Osman Kavala: “Bu aleni hukuksuzluk insan yaşamına duyarsızlığın göstergesi” Agos
Agos sayfasından alınan bilgilere göre, Ankara24.com açıklama yapıyor.
Sekiz yıldır özgürlüğünden mahrum bırakılan iş insanı ve sivil toplum aktivisti Osman Kavala, Türkiye’de hukukun sistemli biçimde askıya alındığına dikkat çekiyor: “Bu aleni hukuksuzluk insan yaşamına duyarsızlığın göstergesi.”
“Ne zaman tahliye olacağım siyasi gelişmelere bağlı, bunun zamanlamasını kestirebilmek mümkün değil. Kafamı sürekli bununla meşgul etmek istemiyorum.”
Bu cümle, bu sene Silivri Cezaevi’nde 8. yılını dolduran iş insanı ve sivil toplum aktivisti Osman Kavala’ya ait. 2 Ekim’de 68 yaşına giren Kavala’nın bu sözleri, seçilmiş belediye başkanlarının, hak savunucuların, hukukçuların, gazetecilerin ve siyasi tutsakların keyfi biçimde cezaevlerinde tutulduğu, hukukun sistemli biçimde askıya alındığı, tutukluluğunun peşinen bir cezaya dönüştürüldüğü bu ülkede insanın içine işliyor; öfkeyle, çaresizlikle, yeniden düşündürüyor.
Kavala ne zaman özgürlüğüne kavuşacağına dair düşünmek istemese de maruz bırakıldığı hukuk garabetine rağmen “utanç verici” diyerek tanımladığı kararların değişeceğini, hukukun bir gün elbet egemen olacağına duyduğu inancı da kaybetmiş değil. Öyle ki bir gün tüm bu süreç bittiğinde maruz bırakıldığı hukuksuzluktan bir ders çıkarılacağı umudunu taşıyor, hatta bunu kendi yaşadıkları için bir teselli olacağını düşünüyor.
Osman Kavala, Silivri’den sorularımızı yanıtladı.
Bu 2 Ekim’de de bir doğum gününüzü daha cezaevinde karşılamak zorunda bırakıldınız. Hapishanede doğum günü nasıl kutlanır, özel günler sandığımız gibi özel olmuyor mu?
Belli bir yaştan sonra doğum günleriniz size önünüzdeki zaman diliminin kısalmakta olduğunu hatırlatmaya başlar. Eşinizle, sevdiklerinizle birlikte kutlamanın yarattığı neşe sayesinde iyi bir hayat yaşamakta olduğunuza dair inancınız pekişir, yaşlanmanın getirdiği hüzün unutulur. Cezaevinde bulunmak böyle bir duyguyu yaşamaya imkân vermiyor.
Tutukluluğunuzun devam etmesi, sizce Türkiye’deki mevcut siyasi ve hukuki tabloya dair ne söylüyor?
Ülkemizde hukukun ve yargının durumunun en öne çıkan göstergesi benim tutukluluğumun sürmekte olması değil. Her sabah “Bu da mı oldu?” diye güne başlıyoruz. Ancak benim durumumun bir özelliği var tabii. İlk Gezi davasının beraat kararının ve AİHM kararlarının gerekçelerinde, iddianamede sıralanan bulguların beni suç sayılan faaliyetle ilişkilendirici nitelikte olmadıkları net biçimde açıklanmıştı. Bu gerçeğe rağmen ağırlaştırılmış müebbet hapis verilmesi, çok güçlü karşı oy yazılarına rağmen Anayasa Mahkemesi’nin bu aleni hukuksuzluğa kayıtsız kalması, insan yaşamına duyarsızlığın göstergesi sayılabilir. Kanaatimce bu durum, siyasi etkilerin açık olmasının ötesinde, yargının organik dokusunda bir değişme olduğuna da işaret ediyor.
Pelin Ünker’e verdiğiniz söyleşide, milletvekillerinin sizi ziyaret etmek için izin alamadığını söylemiştiniz. Bu konuda bir değişiklik oldu mu?
Bildiğim kadarıyla milletvekillerine benimle görüş izni verilmemesi uygulaması devam ediyor.
Aynı söyleşide, “Ne zaman serbest kalacağımı bilemediğim için bir hayat planı yapamıyorum” dediniz. Bu bir mücadele yöntemi mi yoksa özgürlüğe dair inancınız zayıfladı mı?
AİHM kararlarında da belirtildiği gibi siyasi saiklerle tutuklandım, siyasi saiklerle beraat kararları bozuldu, mahkumiyet kararları verildi. Ne zaman tahliye olacağım siyasi gelişmelere bağlı, bunun zamanlamasını kestirebilmek mümkün değil. Bu nedenle bir hayat planı yapmak çok anlamlı gelmiyor, kafamı sürekli bununla meşgul etmek istemiyorum. Yoksa bu utanç verici mahkumiyet kararının er geç bozulacağına eminim, ülkemde hukukun egemen olacağından umudumu kesmiş değilim.
Belediye başkanları, gazeteciler, hukukçular ve hak savunucularıyla dolu Silivri Hapishanesi, Türkiye’nin en çok konuşulan yerlerinden biri. Silivri’nin bugünkü halini nasıl tarif edersiniz?
Burası bir yerel yöneticiler merkezi haline gelmiş durumda. Koridorlarda, avukat görüşmelerinde sık sık bir belediye başkanı ile karşılaşıyorum. Konuşamasak da en azından selamlaşıyoruz. Kendileriyle görüşmeye gelen milletvekillerinden ve avukatlardan dolayı cezaevi içindeki trafik yoğunlaştı, infaz memurları biraz zorlanıyorlar, avukatların görüşme için bekleme süreleri de uzadı. Tabii demokrasi değerlerini savunan bir yurttaş olarak belediye başkanlarının hapiste olmalarından derin bir acı duyuyorum.
Sekiz yıllık bir Silivri sakini olarak hâlâ alışamadığınız ve saçma bulduğunuz bir kural var mı?
Bazı katı kurallar var. Ancak burası yüksek güvenlikli cezaevi olduğu için bunları mantıksız olarak değerlendirmek pek mümkün değil. Yüksek güvenlikli cezaevi olması kalabalıklaşmayı ve bunun neden olduğu sorunların yaşanmasını önlüyor. Buranın düzgün işleyen bir kurum olduğunu söyleyebilirim. Burada ve başka cezaevlerinde yaşanan ciddi bir sorun, ailelerin yaşadığı şehirlerden uzaktaki cezaevlerine yapılan nakiller. Bunlar özellikle aileler için büyük eziyetler doğuruyor. Aile ile düzenli görüşme yapabilmek cezaevlerindekilerin en hayati gereksinimi.
Türkiye toplumunun size verdiği dayanışma ve desteği yeterli buluyor musunuz?
Toplumun geniş kesimlerince tanınmış birisi değilim. Bu yüzden toplumun bu konudaki tavrına dair anlamlı bir değerlendirme yapılabileceğini sanmıyorum. Farklı çevrelerden, daha önce tanışmadığımız insanlardan destek mesajları aldım. Durumun hukuksuzluğunu gündeme getiren köşe yazarları, siyasetçiler eksik olmadı. Ancak şurası bir gerçek: Her ne kadar toplumda yargıya güvensizlik eğilimleri artıyor olsa da insan haklarıyla ilgilenen birkaç kuruluş dışında sivil toplumda durumun değişmesi yönünde ciddi bir tepki ortaya çıkamıyor. Hukuk ilkelerini ve demokrasi değerlerini koruma konusunda böyle bir yetersizlik hali var.
Sekiz yıllık tutukluluğunuz boyunca gazetecilerin pek çok sorusunu yanıtladınız. Yanıtlamaktan yorulduğunuz ya da sıkıldığınız bir soru var mı?
Önceleri, muhtemelen rahip Brunson ve Deniz Yücel’in durumlarından esinlenilerek tutuklanmamla dışarısıyla nasıl bir pazarlık amaçlandığı sorulurdu. Neyse bunlar artık kesildi.
Bir gün bu sürecin sonuna gelindiğinde, ilk söyleyeceğiniz cümle ne olurdu?
Söyleyeceklerim sürecin sonundaki ruh halimi yansıtacak. Bu da sanırım büyük ölçüde o sırada yaşanan siyasi gelişmelere bağlı olarak belirlenecek. Maruz kaldığım hukuksuzluğun iyi anlaşılacağı ve bundan ders çıkarılacağı umudunu taşıyorum. Bu benim için teselli edici olacak.
“Arabulucu Türkiye olabilirdi ama bu iş maalesef Trump’a kaldı”Ani Köprüsü’nün restorasyonu, Anadolu Kültür’ün yıllar önce başlattığı kültürel miras girişimlerinden biriydi. Mevcut durum hakkında ne düşünüyorsunuz?
Anadolu Kültür olarak, Ani’de Dünya Anıtlar Fonu’nun (WMF) Kültür Bakanlığı ile işbirliği içinde yürüttüğü Katedral’in ve Surp Pırgic kilisesinin restorasyon projelerine katkıda bulunmuştuk. Bu süreçte ülkemizden, Ermenistan’dan ve başka ülkelerden uzmanların katılımıyla Ani’deki kültürel mirasın birlikte incelenmesi amaçlı çalışmalar da yaptık. Ani’de ve çevresinde mimarlık tarihi açısından çok değerli olan ve yıkılma riski altında bulunan eserler var. Yüzyıllara meydan okuyan bu anıtsal yapıların ayakta kalabilmeleri için gerekli önlemler alınmalı. Bunların önemli kısmı, Ermeni Bagratid (Bagratuni) hanedanı döneminde inşa edilmiş, Ortaçağ Ermeni kültür tarihini yansıtan yapılar. Ancak Ani’de Selçuklu ve Gürcü etkilerini de görmek mümkün. Çünkü Ani, Anadolu ile İran/Kafkasya coğrafyaları arasında kültürel etkileşimlerin yaşandığı bir ticaret merkezi aynı zamanda. Ani’nin tüm bu değerleri ile korunarak bir arkeolojik park haline gelmesi, sadece Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin iyileşmesine hizmet etmeyecek, simgesel bir işlevi de olacak. Restorasyon çalışmalarına Ermenistan’dan ve Gürcistan’dan uzmanların da katılmalarının önemli olacağını düşünüyorum.
Türkiye ve Ermenistan arasındaki yakınlaşma ve sınırın açılmasının planlanması sürecini, yıllarca bu konu üzerinde çalışan biri olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dağlık Karabağ’da yaşayan Ermenilerin bağımsızlık ilan etmelerinin arkasından çevre bölgeleri de işgal etmeleri nedeniyle Türkiye sınırı kapatmıştı. Bu mesele ortadan kalktığına, Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir anlaşma imzalandığına göre, sınırın açılması ve Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi önünde siyasi nitelikte bir engel kalmadı. Karabağ ihtilafına barışçıl bir çözüm bulunmasını, Türkiye’nin etkin bir arabuluculuk rolü oynamasını isterdim, maalesef bu işi yapmak Trump’a kaldı. Bundan sonra izlenecek politikalarla karşılıklı güvenin geliştirileceğine inanıyorum. Bu yeni siyasi durum iki ülkedeki sivil toplum kuruluşlarının işbirliklerini kolaylaştıracaktır; bu işbirliklerinin gelişmesi de toplumların birbirlerini anlamalarına ve samimi bir diyaloğun yürütülmesine hizmet eder. Başta Hrant Dink Vakfı olmak üzere ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının bu sürece büyük katkısı olacağına inanıyorum.
Kavala DavasıKavala Gezi eylemleri sonrasında “cebir ve şiddet kullanarak Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla tutuklandığında takvimler 2017’yi gösteriyordu. 2019’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tutukluluğun hak ihlali olduğuna ve derhal serbest bırakılması gerektiğine karar verdi, ancak tutukluluğu devam etti.
18 Şubat 2020’de Gezi davasından beraat etti; fakat henüz özgürlüğüne kavuşmadan bu kez casusluk suçlamasıyla yeniden gözaltına alındı. Ertesi gün, daha önce tahliye edildiği dosyadan bir kez daha tutuklandı. 25 Nisan 2022’de “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay 2023’te kararı onadı, 2024’te Adalet Bakanlığı yeniden yargılanma talebini reddetti.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:58
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 30 Ekim 2025 11:03 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















