Otomobillerin kalbi değişiyor! Sessiz devrim: Her geçen gün talep artıyor Büyük bir dönüşümün eşiğindeyiz
Hurriyet sayfasından alınan verilere göre, Ankara24.com bilgi veriyor.
Elektrikli otomobiller, otomotiv dünyasında sessiz ama köklü bir devrimin öncüsü haline geliyor. Artık araçların gücünü belirleyen unsur motor değil, batarya teknolojisi. Lityum İyon piller sayesinde elektrikli araçlar yalnızca çevreci bir alternatif olmaktan çıkıp, yüksek enerji yoğunluğu ve verimlilikleriyle içten yanmalı motorlu rakiplerini geride bırakıyor. Uzmanlara göre bu dönüşüm, otomotiv sektöründe yaşanan teknolojik ilerlemenin ötesinde, endüstriyel bir devrimin habercisi niteliğinde.
Elektrikli otomobillere olan ilgi günden güne artmaya devam ediyor. Son açıklanan verilere göre (Eylül) Türkiye’de elektrikli araç sayısı 321 bin 710 adete ulaştı. ÖTV oranlarının düşük olması ve şarj alt yapılarının geliştirilmesiyle birlikte elektrikli otomobil satışlarını hızlandırdı.
Elektrikli araçların geleceğini şekillendiren en kritik unsurun motor değil, batarya teknolojisi olduğunu vurgulayan İstanbul Ticaret Odası (İTO) 52. Komite Başkanı ve Motor AŞİN CEO’su Saim Aşçı, Hürriyet.com.tr’ye otomotiv sektöründe yaşanan enerji dönüşümünü değerlendirdi.
Aşçı, Lityum İyon pillerin sağladığı performans devriminden Menzili Uzatılmış Elektrikli Araç (REEV) teknolojisine ve geleceğin potansiyel anot malzemesi silikonun sunduğu fırsatlara kadar elektrifikasyon çağının temel yapı taşlarını anlattı.
LİTYUM İYON PİLLER: ELEKTRİFİKASYON ÇAĞININ TEMELİ
Elektrikli araçların gelişiminde en belirleyici unsurun batarya teknolojisi olduğunu söyleyen Saim Aşçı, “Lityum İyon bataryalar yalnızca enerji depolama unsuru değil; otomotiv sanayisinin elektrifikasyon çağını başlatan temel faktördür.” ifadelerini kullandı.
Aşçı’ya göre, Lityum İyon bataryalar, geleneksel Kurşun Asit akülere kıyasla çok daha yüksek enerji yoğunluğu sunuyor. Kurşun Asit aküler kilogram başına 35–40 Wh enerji depolayabilirken, Lityum İyon bataryalar bu değeri 190 Wh/kg seviyesine taşıyor. Bu fark, neredeyse beş kat daha yüksek enerji depolama kapasitesi anlamına geliyor. Kurşun Asit akülerde 250 W/kg seviyesinde olan güç yoğunluğu, Lityum İyon bataryalarda 500 W/kg’a çıkıyor.
Aşçı, “Bu fark sadece sayısal bir veri değil, aracın hızlanma kabiliyetinden enerji dönüşüm verimliliğine kadar birçok parametreyi etkileyen bir üstünlüktür. Bu sayede elektrikli araçlar hem daha dinamik sürüş sunar hem de enerji dönüşümünü çok daha verimli gerçekleştirir. Bugün içten yanmalı motorların yerine geçebilen, hatta birçok durumda performans olarak onları geride bırakan elektrikli araçlar görüyorsak, bunun temeli Lityum İyon teknolojisidir.” dedi
Geçmişte, 20. yüzyılın başındaki ilk elektrikli araç girişimlerinin yaygınlaşamamasının en büyük nedeninin batarya sınırlaması olduğunu söyleyen Aşçı sözlerine şöyle devam etti;
“Nikel Metal Hidrit ve Kurşun Asit aküler, ne enerji yoğunluğu ne de dayanıklılık açısından modern otomotivin ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Bugün geldiğimiz noktada ise, Lityum İyon piller sayesinde artık menzil kaygısı azalmış, şarj süreleri kısalmış, araç ömürleri uzamış durumda. Bu da yalnızca teknolojik değil, endüstriyel bir dönüşümün göstergesidir.
HİBRİTLEŞMEDE YENİ AŞAMA
Elektrifikasyon çağının önemli dönemeçlerinden biri, hibritleşme stratejilerinin farklılaşmasıdır. Bugün birçok kişi PHEV ve REEV modellerini birbirine benzetse de aslında bu iki yapı arasındaki fark, elektrikli mobilitenin evrimini anlamak açısından son derece kritiktir.
PHEV sisteminde hem elektrik motoru hem de içten yanmalı motor araca doğrudan güç aktarabilir. Yani bu araçlar, iki farklı güç kaynağının birlikte çalıştığı “ikili tahrik sistemi” mantığıyla işler. Kısa şehir içi sürüşlerde elektrik motoru devrededir, ancak batarya seviyesi kritik düzeye indiğinde sistem otomatik olarak içten yanmalı motora geçer. Bu sayede menzil uzatılır, ancak aracın tahrik zincirinde hâlâ yakıt motoruna bağımlı bir yapı vardır.
REEV teknolojisinde ise paradigma tamamen değişir. Bu araçlarda tekerleklere güç aktarımını yalnızca elektrik motoru sağlar. İçten yanmalı motorun görevi, bataryayı şarj eden bir jeneratör olarak enerji üretmektir yani motor artık bir mekanik güç aktarıcısı değil, enerji dönüştürücüdür. Bu yapı sayesinde, içten yanmalı motor sabit bir devirde, maksimum verimlilikte çalışır.
Sonuç olarak REEV’ler hem daha az karbon salınımı hem de daha tutarlı bir enerji verimliliği sağlar. Kısacası PHEV sisteminde motor “güç üretir”, REEV sisteminde ise motor “enerji sağlar.” Bu fark, teknolojik bir ayrıntı olmanın ötesinde, mobilitenin gelecekteki yönünü belirleyen temel bir yaklaşımdır. Bugün bu iki yapı arasındaki ayrımı doğru okumak, yalnızca teknik bir farkı anlamak değil aynı zamanda otomotiv sektörünün tam elektrifikasyon vizyonuna hangi yoldan ilerleyeceğini de anlamak anlamına geliyor.
REEV mimarisi, içten yanmalı motora son bir görev yükleyerek geçiş dönemini daha verimli ve çevreci hale getiriyor; tam elektrikliye giden yolun mühendislikteki “ara durağı” konumunda olabilir.
“BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜMÜN EŞİĞİNDEYİZ”
Lityum-iyon batarya teknolojisinde bugün büyük bir dönüşümün eşiğindeyiz. Mevcut pillerin kalbinde grafit anotlar yer alıyor, ancak mühendislik dünyasının gözü çok daha yüksek potansiyele sahip bir malzemede: silikon.
Silikon, grafite kıyasla yaklaşık 10 kata kadar daha fazla lityum iyonu depolayabiliyor. Bu, elektrikli araçlarda menzilin ciddi ölçüde artabileceği anlamına geliyor. Yani gelecekte daha az şarjla çok daha uzun yolculuklar mümkün hale gelecek.
Ancak bu umut verici malzemenin önünde henüz çözülmesi gereken bir engel var: hacim genişlemesi. Silikon, her şarj ve deşarj döngüsünde hacmini yaklaşık %300 oranında artırıyor. Bu genleşme, anotun yapısını bozuyor, çatlamalara yol açıyor ve bataryanın ömrünü kısaltıyor.
Bugün birçok Ar-Ge ekibi bu sorunu aşmak için nano yapılar, esnek bağlayıcılar ve silikon-karbon kompozitleri üzerinde çalışıyor. Henüz yaygınlaşamamasının nedeni, bu çözümlerin maliyet ve üretim ölçeği açısından tam anlamıyla ticarileşmemiş olması. Bu yüzden silikon anotlar henüz yaygın kullanılmıyor. Tesla, Mercedes ve Porsche gibi üreticiler, nanoteknoloji ile bu sorunu çözmek için Ar-Ge çalışmaları yürütüyor." dedi.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:92
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 04 Kasım 2025 09:39 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















