Yıl olmuş 2026, hâlâ dövize vergi yok Özgür Bayram Soylu
Ankara24.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Takvimler 2026’yı göstermeye beş kala Türkiye’de hâlâ konuşamadığımız bir mesele var:
Döviz tutarak elde edilen kazanç neden vergisiz?
Ücretlinin maaşı daha eline geçmeden vergiye tabi mi, tabi
Esnafın cirosu, stopajı, KDV’si, muhtasar beyanı var mı, var,
Bir ev satılsa “kaç yıl tuttun” diye bakılıyor mu bakılıyor,
Bir hisse kazancı doğsa “menkul sermaye” deniyor mu, deniyor
Ama konu döviz olunca…
Bir anda tuhaf bir sessizlik başlıyor.
Kur artıyor, servet büyüyor, kazanç oluşuyor; ama vergi sistemi sanki orada kimse yokmuş gibi davranıyor. Bu bir hesap hatası değil, bir yazılım bug’ı hiç değil. Daha çok, bilinçli şekilde açık bırakılmış bir kapı gibi duruyor. Hani yıllar önce sahnelenmiş, hâlâ sosyal medyada yüzümüzde tebessüm bırakan o parodide olduğu gibi:
“Kimse görmeden, kimse görmeden… Allah muhafaza.”
KUR ARTIŞI GELİR DEĞİL Mİ?
En sık duyulan savunma şu:
“Dövizdeki artış gerçek kazanç değil, sadece enflasyonu telafi ediyor.”
Kulağa hoş geliyor. Ama uluslararası literatürde bu savunmanın hiçbir karşılığı yok.
OECD, döviz kazançlarını “Foreign Exchange Gains and Losses” başlığı altında yıllar önce tartıştı ve temel ayrımı net koydu: Gerçekleşmiş kazanç mı, yoksa sadece kâğıt üzerindeki değerleme mi?
Eğer ortada gerçek bir işlem varsa, döviz bozdurulmuşsa,, bir finansal üründen getiri elde edilmişse,
faizli bir döviz hesabı kapatılmışsa, bu artık telafi değil, ekonomik kazançtır. Ve ekonomik kazanç, adı ne olursa olsun, vergilendirilebilir bir değerdir.
DÜNYA NE YAPIYOR, BİZ NE YAPMIYORUZ?
Almanya, faiz getiren döviz varlıklarında kur kazancını sermaye geliri sayıyor. Kore, swap ve benzeri döviz kazançlarını faiz gibi vergilendiriyor. ABD, “günlük kullanım” ile “yatırım”ı ayırıyor; küçük kişisel işlemleri muaf tutuyor ama yatırım amaçlı dövizi vergiden kaçırmıyor.
Mauritius’ta görülen meşhur
Sotravic
davasında ise mahkeme şunu söylüyor: “Yalnızca muhasebe çevirisinden doğan kazanç gelir değildir; ama gerçek işlem varsa, kazanç da vardır.”
Yani dünya şunu yapıyor:
• Günlük hayatı boğmuyor,
• Finansal kazancı vergilendiriyor,
• Gerçekleşme esasını koruyor.
Türkiye ise başka bir yol izliyor. Hiçbir ayrım yapmıyor, hiçbir tanım koymuyor ve fiilen hiç vergi almıyor.
ASIL TEŞVİK NEREDE?
Bu noktada dürüst olmak gerekiyor. Türkiye’de dövize vergi alınmaması, tarafsız bir boşluk değil; aktif bir teşviki temsil ediyor. Yani, TL’de kalan; faizle, ücretle ya da üretimle kazanan herkes vergi ödüyor.
Ama dövize geçen, bekleyen, duran, hatta sadece “kur artışını izleyen” biri çoğu durumda
vergiden
tamamen muaf olarak el üstünde tutuluyor. Çalışarak kazanmak yerine bekleyerek kazanma atıllığı kendini bu sahnede adeta parlatıyor. Eee ne oluyor peki bu durumda? Yıllardır yaşadığımız yüksek dolarizasyon, TL’ye güvensizlik, tasarrufların üretim yerine dövize park edilmesi kaçınılmaz oluyor. Biz de niye yatırım yok, niye insanlar TL tutmuyor diye dönme dolap misali dönüp dönüp aynı soruyu soruyoruz.
KİMSE ‘HER KUR ARTIŞINA VERGİ’ DEMİYOR
Burada önemli bir yanlış algıyı da düzeltmek gerekiyor. Kimse, “kur arttı diye otomatik vergi alınsın” demiyor.
Uluslararası normların söylediği şey, sanıldığı gibi sert ya da cezalandırıcı değil; aksine oldukça ölçülü ve rasyonel:
• Sadece gerçekleşmiş kazanç vergi konusu yapılır. Yani döviz sadece tutulduğu için, kâğıt üzerinde değer kazandı diye kimse vergilendirilmez.
• Günlük ve kişisel kullanım amaçlı döviz işlemleri sistemin dışında bırakılır. Tatilde harcanan döviz, küçük tutarlı alım–satımlar ya da geçici ihtiyaçlar, vergi konusu edilmez; çünkü bunlar ne yatırım ne de spekülatif kazançtır.
• Ancak döviz, kur hareketlerinden sistematik biçimde gelir üretmek için kullanılıyorsa,
burada artık sıradan bir tasarruf değil, yatırım faaliyeti söz konusu.
Bu noktada vergilendirme, dövizi “yasaklamak” için değil; piyasa davranışını bozan, beklentileri manipüle eden ve kur üzerinden risksiz kazanç alan yapıları sınırlamak için devre kesici işlevi olmaya aday. Aksi hâlde, hiçbir vergisel maliyeti olmayan bu kazanç biçimi, kur beklentisi üzerinden toplumsal davranışı yönlendiren, dövize yönelimi kalıcılaştıran ve TL’ye olan güveni aşındıran bir mekanizmaya dönüşüyor.
2026’DA HÂLÂ KONUŞAMIYORSAK SORUN NEREDE?
Asıl soru şu: Bu kadar açık örnek, bu kadar net uluslararası çerçeve varken, Türkiye neden hâlâ bu alanı düzenlemiyor?
Cevabın tekniğin ötesinde zihinsel olduğu çok açık. Hal böyle olunca insan “kazanç kimin” sorusunu sormadan edemiyor. Gözümüzün içine baka baka, her geçen gün gücüne güç katan bu vergi şovu, zaten sınırlı olan vergiye güven duygusunu biraz daha aşağıya çekiyor. Bir yanda vergiye tâbi her kalem didik didik edilirken, diğer yanda en görünür kazanç türlerinden biri sessizce sistemin dışına itiliyor.
Yıl olacak 2026…
Dövizden elde edilen kazanç ne gelir sayılıyor,
ne kazanç kabul ediliyor,
ne de vergiye tabi tutuluyor.
Kabul edelim 2026’ya girerken hâlâ döviz kazançlarının vergilendirilmemesini savunmak,
ne iktisadi bir zorunluluk ne de hukuki bir mecburiyet. Bu, bedelini vergisi maaşından kesilen, enflasyonla boğuşan ve tüm risklere rağmen TL’de kalmaya çalışan milyonların ödediği bilinçli bir tercih.
Bizde her şey birdenbire olur.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:111
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 27 Aralık 2025 04:24 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















