Muallim Naci babanızı mı öldürdü? Ömer Lekesiz
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
Aynı başlığı taşıyan yazım bundan yaklaşık on üç yıl önce yine bu köşede yayımlanmıştı. Konusu genelde kültür ve sanat adamlarımıza yapılan vefasızlık ve bunun tipik bir örneği olarak Muallim Naci’ydi.
Geçen on üç yılda, Muallim Naci’nin belli başlı kitapları Büyüyenay Yayınları tarafından Latin alfabesiyle yeniden basıldığı halde mezkur sitemlerimizle ilgili suskunlukta bir değişme olmadı.
Biraz da kültür-sanat ortamında ilgili hareketler bakımından neyin neye göre değiştiğini ya da değişmediğini görmemize vesile olacağı umuduyla söz konusu yazımı –birkaç küçük değişiklik yaparak– kıymetli okurlarımla tekrar paylaşma ihtiyacı duydum:
“Şu mahalli idarelerin, ilgili resmi ya da sivil kurumların desteğiyle yapılan kültür-sanat adamlarını anma günlerinin mantığını bir türlü anlayabilmiş değilim.
Hayır, hayır kimsenin kimseyi anmasına, bulunabilen imkanların kültür-sanat adamlarının tanınması için kullanılmasına, o kullanıştan emeği geçenlerin de yararlanmasına itirazım yok.
Benim itirazım, bu faaliyetlerin üç beş kültür-sanat adamının ismiyle sınırlı kalmasınadır.
Söz konusu mantığı anlayabilmem için bana yardımcı olmaya çalışan birileri, aslında Kemalist-sol tarafından inançları gereğince bilinçli olarak unutturulmaya çalışılmış isimlerin öne çıkarmasının hedeflendiğini söylediler ama bu gerekçe benim açımdan ilgili belirsizliği daha da artırmaktan başka bir işe yaramadı.
“Madem böyle” diye başlayınca, Osmanlı Türkçesi’ne, edebiyata ömrünü hasretmiş Muallim Naci, iflah olmaz bir muhalif olarak yaşayan Refik Halit Karay, Kemalizm’e hiç muhabbet duymamış Abdülhak Şinasi Hisar, has ve samimi bir çelebi olarak yaşamış Asaf Halet Çelebi, din kelimesini kullananların anında mimlendiği bir zamanda din ve sanat ilişkisi üzerine yazılar yazmaktan, çeviriler yapmaktan korkmamış Burhan Toprak, maddiyata, makama, şöhrete itibar etmeksizin sükunet içinde irfan ehlinin eserlerini şerh etmiş Ahmet Avni Konuk ve daha niceleri aklıma geliyor da, “peki bunlar sizin babanızı mı öldürdü ki, üç günde bir adlarına anma günü düzenlediğiniz şahıslardan daha mağdur, daha hakları gasp edilmiş oldukları halde sizin malum niyet ve gayretinize muhatap olamıyorlar? şeklinde yeni sorular üreterek, meseleyi çözme konusunda tümüyle aciz kalıyorum.
Muallim Naci’ye (1849-1893) bakalım örneğin:
Fatih’te doğmuştur, asıl adı Ömer’dir. Babasının o yedi yaşındayken vefat etmesi üzerine Varna’daki dayısının yanına geçmiş, orada özel hocalardan Kur’an, Arapça, Farsça ve hüsnühat dersleri alarak hayata hazırlanmıştır.
Daha delikanlılığında “Hulusi” mahlasıyla hat istifleri yapmakla kalmamış bir de mushaf yazmıştır. Hayatı boyunca kullanacağı “Naci” mahlasını Giritli Ali Aziz Efendi’nin Muhayyelat’ından (Naci Billah) seçecek kadar edebiyata büyük bir sevgi duyan Naci, telhis ve aruz dersleri alıp, Fransızcayı da öğrendikten sonra dört dil bilen bir genç olarak şiire başlamıştır.
Sait Paşa’nın özel kâtibi olarak onunla Osmanlı mülkünü gezişine, zeka ve yeteneğinin Ahmet Mithat Efendi tarafından keşfine ve ona damat oluşuna ilişkin hikayeleri siz bulup okursunuz. Benim asıl söylemek istediğim 1880’li yıllarda şiirleri, eleştirileri, gazete yazıları, mektuplarıyla edebiyat ve basın dünyasının en renkli simalarından biri olan Naci’nin unutturulmasının, dindarlarla Osmanlı Türkçesi’nin birlikte yoksanması gibi çifte bir etkiyle tabi oluşudur.
Çünkü Naci, müteşerri bir şair-yazar olarak Osmanlı Türkçesi’ni ıstıhalat ve lügat çalışmalarıyla parlatan nadir isimlerden birisidir.
Dil ve edebiyat çalışmalarında “Eski de olsa kendi hırkamız, emanet alınan gömlekten daha iyidir” anlayışıyla hareket ettiği için, şimdilerde kimi çok bilmiş akademisyenlerin “iyiydi ama biraz şöyleydi” kabilinden mütereddit cümlelerle çabasını gölgelemeye, eksiltmeye çalıştıkları Naci, aynı zamanda yeniliği icattan daha fazla önemsediğini, Batı edebiyatından aktarmalar yapılmasının gerekli olduğunu ısrarla söyleyen biridir.
O halde ilimde, sanatta yetkin, eserde velud, yenilik arayışında samimi olduğu halde, salt inancı ve Osmanlı diline hürmeti nedeniyle bilinçli olarak unutturulan Naci’ye, günümüzdeki anma faaliyetlerinde bu akıbete uğratılmışları hatırlatma gayreti içinde olduklarını söyleyenler sahip çıkmayacaklarsa, kim sahip çıkacaktır?
Bu manada, (…) “anmacılar tayfası” Naci’ye sahip çıkmayı akıllarına getirmediklerine göre ya malum gerekçelerinde ya da samimiyetlerinde bir problem var demektir.
Bunun adı, kendi siyasi taraftarlıklarını maddi bir kazanca dönüştürmek için eski muhalefete mahsus durumları istismar etmek, onu turistik bir vizyon içinde alttan alta pazarlamak değilse nedir?”
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:44
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 06 Kasım 2025 04:05 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















