Kutsallar, hayat ve siyaset Agos
Ankara24.com, Agos kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
"Kutsallar çoğu zaman belli bir kesimin toplumsal iktidarını korumasının veya toplumsal iktidar için çarpışmasının aracı ve sembolü haline gelir. Başka bir deyişle, kutsal olanın içeriği ikinci planda kalır, kutsalın bir sembol olarak kabulü onun koruyucularının iktidarının ve otoritesinin tanınması anlamına gelir. Kutsala boyun eğmek, onun taşıyıcısına veya koruyucusuna boyun eğmek demek olur."
Hayatta her kesimin kutsalları var; dini, siyasi vs… Her kesimin kendi kutsalının diğerleri tarafından da kutsal sayılmasını veya en azından saygı gösterilmesini beklemesi bir noktaya kadar anlaşılabilir bir durum çünkü o şeyi ne kadar çok kişi kutsal sayarsa onun kutsallığı güçlenir, ne kadar çok kişi umursamazsa o kadar sıradanlaşır. Başkalarının gözle görülür şekilde umursamadığı, saygı göstermediği bir şeye sizin de uzun süre kutsal muamelesi yapmanız zorlaşır. Başkalarının tavır ve davranışlarıyla desteklenmeyen kutsallık zamanla bireyin gözünde de tavsamaya başlar. Yani kutsallık, yaşamak için kolektiviteye ihtiyaç duyar.
Bir kişi, misal bir ağacı kutsal sayar da ona taparsa o kişiye deli derler, aynı ağacı bir milyon kişi kutsal sayarsa onun adı din olur. Böylece, aynı şeye inanıp onu kutsal sayanlar arasında toplumsal bağlılık, bir ve tek hissetme, başka bir deyişle “biz” duygusu da kuvvetlenmiş olur. Durkheim’a göre de bir toplum kutsal olanla alelade olanı birbirinden ayırıp araya sınırlar çizerek kendi değerlerini, normlarını ve üyelerini bir arada tutan fikir ve idealleri tanımlamış; kişi de kutsal olana saygı göstererek bu kolektif fikir ve ideallere bağlılığını göstermiş olur. Öte yandan, kutsala kutsal muamelesi yapmayan herkes de bu kolektif hissi bozduğu, bağları zayıflattığı için de tepki çeker, hatta “içimizdeki düşman” muamelesi görür.
İşin bir de iktidar boyutu var tabii. Şöyle ki, kutsallar çoğu zaman belli bir kesimin toplumsal iktidarını korumasının veya toplumsal iktidar için çarpışmasının aracı ve sembolü haline gelir. Başka bir deyişle, kutsal olanın içeriği ikinci planda kalır, kutsalın bir sembol olarak kabulü onun koruyucularının iktidarının ve otoritesinin tanınması anlamına gelir. Kutsala boyun eğmek, onun taşıyıcısına veya koruyucusuna boyun eğmek demek olur.
Bütün bunlar her ne kadar dini alanı çağrıştırsa da kutsallar din alanıyla sınırlı değildir. Siyaset de özellikler milliyetçilik çağından beri kutsalların sıkça rastlandığı bir alandır. Milliyetçilikle birlikte bayrak, marş, kimi özel günler ve kişiler gibi dünyevi semboller de aynı dini semboller gibi kutsallaştırılmıştır. Bütün bunları “aziz tutarken” işin ritüel boyutunu ne kadar çoğaltır ve öne çıkarırsanız dine benzerliği de o kadar artar.
Meseleye bu açılardan bakınca insan, neden her kesimin kendi kutsalları üzerinden diğerleri üzerinde baskı kurmak istediğini anlıyor, iş mantık çerçevesine oturuyor ama anlamak sorunu ortadan kaldırmıyor. Anlamak, eğer bizi daha iyi bir duruma götürecekse manalı. Başka bir deyişle, yukarıdaki çözümlemeyi yapmak insanın insan üzerinde kutsallar vasıtasıyla kurduğu baskıyı azaltacaksa bir işe yaramış olur. Herkesin kendi kutsalını başkaları üzerinde bir sopa olarak kullanmaktan vazgeçmesi gene herkesin iyiliğine olacak bir durum. Kutsal saydığımız şeylere saygısızlık yapıldığını gördüğümüzde veya düşündüğümüzde, öfkeye kapılmadan, o şeye başkaları değil siz inandığınız için onun kutsal olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Kendi kutsalımızın sadece bizim için kutsal olabileceği gerçeğiyle barışmamız lazım. Aksi halde hayat birbirimizi yemekle geçiyor ve daha da zor bir hale geliyor ama hayat didişme ve zorluklarla geçirilmeyecek kadar kısa.
Bütün bu anlattıklarım size çok soyut geldiyse geçen hafta 10 Kasım’da saat 9:05’te saygı duruşu yapmayıp çalıştıkları inşaatta halay çeken işçilerin gözaltına alınma vakasını düşünebilirsiniz. (Bu arada işçilerin bunu aslında herkesin görebileceği bir yerde yapmadıklarını, biri onları uzaktan kameraya aldığı için kamuoyunun bundan haberdar olduğunu da belirtelim.) O işçiler de ülkede geniş bir kesim (belki de çoğunluk) tarafından kutsal kabul edileni öyle kabul etmeyip saygısızlık yaptıkları, dolayısıyla “birlik beraberlik” duygusunu zedeledikleri, o kesimin toplumsal iktidarına meydan okudukları için yaptırımla karşı karşıya kaldılar. Burada Atatürk de aslında yukarıda atıfta bulunduğum araç ve semboller gibi bir kesimin bugünkü toplumsal iktidarını, hegemonyasını sürdürme veya koruma çabasının bir aracı ve sembolü. Ne zaman ki o iktidarın, hegemonyanın tehdit altında olduğunu hissediyorlar Atatürk kartını masaya sürüyorlar. Onların istediği kendi tercihlerine itaat edilmesi, tâbi olunması. “Atatürk’e saygıyı” iktidarlarının gerçekleşeceği, somutlaşacağı bir zemin olarak, yani bugünkü siyasette en üstteki yeri kapma yarışında bir vasıta olarak kullanıyorlar.
Tabii Türkiye’de bu mesele hiçbir şekilde Atatürk’le sınırlı değil. Mesela, bir sembol ve araç olarak Atatürk için söylediklerim İslam dininin kurucusu kabul edilen kişi için de aynen geçerlidir. Nitekim hatırlayacak olursanız geçtiğimiz Temmuz ayında Leman dergisinde çıkan bir karikatür için benzer “saygısızlık” naraları atılmış, derginin binasına saldırılmış, karikatürist ve dergi çalışanları gözaltına alınmıştı. O zaman da bir yazı yazıp bunu ifade özgürlüğüne ters olduğunu söylemiştim. Ama herkes, istemediğine kutsal muamelesi yapmama hakkını bir tek kendinde görüyor.
Görüntülenme:99
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 21 Kasım 2025 12:40 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda
İletişim








En çok okunanlar


















