Abdullah Yaman dan adamlarına adrese teslim karar Gündem Haberleri
Ankara24.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanı Abdullah Yaman’ın geçtiğimiz günlerdeki açıklamalarına, 20 yılı aşkın süredir hukuk mücadelesi veren iş adamı Kamil Darbaz sert bir yanıt verdi.
Darbaz, kendisine ait şirketin tek taşınmazının 'izinsiz devri' davasında Yargıtay’ın önceki emsal kararlarıyla çelişen bir tutum sergilediğini belirtti.
Kamil Darbaz, açıklamasında, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin geçmişte aynı konuda verdiği kararlara dikkat çekerek "Aynı kişiler konu benim dosyam olunca tam tersi karar verme eğilimine girmişlerdir." ifadelerini kullandı.
Aynı üyeler farklı karar
Darbaz’ın paylaştığı belgelere göre, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda daha önce incelenen iki ayrı dosyada aynı dairede görev yapan Abdullah Yaman, Adem Albayrak ve Deniz Döndü Bilir şirketin tek taşınmazının genel kurul kararı olmadan satılamayacağı yönünde oy kullandı.
Ancak aynı üyeler, Kamil Darbaz dosyasında bu kez aksi yönde karar verdi. Daha önce verilen emsal kararlaın belgelerini paylaşan Darbaz, bu durumu 'adamına göre hukuk' olarak niteleyerek şu sözlerle tepki gösterdi:
"Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda incelenen Kamil Darbaz dosyasına konu olayda, şirkete ait tek taşınmazın şirket genel kurul kararı olmaksızın satılmış ise de bu kişiler ne oldu da farklı yönde oy kullandılar? Abdullah Yaman, Adem Albayrak ve Deniz Döndü Bilir, siz Yargıtay’da adamına göre mi karar veriyorsunuz?"
"AYM lehime karar verdi, Yargıtay reddetti"
Kamil Darbaz, 2018 yılında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 'mülkiyet hakkı ihlali' kararıyla lehine hüküm kurulduğunu, dosyanın yeniden yargılama sonucunda da iki ayrı mahkemede kendi lehine sonuçlandığını hatırlattı.
Ancak dosya temyize taşındığında, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin hiçbir gerekçe sunmadan davayı reddettiğini belirten Darbaz "
Kendi dairesinin konuyla ilgili açık içtihatları ve AYM’nin “Hak ihlali kararı”na rağmen davamızı reddetti. Ve aylarca gerekçeli karar yazmadılar. Çünkü hukuken yazabilecekleri bişey yoktu."
dedi.
"Hatır kararları dönemi bitmeli"
Darbaz, Yargıtay Başkanı Abdullah Yaman’a seslenerek, kamuoyuna şu çağrıda bulundu:
"Yargıtay artık 'hatır kararları'ndan vazgeçmelidir. Avrupa’daki içtihatların toplamının yüz katı kadar içtihat yaptınız. Modern dünyanın hukukçuları, Yargıtay’ın içtihat zenginliğiyle alay ediyor. Yargımızı düşürdüğünüz hâle bakın! Yargı mensupları kararlarıyla konuşur. Bedduacı başkan, çelişkili kararlarınızdan utanın ve istifa edin. İspat etmek benden, istifa etmek sizden olsun. İstifa ederseniz söz hakkımı helal edeceğim."
Darbaz’ın dosyası halen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda (2024/252 Esas) inceleme aşamasında bulunuyor.
Bir Arsanın Hikâyesi: 20 Yıllık Adalet Mücadelesi
— Kamil DARBAZ (@KamilDarbaz) October 28, 2025
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanı Abdullah Yaman’ın “haram yoldan birinin malına çökmekle” suçladığı insan olarak, ömrümün son 20 yılını benden alan bu davanın gidişatını en başından itibaren anlatmak istiyorum. Bir ömür boyu… pic.twitter.com/W1HYHmw6Tz
Darbaz’ın söz konusu açıklamaları şöyle;
Bir Arsanın Hikâyesi: 20 Yıllık Adalet Mücadelesi
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanı Abdullah Yaman’ın “haram yoldan birinin malına çökmekle” suçladığı insan olarak, ömrümün son 20 yılını benden alan bu davanın gidişatını en başından itibaren anlatmak istiyorum. Bir ömür boyu çalıştım, ailemi, işimi, adımı onurumla inşa ettim. Ama bir gün geldi, ömrümün emeğine, çocuklarımın geleceğine, alın terimle kazandığım malıma hukuk eliyle çöküldü. Ve bu çöküş, yalnızca bir ortağın ihanetiyle değil, örgütlü bir karanlığın gölgesiyle gerçekleşti.
Hayatımı değiştiren ve ömrümün neredeyse 20 yılını benden alan, çocuklarıma ve torunlarıma ayırmam gereken zamanları stres ve uykusuzlukla geçirmeme neden olan olaylar 2007’de başladı.
Bu süreç başladığında İstanbul’da çok iyi lokasyonda 8 tane halı mağazam, Maltepe’de satış ofisi kurulmuş inşaatına başlamak üzere olduğum iki bloklu rezidans inşaatım, Dilovası’nda Biodizel üreten bir fabrikam ve bunun dışında bir çok gayrimenkulüm ve başkaca işlerim vardı. Aşağıda anlatacağım örgütlü hukuksuzluk hepsini kaybetmeme sebep oldu.
O yıllarda ileride hayatımı karartacak kişi olan Özcan Şimşek ile tanıştım. Güvenilir biri olduğunu düşünmüştüm. Ancak yanıldım. Israrlı bir şekilde beraber iş yapma isteğine başta tereddütle yaklaşsam da sonunda teklifini kabul ettim.
Beraber GMO Yapı Grup adında bir şirket kurduk. Şirkette yarı yarıya ortaklığımız vardı. İkimizin de “münferit imza yetkisi” vardı. Yani bir karar verileceği zaman iki ortaktan herhangi birinin imzası yeterli oluyordu. Ortağıma çok güveniyordum ve bu güvenmenin bedelini çok ağır ödedim.
Projemiz Kadıköy/Sahrayıcedid’de 9.200 m²’lik arsada 330 dairelik bir rezidans ve 10.000 m² ticari alan içeren büyük bir yatırımdı. Bu arazinin bir kısmı şirketimize ait, diğer kısmı ise arsa sahiplerinden kat karşılığı olarak alınmıştı. Arsanın biz projeye başlayacağımız zaman imar durumu olarak yeşil alan gözüküyordu. Üzerinde onlarca gecekondu vardı. Önce imar problemini çözdük, projenin ruhsatı alındı, hafriyat başladı. Ancak hafriyat süreci başladığında zeminde çok sert bir kaya çıktı. Çevrede oturan herkesin şahitliğinde 2 sene boyunca taş kırdık, adeta bir mıcır fabrikası kurmuştuk. Çıkan kayaları öğütüp mıcır haline getirip öyle dışarıya sevk ediyorduk. Bu çalışma bize yaklaşık 2,5 - 3 milyon dolara mal oldu. Bu maliyetin %70 civarını sadece ben karşıladım. Kalanı ise tanıdığım bir kaç kişiye daire satarak temin ettim. Sonra ortağım hırsız çıkınca ben daire alan tanıdıklarımın mağduriyetini gidermek için 2 tane dükkanımı satıp bu bedeli ödedim. Çünkü rahmetli babamın nasihatine onlarca yıl geçmesine rağmen hala sadıktım.
Özcan Şimşek o güne kadar dürüst, güvenilir ve işine hassas olduğunu düşündüğüm bir inşaat mühendisiydi. Projenin kontrolünü, benim iş yoğunluğum içinde onun başarıyla yönetebileceğini düşündüm ve bu paylaşımı adil buldum. En büyük pişmanlığım budur. Biz notere sözleşme imzalamaya gittiğimizde, kendisi noteri “Kamil Abi’nin ismi en üstte olsun ki kat malikleri ilk onun adını görsün” diye uyarırdı. Çünkü ömrümü, emeklerimi ve malımı çalan Özcan Şimşek bölgede 1980’den beri tanınan bir aile olduğumuzu gayet iyi bilirdi.
Bir gün Özcan Şimşek, bana hiçbir şekilde haber vermeden, imza yetkisini kötüye kullanarak şirketin tek gayrimenkulü olan arsayı komşusu ve arkadaşı Ekrem Sayan üzerine 820.000 TL gibi komik bir rakamla devretti. Yani kısaca çaldı. Ortada ne banka transferi vardı, ne de şirket hesabına giren bir para. Bilirkişi ve ekspertiz raporlarına göre, yapılan devir arsanın gerçek değerinin çok çok altındaydı. Rakam çok komikti çünkü o dönemde bir dairenin fiyatı 450-500 bin dolardı.
Bir imza ile, yıllarca çalışarak kazandığım emeğim buhar oldu. Bir imzayla alın terim çalındı. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanı Abdullah Yaman’ın iftirasındaki gibi olmadığını anlamanız için lütfen okumaya devam edin ve taş olsa çatlatacak, demir olsa bükecek mahkeme sürecimin detaylarını anlatmama müsaade edin.
Bir hırsızlıkla mücadelenin kronolojisi:
2009 ve sonrası: Şirketteki “münferit imza yetkisi”ni kullanan ortağım, arsayı iznim olmadan 820.000 TL’ye devretti. Yani çaldı. Şirket hesabına para girmedi, banka transferi yok, genel kurul kararı yok ve değerinin çok çok altında.
2009 Temmuz ayında birinci derece mahkemede “Tapu İptal Davası” ve “Müdürlükten Azil Davası” açarak hukuki süreci başlattım.
“Müdürlükten Azil Davası” hemen karara bağlandı ve Özcan Şimşek müdürlük yetkilerinden azledildi ve şirkete Kayyum atandı.
Aynı zamanda mahkeme “Tapu İptal Davası” karşılığında benden çalınan tapunun üzerine üçüncü kişilere satılmaması için tedbir kararı koydu.
Özcan Şimşek, İGDAŞ’ta işçi olarak çalışan kardeşi üzerinden FC Yapı isimli yeni bir şirket kurdu ve Erden Timur ile ortaklık yaptı. Eş zamanlı Altınbaş Holding bu hırsızlık çetesinin içine dahil oldu. Üçlü adi ortaklık kurdular. (İlerleyen süreçte Altınbaş ve Erden Timur’un tüm karanlık ilişkilerini, para kaynaklarını belgeleri ile anlatacağım)
Konuyu öğrendiğimde Altınbaş Ailesi ve Erden Timur’la bizzat görüştüm ve anlattım; Burasının %50’si benim, ortağım beni dolandırdı. Girmeyin bu işe, girecekseniz de benim hisseme dokunamazsınız, gidip Özcan ile anlaşın bu şirketin %50’si bana ait dedim. Benim yüzüme ikisi de, tabiki bizim sizin hisseniz ile işimiz yok dediler. Ama işin aslı öyle olmadı. Meğer ilk günden beri tüm plan zaten arsanın tamamına çökmekmiş. Hırsızlıklarına kılıf olsun diye de benim hakkında “iflas etti, malına mafya çöktü” dediler, herkese yalan söylediler.
Bu çökme işlemi sadece bir arsaya çökmek değildi. İstanbul’un en değerli bölgelerinden birisi olan Erenköy’de 2009 senesinde, daha inşaat sektörü yeni yükselişe geçmişken, Timur Gayrimenkul daha NEF bile olmamışken bana verdikleri zararın bedelini rakamsal olarak hesaplayabilmek mümkün değildir.
Zira ortağı olduğum şirket üzerinden; kat karşılığı anlaşma karşılığında %50 bedel ile arsa sahipleri ile anlaşmıştık. Aynı zamanda arsanın bir kısmı satın alıp, satış ofisiyle şantiyesini kurmuştuk. Uluslararası üne sahip Swanke Hayden Connel Architects ismindeki yabancı bir mimarlık bürosu ile anlaşıp dünya standartlarında bir proje çizdirmiştik. Bununla kalmayıp Altavia isimli bir Fransız reklam ajansı ile tüm pazarlama çalışmalarına başlamış, proje kataloglarını bastırıp maketini yaptırmıştık. Dahası projenin hafriyatını almak için 2 sene uğraşmış, daire satışına da başlamıştık.
Projenin büyüklüğü, çalıştığımız uluslararası firmalar ve hızlı ilerleyişimiz komşu arazi sahipleri tarafından da hızlıca fark edildi. Projemizin etrafındaki yaklaşık 50 dönümlük yeni arazilerle kat karşılığı görüşmeleri başlatıp, bazı parseller ile anlaşmalar imzalayarak tabelalarımızı bile asmıştık.
Dolayısıyla bugün davaya konu olan “Limited şirketteki tek arazinin genel kurul kararı olmadan satışı” konusu benim kaybettiklerimin içinde sadece buzdağının görünen kısmıdır.
2013: Selam Tevhid adlı kumpas davası kapsamında telefonlarımın Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından dinlendiğini öğrendim. Tüm resmi kayıtlarda da mevcuttur.
Tüm itiraz ve çabalarıma rağmen konu Yargıtay’a kadar geldi. Bu süreçte Türk Hukuk Tarihi’nde bir ilk olan enteresan bir şey yaşandı. Dosyam Yargıtay 17. Hukuk Dairesinde 18 ay boyunca görüşmeye alınmadı. Sonunda tarafıma duruşma tarihi ile ilgili tebligat yapıldı. Ankara’ya duruşmaya gittiğimde, tüm duruşmalar bitti fakat bir türlü ismimiz okunmadı. Mübaşirden öğrendik ki dosyamız hiç tebligat yapılmadan, iki gün önce 11. Hukuk Dairesine gönderilmiş. Sonradan şunu öğrendik: tüm bu organizasyon şu anda tutuklu bulunan FETÖ Yargıtay İmamı Hüseyin Yıldırım tarafından organize ediliyormuş.
Tüm hukuki çabalarıma rağmen, tüm deliller ve bilirkişi raporları lehime olmasına rağmen, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin bir çok kendi içtihadı olmasına rağmen dosyam 3’e 2 oylama olacak şekilde Yargıtay’da aleyhime sonuçlandı. Olumsuz karar veren üç kişi gerekçeli karar yazmadı, yazamadı. İnanabiliyor musunuz, hayatımı etkilyecek bir karar veriyorlar ama gerekçeli karar yazmaya tenezzül etmiyorlar. Zaten yazsalar hukuki olarak ne yazacaklar ki?
Bu süreçte Altınbaş Ailesi birçok farklı FETÖ iddianamesinde yargılanıyordu. Altınbaş ve Erden Timur yargıdaki tüm gücünü FETÖ’cü hakim, savcı, avukatlardan alıyor, dosyalarını bizzat onlar takip ediyordu. Hatta firari FETÖ’cü Reha Yeprem’in eniştesi Av. Cevdet Yavuz ile tutuklu FETÖ Yargıtay İmamı Hüseyin Yıldırım dirsek teması ile yargıtaydaki dosyamızı kaybetmemizi sağladılar. Bu FETÖ ilişkileri sayesinde mahkemelerde istediği kararları istediği şekilde çıkarıyorlardı. Bunların hepsini sonradan öğrendik.
2015: Aleni hırsızlık olmasına ve tüm delillerin hukuken lehime olmasına rağmen tüm davaları kaybedince arsanın üzerindeki tedbir kalktı. Davalı şerhi devam etti. Çalınan arsam üzerinde inşaata başladılar; projeyi tanıttılar, hak sahiplerine yalan söylediler, insanları mağdur edeceklerini bilerek daire satışı yaptılar. Yani ben hem arsamdan, hem şirketimden, hem potansiyel tüm işlerimden, hem de müteahhitlik haklarımdan oldum.
2015: Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptım.
2018: Anayasa Mahkemesi, üç yıl beklettikten sonra lehime karar vererek “Mülkiyet hakkı ihlali” olduğunu doğruladı, geçmiş yargılamanın tamamını yok saydı. Ve dosyayı yeniden yargılanmak üzere birinci derece mahkemeye gönderdi.
İstanbul Anadolu 21. Asliye Hukuk Mahkemesi ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (14. Daire) AYM kararını uyguladı ve lehime karar verdi.
2022: Karşı taraf dosyayı temyizle Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ne tekrardan taşıdı. Bu sefer karşımıza FETÖ imamı Hüseyin Yıldırım yerine Abdullah Yaman çıktı. Dosyamı aylarca bekletti ve sonra duruşma tarihi verdi. 2023 Şubat ayında duruşma oldu. Duruşma sonucu altı aydan fazla açıklanmadı. Sonra hiç bir gerekçe sunmadan davayı reddetti. İnanılır gibi değildi. Bir hukuk felaketine şahitlik ediyordum. Kendi dairesinin konuyla ilgili açık içtihatları ve AYM’nin “Hak ihlali kararı”na rağmen davamızı reddetti. Ve aylarca gerekçeli karar yazmadılar. Çünkü hukuken yazabilecekleri bişey yoktu.
2023: Abdullah Yaman ve daire üyelerini araştırmaya başladığımda hem kötü niyet hem de Abdullah Yaman’ın ailesinde FETÖ bağlantıları tespit ettim. Yıllardır FETÖ’den çekmiş birisi olarak Reddi Hakim talebinde bulundum. Bu üyelerin taraflı davrandığını düşündüğüm için Cumhurbaşkanlığı, Adalet Bakanlığı, Yargıtay, HSK ve ilgili kurumlara hem şikâyet ettim, hem de Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum.
Abdullah Yaman ve üyeler gerçekten onurlu, şerefli hukuk insanları olsalardı, haklarındaki Reddi Hâkim taleplerine resmi yanıt verirlerdi. Neden vermediler? Sanırım cevap verselerdi davaya bakamayacaklardı, bunu biliyorlardı. Çünkü cevap verdikleri anda resmi hasım ilişkisi doğacağından, 2,5 sene boyunca şikâyet dilekçemi sümen altı ettiler.
Konu tekrardan Bölge Adliye Mahkemesine (BAM) gitti. BAM, burada dosyayı ikinci kez değerlendirerek kararında direndi. Hemde 27 sayfa direnme gerekçesi yazarak. Dosyayı tekrardan Abdullah Yaman’ın başkan olduğu Yargıtay 11. Daireye yolladı.
2023: Aylar süren beklemeden sonra Abdullah Yaman, dosya tekrardan önüne gelince ya mecburen onaylayacaktı ya da Yargıtay Genel Kurulu’na sevk edecekti. O tabiki de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na sevk etti.
2025: Dosya hâlen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda (2024/252 Esas) bekliyor.
2025: Aşağıda iki ayrı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda incelenen dosya bırakıyorum. Vicdan sahibi hukuk insanlarının ve kamuoyunun takdirine sunuyorum. Aşağıdaki örneklerde; Abdullah Yaman, Adem Albayrak ve Deniz Döndü Bilir tarafından şirketin tek taşınmazının devri için genel kurul kararı gerektiği, aksi takdirde taşınmazın devrinin geçersiz olduğu yönünde oy kullanılmıştır. Ama gelin görün ki aynı kişiler konu benim dosyam olunca tam tersi karar verme eğilimine girmişlerdir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda incelenen Kamil Darbaz dosyasına konu olayda, şirkete ait tek taşınmazın şirket genel kurul kararı olmaksızın satılmış ise de bu kişiler ne oldu da farklı yönde oy kullandılar? Abdullah Yaman, Adem Albayrak ve Deniz Döndü Bilir, siz Yargıtay’da adamına göre mi karar veriyorsunuz?
Bu attığınız imzanın yaptığınız içtihadın arkasında dursaydınız benim de lehime karar verecektiniz. Ancak sipariş karar olunca önceki içtihadınızdan dönüyorsunuz. Bu mu hukuk adamlığı? Ajitasyon yapmadan, hakaret etmeden hukuk konuşun! Madem sosyal medyadan konuşuyoruz, tüm kamuoyu sizden bu farklılığın sebebini hukuki olarak açıklamanızı bekliyor.
Açıklamanızda bahsettiğiniz “Profesyonel İş Takipçilerinin” Yargıtay ve AYM kararına rağmen aksi karar vermenizde etkisi oldu mu?
“Eyy haramzade, münafık, esfeli safilin Yeni Şafak çetesi, bahsi geçen haber içeriğinden sadece birini dogrulayin istifa etmezsem şerefsizim.” demiştiniz. Bu belgeler istifa etmeniz için yeterli midir? Yoksa devam edeyim mi?
Yargıtay artık “hatır kararları”ndan vazgeçmelidir. Avrupa’daki içtihatların toplamının yüz katı kadar içtihat yaptınız. Modern dünyanın hukukçuları, Yargıtay’ın içtihat zenginliğiyle alay ediyor. Yargımızı düşürdüğünüz hâle bakın! Yargı mensupları kararlarıyla konuşur. Bedduacı başkan, çelişkili kararlarınızdan utanın ve istifa edin. İspat etmek benden, istifa etmek sizden olsun. İstifa ederseniz söz hakkımı helal edeceğim.
2025 yılına geldik. 2007’de arazinin çalınmasından bu yana neredeyse 20 yıl geçti. Bu da ömrümün üçte biri anlamına geliyor. İnsan haklı olmadığını düşündüğü bir konuda 20 yıl boyunca canhıraş mücadele eder mi? Abdullah Yaman, size soruyorum, bana haram yediğimi ima ediyorsun: haram yiyen birisi 20 senesini ve tüm servetini hakkını alabilmek uğrunda harcar mı?
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Güçlü olan haklı değil, haklı olan güçlüdür.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:67
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 28 Ekim 2025 10:04 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















