Murat Ülker yazdı: Hüsnü hatime yani güzel son Kültür Sanat Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, Ankara24.com açıklama yapıyor.
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, kaleme aldığı son yazısında mutluluk kavramını felsefi, insani ve inanç temelli bir bakışla ele aldı. Alman filozof Wilhelm Schmid’in “Mutsuz Olmak – Bir Yüreklendirme” adlı eserinden hareketle modern dünyanın dayattığı “sürekli mutlu olma” anlayışını sorgulayan Ülker, mutluluğun ancak mutsuzlukla birlikte anlam kazandığını belirtti. Ülker’e göre gerçek mutluluk, yalnızca iyi hissettirmekten değil; kedere ortak olmaktan, zor zamanları anlamlandırmaktan ve insanî bağ kurmaktan geçiyor.
Murat Ülker'in yazısının tamamı şöyle:
#MutluEtMutluOl
düşüncesi sadece bir slogan değil; insan ilişkilerinin, iş hayatının ve toplumsal yapının merkezine yerleştirdiğimiz bir anlayış bizim için.
Ama hayat siyah / beyaz ve tonlarından ibaret, bazen üzgün, hayal kırıklığına uğramış, bazen de içimiz içimize sığmaz, mutlu oluruz.
Bazı insanlar mutluluğu tek başına ele alma eğiliminde, sanki mutluluk hep mutlak gibi. Ama mutluluk, mutsuzluk ile birlikte var olur.
Eğer mutluluğu yalnızca pozitif duyguların toplamı olarak görüyorsak, mutsuzluk olduğunda bir buhran olur, yıkılırız. Ancak mutluluğu insan olmanın bütünlüğü içinde ele alırsak, mutsuzluğu da ona eşlik eden bir gerçeklik olarak algılayabiliriz. O zaman, “Mutlu et, mutlu ol” demek sadece iyi hissettirmek ve iyi hissetmek değil; bir mutsuzluğu da paylaşmak, acıya eşlik etmek, yanında durmak, destek olmak anlamına gelir. Gerçek mutluluk yalnızca keyifli anların çoğaltılması değil, zor zamanların da anlamlandırılması ile mümkündür. Mutlu etmenin yolu her zaman neşeli olmaktan geçmez. Bazen, bir insanın kederine kendi gönlünüzde yer açmak, onun mutsuzluğu ile barışmasını sağlamak da büyük bir iyilik ve mutluluk kaynağı olabilir. Zira birinin mutsuzluğunu duymazdan gelmek, ona mutluluk vermek değil, üzmek olur.
Eğer muhatabımız ile gerçek ve anlamlı bir bağ kurmak istiyorsak, “senin yanındayım” demek çok daha kıymetlidir.
Kısaca mutlu etmenin ve mutlu olmanın içinde yalnızca güldürmek, eğlendirmek, neşe yaymak, moral vermek yok. Bazen mutsuz bir insana yaşamın bir parçası olduğunu hatırlatarak mutluluğu bulmasını sağlayabilirsiniz.
Bu yazımda
WİLHELM SCHMİD’in “MUTSUZ OLMAK – BİR YÜREKLENDİRME”
isimli kitabına yer verdim. Schmid çağdaş felsefenin dikkat çekici isimlerinden biri; çalışmalarında insan varoluşuna dair temel sorulara odaklanıyor. Bir yazımda İhtiyarlamak Nasıl Oluyor?(*) diye sorup SCHMİD’in Sakim Olmak kitabından söz etmiştim (https://muratulker.com/ihtiyarlamak-nasil-oluyor-yaslanirken-kazandiklarimiz-tevekkul/). Mutsuz Olmak kitabında ise SCHMİD, melankoli ve yaşam sanatı gibi konular üzerine düşünceler geliştiriyor ve paylaşıyor. Modern bireyin varoluşsal sıkıntılarını romantize etmeden ele alıyor; felsefeyi gündelik hayatın içerine yerleştirmekte oldukça başarılı; insan doğasının çelişkilerini, modern toplumun dayattığı yapay mutluluk anlayışını ve insanın kendisiyle barışma sürecini anlamak isteyenler için…
Mutsuzluk, Mutluluğun Neresinde?
“Mutlu et mutlu ol” benim hakikatim ama mutsuzluk da gerçek!
Birlikte düşünelim. Hayatımızın kontrolünün ne kadarı bizim elimizde? Doğduğumuz yer, tanıştığımız insanlar, karşımıza çıkan fırsatlar… Schmid, ne kadar plan yaparsak yapalım karşımıza çıkan çoğu şeyin tamamen rastlantıların sonucu olduğu görüşünde. Bu yüzden mutluluğun belirli bir formülü olduğunu savunuyor. Ona göre şans, hayatın akışının oldukça önemli bir değişkenidir. Bana sorarsanız, şans elbette önemlidir. Ama ondan daha daha önemli olan, şans kapıyı çaldığında açabilmek için kapının arkasında hazır bulunmanızdır. Bizde buna halk arasında “maymun iştahlı” olmamak denir!
Schmid, modern insanın bu gerçeği kabullenmekte zorlandığını ifade ediyor.
Mutluluğun sadece bir çaba olduğu fikri toplumda öylesine yaygın ki, şansın rolünü kabul etmek zor.
Oysa eski toplumlar mutluluğun rastlantısallığını bilirmiş ve hatta şanslı olmak için putlar bile edinmişler. Romalıların Fortuna’sı da benzer şekilde kaderin değişkenliğini temsil ediyormuş. İnsanlar bu tanrıçaları hem kutsar hem de onlardan korkarmış, çünkü onların keyfi kararları birini zirveye taşıyabilir ya da dibe sürükleyebilirmiş. Halbuki bizim inancımızda kader vardır ve olacak her şey yazılmış ve kalemin mürekkebi bile kurumuştur. Durun hemen karamsarlığa kapılmayın, izah edeceğim.
Mutluluk ile mutsuzluk her zaman sabit değildir; bazen biri diğerine dönüşebilir.
Bugün iyi bir şans gibi görünen bir şey, yarın büyük bir hata olarak karşımıza çıkabilir. Hayat, olayları anlık olarak değerlendirmek için karmaşıktır. Amaç, mutlu olmak değil; mutluluğu kalıcı hale getirmektir, diyor Schmid. Ben buna rıza diyorum ve aklıma gelen Merkez Efendi’nin hikayesini sizinle paylaşmak istiyorum: Mezuniyet günü gelince mürşidi ona ve diğer arkadaşlarına demişti ki haydi gidin şimdi bu yaz tatili boyunca araştırın bakalım siz olsanız yaradan ne yapardınız nasıl yaratırdınız nasıl bir düzen olurdu dünyada sonra talebelere dönüp gelince herkese sormuş çeşit çeşit cevaplar vermişler mürşitlerine kimi demiş Karpuzlar küçük olsaydı kimi demiş cevizler karpuz gibi büyük olsaydı yerde yetişseydi vesaire vesaire. Merkez Efendi’ye sorduğunda ise -tabii o zaman adı Merkez Efendi değil- o demiş ki efendim ben baktım her şey yerli yerindedir, merkezindedir, hiçbir şey değiştirmeye lüzum yok. O zaman postunu ona devreden derviş onu takdir etmiş, yerine geçirmiş ve lakabı
Merkez Efendi (**)
olmuş.
Fransız filozof Blaise Pascal, “tüm mutsuzlukların kaynağı, insanların evlerinde oturmasını bilmemesidir” derken, Schmid’e göre insanın kendini rastlantılardan tamamen soyutlayamayacağını anlatıyordu. Hayat, risk almayı gerektirir. Sürprizler olmadan yaşamak, güvenli ama donuk bir hayata mahkum olmak demektir diye ekliyor Schmid. Aslında Pascal bu alıntısında insanın mutsuzluğunun temel nedenini kendi iç dünyasıyla baş başa kalamamasında görür. Ona göre insan, sessizlikten ve durmaktan kaçtıkça kendinden uzaklaşır. Bence bu düşünce biraz daha genişletilebilir. İnsanın kendine dönebilmesi, yalnızca içe kapanmak anlamına gelmez; aksine, dışa dünyada “kendisi olarak” var olabilmesinin de en sağlam zeminini oluşturur. Hayatın sürprizleri ve rastlantıları karşısında insanı ayakta tutan şey, dış hareketlilikten ziyade içte kurulan bu denge ve sükunettir. Schmid haklı, hayat elbette risk almayı da gerektirir. Sürprizler olmadan yaşamak, güvenli ama donuk bir hayata mahkum olmak demektir. Mesele, risk ile sükunet, hareket ile duruş, dış dünya ile iç dünya arasında dengeyi kurabilmektir.
Tabii bu anlattıklarım kontrol edemediğimiz olayları olduğu gibi kabul etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Schmid’in savunduğu şey
kadercilik (***)
değil. O, insanın karşılaştığı olaylara anlam yükleyerek onları şekillendirebileceğini savunuyor. Hayatındaki şanssızlıkları yalnızca bir başarısızlık olarak görmek yerine, onların içindeki fırsatları fark etmenin mümkün olduğunu söylüyor.
Burada tesadüf ve tevafuk arasındaki benim var kabul ettiğim farkı izah etmeliyim; zira ben tevafuka inanırım. Tesadüf ve tevafuk Türkçede bazen birbirinin yerine kullanılsa da anlam ve bakış açısı bakımından aralarında önemli bir fark vardır.
Tesadüf, rastlantı, istatistiği tesadüfi sandığımız şeylerin arkasında işleyen düzeni görünür kıldığını bilmeyenler tarafından tamamen nedensiz ve plansız gibi görünen olaydır; arkasında özel bir anlam, düzen ya da amaç yoktur, daha çok bilimsel, seküler veya gündelik dilde kullanılır. Tevafuk ise uyumlu biçimde denk gelmek, anlamlı bir rastlayış demektir. Görünürde rastlantı olsa da, arkasında ilahi takdir, hikmet veya gizli bir düzen olduğu düşünülür; dini, felsefi veya manevi bağlamlarda kullanılır.
İslam düşüncesinde mutlak anlamda “tesadüf” yoktur. Çünkü her şey ilahi ilim, irade ve kudret ile meydana gelir.
Konuya kader ve irade ilişkisi açısından baktığımızda ise tevafuk, kader anlayışıyla bağlantılıdır ama iradeyi yok saymaz yani insan seçer, Allah yaratır. Tevafuk, pasif bir kadercilik değil anlamlı bir yönlendirme hissidir.
Mutluluk Her Zaman Mutlu Olmak mı?
İnsan hayatı boyunca iyi hissetmek ve yaşamdan keyif almak ister.
Peki bu mümkün mü? Schmid’e göre bir insan mutluluğunu ne kadar kesin bir şekilde tanımlarsa, mutluluk bir o kadar kırılgan hale gelir. Mesela mutluluğun ön şartı sağlık olursa, küçük bir hastalık bile mutsuz edebilir; eğlence olursa, sıradan bir gün bile dayanılmaz olur; başarılı hayatın olsa, ufak bir hata mutsuzluk sebebi olur.
Yani insan mutluluk peşinde koştukça, mutsuzluk ihtimali artar, diyor.
Günümüzde insan, ulaştığı mutluluğu muhafaza için sürekli bir gayret içindedir. Yazara göre, “eğer her şeyi başardıysam, bundan sonra ne olacak?” sorusu, günümüzün en büyük çıkmazlarından biridir. Bu sorunu bazı yanıtlarla aşmak mümkün.
Sağlıklı beslenme, spor, tatiller, meditasyon, eğlence… bunlar mutluluk hormon salgısını tetikleyebilir. Ama Schmid, mutluluğun kimyasal süreçlerle sürdürülebilir olmadığını, insan doğasının buna izin vermediğini söylüyor. Çünkü mutluluk, ancak yokluğu hissedildiğinde anlam kazanır.
Sürekli haz alan bir beyin, bir süre sonra hazza karşı duyarsız hale gelir.
En sevdiğin yemeği her gün yediğinde, artık ona karşı eski heyecanını hissetmezsin hatta bıkkınlık verir. Sürekli mutluluk, mutsuzluk kaynağına dönüşebilir.
Modern dünyada mutsuz biri toplum içinde hızla izole ediliyor. Schmid, mutsuzluğu reddetmek yerine varlığını kabul etmeyi öneriyor. Kötü hissetmenin de iyi hissetmek kadar doğal olduğunu söylüyor.
İnsan, mutsuzluğu anomali olarak nitelediğinde, mutsuzluk veren halden ders almayı bilemiyor. Halbuki insanın hayatındaki en büyük dönüşümler çoğunlukla büyük sıkıntılar neticesinde gerçekleşiyor.
Yazara göre, mutsuzluk, insanı düşünmeye zorluyor.
“Ne yapıyorum?”, “Neden buradayım?”, ”Gerçekten ne istiyorum?” gibi sorular içsel dalgalanmalar esnasında akla geliyor.
Modern Hayatta Mutluluk Nedir?
Günümüzde mutluluk, ölçülmesi ve yönetilmesi gereken bir şeymiş gibi sunuluyor. Modern insan her şeyi kontrol edebileceğini, mutluluğun kendi elinde olduğunu düşünüyor. Ama mesela Budist felsefede mutluluk, ancak kaderi sorgulamadan kabullenmekle mümkündür.
Mutluluk gerçekten ölçülebilir mi? Mutluluk endeksleri, dünya mutluluk haritaları, şehirlerin yaşam kalitesi sıralamaları… Yazar burada temel bir hata olduğuna dikkat çekiyor. Mutluluk, evrensel bir tanıma sığdırılamaz. Bir toplum için mutluluk, başka bir toplum için tamamen farklı bir anlam taşıyabilir. Lüks içinde yaşayan bir insan için mutluluk, hayat standardını yükseltmek veya onu korumak olabilir. Ama hayatta kalmaya çalışan biri için mutluluk, sadece bir gün daha yaşamak anlamını taşıyabilir. Kimi için gökyüzündeki kara bulutların dağılıp güneşin gözükmesi bir mutlulukken, yağmura hasret kalan toplumlar düşen bir damla yağışla çok mutlu olabilir. İnsanların sürekli olarak daha iyi bir ev, gelir, tatil peşinde tatmin arayışına sürüklendiği bir yaşam onları mutsuzluğa karşı dayanıksız hale getiriyor.
Eğer mutlu değilseniz düzeltilmesi gereken bir sorun vardır mutlaka, acaba?
Fakat tatmin olmuş bir insanın gelişim göstermesi de zordur.
İnsan, ancak eksiklik hissettiğinde harekete geçer. Sanat, bilim, felsefe ve büyük keşifler, çoğu zaman tatminsizlikten doğmuştur. İnsan, ancak merak ettiğinde, rahatsız hissettiğinde, sorguladığında yeni şeyler yaratır. Eğer herkes tamamen tatmin olsaydı, insanlık tarihindeki büyük ilerlemeler mümkün olmazdı, diyor Schmid. Ona göre kalıcı mutluluk insan doğasına aykırıdır. Çünkü mutluluk, geçici yani tehdit altında ise kıymetlidir.
Hayat yalnızca iyi ve güzel olandan ibaret değildir. Bu Kuran’da sizi muhakkak sınayacağız sözleriyle bildirilmiştir; hatta bu “canlardan, evlatlardan, mallardan diye de açıklanmıştır ve bu sınav her yıl tekrarlanacaktır.
And olsun ki sizi biraz korku, açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden eksiltmekle deneriz, sabırlılara müjdele. Bakara, 2/155
“Bilin ki mallarınızı ve çocuklarınız, aslında bir sınamadır ve büyük ecir Allah katındadır” Enfâl, 8/28
And olsun ki mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız… Âl-i İmran, 3/186
Bilin ki mallarınızı ve çocuklarınız, aslında bir sınamadır ve büyük ecir Allah katındadır. Enfâl, 8/28
Görmezler mi ki her yıl bir iki defa sınanıyorlar, sonrasında ne tövbe ediyorlar ne de anlıyorlar. Tevbe, 9/126
Günümüz dünyasında “pozitif düşün” mottosu, neredeyse bir inanç sistemi haline dönüşmüş durumda diyor Schmid. Babam bana “ya hayr söyle ya sus” diye tenbih ederdi.
Ama her şeyde mutlaka iyi bir taraf görmek zorunda mıyız? Schmid’e göre insan hayatındaki sorunları müspet bir bakışla ele alırsa, gerçeklikten kopar. Bu gerçeği kabullenmekten alıkoyuyorsa sağlıklı olmayabilir, gerçekleri değiştirmeye engeldir. Halbuki olabilecek kötü ihtimalleri hesaba katmak gerek. Burada benim yardımıma dua yetişiyor. İzah edeyim. Yaradan kullarını onun bir ve yüce olduğuna inansınlar, ondan dua ile istesinler, teşekkür için tapınsınlar diye yaratmış.
İşte o insana gelince; Rabbi onu denediğinde ve kendisine ikram edip, nimet verdiğinde: “Rabbim bana ikram etti” demekte. Ama onu denediğinde ve rızkını ölçülü verdiğinde: “Rabbim beni horladı!” diye söylenmekte. Fecr, 89/15-16
İnsan tehlike, bunalım, zorluk, darlık, hastalık ve benzeri durumlarda can-ı gönülden Allah’a sığınır; yatarken, otururken, dikilirken bıkıp usanmaksızın dua edip iyilik, dirlik ve başarı ister. Yûnus, 10/12; İsrâ, 17/11; Rûm, 30/33; Lokmân, 31/32; Mümin, 40/60; Fussilet, 41/49
Ancak ihtiyaç ve sıkıntılarının giderildiği, kendini güvende ve başarılı hissedince insanın dua isteği zayıflar, Allah’tan yüz çevirir, güç ve yeterlilik duygusuna kapılarak bencilleşir, nankörleşir, zalimleşir. İsrâ, 17/67; Lokmân, 31/32; Zümer, 39/8; Fussilet, 41/51
İşte Mutluetmutluol
Ben bunu salih amel olarak tarif ediyorum. Şu yazımda açıklamıştım. (https://muratulker.com/masallar-gerekmiyor-mutlu-olmak-icin/).
Ek olarak salih amele değindiğim şu yazılarımı da yine inceleyebilirsiniz:
MESELEMİZ: KÜLTÜR, NE ÜRETTİĞİMİZ DEĞİL NASIL ÜRETTİĞİMİZ https://muratulker.com/meselemiz-kultur-ne-urettigimiz-degil-nasil-urettigimiz/
Metaverse Dünyasına İlgi Büyük! https://muratulker.com/metaverse-dunyasina-ilgi-buyuk/
Schmid intiharı düşünen insanları anlamaya çalışmış. Bu konuda ilgi duyanlar o bölümleri okuyabilir. Ama ben pek istifade edemediğimden eklemedim. Ölümü düşünmek, yaşamın anlamını daha iyi kavramayı sağlayabilir; buna bir itirazım yok. Ancak bu düşünce, bir insanın hayatını sonlandırmasına değil, onu yeniden şekillendirmesine, kurmasına yönlendirmelidir. Ben hayatın en son amacının “güzel” olması gerektiğine inanıyorum. Hayat, inişleri ve çıkışlarıyla bir bütündür. Önemli olan, her dönemin geçici olduğunu ve insanın, yaşamı boyunca birçok farklı duygularla var olabileceğini kabul ederek “güzel son” için çabalamaktır.
Bizim gayemiz mutlu etmek. #MutluEtMutluOl. Umarım mutsuz hissedenleriniz hayata farklı bir açıdan bakabilmişlerdir. Ben inançlıyım (mümin), inancımla beni mutsuz eden her olayın üstesinden geliyorum. İnancım, hayatımı anlamlandırıyor. Size de önerim denemeniz!
Hüsnü hâtime, ”güzel bir son” diliyorum hepimize.
Kaynak ve Dipnotlar
(*) https://www.kitapyurdu.com/kitap/mutsuz-olmak-bir-yureklendirme/
(**) Merkez Efendi: Asıl adı Musa Muslihüddin, 15. yüzyılın sonları ile 16. yüzyılın başlarında yaşamış önemli bir Osmanlı mutasavvıfı ve hekimidir. Tasavvuf geleneğinde derin bilgisi, halkla iç içe yaşaması ve şifacılığıyla tanınır. Denizli civarında doğduğu kabul edilir. Eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a gelmiş, devrin önemli ilim ve tasavvuf merkezlerinde yetişmiştir. Sünbül Efendi’nin en seçkin halifelerinden biri olmuştur. Merkez Efendi, bugün Zeytinburnu, Merkez Efendi semtinde bulunan külliyede yaşamış ve orada irşad faaliyetlerinde bulunmuştur. Semtin adı doğrudan ondan gelir; bu da halk üzerindeki etkisinin kalıcılığını gösterir. Fakirleri, hastaları ve kimsesizleri gözetmesiyle tanınır. 1552 yılında İstanbul’da ölmüştür. Kabri, Merkez Efendi Külliyesi’ndedir.
(***) Kadercilik Nedir? (Halk Arasındaki Anlamı): Kadercilik, günlük dilde genelde şu anlayış için kullanılır. “Her şey önceden belirlenmiştir; insanın yaptığı hiçbir şey sonucu değiştirmez.” Klasik literatürde Cebriyye denen bu anlayışta insan pasiftir, sorumluluk duygusu zayıftır, “ne yapsam boş” düşüncesi yaygındır. Bu yaklaşım, klasik İslam akaidinin (inanç esaslarının) savunduğu kader anlayışı değildir. Daha çok yanlış veya aşırı bir yorumdur. Bunlara göre, insan fiillerinin yaratıcısıdır, Allah, insanın ne yapacağını önceden belirlemez. Aksi hâlde insanı sorumlu tutmak adaletsizlik olur; yani “irade varsa kader yoktur.” Halbuki gerçek ne kadercilik, ne de Kaderiyye’nin yani sorumluluk doğuran fiillerin sadece kişinin kendi iradesiyle gerçekleştiği inancından doğan aşırılığıdır.
Allah yaratır, insan seçer, irade, sorumluluk vardır ama yaratma Allah’a aittir.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:51
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 21 Aralık 2025 17:53 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















