Savaşta dengeler değişiyor insanlık trajedisi ise aynı Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
Eda Gezmek / Araştırmacı – Afrika Çalışmaları
Sudan’ı yeniden dünya medyasının gündemine taşıyan olay, savaşta yeni bir dönüm noktası olarak görülen El-Faşir şehrinin düşmesi oldu. Ardından, milisler tarafından ayrım gözetilmeksizin katledilen sivillere ait görüntüler medyada yayıldı. Son durumda, milisler Darfur eyaletini ve ülkenin batısını kontrol ederken; başkent Hartum ve ülkenin kuzeydoğusu Sudan ordusunun elinde bulunuyor.
Afrika’nın üçüncü büyük ülkesinin parçalanma ihtimali endişe yaratıyor. Sudan fiilen ikiye bölünmüş olsa da, bu durumun kalıcı olup olmayacağını söylemek güç. Taraflardan biri üstünlük sağladığında, dış desteklerle yapılan yeni silah, ikmal ve teknoloji yardımlarıyla denge yeniden kuruluyor.
TÜM GÖZLER EL-FAŞİR’DE
El-Faşir, Sudan’da çeşitli geçiş güzergahları üzerinde olan, son derece stratejik bir yerde konumlanmış, tarımsal ürünlerin bütün ülkeye ihraç edildiği bir şehirken kuşatma altında ciddi bir açlık yaşandı. Önemli altın kaynaklarının bulunduğu, bölgenin en zengin şehirlerinden biri olan El-Faşir son iki yıldır Sudan savaşının kilit cephesiydi.
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri, ikmal yollarının kesilmesi için şehrin kenarlarında siperler kazıp, savunma barikatları kurdular. Bu da ordunun ve müttefiklerinin temel ihtiyaç malzemelerinin veya takviye kuvvetlerinin şehre getirilmesini imkansız hale getirdi. Durum kötüleştikçe açlık arttı. Sivil halk kadar şehri savunmaya gelen Sudan ordusunun askerleri de olumsuz etkilendi.
Bu kuşatmanın bu kadar uzun (18 ay) sürebilmesinin sebebi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Çad ve Libya üzerinden HDK’ya yaptığı askeri yardımlardı. HDK, çok gelişmiş silahlar ve uçaksavar sistemleri kullanıyor. Bu da ordu karşısında daha üstün konumda olmasına neden oluyor. İsrail istihbaratının, keşif ve güvenlik alanlarında milislere destek verdiği de iddialar arasında. HDK milisleri bu istihbaratı, Sudan Ordusu’nun mevzilerini hedeflemek için yoğun biçimde kullandı. Ayrıca ordu savunmasını aşmak için çok sayıda ağır top kullanıldı. Sonuçta HDK içeride çok az bir direnişle karşılaştı.
El-Faşir’de olacakları söylemek zor. Milisler, ganimet motivasyonuyla hareket eden, çok farklı yabancı askerleri barındıran bir örgüt. Ele geçirdikleri bölgeleri gerçek anlamda yönetmek gibi bir gayeleri yok. Bölgeyle iletişimin kesilmesi, içeride tam olarak neler yaşandığını gizliyor. Birçok sivil, ordu veya yerel savunma gruplarıyla bağlantılı oldukları gerekçesiyle gözaltına alındı. Binlerce insan şehirden göç etti. Bu arada ayrım gözetmeksizin bir kıyım gerçekleştiğine dair sahadan çeşitli tanıklıklar geldi
ESKİ VE YENİ SÖMÜRGECİLERİN SUÇ ORTAKLIĞI
Sudan’daki iç savaşın vekalet savaşına dönmüş olabileceğine dair güçlü emareler var. Sudan ordusu, Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) Hızlı Destek Kuvvetleri’ne altın madenleri ve verimli tarım arazileri karşılığında silah ve lojistik destek sağlamakla, yani savaşın ateşini sürekli körüklemekle suçluyor.
Darfur’daki altın, BAE’nin son yıllarda kurduğu ekonomik nüfuzun temelini oluşturuyor. Savaşın başlamasından bu yana, HDK kontrolündeki madenlerden çıkarılan altın, Dubai’deki aracı şirketler üzerinden BAE’ye taşınıyor. Aynı şekilde, Nil havzasındaki geniş tarım arazileri de BAE’nin gıda güvenliği stratejisinin bir parçası haline gelmiş durumda. BAE ise bu suçlamaları reddederek, Sudan’a yalnızca insani yardım gönderdiğini savunuyor. Ancak uluslararası basında ve BM raporlarında, BAE’nin Çad ve Libya üzerinden HDK’ya dolaylı tedarik sağladığına dair iddialar da yer aldı.
Ordu yetkililerine göre, HDK’nın çekildiği bölgelerde BAE menşeli silahlar, mühimmat sandıkları ve insani yardım kutularına gizlenmiş askeri teçhizatlar bulundu. Bu teçhizatın, BAE’nin İngiltere’den satın aldığı askeri malzemeler olduğu belirlendi. Ele geçirilenler arasında İngiliz yapımı hafif silah hedef sistemleri ve zırhlı personel taşıyıcı motorları da yer alıyor. İngiltere’nin silah ambargosu uygulaması gerekiyor;
bu vahşeti kolaylaştıran silah tedarikinin durdurulması şart.
Ancak hem İngiltere hem de ABD ve Batılı diğer güçler BAE’ye derinden bağlılar ve bu bağlılıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Bu da Batı’nın, BAE’nin silah vermeyi durdurması için hiçbir zaman etkili bir baskı yapmadığı anlamına geliyor. Bu durum savaşı sona erdirme çabasını ciddi şekilde engelliyor. İngiltere elini ülkenin üstünden çekmiyor. İngiltere’nin sömürgeci mirası, insanların ve toprağın sömürülmesi, ırkçılık ve şiddet kullanımına dayalı siyasi bir alışkanlık olarak devam ediyor gibi duruyor.
İSRAİL HER DURUMDA KAZANMAK İSTİYOR
İsrail’in de savaş boyunca HDK’ya istihbarat desteği sağladığı biliniyor. Buna rağmen Tel Aviv, çatışmalar boyunca iki grup arasında arabuluculuk yapmak amacıyla uzlaşma görüşmeleri düzenlemeye çalıştı. İsrail, her savaşta iki tarafa da belirli düzeyde destek verir. Rakipler arasında denge kurma ve jeopolitik değişkenlerden yararlanma stratejisi izler. İsrail için önemli olan, karar alma süreçlerinde nüfuzunu koruyabilmektir. Sudan örneğinde de, kazanan kim olursa olsun, İsrail Sudan’ı bölgede normalleşme anlaşmalarına, yani İbrahim Anlaşmaları’na dahil etmek istiyor.
BAE, İsrail ve ABD’nin Arap ve Afrika coğrafyasında kullandığı kilit bir aktör ve İbrahim Anlaşmaları’nın sahadaki zeminini hazırlayan başlıca unsurlardan biri. Sudan’daki angajmanı da, kendi çıkarlarının ötesinde, İsrail’in Afrika ve Kızıldeniz hattındaki stratejik açılımını güvence altına alıyor.
Sudan, İsrail’in Afrika’ya, Kızıldeniz’e ve dolayısıyla Körfez’e açılan kapısı. Sudan’ın Kızıldeniz kıyısındaki limanları, geçmişte Gazze’ye uzanan silah güzergâhlarının bir parçası olarak değerlendiriliyordu. Bu nedenle İsrail, Kızıldeniz kıyısında kendisi için tam güvenlik ve sıfır tehdit istiyor. Bölgede İslamcı bir yönetimin yeniden güç kazanmasını da kendi güvenliği açısından risk olarak görüyor.
BAŞARISIZ ATEŞKES VE BARIŞ ÇABALARI
ABD, hafta sonunda Dörtlü Zirve kapsamında Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Sudan ordusundan gelen delegasyonları ağırladı. Ancak toplantılar somut bir sonuç elde edemeden sona erdi. Aslında bu zirveler savaşı durdurabilecek potansiyele sahipti. Ancak, hem isteksiz hem de yetersiz kaldılar. İngiltere’ye, BAE’ye karşı silah ambargosu uygulaması çağrısında bulunmak da bu süreçte önemli bir adım olabilirdi.
Tarafların farklı saiklerle Sudan toprakları ve altınları üzerindeki çıkarları, bölgedeki barışı daha da zorlaştırıyor. Özellikle, BAE’nin taraflardan birini açıkça desteklemesi ve bunu kabul etmemesi, arabuluculuk çalışmalarının Sudan’da öfkeye yol açmasına sebep oluyor. Gerçek istikrar, sömürgeci emelleri olmayan, sivil halkın çıkarlarını önceliklendiren ve devletin inşasına yardımcı olacak bir aktöre ihtiyaç duyuyor.
ARABULUCU TÜRKİYE
Bölge, güvenilir, insani yaklaşımı olan ve Sudanlıların acısını dikkate alan aktörlere ihtiyaç duyuyor. Türkiye, diplomatik tecrübesi ve kıtada son derece olumlu bir imaj çizmiş olması sayesinde, Sudan’daki çatışmanın çoğu tarafı için kabul edilebilir bir arabulucu olarak öne çıkabilir. Türkiye’nin sömürgeci bir geçmişinin olmaması ve bölgede daha önce yaptığı başarılı arabuluculuk girişimleri, onu güçlü bir aday hâline getiriyor. Sudan’ın birliğini, onurunu ve geleceğini koruyabilecek tek yol, Sudan liderliğinde yürütülecek halk merkezli bir barış sürecidir. Sudan’ın kendi kaderini tayin hakkı, ganimet peşinde olan güçlere bırakılmadan ateşkes acilen sağlanmalıdır.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:68
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 04 Kasım 2025 06:32 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















