Yaşlanan nüfus konusunda ne yapacağız? İş Yaşam Haberleri
Ankara24.com, Haberturk kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Türkiye, yaşlı nüfus oranında dünya ortalamasını geçti. Nüfusun seyri göz önüne alındığında 65 yaş üstünü vatandaşların nüfustaki oranının 2045-2060 döneminde yüzde 30’lara ulaşması öngörülüyor. Bu oran, 2030’da yüzde 13.5, 2040’ta ise yüzde 17.9 olacak.
Bu durum, ekonomi, sosyal yaşam, sosyal güvenlik, yaşlılık psikolojisi, toplumun yaşlıya bakışı ve yaşlı bakım teknolojileri gibi birçok alanda yeni sorunlara yol açacak. TÜİK verilerine göre ülkemizde; 60-64 yaş grubunda 4 milyon 316 bin 699 kişi, 65-69 yaş grubunda ise 3 milyon 437 bin 745 kişi yaşıyor.
TÜİK’in açıkladığı yaş grubu ve cinsiyete göre dönemlik nüfus ve nüfus oranlarına göre; 2025 Ocak-Eylül döneminde nüfusta en dikkat çekici değişim genç nüfusun azalması, yaşlı nüfusun artması oldu.
Bu yılın ilk dokuz ayında Türkiye’nin nüfusu 315 bin 710 kişi artarak, 85 milyon 664 bin 944’ten, 85 milyon 980 bin 654 kişiye çıktı. 85.9 milyon nüfusun 43 milyonu erkeklerden, 42.9 milyonu ise kadınlardan oluştu. 2024 sonundan 2025’in 1 Ekim 2025 tarihi itibariyle 9 ayda erkek nüfusu 150 bin 660, kadın nüfusu ise 165 bin 50 arttı.
GENÇ NÜFUS AZALDI
2025 Ocak-Eylül döneminde nüfusta en dikkat çekici değişim ise genç nüfusun azalması, yaşlı nüfusun artması oldu. Buna göre, 9 ayda 0-4 yaş grubunun sayısı 194 bin 49 kişi azaldı. Bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 5,9’dan, yüzde 5,7’e geriledi.
Benzer şekilde 5-9 yaş grubunun 9 aydaki sayısı 168 bin 575 azaldı. Bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki oranı da yüzde 7,5’ten, yüzde 7,2’ye geriledi. Yılın başında 0-9 yaş grubunun toplam nüfus içindeki payı yüzde 13,38 iken, 9 ayda yüzde 12,9’a geriledi.
YAŞLI NÜFUS ARTTI45-49 yaş grubundakiler; 9 ayda 184 bin 960 kişi arttı. Bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 6,9’dan, yüzde 7,1’e çıktı. Benzer şekilde 65-69 yaş grubunun ise 9 ayda sayısı 10 bin 782 kişi arttı. Bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 4,9’dan, 5’e yükseldi.
75-79 yaş grubunda 9 ayda sayı 97 bin 616 kişi arttı. Bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 2’den, yüzde 2,1’e yükseldi. 85-89 yaş grubundaki kişilerin sayısı da 9 ayda 34 bin 638 kişi arttı. Bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki payı yüzde 0,5’den, yüzde 0,6’ya çıktı.
İstatistiklere göre; 2001 yılında 2.38 olan doğurganlık hızı bu dönemde 1.51'e geriledi. Yıllık nüfus artışı ise binde 1.1’e düştü.
ULUSAL GÜVENLİK MESELESİMilli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde (MGSB) yaşlanan nüfus, ülkemize dönük artan göç ve göçmenlerin yol açtığı sorunlar, iklim ve su krizi birbiriyle bağlantılı şekilde demografik yapıyı değiştiren unsurlar arasında sayılıyor ve ulusal güvenlik tehdidi olarak görülüyor.
Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışı, toplumsal baskının büyük boyutlara varmasına yol açtığı gibi artan nüfus için yeni olanaklar, daha çok gıda ve daha fazla konut ihtiyacı anlamına geliyor.
Nüfusun yeterince artmaması veya azalması ülkelerin varlığı ve geleceği açısından tehdit olarak değerlendiriliyor. Ülke gerçeklerine uygun dengeli bir nüfus oranının yakalanması anlayışı ön plana çıkarken, ülkelerin kendilerine özgü jeopolitik, ekonomik, idari ve askeri koşulları ile kültürleri ve yaşam tarzları gibi etkenler her ülkenin kendi optimum nüfus oranını belirlemesini gerektiriyor.
Türkiye genç nüfusu görece yüksek olan ülkelerden biri olmasına rağmen, ülkedeki doğum oranları giderek düşüyor. Türkiye, son rakamlarla gri listeye girdi. Ülkemizde yaşlı nüfusun oranı artıyor.
GÖÇLE DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞİMİ
Demografik yapıyı etkileyen diğer önemli unsurlardan biri de göçler. İstikrarsız bölgelerden ülkemize doğru; düzensiz ve kontrolsüz göçler, sosyal, kültürel ve ekonomik yapıyı derinden etkilerken, diğer yandan kentlerin demografik yapısını önemli ölçüde değiştiriyor.
Bugüne kadarki tecrübeler ve araştırmalar; göçmenlerin ve sığınmacıların zaman içerisinde ülkelerine dönme eğiliminde olmadığını ve yüzde 80’inin gittikleri ülkelerde kalıcı olduğunu gösteriyor. Yapılan anketler, ülkemizde geçici koruma kapsamında bulunan Suriyelilerin büyük bölümünün ülkelerine dönmek istemediklerini gösteriyor.
Sığınmacı ve göçmenler nedeniyle demografik yapıda oluşacak büyük değişimler, ilgili bölgenin ekonomik ve sosyal yapısı ile toplumsal huzuru açısından muhtelif sorunları beraberinde getiriyor.
Suriyeliler, Afganlar, Pakistanlılar; Ruslar ya da Ukraynalılar olsun, ülkemize kitleler halinde gelmiş olan yabancıların belirli bölge, şehir ve mahallelerde yoğunlaşmalarının engellenmesi; içe kapanma ve radikalleşme gibi eğilimlerin önüne geçebilmek amacıyla tedbirler alınması hayati derecede önemli.
SU VE KURAKLIK DA DEMOGRAFİK YAPIYI ETKİLİYOR
Demografik yapının bozulmasına yol açan temel sebepler arasında sayılan göç hareketleri; iklim değişikliği kaynaklı, ekonomik, çevre ve sağlık sorunları gibi nedenlerden kaynaklansa da kişisel tercihler, gelecek veya güvenlik endişesi, refah veya daha iyi bir hayat kalitesi gibi arayışlar da belirleyici oluyor. Su sorunu, aşırı hava olayları, çatışmalar, küresel olarak zorunlu yerinden edilmenin önemli itici güçleri arasında sayılıyor. Bu unsurlar her yıl yaklaşık 30 milyon insanın evlerinden ayrılmasına yol açıyor.
İklim değişikliğine karşı en savunmasız ülkeler ve bölgeler ile kırılgan ve/veya çatışma veya şiddet yaşayan ülkeler arasında güçlü bir ilişki olduğundan hareketle iklim değişikliğinin bir gerilim unsuru olduğu söylenebilir.
İklim değişikliğine bağlı etkilere karşı çözüm bulunamadığında, çatışma ve yerinden edilme riski artarak hassas topluluklar daha da kırılgan hale gelebiliyor.
İklim değişikliği, kaynak kıtlığına neden olabildiği gibi mevcut kıtlığı şiddetlendiriyor ve çatışmalara yol açabiliyor.
İklim değişikliğiyle ilişkilendirilen göçlerin özellikle siyasi veya ekonomik istikrar için önemli yerlerde meydana geldiği durumlarda ilgili ülkeler için istikrar bozucu olarak değerlendiriliyor.
Bu nedenle siyasi bir araç ve ülkelerin iç politikalarına müdahale için bir zemin olarak kullanılma riski taşıyor. Örneğin; Suriye’de yaşanan çatışmalar bir dönem iklim değişikliğine bağlanmış ve susuzluk yüzünden Suriyelilerin göçe zorlandığı, bunun da çatışmalara ve en nihayetinde siyasi istikrarsızlığa yol açtığı ifade ediliyor.
Bu örnekten de anlaşılacağı gibi ülkemizin başta sınır aşan sular politikalarına bağlı olabilecek doğrudan etkisi veya dolaylı yansıması nedeniyle iklim değişikliği ve göç kaynaklı gelişmelere, çatışmalara hassasiyetle yaklaşıp çok yönlü, çok boyutlu ve çok katmanlı politikalar üretmesi gerekiyor.
BÜYÜKŞEHİRLERDEN KIRSALA GÖÇSon dönemde Türkiye’de ekonomik ve yaşam zorluklarından kaynaklı, aynı zamanda deprem riski taşıyan bölgelerden ve büyükşehirlerden zemin etüdü sağlam, deprem riski düşük, yaşamın daha kolay olduğu diğer şehirlere doğru bir iç göç dalgası yaşanıyor. Bu göç hareketi, köken memleketlere dönüşü temsil ettiği gibi, diğer yandan kentlerden kırsal alana yapılan tercihli bir geçişe de işaret ediyor.
Bu kapsamda birçok insanın, şehrin gürültülü, dar ve pahalı yaşam koşullarını, yüksek suç, kalabalıklar, yoğun trafik ve hastalık ortamını terk ederek, daha ucuz, daha kaliteli ve daha doğal bir yaşam beklentisiyle kırsal kesime doğru göç eğilimi gösterdiği görülüyor.
Neticede anılan eğilimlerin çok yönlü analiz edilerek muhtemel sonuçlarının değerlendirilmesi ve gerektiği takdirde toplumu çeşitli hareket tarzlarına teşvik edebilecek yöntem ve tedbirlerin tespit edilerek uygulanmasının fayda sağlayacağı düşünülmektedir.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:91
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 27 Kasım 2025 15:44 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















