İş Üreten, Çocuk Tüketen, “Katil” Bir Sistem: MESEM
Ankara24.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
“Ve çocuklar öldüler bir daha doğmamak üzere…”
Yağız Yıldız, Murat Caner Yılmaz, Eren Dağ, Ömer Çakar, Efe Baran Kazancı, Zekai Dikici, Ulaş Dumlu, Erol Can Yavuz…
Bunların her biri bir hayalin adıydı. Her biri bir annenin uykusuz gecelerinin, her biri bir babanın umudunun adıydı. Her biri bir ailenin gelecek umuduydu. Bu çocukların bazıları oyuncaklarını, bazıları geleceğine ilişkin tüm hayallerini ekmek parasına sattılar ve göçüp gittiler dünyadan…
Son zamanlarda MESEM ile ilgili peş peşe çıkan çocuk ölümü haberleri ve yaralanmaları, bu sistemin gerçekten nasıl işlediğini yeniden düşünmeye zorladı beni bir eğitimci olarak. Mesleki eğitim adıyla yürütülen bu modelin, gerçekte sahada çocukları nasıl bir çalışma düzenine ittiğini anlamak için MESEM’in geçmişini araştırdım.
MESEM’in Ortaya Çıkışı
MESEM’in temeli, yıllar önceki çıraklık eğitimi uygulamalarına dayanıyor. 2016 yılında, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz döneminde çıkarılan 6764 sayılı kanunla, çıraklık eğitimi zorunlu eğitim kapsamına alındı ve MESEM’ler, hayat boyu öğrenme yani yaygın eğitimden çıkarılarak, örgün eğitim kapsamında mesleki eğitim çatısına alındı. Burada amaç, öğrencileri erken yaşta meslekle buluşturmak olarak açıklandı. Ancak uygulama, zaman içerisinde çocukları okuldan çok iş yerlerine yönlendiren, çocuğun üstün yararı ve eğitiminden çok işverenlerin ve patronların ucuz iş gücünü sağlayan bir yapıya dönüştü.
Ülkedeki Yoksullaşma ve Ailelerin MESEM’e Mecbur Bırakılması
MESEM zorunlu eğitimin bir parçası olarak görüldüğü için Türkiye’de giderek artan fakirleşme ailelerin hem okuyup hem para kazandıran bu sisteme çocuklarını dahil etmesine neden oldu.
Ailelere göre sistemde çocukları hem okuyacak hem aile ekonomisine katkı sağlayacaktı. Bu durum fakirlikle boğuşan çocuğunun okul ihtiyaçlarını karşılayamayan çaresiz ailelerin çocuklarını MESEM’e yönlendirmesine aslında zorlamış oldu.
Sonuç olarak sayıca ve istatistiksel olarak MESEM sistemine dahil öğrenci sayısı belirgin biçimde arttı.
İyice Artan Yoksulluk
Türkiye’de MESEM’e katılımın son yıllarda büyük artış göstermesinin en temel sebebi yoksulluktur. Özellikle büyük şehirlerde kiraların bir asgari ücreti geçtiği yerlerde birçok aile artık evin giderlerini karşılamak için çocuklarının da para kazanmasını zorunlu olarak görüyor. Parçalanmış aileler, yani tek ebeveynli aileler, bir asgari ücretle geçinmeye çalışan aileler mecburi olarak ev ekonomisine katkıda bulunması için çocuklarının da hem okuyup hem çalışmasını istiyorlar. Bu durumda MESEM aileler için bir tür çocuğun hem okuduğu hem eve katkı sağladığı bir çıkış yolu gibi görülüyor. Ancak gerçekte çocuk eğitim almıyor, sadece düşük ücretli bir çalışan gibi patronların çarkına su taşımış oluyor.
Eğitimin Yozlaşması ve Öğretmenlerin Sorumluluk Almaması
Maalesef bazı eğitimciler de ülkedeki çürüme ve yozlaşmadan nasibini aldıkları için gerçek bir “öğretmen” olup rehberlik etmektense çocukları sorun olarak görüp yok saymayı daha rahat buluyorlar.
Artık “her çocuk özeldir” diyen idealist öğretmen sayısı azalmış durumda. Toplumdaki yozlaşma maalesef öğretmenlere de sirayet etmiş durumda. Ancak bilmiyorlar ki bugün sistemin dışına çıkardıkları, MESEM’e attıkları ve eğitmedikleri çocuklar aynı ülkenin aynı sokaklarında kendi çocuklarıyla birlikte yaşayıp belki yıllar sonra daha büyük bir sorun olarak karşılarına çıkacak.
Sistemin Başlangıçta Ortaya Çıkışı ve Uygulaması Arasındaki Uçurum
Eğitsel İçerik Arka Planda, Üretim Ön Planda
Sistem dışarıdan eğitim amaçlı gibi görünse de pratikte üretimin devamlılığı için genç hatta çocuk bedenlerin devreye sokulduğu, işçi olarak kullanıldığı bir sistem.
MESEM sistemi başlangıçta güzel ve çocuğun yararına sebeplerle ortaya çıkmış gibi görünse de, başlangıçtaki ortaya çıkma sebebi öğrencinin iş yerinde eğitilmesi, iş yerlerinin donatımlarından yararlanması, mesleki eğitimi sahada ustalarla öğrenmesi gibi eğitim amaçlı gerekçeler gibi görünse de, çocuğun gelişimsel ihtiyaçları, merakı, yaratıcı yönü, sorgulama hakkı, bunların hiçbirinin iş yerinde bir karşılığı yok.
Oysa mesleki eğitim dediğimiz şey, bir mesleği anlamayı, düşünmeyi, teknik bilgi kazanmayı gerektirir. Fakat MESEM sisteminde eğitimin sadece evrak üzerinde adı var, eğitim-öğretim hak getire, sadece öğrenciler patronların verdiği zor ve ağır işleri yapmaması gereken işleri yapıyor ve tamamen patronların ucuz iş gücü olarak görülüyor.
Ama sonunda hiçbir şey öğrenemedikleri gibi birçoğu ağır çalışma koşullarında sağlığından oluyor, ağır hakaretlere maruz kalıyor, yaralanıyor ve en kötüsü birçoğu çocukluğunu ve gençliğini yaşamadan yaşamdan kopuyor, canından oluyor.
Öğrenci Güvenliğine İlişkin Denetim Mekanizması Sadece Evrak Üzerinde Kalıyor, Yaptırım Yok
Denetim mekanizması ülkemizde zaten sadece evrak doldurma üzerine yürüyor. Bu tüm ülkece bilinen bir gerçek. Veriler, veri işçiliği diye bir şey başlatıldı. Tüm denetimler veriler üzerinde, istatistikler ve kağıtlar üzerinde kalıyor. Ancak sahada, gerçekte böyle bir denetim yok. Denetim için gidenler de dostlar alışverişte görsün anlayışıyla, oradaki aksaklıklarla ilgili hiçbir şey yapmadan dönüp gidiyor.
Çocuklar neredeyse yetişkin işçilerin yaptığı işlere yönlendiriliyor. İşler çocuklar eliyle yaptırılıyor. Makineler, kimyasallar, yoğun tempo…
Bu gibi çocuk yaşına uygun olmayan iş ve ortamlara maruz kalıyor çocuklar. Bu ortam eğitim için değil, üretim için tasarlanmış ortamlar. Ve birçok iş yeri ortamlarını çocuğun eğitimine göre düzenlemiyor. Güvenlik önlemleri çoğu zaman kağıt üzerinde kalıyor. Çocuklar gerçek risklerde korunmuyor ve risk altında bırakılıyor.
Dual Sistem ile Türkiye’deki MESEM Arasındaki Uçurum
Şimdi diyeceksiniz ki, “Eee Avrupa’da da var bu sistem.”
Doğru, evet Avrupa’da da var ama oradaki okul–iş yeri ikili yani dual sistemle Türkiye’deki MESEM sistemi arasında uçurumlar var. Bu uçurum hem uygulamada hem de uygulamanın başlangıç felsefesinde kendini gösteriyor.
Avrupa’da bu uygulama çocuk merkezli bir uygulamadır, işveren merkezli değil. Çırak her şeyden önce öğrencidir. Yani öğrenmek için oradadır. İş yerinde yaptığı işler riskten olabildiğince uzak tutulur. Çocuğa ağır makineler kullandırılmaz. Çocuk tehlikeli ortamlara sokulmaz. Her konuda çocuğun üstün yararı gözetilir ve denetimler doğru bir şekilde yapılır. Bu kurallara uymayan işletmeler hemen kapatılır.
Türkiye’de ise birçok öğrenci fabrikanın o ağır ritmine ayak uydurmak zorunda kalıyor. Çoğu zaman asla dokunmaması gereken tehlikeli aletlerde çalıştırılarak canından oluyor.
Denetim Mekanizması ve Yaptırım
Avrupa’da eğitim kurumları, sendikalar, devlet ve iş dünyası denetimde birlikte hareket eder. Denetim sırasında herhangi bir kişi ya da kuruma kayırma, torpil söz konusu bile olamaz. İşverenin sorumluluğu somut ve ağırdır.
Bizde ise denetim çoğu zaman ya dosya tamamlama şeklinde ya da eksik olan dosyaların yüksek makamlarda tanıdıklar sebebiyle kapatılması şeklinde işliyor. Sistem toplumsal yozlaşmanın ve çıkarcı patron anlayışının etkisiyle denetimden ve kendini koruyamayacak yaşta, küçücük yaşta, 15 yaşından itibaren çocukları dahil ediyor. 15 yaşındaki çocuğun çıkarını korumaktan maalesef çok uzak.
Ücret Politikası ve Ucuz İş Gücü
Avrupa’daki çıraklar yaptıkları işin değeriyle orantılı bir gelir elde eder. Amaç para kazanmak değil, çocuğu mesleğe teşvik etmektir, üretime değil.
Türkiye’de ise amaç ucuz iş gücü olduğu için ücretler çoğu zaman işveren için hesaplı iş gücü, ucuza eleman çalıştırmak şeklinde oluyor. Çocuklar eğitim alması gereken bireyler yerine ucuz iş gücü olarak görülüyor.
Bu durum sadece çocukların ekonomik olarak sömürülmesine yol açmıyor, aynı zamanda onların eğitimden kopmasına sebep oluyor.
Yavrularımız MESEM’de Katlediliyor
“Ve çocuklar öldüler bir daha doğmamak üzere…”
Yağız Yıldız, Murat Caner Yılmaz, Eren Dağ, Ömer Çakar, Efe Baran Kazancı, Zekai Dikici, Ulaş Dumlu, Erol Can Yavuz… Bunların her biri bir hayalin adıydı. Her biri bir annenin uykusuz gecelerinin, her biri bir babanın umudunun adıydı. Her biri bir ailenin gelecek umuduydu.
Bu çocukların bazıları oyuncaklarını, bazıları geleceğine ilişkin tüm hayallerini ekmek parasına sattılar ve göçüp gittiler dünyadan.
Onlar göçüp gittiler de…
Ya bizler, bu işin gerçek sorumluları olan büyükler; her geçen gün MESEM sisteminin yaraladığı, öldürdüğü çocukların sorumluluğunu alamayan bakan, bu çocukları MESEM sistemine kendisini kurtarmak için atan öğretmenler, bu düzenin sorumluluğunu taşıyan tüm yöneticiler…
Siz hiç utanmıyor musunuz?
İnsan yaşadıkça vicdan denen kuş hep öter.
Acaba bu işin sorumluları vicdan denen o kuşu da mı öldürdüler?
Unutmayalım ki, Bir yaşlının ölümü geçmişin ölümüdür.
Bir gencin ölümü ise geleceğin ölümüdür.
Mesem’de siz hem evlatlarını analarından çalıyorsunuz, hem ülkenin geleceğini çalıyorsunuz.
MESEM sistemi bir katliamdır.
MESEM sistemi ucuz iş gücüdür.
Derhal bu yanlıştan dönülmelidir.
Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:84
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 24 Kasım 2025 05:03 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















