ denildiğinde, aslında ‘aileyi eleştiremezsin’ de demiş oluyoruz. Oysa kutsal olan, ailenin kendisi değil; sevgi ve dayanışmadır” diyor. Akgün, Türk aile yapısı denince akla gelen güçlü bağlar ve dayanışma kadar, bir başka gerçeğin daha altını çiziyor: Birey olamadan bir arada kalma pratiği. Akgün, “Toplumun bireyden önce geldiği bu yapıda ‘ben’ demek bencillik, ‘özgürlük’ sadakatsizlik, ‘kendi yoluna gitmek’ ise nankörlük olarak algılanıyor. Oysa aile, ancak birey var olduğunda anlamlıdır” sözleriyle açıklıyor. Geleneksel ile modern yaşam arasında sıkışan genç kuşakların sancılarını da filme yansıttığını belirten Akgün, bu çatışmayı şöyle özetliyor: “Bugünün gençleri aileyi inkâr etmiyor, sadece sorguluyor. Gelenekten kaçamıyorlar ama onun içinde de tam olarak var olamıyorlar. Kendi kimliğini korumak isteyen genç, aileden uzaklaştıkça suçluluk hissediyor; yaklaştıkça da nefessiz kalıyor.”
“Bir zamanlar ‘hayatın düzeni’ olarak görülen evlilik, şimdi ‘hayatın riski’ haline geldi” diyen Akgün, “Yeni kuşak, evliliği büyülü değil, sorgulanabilir bir kurum olarak görüyor. ‘Evlenmemek’ bir eksiklik değil, bir tür kendini koruma refleksi” ifadelerini kullanıyor.Akgün, “Modern dünyada aile olmak artık aynı sofrada oturmak değil, birbirinin sınırına saygı gösterebilmek anlamına geliyor. Bu, Türk toplumu için köklü bir dönüşüm. Biz hep ‘birlikte kalmak’ üzerine büyütüldük. Şimdi bunun sancılarını yaşıyoruz. Çünkü gelenekten kopuk yaşamanın sağlıklı olmadığını da içten içe biliyoruz” açıklamasını yapıyor.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:30
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 19 Ekim 2025 04:04 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















