İyi Müslüman kötü Müslüman tuzağı Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, Ankara24.com açıklama yapıyor.
Mehmet Kırtorun / Yazar
Batı kamuoyunda 11 Eylül’den sonra dolaşıma giren temel soru “Neden bizden nefret ediyorlar?” oldu. Bu soru, kısa süre içinde kültürelci bir çerçeveye yerleştirildi: Sorunun kaynağı, İslam’ın “özünde” ya da “medeniyetler” arasındaki kadim bir çatışmada aranıyordu. Bernard Lewis’in Müslüman Öfkesinin Kökenleri ve Samuel Huntington’ın Medeniyetler Çatışması tezleri, bu yaklaşımın entelektüel dayanakları olarak sunuldu.
New York’un seçilmiş Belediye Başkanı Zohran Kwame Mamdani’nin babası Mahmood Mamdani’nin, İyi Müslüman, Kötü Müslüman adlı çalışması, 2004 yılında, tam da bu noktada ezberi bozdu: Terör, ne Orta Çağ’a ait kültürel bir tortudur ne de kutsal metinlerden çıkarsanabilecek kaçınılmaz bir kader. Aksine, modern dünyanın siyasal çelişkileri içinde üretilmiş modern bir fenomendir. Mamdani, analizin merkezini kültürden siyasete kaydırır; kavganın anlamını somut tarihsel süreçlerde ve güç mücadelelerinde arar.
Kitap değerini, üç düzeyde hissettirir: düşünme biçimini kültürden siyasete çevirir; devlet stratejilerinin görünmeyen sonuçlarını ifşa eder; çözüme, ahlaki sloganlar yerine kurumsal akıl ve tarihsel sorumlulukla yaklaşır. Çünkü bugünün dünyasını anlamak için, yalnızca “Kim?” diye sormak yeterli gelmez, asıl “Hangi düzenek, hangi bağlam, hangi sorumluluk?” diye sormalıdır. Mamdani’nin tezi, bu zor sorulara serinkanlı bir yanıt üretir ve tartışmayı propaganda şeridinden çıkarıp analizin ana yoluna taşır.
İKİLİĞİ KURAN SİYASİ AKIL TEŞHİR EDİLMELİ
Mamdani’nin “kültür sohbeti” dediği yaklaşım, siyasal eylemleri değişmez kültürel özlere indirger. 11 Eylül sonrasında popülerleşen “İslam rehin alındı; sorun kötü Müslümanlar” söylemi, görünüşte ayrıştırıcı bir nüans sunsa da aynı tuzağı tekrarlar: Siyasi bir olguyu, kültürel-dinî bir kategori ile açıklamaya çalışır. “İyi Müslüman” ile “kötü Müslüman” ayrımı, karmaşık tarihsel dosyaları ahlaki etiketlere sıkıştırır; böylece bağlamı buharlaştırır ve çoğu zaman askeri müdahaleleri meşrulaştıran bir dil üretir. Mamdani, çözümün anahtarını burada görür: Siyaset sadece kastedilen kültürden yorumlanmamalı; bizzat siyaset alanının iç dinamiklerinden anlaşılmalıdır. Siyasal İslam dâhil herhangi bir hareketi anlamak için, o hareketi doğuran iktidar ilişkilerine, devlet stratejilerine ve uluslararası etkileşimlere bakmak gerekir.
Bu yaklaşımın tehlikesi açıktır: Müslüman birey ve topluluk, kendi ahlâkî ve siyasi ölçülerinden değil, kendisine dışarıdan atfedilen “iyi hal kağıdı”ndan meşruiyet devşirmeye zorlanır. Mamdani’nin çağrısı, intikam duygusu yerine adaletle yanıt vermek; “öç alma” ile “yargılama/hakkaniyet” arasındaki ayrımı berrak tutmakta yatmaktadır. Çünkü ikiliği veri olarak almak yerine, ikiliği kuran siyasi aklı teşhir etmek gerekir.
MODERN TERÖRÜN LABORATUVARI
Mamdani’ye göre modern terörün genetik kodları, Soğuk Savaş’ın özellikle 1975 sonrasındaki evresinde yazıldı. Vietnam travmasıyla birlikte ABD, doğrudan asker göndermek yerine “vekalet savaşları”na yöneldi; “düşük yoğunluklu çatışma” doktrini Latin Amerika’dan Güney Afrika’ya uzanan geniş bir sahada denendi. Bu stratejide sivillerin sistematik hedefe konduğu, sömürge savaşlarının kuralsız mirasını hatırlatan yöntemler benimsendi. Zirve noktası ise Sovyet işgaline karşı Afganistan’da örgütlenen uluslararası “cihad” oldu. CIA tarihinin en büyük gizli operasyonu olarak anılan bu süreçte üç unsur belirleyiciydi: sınır aşan militan devşirme ve eğitme altyapısı, Pakistan’daki medreseler üzerinden yürütülen ideolojik endoktrinasyon ve savaş ekonomisini ayakta tutan yasa dışı finansman ağları. Bu mekanizma, Sovyetleri yıpratmak için kuruldu; fakat sonuçta kendi hedefleri olan, denetim dışı bir militan havuzunu kalıcılaştırdı. Mamdani’ye göre modern şiddetin seyri, Soğuk Savaş’ın vekâlet savaşları üzerinden izlenebilir: Güneydoğu Asya, Afrika, Latin Amerika ve Afganistan. Devlet-dışı aktörlerin “kullanışlılığı”, kimi zaman uyuşturucu ekonomileriyle finansal sürdürülebilirliğe bağlanmış; şiddet, dış politikanın enstrüman setine dahil edilmiştir.
BUMERANG ETKİSİ: DÜNÜN MÜTTEFİKLERİ BUGÜNÜN TEHDİTLERİ
Sovyetlerin çekilmesiyle savaş bitmedi; yalnızca yön değiştirdi. On binlerce tecrübeli savaşçı, uluslararası bağlantılar ve sert bir ideolojik çerçeveyle yeni cephelere dağıldı; kimileri ülkelerine dönerek kapatılmamış siyasi dosyalarla buluştu. İstihbarat literatürünün blowback dediği bumerang etkisi böyle somutlaştı: Gizli operasyonların beklenmedik ve istenmeyen sonuçları, operasyonun mimarlarına geri döndü. Usame bin Ladin liderliğindeki El-Kaide’nin yükselişi, bu sürecin en görünür ve ölümcül çıktısıydı. Mamdani’nin saptaması yalındır: 11 Eylül’ü mümkün kılan ağlar, Soğuk Savaş’ın geç evresinde benimsenen devlet stratejilerinden filizlendi.
ÇIKIŞ YOLUNA DAİR
Mamdani, “terörle savaş” söyleminin semptom odaklı refleksini reddeder; tedavinin kök nedenlere inmesi gerektiğini savunur. Birincisi, terör askeri olmaktan öte, esasen siyasi bir sorundur; askeri operasyonlar tek başına, işgal, dış müdahale, sistematik adaletsizlik ve temsil krizleri gibi siyasi şikâyetleri ortadan kaldırmaz. İkincisi, tarihle yüzleşme kaçınılmazdır: Soğuk Savaş’ın vekalet düzenekleri, sahayı yakıp geçtikten sonra tasfiye edilmedi; sorumluluk alınmadığı için de kalıcı bir şiddet ekonomisine dönüştü. Üçüncüsü, Müslüman toplumlarda mağduriyet söylemine sığınan edilgenlik kırılmalı; çoğulculuğu ve eşit yurttaşlığı güvenceleyen, temsil ve hesap verebilirliği önceleyen kurumsal bir siyaset inşa edilmelidir. Bu çerçeve, duygusal bir uzlaşmadan çok, şiddeti siyasetin soğukkanlı aklıyla kurutma çağrısıdır.
Mesele “işaret eden parmağın” mantığını teşhis etmektir. Bu nedenle:
Entelektüel özerklik: Kendi kavramlarımızı dışarıdan gelen etiketlerle değil, kendi ilke ve tarihî tecrübemizle kurmak. “İyi/kötü Müslüman” ikiliğine rehin düşmeden, adalet eksenli bir dil ısrarı.
Hukukî çıpa: Şiddeti araçsallaştıran her tasnife karşı, evrensel ceza ve insancıl hukuk ilkelerini—fail kim olursa olsun—işletmeyi talep eden bir hat. İntikam değil muhakeme.
Toplumsal bağışıklık: Uyuşturucu ekonomilerinin toplumsal dokuyu çürüten etkilerine karşı yerel/ulusal ölçekli koruyucu politikaların güçlendirilmesi; aile, mahalle, sivil toplum üçgeninde dayanıklılık.
Bilgi siyaseti: Medya ve akademide “vekâlet anlatıları”nı çoğullaştırmak; tek kanallı güvenlik söylemini veriye dayalı, karşılaştırmalı çalışmalarla dengelemek.
Ahlâkî tutarlılık: “Bizimki/onlarınki” ayrımını reddeden bir tutumla, müttefik kusuruna da rakip kusuruna da aynı ölçüyü uygulamak. Tutarlılık, ahlâkın siyaset alanındaki tek gerçek sermayesidir.
Mamdani’nin uyarısı, kolaycı bir komplo dilinin aksine soğukkanlı bir siyaset okumasına çağrıdır. “İyi Müslüman/Kötü Müslüman” şeması, görünüşte güvenlik, özünde hiyerarşi üretir. Bu şemayı veri almak, bizi başkasının hikâyesinin figüranına dönüştürür. Çıkış yolu, adalet fikrini merkeze alan bir dil; hukukî ilkelere eşit mesafede duran bir muhakeme; toplumsal dokuyu dayanıklı kılan sahici dayanışmadır. İntikam, tarihi körleştirir; adalet, hem geçmişi görür hem geleceğe kapı açar. Mamdani’nin asıl teklifi de budur: İntikam değil, muhasebe ve ıslah.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:17
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 12 Kasım 2025 04:05 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















