Saray da hesaplar değişiyor mu?
Halktv sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
Hani bazı gerilim filmleri başlarken “filan olay temel alındı ama kişilerin isimlerini ve bazı ayrıntıları değiştirdik” uyarısında bulunulur ya.
Farzedin ki öyle!
Hatta benim şimdi yazacaklarım tamamen hayali! Ne birinden duymuşluğum var ne de kapımın altından atılan bir not!
Senaryom şöyle:
CHP’nin İmralı heyetine katılmaması müthiş bir linç kampanyasına neden oldu ya.. Bana göre bu, Erdoğan için bir taşla iki kuş vurmak gibiydi. Yanlış anlaşılmasın.. CHP’nin tavrını yanlış bulduğumu söylemiyorum. Erdoğan, CHP ne karar verirse versin saldıracaktı. İmralı’ya gitmedi diye yanına DEM’i de alarak saldırdı. Öte yandan muhtemelen çok sevindi.. Zira heyette CHP üyesi olsaydı Öcalan’ın vaatleri açığa çıkabilirdi.
Vaat derken.. Öcalan’ın, Erdoğan’ın elini güçlendirmek için ne vaat ettiğini biliyor muyuz? Hayır! Peki onca yıl sonra sınırlı da olsa özgürlük.. Üstüne barışın mimarı ünvanı karşılığı her şeyi vaat edebilir mi? Evet!
Bu, Erdoğan’ın seçim hesapları için kritik önemde.
SONAR Kasım anketi böyle gösteriyor.

CHP çok partili dönemde hiç olmadığı kadar yüksek bir oranla birinci parti.
Onu AKP izliyor. Ardından DEM geliyor.
Sonrası sisli. Oy oranları birden yüzde 5’lere iniyor.
MHP ise, yüzde 4.4 ile, kusura bakmasınlar ama “çakılmış” görünüyor.
Siyasetteki bu sıkışık tabloda Saray’ın hesapları ne olabilir.. Bakarız.
Ama şimdi 1999 genel seçimlerine gideceğim.
*. *. *
Öcalan yakalanmış, maksimum güvenlikli “özel ada” İmralı’ya konmuş. Ecevit hükümeti ekonomik ve siyasi krizler arasında seçime gidiyor.
O sırada ATV Haber’deyim. Bir gün haber toplantısında “bültenlerde hiç görmüyoruz ama MHP gümbür gümbür geliyor” dedim. Ali Kırca itiraz etti.
İtirazının iki dayanağı vardı: Sembol isim, Alpaslan Türkeş vefat etmiş, yerine kamuoyunun pek tanımadığı, Türkeş’e göre daha silik bir profil çizen Bahçeli gelmişti.
İkinci gerekçesi ise, Öcalan’ın yakalanmış olmasıyla MHP’nin tarihi misyonunun tamamlanmasıydı.
O gün sustum.
Ancak sonraki günlerde birkaç kez daha dile getirdim. Yine ikna edemedim.
Ve seçim geldi çattı. İlk verileri paylaşır paylaşmaz da patron katından telefon geldi.
Ben ne yapıyordum! MHP o kadar oy almış olamazdı. Derhal o verileri ekrandan çekmeliydim.
Hayatımın en zor seçim gecesi, saat 11.00 gibi, durumun patron katında da kabul edilmesiyle normale döndü.
Hatırlamayanlar için tekrarlayayım: O seçimde Ecevit’in DSP’si birinci, Bahçeli’nin MHP’si de ikinci parti oldu. Üçüncü sırada da Recai Kutan’ın Fazilet’i vardı.
Baykal liderliğindeki CHP ise tarihinde ilk kez Meclis dışında kalmıştı.
*. *. *
MHP’ye bültende yer verme ısrarımın nedeni, elbette sempati değildi. Bir gazeteci olarak görevimin halkı doğru bilgilendirmek olduğunu düşünüyordum sadece.
Şimdi de “aynı gazeteci” kimliğimle Bahçeli’nin -her ne idiyse- misyonunu tamamladığını söylüyorum.
Yüzde 4.4 oy oranı öyle kolay kolay yukarı çekilebilecek bir oran değil. Velev ki seçimlere AKP ile eskisi gibi kolkola gitsinler.
Oysa Ankara’nın manzarası bundan çok uzak.
Erdoğan, oy oranı ile yarasına merhem olmayacak.. Üstelik bürokraside habire ayağına takılacak bir ortak istemiyor.
DEM, yüzde 10 oranıyla çok daha güçlü bir seçenek!
Ancak.. DEM faslında da başka bir sıkıntı var. Terörsüz Türkiye süreci sonuca varmazsa ilişki anında kopacaktır.
Diyelim ki seçim için Saray 2027-28 hesabı yapıyor..
DEM’i o tarihlere kadar oyalamak söz konusu olamaz. Dolayısıyla seçim tarihi öne çekilirse kimse şaşırmasın.
Zaten, önce 15 bin öğretmen ataması.. Hemen ardından yeni yargı paketi ile şimdiden müjdelenen “AF” hamlesi.. Yanına, silahlarını alıp gidecek PKK güçlerini ekleyin.. Kılıçdaroğlu’nun kendi partisini suçlamasını, kayyum efendinin hala aktif pozisyonda tutulmasını da unutmayın.. “Çok alametler belirdi” demez misiniz?
Belki evdeki -yani Saray’daki- hesaplarda “halef” sorunu da dikkate alınmıştır. Her ne kadar AİLE Bilal’i istese de parti teşkilatını ikna edemedikleri anlaşılıyor. Hakan Fidan ya da Berat Albayrak isimlerine de AİLE ikna olmuyor! Bu yüzden yola, gidilebildiği kadar, Erdoğan ile devam etme fikri, seçimi öne almayı zorunlu hale getirmiş olabilir.
*. *. *
Hele bir de İBB davasını vatandaş anlayıncaya kadar hızla sonuçlandırıp, yargılananların boynuna “SUÇLU” yaftasını assalar. Buna dayanarak da CHP’yi -oy oranını yeniden yüzde 20’lere indirmeyi başaracak- Kılıçdaroğlu’na teslim etseler.. Olmaz mı yani!
İddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği gün, Kılıçdaroğlu’nun -hem de- TGRT’de boy gösterip söyledikleri “neden olmasın” dedirtiyor:
“CHP’nin adı yolsuzlukla anılamaz. Belediyelere yönelik iddialar ortada, iddianameler ortada… Ne söylememi bekliyorlar? Yolsuzlukla ilgili bana bir şikâyet geldiğinde gereğini yaptım. İddianamede adı geçenler temizlenip öyle gelsin. CHP, yolsuzluk iddialarına kalkan edilecek bir parti değildir.”
İddialar ortada diyor ya Kemal Bey, bir zamanlar sık sık görüştüğü Levent Gültekin’i davet edip bir konuşsa..
Levent daha iki gün önce şunları anlattı YouTube kanalında:
“O kadar şaşkınım ki.. İtiraf edeyim, ben bir çok yayında İmamoğlu ile ilgili ‘bazı CHP’liler için yolsuzluk iddiaları olduğu söyleniyor, bazı CHP’liler şikayette bulunuyorlar’ denince zannediyordum ki devletin elinde mutlaka bir şey vardır. Bu kadar büyük bir operasyon yapılıyorsa mutlaka ellerinde toplumun ‘VAY BE’ diyeceği iki tane delil koyacaklar ortaya. Ama yok. Ellerinde hiçbir belge yok!”
Levent, İBB davasını özetleyen bir de örnek veriyor: Bir işadamı, hakkındaki gizli tanık ifadelerine dayanılarak suçlanıyor. Adam her türlü suçlamayı 6 saat süren sorguda tek tek çürütüyor ve kanıt istiyor. Savcı önündeki dosyayı dakikalarca inceleyip bulamıyor ve topu mahkemeye atıyor. Mahkemede bir de bakıyorlar ki 6 saatlik ifade çöpü boylamış. Sonuç mu? Mahkeme “gizli tanık ifadesine göre” diye tutuklama kararı veriyor.
Levent, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“İnanılmaz bir operasyon dönüyor gözümüzün önünde. Hiçbir hukuk kuralı işlemiyor.”
Neredeyse Levent Gültekin’i bile inandıracakları bir süreçte iddianameyi okumayacak.. Kulaktan dolma üç beş dedikodu ile “devletin bir bildiği vardır” diyecek milyonlar var bu ülkede. Tamam.
Ama karşısında da Özgür Özel’i her gittiği yerde kucaklayan daha büyük kalabalıklar var.
O yüzden mesele şimdi şu kavşakta:
Erdoğan’ın ve yanında ondan nemalananların bekası için süren bu kirli savaşta
“HUKUK VE DEMOKRASİ Mİ KAZANACAK YOKSA KABA GÜÇ MÜ?”
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:54
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 26 Kasım 2025 09:07 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















