Taşmayacak Bu Deniz
Ankara24.com, Sonhaberler kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Şefkat, merhamet kadar, insanda belli bir ölçüde açgözlülük de gereklidir. Hırs olmazsa başarıyı elde etmek çoğu zaman zordur. Öfke bizi ayağa kalkmamızı sağladığı gibi, sabır da güçlü yapar. Ama sadece bunlardan tekiyle hayatta kalacağımızı zannedersek hata ederiz.
Geçenlerde izlediğim Karadeniz dizisi olan “Taşacak Bu Deniz” böylesine bir şey. Herkesin içinde bir öfke, bir kin var. Oyuncular rollerini çok iyi yapıyorlar. Karadeniz görüntüleri “Gönül Dağı” dizisindeki gibi etkileyici olmasa da doğanın ihtişamı kendini gösteriyor. Dizi, oyuncuların gayretleriyle daha ne kadar ilerleyebilir, kestiremiyorum.
Dizideki ana karakterlerin hepsinde öfke hâkim. Kadınlar sürekli silah taşıyor. Konuşurken kinle öfkeyle konuşuyorlar. Ve hepsinde silah. (Bir Karadenizli olarak söyleyebilirim ki, bizim akrabalarımızın hiçbirinin silahı yok.) Reyting kaygısıyla Karadeniz insanının inadı ve öfkesi öne çıkarılıyor; hatta sadece bunlardan ibaretmiş gibi gösteriliyor. Bu dizilere bakınca, Karadenizlilerin fevri hareket eden, öfkeyle yaşayan insanlar olduğunu zannedersiniz. Dizide aşk da var, ama anlamadığım biçimde intikamın içinde kaybolup gidiyor.
TRT dizileri eskiden biraz daha tutarlı, az da olsa bilgilendirici olurdu. Sanırım artık TRT de reyting kaygısına düşüp halkın kolayca tüketeceği diziler yapmaya başlamış. Oyuncuların birkaç sözü dakikalarca sürüyor; bakışmaları vaktimizi tüketiyor. Üç saati doldurmak için kısa sürede anlatılacak sahneleri dakikalarca uzatmanın hiçbir anlamı yok. Eğer zamanı verimli kullanamıyorsanız, çekmeyin. “Halkı aptal yerine koymayın.” diyeceğim ama biz zaten aptalız.
Halka ne verirsen onu mu alır, yoksa halka istediğini mi verirsin? Kaliteli dizilerimiz oldu ve uzun süre devam etti; aynı şekilde kaliteli olup başarısızlıkla sonuçlanan yapımlar da gördük. Fakat genel tablo içler acısı. Dizilerimizdeki seviye, ilkokul çocuğunun kavrayabileceği kadar düşük; ahlaksızlık ise diz boyu.
Kin, hiddet, nefret, intikam, aldatma… Kısacası dinlerin karşı çıktığı tüm davranış biçimlerini Türk dizilerinde, filmlerinde rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Tüm bunları gerçekten biz mi istiyoruz? İbn Battuta’nın bahsettiği Türkler biz olamayız. Seyahatnamesi’nde “Kadınları, erkekleriyle birlikte at biner, silah taşır ve gerektiğinde savaşırlar. Buna rağmen iffetleri son derece kuvvetlidir.” diyor. Müslüman bir toplum olan Türk halkının böylesine pervasızca işlenen konuların ekranlarda gösterilmesinden neden rahatsız olmadığımızı anlamıyorum. Cevabı, yıllar önce Hülya Avşar’ın bir gençlik forumunda söylediği gibi “Halka istediğini veriyorum.” demek kadar basit mi?
Yanlış anlaşılmasın; tüm bu ahlaksızlıklar, kötü davranışlar, filmlerin sonunda ibretlik olaylar olarak sunulmuyor. Aksine, sevdiriliyor, özendiriliyor, normalleştiriliyor. TV’yi kapatamıyoruz. Boş vakitlerimizi daha anlamlı şekilde nasıl değerlendireceğimizi bilmiyoruz. Kitap okumadığımız gibi entelektüel bakış kazandıracak bir TV programı dahi izlemiyoruz. Cahilliğimizin farkında olmadan cehalete sürükleniyoruz. Hiçbir şeyden şüphe etmediğimiz gibi, izlediğimiz dizileri anlamaya çalışmayıp karakterlerle bir oluyoruz. Voltaire’in dediği gibi: “Cahiller her zaman kendilerinden çok emindir; oysa bilge insanlar şüpheyle doludur.” İşte bizim en büyük yanılgımız da şüphe etmemek.
İntikamla yoğrulan “The Revenant / Diriliş” filmine benzer bir öğreti sunamıyoruz. Ya da, zorbalığa uğramış bir kadının yıllar sonra olayın etkileriyle ve suçlularıyla yüzleşmesini anlatan “The Glory” dizisi gibi bir yapım da ortaya koyamıyoruz. Çünkü ahlakı önceleyip, örf ve adetlerle uyumlu; toplumu ifsat etmeden reyting alacak diziler yapmak çok zor. Bunun için emek, kaygı, bilinç gerek. İnsanları bilgilendirmek, belli bir farkındalık seviyesine taşımak kolay değil. “Halk istemiyor.” demek işin en kolay kısmı. Biz ise kolay olanı seçiyoruz. Elimizdeki imkânları daha iyi bir toplum kurmak için değil, “bu insanlardan daha fazla nasıl kâr ederiz” düşüncesiyle kullanıyoruz. Birbirimize karşı hiçbir zaman adil değiliz. Bu yüzden bizler iflah olmaz bir toplumuz. Albert Camus’nun dediği gibi: “Bir toplum, üyeleri arasında adalet duygusu yoksa çökmeye mahkûmdur.”
Çıkmaz bir sokaktayız. Cehaleti baş tacı yaptığımız bu yapıtlarla, aslında Sokrates’in “İyilik bilgiyle başlar, kötülük ise cehaletten doğar.” sözündeki cehaleti yaşayan toplumuz.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:80
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 05 Kasım 2025 18:02 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















