Tuğçe Tatari ‘Gençlik Nereye?’ kitabı için görüştüğü gençleri anlatıyor: Temel sorunları duyulmamak, görülmemek ve anlaşılmamak
Ankara24.com, T24 kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Melisa Kesmez
Gazeteci yazar Tuğçe Tatari, çocuklar için yazdığı ve Literatür Yayınları arasında çıkan Politik Çocuk Kitapları serisinden sonra yeni kitabı Gençler Nereye, Bir Kuşağın Peşinde ile ülke gündeminin en can alıcı gerçeklerinden biri olan gençlere kulak veriyor. 200’e yakın genç insanla yaptığı birebir görüşmeler neticesinde hazırlanan kitap; bakması, anlaması, sindirmesi epey zor bir tablo çiziyor.
İki üniversite bitirip kuryelik yapanlardan ortaokul sıralarında çocuk işçiye dönüştürülenlere, bağımlılıkla mücadele edenlerden kimliğini savunmak zorunda kalanlara, mülteci gençlerden bavulunu kapı aralığında hazır tutanlara kadar uzanan bu görüşmeler, Türkiye’de genç olmanın nasıl bir yaşam deneyimi sunduğunu samimiyetle, pervasızca, lafı asla dolandırmadan ortaya koyuyor. Durum hiç de iyi değil. Umut var mı? Pek varmış gibi görünmüyor. Tatari’ye “Peki ne istiyor bu çocuklar sence?” diye sorduğumda söylediği bir şey var ki, durumun vahametini ortaya koyuyor:
“Hayalini kurdukları geleceğin en azından bir ihtimal olarak mümkün olduğu bir yaşam istiyorlar.”
Karşılıklı iletişimimizi ve empatimizi epey yitirdiğimizi düşündüğüm, haklarında ‘şimdiki gençler’ deyip her durumda işin içinden çıktığımız bir kuşağı anlamak adına çok kıymetli bir çalışma. Herkes okusun isterim. Çünkü gençleri muhatap almak, dertlerine temas etmek, yeni kuşakların yükünü duymak, yanlarında durmak ve onlarla her koşulda dayanışmak zorundayız. Tatari’ye işin mutfağını sordum.
- Önce kitabın doğum hikayesiyle başlayalım… Nereden çıktı böyle bir kitap fikri, senin motivasyonun neydi?
Bir Politik Çocuk Kitapları serisi hazırlamıştım, biliyorsun. Çocukların hayatın gerçeklerine hazırlanması gerektiğini vurgulamıştım ısrarla. Bu arada gündemde sık sık gençlik üzerine haberler yer alıyordu. Bir şekilde tanımlanamayan, anlaşılamayan bir gençlikten söz ediliyordu. Çocuğu olan biri olarak Türkiye’de genç olmak, üzerine dertlenerek düşündüğüm bir başka konu hâline geldi. Özgün, farklı, renkli çocuklar bu ülkede nasıl yaşar, ne bekler ülkeden ve ne alır sorusu çokça aklımı kurcalıyordu. Bu sorgulama hâlini eyleme dökmeye karar verdim ve sokaklara çıktım. Ülkenin dört bir yanından gençlere sordum, onlar da anlattı.
- Araştırma evreninin sınırlarını nasıl çizdin? Burası Türkiye ve genç deyince benim gözümün önüne bir prototip gelmiyor. Kimlerle konuştun?
Türkiye’nin dört bir yanından ama özellikle farklı sosyoekonomik sınıflardan, siyasi görüşlerden gençlerle görüşmeye çalıştım. Yurt dışında özel okulda okuyan çocuk da kâğıt toplayan çocuk da var kitapta. Vicdani retçi, LGBT'li, polis olmayı hayal eden, uyuşturucu bağımlısı olmuş ya da ODTÜ ve Boğaziçi gibi marka okullarda okuyan çok farklı gençle konuştum. Yelpaze çok genişti anlayacağın. Toplamda 200’e yakın gençle görüştüm. Kitaba bütün görüşmeler girmedi kuşkusuz; içlerinden eleyerek, tekrara düşmeyen örnekleri seçip aldık.
- Hepsi başka dünyaların insanları ama aynı çağın, aynı coğrafyanın, belli bir siyasi ortamın çocukları. Ortak noktaları neydi sence?
Ortak noktaları Türkiyeli olmaktı. Bunun yarattığı özgürlük, adalet, eğitim ve imkân sorunlarının dışında en büyük temel sorunları duyulmamak, görülmemek ve anlaşılmamak olan gencecik insanlardı her biri.
- Yaptığın görüşmeleri okumak benim için kolay olmadı. Sahiden sindirmesi zor paylaşımlar okudum. Sen bizzat soruları soran, cevapları duyan, sonra eve gidip her konuşmadan elinde kalan dev kelime yığınına bakıp oradan bir metin süzmeye çalışan bir gazeteci/yazar ama aynı zamanda bir anne olarak nasıl hissettin kendini?
Çok zorlandım. Bu çalışma beni ruhen çok yordu. Anne olmak insana bir koruma kollama güdüsü getiriyor. Hayatlarının en özgür ve en renkli geçmesi gereken, uçuşan fikirlerin içinde yoğrulmaları gereken dönemlerini imkânsızlıklarla boğuşarak, karanlık bir ruh hâliyle geçiren gençlerin her birinin hikâyesi beni hem üzdü hem endişelendirdi hem de geleceğe dönük umudumu iyice köreltti.
- Umut konusunu sormak istiyordum. Bu ülkede yaşayan insanlar olarak sanırım en çok bundan yoksunuz. Sen umutlu biri misindir? Bu çalışmadan sonra umuduna ne oldu? Gidişat fena, değil mi?
Umutsuz biriyim. Hep öyleydim, şimdi daha da umutsuz biri oldum. Evimde yakın zamanda genç kategorisine dahil olacak bir oğlum var. Korkularım, endişelerim çok. Sistem çocuklara sadece mağdur olmayı değil fail olmayı da sunuyor. Bunu düşünmek bile nefesimi kesiyor.
- Kitabı bitirdiğinde sende kalan duygu daha çok hangisiydi? Bu kitabı hazırlamak günün sonunda sana ne yaptı?
Bu kitap bende gençlerin sesini duyurmak ama öyle bir duyurmak ki siyasetçilerin, partilerin dikkatini çekip ‘gençlik politikalarına’ yeniden bakmalarını sağlamak arzusu uyandırdı. Gençlik ne durumda sorusunu gerçekten sordurmak, bu konuyu konuşulur kılmak isteği bıraktı bende. Eşitsizlikler o kadar derin ki, bu pırıl pırıl çocuklar o kadar sahipsiz ki, MESEM meselesi örneğin bugün çok gündemde. Devletin gençlere, çocuklara yönelik ucuz iş gücü, genç iş gücü, “parası olmayan okumasın” bakış açısı canımı çok yakıyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’den ötesinin üzerine adeta toprak serilmiş. Ülkede gençliğe dair tek bir yatırım yok, gençliğe bir bakış açısı bile yok.
- Sen sonuçta bir gazetecisin, gündemden haberdarsın, yaşadığın ülkeden haberdarsın, ama yine de senin bile bu çalışma süresince öğrenip de çok şaşırdığın bir şey oldu mu, “ben bunu hiç düşünmemiştim” ya da “ben bunu hiç bilmiyordum” dediğin oldu mu?
Evet, tabii. Mesela bu kuşağa atfedilen adların hiçbir hükmünün olmadığını bu görüşmeler neticesinde öğrendim. Kişileri bireysel değerlendirmeden, detaylı sorularla tanımadan “bu kuşak şöyle, bu kuşak böyle” demenin yersiz ve yanıltıcı olduğunu gördüm. X, Y, Z adlarını kuşaklara atfetmenin bir manası olmadığını ve bu atfın bizlere kuşak hakkında yeterli veri sunmadığını fark ettim. Bu kuşağa bir ad verilecekse bunun sadece “belirsizlikler döneminin belirsizlikler kuşağı” olabileceğini düşünüyorum.
- En çok aklında kalan görüşme hangisi, kulağında hâlâ yankılanan bir cümle var mı?
Hepsi kelime kelime aklımda. Mücadeleciliğiyle hayran kaldıklarım da oldu vazgeçişine hak verdiklerim de. Ama beni en çok şaşırtan şey, onlara yaşatılan bu hayat, ellerinden alınan haklar vesaire bir yana, hepsinin yurtsever çocuklar olması oldu. Gitseler de dönmek isteyen, burada bir şeyler başarmak isteyen gençlerdi her biri.
- Ben genel olarak bakınca en çok öfkeli ve hayal kırıklığına uğramış olduklarını gözlemliyorum. Sence bugünün gençleri daha çok neye kızgın?
En çok ekonomik durum bellerini büküyor. Ücretsiz faydalanabilecekleri hizmetler yok denecek kadar az. Kiminin internete erişimi dahi yok. Arkasından hissettikleri büyük korku geliyor: Bir yerde başımıza bir durum gelir mi? Bu da onları zorluyor. Sonra da inançsızlık. Ülkeye ve geleceğe dair inançlarını yitirmiş vaziyetteler. Adaletin olmadığını düşünüyorlar; herhangi bir durumda kendilerine sahip çıkacak bir yapı olmadığı görüşündeler. “Gençlerin talebi sahip çıkılmak”
- En temelde talepleri neler, bu çalışmanın sana söylediği öne çıkan bir ya da birkaç talep var mı? Ne istiyorlar?
Talepleri sahip çıkılmak. Hayalini kurdukları geleceğin en azından bir ihtimal olarak mümkün olduğu bir yaşam istiyorlar. Okudukları okulların eğitim kalitesinin yüksek olmasını istiyorlar mesela. Barınma hakkı, beslenme hakkı, ulaşım hakkı istiyorlar. Özgürce kimliklerini ortaya koyabilmek ve bunu yaparken de korkmamak istiyorlar.
- Bizim yetişkinler olarak nerelerde yanlış yaptığımızı düşünüyorlar en çok?
Onları görmediğimizi düşünüyorlar. Mesela bir fırında çırak olarak çalıştırılan bir genç “Buraya yanlarında benim yaşımda çocuklarıyla alışverişe gelen kimse beni görmüyor, göz göze geldiğim tek bir anne baba olmadı. Sen burada ne yapıyorsun diye soran olmadı” dedi bana. Bu da tabii sınıflar arası öfkeyi besleyen bir durum.
- Kitabın sonunda Prof. Dr. Demet Lüküslü’yle yapılmış bir söyleşi var. Onun hikâyesini de dinleyelim mi senden? Demet Hanım’ın konuya dair yaklaşımı nasıl, o ne düşünüyor gençlere dair özetle? Bu görüşmenin sana, senin fikirlerine nasıl bir etkisi oldu?
Demet Hanım benim meseleye bakışımı, soracağım soruların çeşitlenmesini, hangi alanda kimlerin peşine düşmem gerektiğini bile belirli bir ölçüde şekillendirdi diyebilirim. Kuşaklara bakışı, çalışmaları çok kıymetli. Kitaplarını okumasını öneririm herkese.
- Şimdi sırada ne var? Yeni fikirler, projeler var mı?
Şimdi sırada gençleri gündeme getirmek için çok çalışmak var. Her yerde, her fırsatta sorunlarını, dertlerini dillendirmek, ülkenin dört bir yanına kitapla gitmek ve anlatmak var. Zira sorun evde başlıyor. Evde babayla başlayan sorun, çoğunlukla devlet ve sistemin sunduğu olasılıklarla buluşuyor. Bu emaneti o kadar çok yerde dillendirmeliyim ki, duyan birileri belki bir miktar fark eder durumun ciddiyetini. “Gençlik önemlidir, gelecek gençliktedir” diyenlerin gençleri nasıl bir kuraklığa mahkûm ettiğini fark eder belki birileri…
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:95
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 27 Aralık 2025 22:25 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















