Takım elbiseli Abdi ve yola döşenen mayınlar Yahya Bostan
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
Terör örgütü PKK’nın, Zap’tan çekildiğini açıklaması bir hayli etki uyandırdı. 26 Ekim’de açıkladıkları Türkiye’den çekilme kararının devamıdır. Söz konusu bölge Pençe-Kilit operasyonlarıyla zaten kontrol altına alınmıştı. Ancak Mehmetçiğin kontrol ettiği bölgede, mağaralara sıkışmış teröristler vardı. Onlar güneye çekildiler. Sayıları 20-30 civarındadır. Bir o kadar teröristin de Metina bölgesinde olduğu değerlendiriliyor.
Örgüt bu adımıyla sürece bağlılığını ortaya koymuştur. Ancak net bir adım atmak için beklentileri olduğu anlaşılmaktadır. Bir. TBMM’deki Komisyonun İmralı’ya gitmesi. İki. Örgüt mensuplarının geri dönüşleri için siyasi ve hukuksal çerçeve (yani komisyonun raporu). Üç. Suriye’deki gelişmeler.
HER PARTİDEN BİR VEKİL FORMÜLÜ
TBMM’de Komisyonun kurulmasıyla Terörsüz Türkiye süreci istihbari düzlemden siyasal ve toplumsal alana taşındı. Bu alanda farklı fikirlerin ortaya çıkması, tartışmaların yaşanması doğaldır.
Komisyonun İmralı’ya gidip gitmeyeceği önemli bir soru işaretiydi. O düğüm çözülmüşe benziyor. TBMM’deki komisyona katılan, Meclis’te grubu bulunan 5 partiden birer üyenin (5 vekil) İmralı’ya gitmesi makul bir çözüm gibi duruyor.
Son tahlilde İmralı’nın meseleye bakışının ne olduğu bilinmektedir. TBMM Komisyon üyelerinin buna rağmen İmralı’ya gitmesi yönündeki beklenti, konunun içerikten ziyade sembolik bir anlam taşıdığını gösterir. Sembolik bir konuda -siyasi maliyetleri olabileceği endişesiyle- çok tartışma yaşandı. Oysa asıl tartışmaların, önümüzdeki günlerde, “siyasi ve hukuksal çerçevede” yapılması beklenir. Siyasi ve hukuksal çerçeve, silah bırakan terör örgütü mensuplarının nasıl, hangi çerçevede geri döneceklerine ilişkin oluşturulacak yasal yol haritasıdır.
Suça karışmamış olanlarla, karışanlar nasıl ayrılacak… Hangisine, nasıl muamele edilecek… Cezaevine kimler girecek, kimler topluma nasıl kazandırılacak… Başka hangi adımlar atılacak… (Bu süreçte lider kadronun Irak’ta mı kalacağı, üçüncü ülkelere mi gideceği de netleşir.) Kararlar alınırken toplumsal hassasiyetler, memleketin selameti, ülkenin bütünlüğü, örgütün iknası kesişimindeki hassas denge mutlaka gözetilecektir.
NETANYAHU KÖŞEYE SIKIŞTI, SALDIRABİLİR
Terörsüz Türkiye sürecinin bir ayağı Suriye’dir. Pozitif gelişmeler var. Suriye Cumhurbaşkanı Şara’nın Beyaz Saray’da hüsnü kabul görmesi, Türkiye-ABD-Suriye mutabakatı dönüm noktasıdır. Ama bu pozitif gelişmeler, yola döşenen mayınlara gözlerimizi kapatacağımız anlamına gelmiyor. İki konu var.
Bir. Netanyahu, BM Güvenlik Konseyi’nin Gazze planını onaylaması, alınan kararda Gazze’nin işgal/ilhaka maruz kalmayacağının açıkça belirtilmesi, metinde açıkça Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkına ve devletine vurgu yapılması nedeniyle içeride ciddi bir baskıyla karşı karşıya. ABD Başkanı Trump’ın, Ahmet Şara’ya hüsnü kabul göstermesi, Suriye’nin güneyiyle ilgili pozitif gelişmeler İsrail Başbakanı’nın diğer yenilgisidir. Netanyahu, bunların karşılığında, içeriye başarı olarak sunacağı bir “İbrahim Anlaşmaları” müjdesi beklemekteydi. Ancak, S. Arabistan Veliaht Prensi Selman, Beyaz Saray’da “Anlaşmalara katılmayı biz de isteriz ama iki devletli çözümle ilgili net bir yol haritası görmek istiyoruz” demiştir.
Netanyahu, köşeye sıkışmıştır. Bu yüzden provokasyona başvurması beklenir. En başından bu yana umutları, Hamas’ın ateşkesi bozmasıydı. Hamas bozmuyor. İsrail bozabilir. İsrail Başbakanı’nın önceki gün (Selman’ın Beyaz Saray ziyaretinden bir gün sonra) Suriye’nin güneyindeki işgal birliklerini ziyaret etmesi, bir yönüyle radikal İsraillilerin yüreğine su serpmeyi amaçlar. Bir yönüyle de Türkiye’ye, ABD’ye (bizzat Trump’a) ve S. Arabistan’a verilmiş tehlikeli bir mesaj, çok büyük bir provokasyondur. İsrail’in provokasyonlarını SDG çerçevesine taşıma çabasına girmesi şaşırtıcı olmaz.
SDG SABIRLARI ZORLUYOR
İki. Trump’ın Şara ile Beyaz Saray’da görüşmesi, SDG tarafında ciddi bir moral bozukluğuna yol açtı. Uluslararası alanda tek muhatabın Suriye devleti olduğunu gördüler. O görüşmede DEAŞ dosyası da SDG’den Şam’a geçti. CENCOM da Şam’ın bu yeni durumuna ayak uyduracak.
Bundan bir kaç gün sonra, Duhok’ta Orta Doğu Barış ve Güvenlik Forumu (MEPS 2025) düzenlendi. Terör örgütü SDG’li Mazlum Abdi, foruma, takım elbise ve kravatla katıldı. Örgüte yakın medya organları, bu fotoğrafları heyecanla servis etti. Şara’nın Beyaz Saray’daki görüntüsü üzerine yaşanan moral bozukluğu, “Biz de uluslararası arenada kabul görüyoruz” imalarıyla, tabanı teskin etmek için giderilmeye çalışıldı.
Mazlum Abdi, forumda daha önceki pozisyonunu ortaya koydu. “Suriye’nin artık merkezi bir devlet olması mümkün değil” dedi. SDG’li İlham Ahmed aynı forumda Suriye’de ortaklık ve güç paylaşımından bahsetti.
SDG tarafı, Baasçı Esad rejiminin tek mağdurunun kendisi olduğu izlenimi oluşturmaya çalışıyor. Oysa rejim, tüm toplumsal kesimlere zulüm uygulamıştı. İç savaş başladığında, milyonlarca Suriyeli direnişe geçerken, SDG Esad’la savaşmadı. ABD ile iş tutup, kazanımlarını artırma arayışına girdi. SDG, Suriye devrimine ortak değildir. Bu başarıya hiçbir katkısı yoktur. Ama bugün sanki devrimi kendileri yapmış gibi davranıyorlar. “Ortaklık” istiyorlar.
SDG’nin, altındaki zeminin kaydığını, her geçen gün alanının daha çok daraldığını, yarın yapacağı anlaşamanın bugünden daha eksik olacağını anlaması gerekiyor. Yoksa varlıkları yola döşenen bir mayına dönüşecek. Bunun ne anlama geldiği açık.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:35
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 21 Kasım 2025 04:04 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















