Kahramanmaraş a atanmıştı! Sürgünden hemen önce kendisini hedef alan iktidar medyasını şikayet etmiş
Halktv sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Birinci Dairesi’nin son mazeret ve yetki kararnamesiyle İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP'in cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan diploma davasına bakan mahkeme hakimi Ali Doğan’ın Kahramanmaraş’a atandı.
Davanın hakimi Ali Doğan, açık bir şekilde iktidara yakın medya tarafından hedef haline getirilmişti. İmamoğlu'na yönelik evrakta sahtecilik davasının duruşmasında salondaki kişi sayısı nedeniyle geniş salona geçilmesi kararının ardından Doğan, Sontv tarafından açık bir şekilde hedef alınmıştı. Doğan'ın o günkü haberinde ismini açık olarak yazıp 'yargının rahatsızlık' duyduğu söylenmişti.
Sen misin İmamoğlu'na beraat veren? HSK atamalarında bir sürgün daha ortaya çıktı
T24'ten Gökçer Tahincioğlu'nun haberine göre, Kahramanmaraş’a atanan İstanbul 59. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Ali Doğan’ın, kararname çıkmadan hemen önce çarpıcı bir adım attığı ortaya çıktı.
Doğan’ın, ataması yapılamadan 3 gün önce, İstanbul 59. Asliye Ceza Mahkemesi’nin imzasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduğu öğrenildi.
Doğan, dilekçesinde İmamoğlu’nun duruşmada görüntülerinin çekilmesi ve tutuklu avukatı Mehmet Pehlivan’ın SEGBİS ile cezaevinden bağlanarak savunma yapmasına izin vermesi konusunda yapılan haberlere ilişkin şikayetini belirtti.
"HAKİMİN YETKİSİNİN KALDIRILMASINA ZEMİN HAZIRLANMAK ÜZERE..."Dilekçede, “…hedef alınan hâkimin yetkisinin kaldırılmasına zemin hazırlanmak üzere lekeleyip kendi çaldıkları lekeyi bahane olarak takdim etmek üzere bu içeriğin oluşturulduğu izlenimine sebebiyet vermiş, esasen bu eylemlerdeki saikin ne olduğunu daha da belirgin hale getirmiştir” ifadeleri yer aldı.
Buna rağmen Doğan, kararnameyle atanmanın önüne geçemedi. Öte yandan Doğan’ın, HSK’nın atama kararına itiraz ettiği de öğrenildi.
Suç duyurusunun detayları şu şekilde:
"MAHKEME HAKİMİ HAKKINDA KAMUOYU YARATILDI"Suç duyurusunda Ekrem İmamoğlu hakkında, “evrakta sahtecilik” suçundan dava açılmasının ardından, dava hakkında gerçeğe aykırı bilgiler ve uydurma olgular yayılmaya başlandığı, mahkeme hâkimi aleyhinde kamuoyu yaratıldığı ifade edildi.
Dilekçede, “Mahkememiz Hâkimi aleyhinde kamuoyu yaratılarak ve özellikle de yargı mensupları nezdinde lekelenmesine, tarafsızlığına gölge düşürülmesine ve bu bağlamda açıkça hedef gösterilmesine çalışılarak suç işlenmek suretiyle bu davaya, bu davayı görmekte olan Mahkememize ve Hâkimine hukuka aykırı olarak ve beyhude bir şekilde etkide bulunulmaya çalışılmaktadır” denildi.
Mahkemenin, basın ve düşünceyi açıklama hürriyetine saygılı olduğunun belirtildiği dilekçede, “Dikkatle ve ihtiyatla düşünülmüş ancak; aşağıda somut olarak açıklanacağı üzere suç duyurusuna konu içeriklerde, yanılgıya da dayanmayan çok sayıda gerçeğe aykırı bilgiye maksatlı olarak bir arada yer verildiğinin açıkça anlaşılması karşısında, eylemlerin bu hürriyetlerin varlığı ile korunan hukuki değerlere dayanmadığı kanısına varıldığından, yargı mensuplarınca da endişe ile takip edilen bu eylemler nedeniyle suç duyurusunda bulunulması zorunluluğu doğmuştur” ifadesi kullanıldı.
“MESLEĞİN ONURUNU KORUMAKLA GÖREVLİYİZ…”Dilekçede, şöyle devam edildi:
“…Hâkimler; bu sıfatlarına, doğal hâkim ilkesine, Yargı organlarının saygınlığına yönelen hukuka aykırı eylemlere ve saldırılara karşı da sessiz kalmamakla ve mesleklerinin onurunu korumakla ödevlidirler. Bu suç duyurusunun bir ceza mahkemesince kendisine karşı işlenen eylemler sebebiyle ve bu suretle esasen Yargı'nın bağımsızlığına, tarafsızlığına ve güvenilirliğine ve tüm yargı mensuplarına yönelik hukuken korunan değerlerin ihlaline ilişkin bir suç duyurusu olduğu da hatırlanarak, eylemlerin hukuka aykırılığını ve sonuçlarını gösteren somut olgular, delilleriyle ilişkilendirilip gösterilmek suretiyle anlatılmaya çalışılmıştır.”
“ADLİYEYE KARŞI SUÇ…”Suç duyurusu ve ekindeki evrakın, “adliyeye karşı suç” kapsamında olduğunun anlatıldığı dilekçede, şöyle devam edildi:
“Belirtmek gerekir ki; kamuoyunun ilgi gösterdiği ve özellikle de taraflarından birinin tanınan bir siyasetçi olduğu her dava yönünden, taraf olan siyasetçiye siyaseten taraftar ya da karşıt konumda olan kesimlerin, beklentilerinin tatmin edilmesi baskısından etkilenmeden görevini yapan bir hâkimin; tarafsız, bağımsız ve hukuku üstün tutan tutumundan rahatsızlık duyması ve onu eleştiri kisvesi altında lekelemeye, hedef göstermeye ve aleyhinde kamuoyu oluşturmaya kalkışması sık rastlanan ve öngörülebilir davranışlar olup her ülkede, her hukuk düzeninde ve her zaman bu tür girişimler olagelmiştir.
Nitekim, davanın önceki aşamalarında da sosyal medyada, basın ve yayın organlarında siyasi olarak birbirine karşıt farklı kesimlere mensup kişilerce çeşitli saiklerle davayı görmekte olan hâkime, iddia makamını temsil eden ve aşamalarda görev yapan C. Savcılarına ve hatta Mahkememiz personeline yönelik kamu görevlerinden dolayı sayısız hakaret, gerçeğe aykırı veya çarpıtılan bilgilerden ve hukuka aykırı olarak elde edilen sesli ve görüntülü kayıtlardan hareketle haksız ithamlar, ifade özgürlüğü sınırını aşan haksız maksatlı eleştiriler ve kişilik haklarına saldırı niteliğindeki fiillerin yöneltildiği mâlumdur. Soruşturulması şikayete tâbi olmayan suçlara temas eden bu eylemler yönünden bugüne kadar herhangi bir suç duyurusunda bulunulmamıştır.”
“YETKİSİNİN KALDIRILMASINA ZEMİN HAZIRLANMAK ÜZERE LEKELEYİP ”Dilekçede, bu kez, tam Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun kasım ayı sonunda mazeret kararnamesini açıklayacağının duyurulduğu aşamada gelişmeler yaşandığı ifade edilerek, “…faillerce adları dahi gizlenen varlıkları ve kimlikleri meçhul yargı mensuplarının referans gösterilmesi ve kendilerinin yargı mensuplarınca da himaye edilip imtiyazlı oldukları izlenimi yaratılarak bundan istifade ile özellikle yargı mensupları arasında kamuoyu oluşturulmaya çalışılarak esasen adı gizli de olmayan bir hâkimin adı açıkça ve yersiz olarak vurgulanarak tarafsız olmadığı imalarıyla hedef gösterilmesi, yargı mensupları arasında yaygın bir infiale ve yazı ile hedef alınan hâkimin yetkisinin kaldırılmasına zemin hazırlanmak üzere lekeleyip kendi çaldıkları lekeyi bahane olarak takdim etmek üzere bu içeriğin oluşturulduğu izlenimine sebebiyet vermiş, esasen bu eylemlerdeki saikin ne olduğunu daha da belirgin hale getirmiştir” denildi.
“DEMEÇ VERMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR…”Dilekçede, hâkimlerin, görmekte oldukları dava ve işler hakkında herhangi bir mecrada demeç vermeleri, basın açıklaması yapmaları ya da sosyal medya hesaplarından paylaşımlarda bulunmalarının mümkün olmadığı, aksi davranışın da toplum nezdindeki itibarlarını, bağımsızlıklarını, tarafsızlıklarını, dürüstlüklerini ve yargıya olan güveni zedeleyecek tutum ve davranışlardan uzak durmalarının teminatı olan "Türk Yargı Etiği Bildirgesi'nde" açıklanan ilkelere aykırı olduğu vurgulandı ve “Hâkimler, görevlerinden dolayı kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından yargı bağımsızlığının teminatı ve koruyucusu konumundaki mesleğin yüksek kurulu olan Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve bağımsız yargı organları dışında hiçbir organdan, kişiden, kesimden, kurum ve kuruluştan himaye kabul edemezler” denildi.
İMAMOĞLU DURUŞMALARI…Suç duyurusunda, suç oluşturduğu öne sürülen eylemler şöyle sıralandı:
"23 Ekim 2025’te 'sontv' adlı internet sitesinde yayımlanan, 'İmamoğlu davasında 1 Nolu salon ısrarının ardında ne var?' başlıklı yazı. İçerikte editörü ya da içeriği oluşturan kişi de belirtilmeksizin yayımlanmıştır. Yazıda, şu ifadeler yer almıştır:
“İstanbul 59. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Ali Doğan’ın kararları yargı çevrelerinde tepki topladı: 'Bu güvenlik değil, adeta bir gösteri!', 'İmamoğlu’nu mağdur gösterme zeminini sanki bilerek güçlendirdiği yönünde yorumlar yapılıyor', 'Gergin ilk duruşmadan sonra aynı salon ısrarı 12 Eylül 2025’teki ilk duruşma, Silivri Marmara Açık Cezaevi Yerleşkesi’nde bulunan 947 kişilik 1 Nolu salonda yapılmış, izleyici sıralarındaki sloganlar nedeniyle mahkeme iki kez ara vermek zorunda kalmıştı. Buna rağmen Mahkeme Başkanı Ali Doğan, ikinci duruşmayı da aynı salonda yapmak istedi. Oysa aynı yerleşkede bulunan 2 ve 3 Nolu salonlar yaklaşık 300 kişilik kapasiteye sahip ve güvenlik koşulları açısından daha yeterliydi. Bu durum, yargı çevrelerinde 'orantısız ve sembolik bilinçli bir tercih' olarak değerlendirildi. 20 Ekim 2025 tarihli duruşmadan önce Hâkim Ali Doğan’ın izinli olması nedeniyle yerine geçici görevle bakan başka bir hâkim, 'duruşmanın 98 kişilik 4 Nolu salonda yapılmasının yeterli olacağı' yönünde değerlendirme yaptı. Ancak Doğan göreve döndüğünde bu kararı geçersiz saydı ve duruşmanın yeniden 947 kişilik 1 Nolu salonda yapılmasını istedi. Yargı çevrelerinde, hâkim Ali Doğan’ın 1 nolu salon ısrarının neyi amaçladığı merak konusu? Yargı mensupları, tek sanıklı ve tutuksuz bir dosyanın 947 kişilik salonda görülmesinin yargısal ihtiyaçla açıklanamayacağını belirtiyor. Bir Yargı mensubu, SONTV’ye şu değerlendirmeyi yaptı: '947 kişilik salon toplu davalar içindir. Tek sanıklı ve tutuksuz bir dosyada bu tercihin anlaşılır bir yönü yok. Bu güvenlik gerekçesiyle değil, dikkat çekme arzusuyla açıklanabilir.'
Üst düzey hâkim: ‘Bu yönetim tarzı mağduriyet üretir’ İsmini vermek istemeyen üst düzey bir hâkim ise; SONTV’ye yaptığı açıklamada eleştirel bir dilde konuştu: 'Biz de duruşma yönetiyoruz. Ancak bu yönetim şekli adalete güveni zedeliyor. Meslektaşım Hâkim Ali Doğan, aldığı kararlarla Ekrem İmamoğlu’nu mağdur gösterme çabasına zemin hazırlıyor. Savunma hakkının kısıtlandığı görüntüsünü bilerek güçlendirdiği izlenimi oluşuyor. Tek kişiyi bin kişilik salonda ısrarla yargılamak istemenin anlaşılır hiçbir izahı yok' dedi.
Dilekçede, haberin devamında şu ifadelerin yer aldığı vurgulandı:
“SEGBİS skandalı hâlâ gündemde. İlk duruşmada tutuklu avukat Mehmet Pehlivan, cezaevinden SEGBİS aracılığıyla savunmaya bağlanmış; “Cezaevindeyim, cübbem yok; nasıl savunma yapayım?” diyerek mahkeme başkanına tepki göstermişti. Bu karar, hukuk çevrelerinde savunma hakkının açık ihlali olarak değerlendirildi. Hukukçulara göre, Doğan’ın bu uygulaması “savunmayı teknik olarak var, fiilen yok” hale getirdi. Adalet çevreleri, Ali Doğan’ın hem SEGBİS kararı hem de salon tercihinde görünürlük arayışını ön plana çıkardığı görüşünde. Bir başka yargı üyesi, “Yargı dikkat çekmeye değil, güven vermeye çalışmalıdır. Bu süreçte olumsuz anlamda yargılamaya dikkat çekildi ama adalete olan güven kaybettirildi.” değerlendirmesini yaptı. Bu kararların ardından kamuoyunda: “Ekrem İmamoğlu’nu savunacak avukata bile savunma hakkı vermediler” yorumları yaygınlaştı. Dava, hukuki bir süreçten çıkıp adalet algısı ve yargı güveni tartışmasına dönüştü. Yargılamanın kamuoyu gözünde “adil değil, politik bir vitrin” haline geldiği değerlendiriliyor."
SÖZ KONUSU HABERSuç duyurusunda haber için şu yorum yapıldı:
“Bu yazıda sunulan verilerdeki gerçeğe aykırılığın bir yanılgıya veya eksik bilgiye dayanmadığı o kadar açıktır ki; bu durum ekteki evraktan açıkça belli olduğu gibi internet ortamında yapılacak basit bir araştırma ile de kolayca anlaşılabilmektedir. Gerçek verilerden hareketle yazıda yer verilen sonuçlara ulaşılması açıkça mantığa aykırı ve eğreti olacağından, saike uygun surette bu verilerin uydurulmasına başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Yazıda; 12/09/2025 tarihli duruşmada "kaotik bir atmosfer" yaşandığı, duruşmanın "gergin" geçtiği ve "izleyici sıralarındaki sloganlar nedeniyle mahkeme iki kez ara vermek zorunda kalındığı" öne sürülmüştür. Ekte yer alan 12/09/2025 tarihli duruşma tutanağından ve 24/09/2025 tarihli Bilirkişi Raporu'ndan da açıkça görüldüğü üzere; bu oturumun tamamı SEGBİS ile kayıt altına alınmış ve 4 saat 42 dakika 51 saniye hacmindeki kayıtlar bilirkişi tarafından çözümlenmiş olup bu belgelerden oturuma 3 kez ara verildiği, bu araların hiçbirinin "izleyici sıralarındaki sloganlar" nedeniyle olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.”
SEGBİS KAYITLARISuç duyurusunun devamında, SEGBİS kayıtlarına yer verildi. İmamoğlu ile mahkeme başkanı arasındaki konuşmalar, kayda geçen diğer diyaloglar sıralandı. Başka cezaevinden bağlanan avukat Mehmet Pehlivan’ın konuşmalarına yer verildi.
Suç duyurusunda daha sonra, “Sükunet ve nezaketle, tarafsız ve bağımsız yargıya en yaraşan bir şekilde meslekî tutumla idare edilen ve hiçbir karışıklık yaşanmayan ilk oturum yönünden bu şekilde açıkça gerçeğe aykırı iddialarda bulunulabilmesinin… tehlikeli bir cüretin tezahürü olduğu değerlendirilmelidir” denildi.
Dilekçede şöyle devam edildi:
“Bu şekilde iddialarda bulunulmasına ve haber değeri olmasına rağmen her nedense esas faaliyeti adliye haberleri olan ve yoğunlukla yargı mensuplarınca takip edildiği bilinen "SONTV" isimli bu sitede 12/09/2025 tarihli duruşma haberleştirilmiş dahi değildir.
Keza internet ortamındaki birçok açık kaynakta, 12/09/2025 tarihli duruşmaya dair tüm ayrıntıların ekteki evraka ve gerçeğe uygun olarak irdelemelere yer verilerek haberleştirilmiş olduğu görülebilmektedir. 12/09/2025 tarihli oturumun gergin geçmesi beklenirken açıklanan şekilde icra edilmiş olması, yargı mensupları arasında da şaşkınlıkla ve takdirle karşılanmıştır.
Bu yönleriyle de yazıda belirtildiği şekliyle "yargı çevreleri","adalet çevreleri" tarafından Mahkememiz'i uygulamalarının olumsuz olarak değerlendirildiği hususu da gerçek dışıdır.”
DURUŞMANIN 1 NO'LU SALONA ALINMASIDilekçede, başka bir hâkimin duruşma için 4 Nolu salonu yeterli bulmasına rağmen duruşmanın 1 No'lu salona alınması konusunda da şöyle denildi:
“…daha önce kurumca tahsis edildiği bildirilen "1" nolu salondaki arızasının bildirilmesi sonrasında, kapasiteleri belirtilen salonlar arasından, duruşmayı da icra etmeyecek olan ve duruşma günü itibariyle de yönetim yetkisi kalmayacak olan geçici görevli hâkimce, kamuoyunca ilgi ile takip edilen duruşmayı icra edeceği belli olan müstemir yetkili hâkimle mesleki nezaket teamülleri gereğince bizzat veya kalem personeli aracılığıyla bir istişarede de bulunulmadan tahsisi istenen ve toplam kapasitesi 98 kişilik olan "4" nolu duruşma salonunda duruşmanın yapılması kararlaştırılmıştır. Ancak kamuoyunun yüksek ilgisi ve ilk duruşmanın 947 kişilik "1" nolu salonda duruşma öncesinde, sırasında ve sonrasında hiçbir karışıklık ve güvenlik sorunu da yaşanmadan icra edilmiş olduğunun kamuoyunca da bilinmesi karşısında, duruşmanın ikinci oturumunun yerleşkedeki 303 kişi kapasiteli "2" veya "3" nolu salonlar da müsait iken bu salonlara nazaran çok düşük izleyici kapasiteli "4" nolu salonda yapılmak istenmesi infial yaratmış ve kapasiteden dolayı çıkması muhtemel karmaşanın önüne geçilmek için izleyicilerin ve katılımcıların duruşma salonunun yer aldığı binaya da alınmamaları ile yaşanan karışıklardan dolayı, duruşma yönetimi yetkisi kendisine ait müstemir yetkili hâkimce, durumun yerinde müşahadesi üzerine bu salonda oturumun icra edilmesinin Mahkememiz'in 04/09/2025 tarihli ara kararındaki gerekçeye uygun olmayacağı ve karışıklıkların artmasına sebebiyet vereceği değerlendirilerek toplam kapasitesi 303 kişilik olan "2" nolu duruşma salonunda duruşmanın yapılması kararlaştırılmış ve kurum görevlileri bu salonun ivedi olarak hazırlanması için talimatlandırılmışlardır. Buna ilişkin müzekkere örneği de ektedir. Zaten cihazları arızalı olduğu bilinen "1" nolu salona geçilmesi yönünde bir talimat verilmesinin söz konusu olmadığı neticeten de 20/10/2025 tarihli oturumun "2" nolu salonda icra edildiği açık olmasına ve "1" nolu salonda duruşma yapılmamasının da birçok basın ve yayın organında ve sosyal medyada eleştiri konusu olduğu da bilinmesine rağmen bu şekilde açıkça gerçeğe aykırı iddialarda bulunulmasına anlam verebilmek mümkün değildir.”
Dilekçede, duruşmaya hazırlık aşaması ve verilen kararlar sıralanarak, hangi salonun neden seçildiği anlatıldı. Ardından yaşananlar şöyle özetlendi:
“Jandarma görevlilerine, duruşma sırasında ses ve görüntü kayıtlarının alınmasının yasak olduğu hususunda duyarlı olunması, böyle bir eyleme teşebbüs eden kişilerin tespiti halinde ya da bu şüpheyi oluşturan bir durumun değerlendirilmesi halinde ilgili kişinin karışıklara sebebiyet vermeyecek şekilde uyarılması, eylemin tespit edilmesi ve bildirilmesi, bununla birlikte duruşma düzeninin sağlanması ve duruşma yönetimi Hâkime ait olduğundan fiziki müdahale gerektiren hallerde Hâkime derhal bilgi verilip talimatı alınmadan fiziki müdahalede bulunulmaması yönünden talimatlar verilmiştir.”
Duruşma salonunun kalabalık nedeniyle boşaltılmadığının anlatıldığı dilekçede, şöyle denildi:
“Aralar verilirken, ara sırasında başka suçtan tutuklu olarak hazır edilen sanığın insani ihtiyaçlarının temin edilmesi ve giderilmesi için gereğinin yapılması, müdafiileri ile görüşmek isterse usulünce ve savunma hakkı kısıtlanmadan ancak güvenlik zaafiyeti de yaratmayacak şekilde görüştürülmesi, salonda kalmak istediği takdirde izleyicilerle aralarında fiziki bir temasa engel olunması, ailesi, yakınları ve taşkınlık yapmayan izleyiciler ile konuşmasına suç şüphesi uyandıran ya da Mahkeme salonunun vâkarına uygun olmayan davranışlarda bulunulmaması halinde müdahale edilmemesi talimatları verilmiştir.
“SES VE GÖRÜNTÜ KAYDI ALANLAR FARK EDİLMEDİ…”Duruşmanın devam ettiği sıralarda duruşma düzenini bozacak ve Yargı'nın saygınlığına gölge düşürecek hiçbir davranışa izin müsamaha gösterilmemiş, azami dikkate rağmen görüntü ve ses kaydı alan bir kimse fark edilmemiş, görevlilerce uyarı yapıldığına ya da müdahale edildiğine tanık olunmamış, salonda sesli ve görüntülü kayıt alan kimselerin tespit edildiğine dair bir Mahkememiz'e bir bildirimde de bulunulmamış, duruşma sırasında birkaç kez sanığın savunmaları sırasında alkışlama sesleri gelmesi üzerine gerekli uyarılarda bulunulmuştur.
Sosyal medya ile basın ve yayın organlarına yansıyan bazı görüntülerde, başka suçtan tutuklu sanığın duruşmaya ara verildiği sırada bulunduğu sanık bölümünde görevlilerin gözetiminde olduğu bir anda boyundaki kırmızı renkli bir kravatı izleyici sıralarından bir kişiye ulaştırmak amacıyla attığı görülmektedir.
"BU DAVRANIŞ DURUŞMA SIRASINDA GERÇEKLEŞMEDİ"Bu davranış, tümü kayda alınan duruşma sırasında gerçekleşmemiş, oturuma ara verildiği sırada Hâkim'in C. Savcısı'nın ve kalem personelinin salonda olmadıkları bir anda yokluklarında gerçekleşmiş olup duruşma devam ederken veya aradan dönüşte Hâkim'in salonda olduğu bir anda böyle bir davranışın işlenmesi ve Mahkememiz'in böyle bir davranışa karşı müsamaha göstermesi ya da müdahale etmemesi mümkün olmadığı halde bu görüntüler sanki duruşma devam ederken gerçekleşen olayları gösteriyormuş gibi gerçeğe aykırı olarak kamuoyuna takdim edilmiş ve kamuoyunda da yersiz bir infiale sebebiyet vermiştir.
“SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUK…”Yukarıda örnek olarak değinilen bu olay duruşmadan sonra tespit edilmiş, ayrıca avukat sıralarından ve yasama temsilcilerinin bulunduğu sıralardan da birçok kişinin duruşma devam ederken ve duruşma aralarında da görüntü kaydı aldıkları anlaşılmıştır…
…yasada belirlenen yasağı ihlal ederek suç oluşturan eylemleri işleyen faillerin tespiti ve gereğinin takdir ve ifası için suç duyurusunda bulunulmuştur.
Buna rağmen bazıları yüksek sayıda takipçisi bulunan ve üst düzey kamu görevlerinde bulunan kişilerce provokatif bir şekilde duruşma oturumuna ara verildiği sırada özellikle avukat izleyicilerin bulunduğu sıralardan çekilen görüntüler Hâkimin, C. Savcısının ve kalem personelinin bulunduğu bir anda yaşanan gelişmelermiş gibi takdim edilerek kamuoyunda yersiz bir infial yaratılmaya çalışılmıştır.”
…"1" nolu salon tahsis için Mahkememiz müstemir yetkili hâkiminin şahsen ısrarcı olduğu yönündeki iddianın gerçek dışı olduğu açıkça ortadadır.
Kaldı ki, sanığın yine tek sanık konumunda olduğu ve yine aynı yerleşkedeki "1" nolu salonda görülen başka davalar da bulunduğu, bu davaların bulunduğu Mahkemelerce de benzer önlemler alınmasına rağmen icra edilen duruşmalarda sesli ve görüntülü kayıtların alındığı ve medyaya servis edildiği bilinmesine rağmen özellikle Mahkememiz'in ve hâkiminin adı zikredilme ihtiyacı duyularak yazı konusu yapılması dikkat çekicidir…”
Suç duyurusunda İmamoğlu’nun tutuklu avukatı Mehmet Pehlivan’ın duruşmaya SEGBİS ile bağlanmasına izin verilmesi konusunda da şöyle denildi:
“Tutuklu durumda bulunan bir avukatın ceza muhakemesinde duruşmaya katılıp katılamayacağı hususunda Avukatlık Kanunu'nun 1., 2., 42. Ve 153. Maddeleri bağlamında değerlendirme yapılmış olup neticeten C. Savcısının 06/10/2025 tarihli talebinde yer verilen gerekçeden kısmen değişik gerekçe ile Mahkememiz'in 14/10/2025 tarihli kararı ile sanığın tutuklu müdafiinin SEGBİS yoluyla hazır edilmesine yönelik ara karardan rücu edilmiş, nadir rastlanan hukuki sorunun çözümü hakkında doktrinde ve yüksek yargı uygulamasında az sayıda karara ve çalışmaya rastlanmıştır… Hukuki açıdan daha önce yaygın olarak ele alınmamış ve halen de hukuk çevrelerinde görüş birliği edinilemeyen bir konu hakkında Mahkememiz'in uygulamasında hukuka aykırı bir maksat aranması ancak hukuk zemininden tamamen ayrılınması ile mümkün olup bir de bu tutuma yargı mensuplarının referans gösterilmeye kalkışılması gülünçtür.”
“UYDURULMUŞ OLMASI MUHTEMEL…”Suç duyurusunda şöyle devam edildi:
“Hemen belirtmek gerekir ki yazıda; "bir yargı mensubu," "üst düzey hâkim" ‘"ismini vermek istemeyen üst düzey bir hâkim" ve "bir başka yargı üyesi," olarak belirtilen ve yazıda Mahkememiz hâkiminin gizli de olmayan adı, yazıdaki düşüncenin açıklanması yönünden de yersiz bir şekilde sık sık vurgulanarak zikredildiği halde nerede hangi görevi ne şekilde yaptıkları varlıkları ve kimlikleri meçhul olan veya bunu gizleme gereği duyan yargı mensuplarının referans gösterilmiş olması yargı mensupları arasında büyük bir infial yaratmıştır.
Zira bir yargı mensubunun, hâkim olan meslektaşınca görülen ve kamuoyu ilgisi yüksek olan bir davaya dair uygulamaları hakkında basın mensuplarına bu şekilde demeç verebilmesi mümkün değildir.
Yazıyı hazırlayan ve kendisini gizleme gereği duyan muhtemelen basın mensubu olan failin, neden bu yargı mensuplarını seçtiği, veya bu yargı mensuplarının kendisini bu konuda demeç vermek amacıyla seçerek davet edip etmedikleri, bu dört yargı mensubunun nasıl olup da çoğu yargı mensubunun genel kanısının aksine aynı konu etrafında aynı yönde ve aynı yanılgı ve lekeleme maksatlı değerlendirmelerle aynı mecraya demeç vermek üzere nerede ne amaçla bir araya getirildikleri, hukuka aykırı bir menfaat saikiyle hareket edip etmedikleri, önceden nasıl bir ilişkileri olduğu, demeç konusu olaylar hakkındaki sadece kamu görevlileri uhdesinde olan bazı bilgilere ve davaya dair bir kısım evraka nasıl ulaşabildikleri gibi sayısız belirsizlik karşısında esasen bu yargı mensuplarının varlıklarının ve demeçlerinin de tıpkı yazıda yer verilen ve "yargı çevreleri","adalet çevreleri" ve "yargı kulisleri" tarafından Mahkememiz'in uygulamalarının olumsuz olarak değerlendirildiği hususu gibi uydurulmuş olması kuvvetle muhtemeldir.
Ancak bundan daha elim ve vahim olmak üzere, bu şekilde mesleki açıdan da disiplin sorumluluklarını doğuracak şekilde hareket ettikleri için adlarını gizleme ihtiyacı duymuş olabilecek yargı mensuplarınca; siyasi çizgileri ve yakınlıkları belirgin olan ve kamuoyunca da bilinen bir medya grubunun kendisini yargı mensupları nezdinde imtiyazlı olarak takdim etmesine ve bundan yararlanarak bağımsız yargıyı gizleyemedikleri saikleriyle etki altına almaya çalışmalarının himaye görmesini ve hatta himaye ettikleri izleniminin oluşmasının dahi himaye edilmesini kabul edebilmek mümkün değildir.
Özellikle; bir siyasetçinin sanık olduğu kamuoyunca yüksek ilgi gösterilen bir dava hakkında siyasi yakınlığı belirgin olan bir medya grubuna yargı mensuplarınca demeç verilmesi, yargının tarafsızlığı görüntüsünü zedeleyen ve sözde yargıya saygı için eleştirilerde bulunduklarını ileri süren yargı mensuplarının münferit bir davranışı olarak görülmek gerekmektedir. Çünkü yargı mensuplarının neredeyse tamamının asla bu ve benzeri davranışlarda bulunmayan yargı etiğini ve mesleğinin niteliğinin kendisine yüklediği sorumlulukların farkında olan ve böyle eylemlerden infiale kapılan kişiler olduğu hatırda tutulmalıdır.
Kamuoyunun dikkatle ve ilgiyle takip ettiği bir davada, hâkimin, yargı mensuplarının bu tür yargı etiğine aykırı davranışlarına da duyarlı kalmak durumunda bırakılması, yargı bağımsızlığı ve yargının güvenilirliği adına son derece müessif bir durumdur.
“EN KÜÇÜK SALONDA SAĞLANMAZ…”…Yargının saygınlığı tarafların sığacağı kadar ve mümkün olan en küçük salonda duruşma yapılması ile sağlanmaz.
Duruşma usullerini bilen ve hukuk normlarını gözeten, bağımsız bir tarafsız bir hâkimin, duruşmada disiplini sağlamak için hukuk normlarının dışına çıkmasına ihtiyacı yoktur.
Duruşmalar, sanığı yargılanırken teşhir etmek veya sanığa taraftar toplamak amaçlarıyla izleyici kapasitesi yüksek salonlarda yapılmamaktadır. Anayasa'nın 9. Maddesinin vermiş olduğu yetkiye dayanılarak adına bağımsız yargı görevi yapılan Türk Milleti başta olmak üzere herkesin açık duruşmaları izlemeye hakkı vardır. Bu hak, sanığı siyaseten ya da bir başka saikle destekleyenler kadar sanığa siyaseten ya da bir başka saikle karşıt olan kişilerin ve adil bir yargılama yapılıp yapılmadığını yerinde müşahade etmek isteyen herkesin de hakkıdır. Bu bağlamda bağımsız ve tarafsız bir Mahkeme'nin duruşma düzeninin ve güvenliğinin sağlanabileceği bir azami büyüklükte bir duruşma salonunda açıklık ilkesini önceleyerek yargılama yapmaktan çekinmesini gerektirecek hiçbir sebep yoktur. Yargılamaların kamuoyunun dikkatinden ve göz önünden kaçırıldığı izleniminin doğması yargıya güveni daha fazla zedeleyecek bir olgudur.
12/09/2025 tarihli oturumun Mahkememiz'in yerleşik bulunduğu yere uzak olan Silivri'de bir ceza infaz kurumunun yerleşkesinde icra edilmesi sanık müdafiince eleştirilirken daha merkezi bir yerde gerekirse daha az izleyicinin katılımı ile duruşmanın icra edilmesi önerildiğinde Mahkememizce duruşmanın açıklığının sanığa ait bir hak olmayıp "herkese" ait bir hak olarak düzenlendiği hatırlatılarak ifade edilmiş olduğuna göre, hâkimin burada sanığına görünürlüğünü sağlamak amacıyla hareket edildiğinin düşünülmesi tutarsız ve kötüniyetle yapılmış bir yorumdur.
23/10/2025 tarihinde yayımlanan bu yazı ile, Mahkememiz nezdinde yargının saygınlığı zedelenmiştir ve bu eylemlerin hukuk düzenince himaye edilebilmesi mümkün değildir.
Hâkimlere yapılan bu kötülüklerin sıradanlaşması ve kanıksanması, bu kötülüklerin kendisinden daha fazla kötülük içeren bir olgudur ve hem de bu kötülüklerin işlenmesine cüret edilebilmesinin de sebebidir.
“BU SUÇLARDAN SORUŞTURUN…”…kimliği meçhul faillerce 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nda Adliyeye Karşı Suçlar arasında 277. Maddede düzenlenen "Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs" suçu ile; 288. Maddede düzenlenen "Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçunun işlendiği hususunda 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" başlıklı 160. Maddesinde yer alan düzenleme uyarınca; suç duyurusunda bulunmaya esas mâkul şüphe sebeplerinin somut olgularla ve ekte yer alan delilleriyle birlikte gösterilmiş olduğu göz önüne alınarak soruşturmaya başlanması ve faillerin tespiti ile gereğinin Sayın Makamınızca takdir ve ifası ile; suç duyurumuzun akıbeti hakkında Mahkememize bilgi verilmesi hususlarında; Gereği rica olunur.”
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:15
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 04 Aralık 2025 20:59 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















