Sözcükler, şehirler ve gelecek Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com haber yayımlıyor.
İbrahim İzgi / Yazar
“Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.”
Ludwig Wittgenstein
Geçtiğimiz hafta sonunun iki gününü iki şehirde geçirdim. İstanbul ve Saraybosna.
Cumartesi günü Boğaziçi Üniversitesi’nde, Albert Long Hall’un tarihi duvarları arasında Enstitü Sosyal’in “İlkokul Çocuklarının Söz Varlığı” projesinin tanıtımını dinledim. Buraya bir parantez açalım: Robert Kolej’in bu eski binası, İngilizce’nin bir düşünce olarak sözcüklerle açıldığı tarihi bir kapı. Enstitü Sosyal’in araştırmasında çocukların maruz kaldıkları dijital içeriklerden kitaplara, edebi metinlerden ders kitaplarına kadar 10 milyon tekrarlanan kelime incelenmiş. Her kelimenin tekrar sıklığına, anlamına, çocukların düşünme biçimlerine nasıl yansıdığına bakılmış.
KELİMELER AZALDIKÇA DÜNYA KÜÇÜLÜYOR
Enstütü Sosyal’i bu araştırmaya yönelten saikler arasında, akademik başarı ve sözcük varlığı arasındaki ilişki de yer alıyor. Bir çocuk ne kadar fazla kelimeyle düşünebiliyorsa, o kadar çok dünyaya sahip oluyor. Kelimeleri az olan çocuk ise kendini ifade etmekte zorlanıyor ve duygularını anlatamadığında ya susuyor ya da öfkeleniyor. Kelimeler azaldıkça düşünce daralıyor. Düşünce daraldıkça dünya da küçülüyor. Sözün genişliği düşüncenin genişliği demek. Akran zorbalığı gibi konulara bu pencereden bakmakta fayda var.
Dil sadece iletişim için değil, varlığın kendisi için gerekli. Divânü Lügati’t-Türk bu yüzden yalnızca bir sözlük değil. Bir milletin düşünce tarihinin aynası. Kelimeler varlığın ve düşüncenin taşıyıcısı. Diller arasında farklılık gösteren kuş ve çiçek isimlerini düşünelim. Hayata bakışı göstermiyor mu?
Kelimelerimiz olmadan ne geçmişimizi anlayabilir ne de geleceğimizi kurabiliriz.
ŞEHİR SÖZCÜKLERLE KURULMUŞ
Cumartesi gününü İstanbul’da geçirdikten sonra pazar günü Saraybosna’ya ulaştık. Saraybosna, üzerine roman da yazdığım farklı katmanlarıyla beni oldukça etkileyen bir şehir. Her seyahatimde başka bir yönünü keşfediyorum. Bu sefer dil üzerinde düşünmeyi tercih ettim. 1462’de İsa Bey İsakoviç tarafından kurulan Saraybosna, sıfırdan inşa edilmiş bir Osmanlı şehri. Şehrin camileri, köprüleri, medreseleri, çarşısı bir ahengin ürünü. Çarşıdaki kazaz, halaç, kazancı, abacı gibi meslek erbaplarının isimleri sokaklara verilmiş. Hem tarihi hem de Türkçenin bir şehri kurmaktaki maharetini gösteriyor. Şehir önce kelimelerle kurulmuş. Boşnakçadaki Türkçe kelimeler ortak geçmişi gösterdiği kadar hayata bakıştaki benzerlikleri de işaret ediyor. Saraybosna’da dünyaya gelen bir çocuk ile İstanbul’da dünyaya gelen bir çocuk benzer kelimelerle hayatı algılamış bir zamanlar… Ve hâlâ izleri sürüyor…
Molla Mustafa Başeski’nin, Molla Mustafa’nın Mecmuası adıyla bilinen Saraybosna kroniklerinde, kroniklerin Türkçe olarak yazılmış olması da bunun en açık göstergesi. Bu kitapta sadece Saraybosna’nın sosyal ve kültürel hayatını değil aynı zamanda dilin ahengini ve sözcüklerin anlam dünyasını da görmek mümkün oluyor. Sözcükler, yollar açıyor ve insanla varlık arasındaki ilişkinin sağlam bir temelde var olmasını sağlıyor.
SÖZLÜĞÜMÜZ DİRENİŞİN ARACI OLMALI
Yahuda Ben Eleziyer örneği burada aklıma geliyor. Tek başına sözcükleri dirilterek ölmüş bir dili, İbranice’yi canlandırıyor. Ama bu canlanma işgalin diline dönüşüyor. Sözlüğü bir silaha çeviriyor. Filistin’in hikâyesinde sözlük sınır çizmenin aracı haline geliyor. Bizim sözlüğümüz tam tersine direnişin ve dekolonyalizmin aracı olmalı. Bir sözcüğü kayda geçirmek onu yaşatmak demek. Bir sözcüğü dışarıda bırakmaksa onu sessizliğe mahkûm etmek. Kelimeleri geri almak sadece estetik bir çaba değil aynı zamanda bir hürriyet isteği…
Bugün makineler de kelimelerimizi rehin alıyor. Algoritmaların öngördüğü şekilde yazıyor, okuyor, düşünüyor ve nihayetinde yaşıyoruz. Yapay zeka fütursuzca hayatımıza girerken düşüncelerin çölleşmesi, semantiğin önemsizleşmesi ve idrakin daralması aynı anda geleceğimizi karartıyor. Sadece Türkçe için değil tüm diller için geçerli olan bu tehdide karşı durmak için insan olarak kalmamız, kelimelerle kurduğumuz ünsiyet üzerinde düşünmemiz giderek daha fazla önem taşıyor. Kurutulmuş bir dille dayatılan kelimeler bizi düşünce hapishanelerine mahkum ediyor. Hürriyet kelimelerle başlar ve onunla sürdürülebilir…
Müzakere yetenekleri sözcüklerle gelişebilir. Dünyanın içinde bulunduğu döneme ve Trump’ın söz varlığına bakacak olursak neredeyse kupkuru bir anlatıma sahip yönetim biçimlerinin bizi nasıl bir karanlığa sürükleyeceğini net olarak görebiliriz. Daha fazla sözcük daha fazla tartışma ve anlaşma zemini demek. Sözcükler kaybolunca sadece onlar kaybolmuş olmuyor. Aynı zamanda barış ve anlayış umudu da ciddi ölçüde azalmış oluyor.
SADECE OKUMAK YETMEZ YAZMAK DA LAZIM
1882-1885 yılları arasında Sivas Valisi olan Halil Rıfat Paşa’nın ünlü bir sözü vardır: “Gidemediğin yer senin değildir.” Bugün, anlamadığımız, kullanmadığımız veya yazmadığımız kelimelerin bize ait olduğunu iddia edebilir miyiz? Sadece okumak değil aynı zamanda yazmak. Sözcüklerle sever, sevilir, anlaşır, tartışır ve kendimizi büyütürüz. Dolayısı ile her okurun aynı zamanda bir yazar olması da yine önemli bir nokta. Evliya Çelebi’nin Bosna ziyaretinde bir caminin duvarına düştüğü not, onun varlığının ispatı olmanın yanı sıra yazmanın neşesini de göstermiyor mu?
Sözcükler bazen bir sokak isminde, bazen bir mezar taşında bazen bir veda anında karşımıza çıkıyor ve bize sandığımızdan daha fazla bir kişi olduğumuzu hatırlatıyor. Enstütü Sosyal’in Söz Varlığı çalışmasının bir devamı niteliğinde özellikle çocukların kaç sözcükle yazdıklarının tespiti de bizi farklı ve üzerinde düşünmeye değer bir noktaya taşıyabilir. Dilin sadece gerekli değil lezzetli bir mesele olduğunu not etmemiz gerekiyor. Şarkı sözlerinden duvar yazılarına varıncaya kadar değişik mecralarda farkında olalım ya da olmayalım zihnimiz değişik sözcükleri arar ve bulur.
TÜRKÇEMİZ, BİZİM GÜZEL BAHÇEMİZ
Dil sadece korunması gereken bir kale değil yeşertilmesi gereken bir bahçe. Güzel bir bahçe. Yaşlıların yerel ağızlarda kalan kelimeleri de gençlerin sohbetlerinde türettikleri yeni sözcükler de bu bahçeye ait. Çocukların oyunları, ninelerin ninnileri, dedelerin masalları da bu bahçenin çiçekleri…
Sözcükler bize geçmişi, geleceği, kim olduğumuzu ve kim olabileceğimizi fısıldar. Mızmızlanmadan kurtulmanın reçetesi gayret göstermektir. Söz Varlığı Projesi kelimelerin bahçesine açılan kapının anahtarı olabilir. Ama içeride güzel bir bahçe var. Hepimize yetecek sözcüklerin bahçesi…
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:51
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 23 Ekim 2025 08:01 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















