‘Oyuncu olmasaydım böyle yazamazdım, yazar olmasaydım böyle oynayamazdım’
Hurriyet sayfasından alınan verilere göre, Ankara24.com bilgi veriyor.
Nilüfer Açıkalın’ı çoğumuz oyunculuğuyla tanıyoruz ama onun güçlü bir yazarlık serüveni de var. “Birinden biri olmasaydı geri kalan eksik olurdu” diyor. Ekimde yayımlanan ‘Delice’ isimli kitabında, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde gördüğü iki kişiden esinlendiğini anlatıyor: “Delilik her insanda kendini başka başka şekillerde gösterir. Delilik ve hakikat iç içe yaşar, birbirlerini zapt etmeye çalışırlar. Kim deli, kim değil anlamak bu yüzden bu kadar zor.”
◊ Oyunculuk ve yazarlık birbirini bugüne kadar nasıl besledi ve etkiledi?
Her şey kendiliğinden iç içe geçti. Oyunculuğu her zaman mesleğim olarak gördüm. Çok sevdiğim bu oyun alanını mesleğim olarak taşımak bana gurur ve yaşama sevinci verdi. Yaşamanın, yaşıyor olmanın kıymetini yazarken anlıyorum. Ve çocukluğumdan beri bu böyle. Oyunculuk ve yazarlık daima birbirini destekledi bende. Birinden biri olmasaydı geri kalan eksik olurdu. Oyuncu olmasaydım böyle yazamazdım, yazar olmasaydım böyle oynayamazdım. Daima birbirlerini besliyorlar, daima el ele verip beni ayakta tutuyorlar.
‘Annem hastaneye götürdü’
◊ ‘Delice’ romanınız bir akıl hastanesinde geçiyor. Kurgularken nasıl bir hazırlık ve araştırma sürecinden geçtiniz?
Geçen yıl yayımlanan ‘Beklediğim Odalarda’ adlı kitabımın içinde ‘Fakir Avı’ isimli bir öykü var ve benim gözbebeğim kıvamında. Bu öykümün başkahramanı olan annem beni çocukken elimden tutup Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne hasta ziyaretine götürdü. Sonra da oradaki ziyaret özlemiyle yanan birçok insanın bazı ihtiyaçlarını karşılamayı kendine görev edindi. Bu bir süre böyle devam etti. ‘Delice’nin başkahramanlarının her ikisini de orada, hastanede gördüm. Henüz 7 yaşımda ya vardım ya yoktum. Onların hiç hafife alınamayacak bir hayatları vardı. O kadar etkilenmiştim ki hafızama kaydolan görüntüler hep canlı kaldı. İkisini anlatabilmeyi çok istedim. Yıllar önce hikâyeyi bir kenara karaladım. İki sene önce annemi kaybettiğimde, aklımı da kaybedeceğimi zannettiğim bir dönemde, yeniden ‘Delice’ye döndüm, yazdım ve aklımı kurtardım. Romanın taslağıyla yeniden ele alınışı arasında 20 seneden fazla zaman var.
◊ Sizce delilikle hakikat arasındaki o ince çizgi nerede başlar, nerede silikleşir?
Delilik her insanda kendini başka şekillerde gösterir, kişinin nabzına göre değişir bence. Delilik, hakikat gibi göreceli ve ele avuca gelmez. Her insanın bir bamteli, zıvanadan çıktığı bir an, cinnete beş kala hali olur ve olmalıdır. Bu anlar genellikle hakikati kavradıkları zamana denk düşer. Bu yüzden delilik ve hakikat iç içe yaşar ve birbirlerini zapt etmeye çalışırlar. Kim deli, kim değil anlamak bu yüzden bu kadar zor. Herkesin delilik dozu kendine göre zirvede. Açıkçası ben romanımı yazarken deliliğini meziyet olarak sunan uyanıklardan, sözde akıllılardan ziyade gerçekten delilik ve hakikatin silikleştiği noktada kendini var eden kahramanlarla haşır neşir oldum.
◊ Romanda “Belki mutluluk kayıtsızlık sadece” diyorsunuz. Sizin için mutluluk nedir?
Kriz anlarında sakin kalabildiğim için mutluyum. Eskiden böyle değildim, artık kendimi büyüttüm, bu yaşa getirdim ama bunu da çok zor yollardan, dişimi tırnağıma katarak yaptım. Aferin bana! Kendimi anlamaya, sevmeye, değer vermeye başladığımdan bu yana çok daha iyi hissediyorum. Bir 50 sene daha yaşamayacağıma göre huzuru kovalamaktan başka ne yapabilirim? Mutsuz hissettiğim zaman olduğum ortamı değiştiriyorum, bunu yapamıyorsam ortamla ilgili düşünce biçimimi değiştiriyorum. Mutluluk kayıtsızlıkla mümkün elbette. Çakır ve Neşe (‘Delice’ kitabının karakterleri) bu şekilde mutlular. Fakat benim için kayıtsızlık mümkün değil, o yüzden kendime ayırdığım zamanlarım fazla ve yalnızlığım çok kıymetli. Bunun yanı sıra ailemle ve arkadaşlarımla vakit geçirmek, uzun yürüyüşler, müzik, güzel filmler bana iyi geliyor. Hayat yolunda kesin çizgilerim yok. Şaşırmaya açığım. İyiliğe de kötülüğe de cesaretle karşı koyabilirim. Hayatta beni etkileyen en önemli şey samimiyet.
‘Mesleğimi özlüyorum’
◊ Hepimizin zaman zaman içine düştüğü kara delikler, yalnızlık anları var. Romanda Edip resme, Çakır şiire tutunuyor. Siz böyle anlarda neye tutunursunuz?
Yıllar kafasına göre geçerken insan içine düştüğü kara delikleri rengârenk boyuyor, yalnızlık anlarını pek güzel değerlendiriyor. Ancak yine de bazı zamanlar oluyor, gerçekten içinden çıkılamaz bir ruh haliyle mücadele etmek gerekiyor. Ben böyle dönemleri daha çok yalnız kalarak halletmeye çalışıyorum.
◊ Oyunculukta yeni projeleriniz var mı?
En sevdiğim yönetmenlerden Reis Çelik’le son filmi ‘Kör Gece’de çalıştım. Filmimiz şu an kurgu aşamasında. Bir tiyatro oyunu eskizim var ancak ne zaman tamamlanır bilemiyorum. Yazmanın bana sunduğu özgürlüğe bayılıyorum. Birkaç dizi projesi okudum. Sanırım yeni sezonda beni çok heyecanlandıran bir rolle yine seyirciyle buluşacağım. Oynamayı, mesleğimi çok özlüyorum. Zaman zaman beklemek mesleğimin doğasında var, bu da sabırlı olmayı öğretiyor insana. Oynayacağım rolle ilgili doğru karar vermeliyim. Artık acele edecek yaşları geride bıraktım. Hiçbir zaman hırslı olmadım, sadece kararlıyım.
Görüntülenme:44
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 06 Aralık 2025 16:15 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda
İletişim








En çok okunanlar



















