Öğretmen yetiştirmede köksüz yaklaşımlar
Halktv sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
“Bir öğretmen yetiştirme sistemi, kurumların değil ilkelerin köklü olduğu yerde başarıya ulaşır. Eğitim fakültelerini zayıflatıp, onların yerine ya da sonrasına yeni tabelalar koymak reform değil hafızasızlıktır. Köksüzlüktür.”
“Gerçek reform, ad değiştirerek değil değer değiştirerek başlar. Öğretmeni kâğıt üzerinde değil öğrenme ortamının içinde güçlendirdiğimiz gün, bu ülkenin eğitim tarihi yeni bir sayfa açar.”
İstanbul Aydın Üniversitesi, STEM Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Devrim Akgündüz ile öğretmen yetiştirme politikalarımızı konuştuk.
“KÖKSÜZ YAKLAŞIM” DERKEN NEYİ KASTEDİYORSUNUZ?
Köksüzlük, eğitimde hafızasızlıktır. Her dönemin kendi hevesiyle sistemi sil baştan kurması, dünün tecrübesini “eski” diye dışarıda bırakmasıdır. Oysa öğretmenlik bir zaman mesleğidir: tohum bugün atılır, filiz yarın çıkar, meyve çoğu kez bizi aşar ve başka kuşaklara kalır. Kurumların adını değiştirerek ya da ek kurumlar açarak ruhu tazelenmiyor; aksine, birikim sürekliliği kırılıyor. Öğretmenlik bir gelenektir; ustalıkla çıraklık arasındaki bağdır. Bu bağ koparsa, öğretmenlik yalnızca bir meslek olur, bir değer olmaktan çıkar.
Bu ülkenin kökleri derindir: Darülmualliminden Köy Enstitülerine, Öğretmen Okullarından Eğitim Fakültelerine uzanan çizgi, öğretmeni yalnızca bilgi aktaran değil insan yetiştiren bir özne olarak görür. Köksüz yaklaşım ise öğretmeni, mevzuat ve sertifika arasına sıkıştırır. Köy Enstitülerinin en büyük gücü buydu: bilgiyi yaşamla, teoriyi emekle birleştirmek. Bugünse öğretmen yetiştirme süreçleri giderek yapaylaşıyor; öğretmen adayları öğrenmeyi değil hızlandırılmış güzergahlardan mezun olmayı hedefliyor. Yeni isimler, yeni kurumlar… ama aynı döngü sürüyor: kökleri olmayan yenilik, yalnızca yüzeysel bir değişimdir.
EĞİTİM FAKÜLTELERİ NEDEN ELEŞTİRİLİYOR?
Çünkü eğitim fakülteleri, köklü geçmişine rağmen özünü kaybetti. Uygulamanın yerini sınav, gözlemin yerini slayt, deneyimin yerini ezber aldı. Öğretmen adayları artık “sınıfın doğasını” değil “müfredatın kalıplarını” öğreniyor. Oysa öğretmenlik, gözlemin, sezginin ve ilişki kurmanın mesleğidir. Eğitim fakültelerinde görev yapan birçok akademisyen sınıf ortamını hiç deneyimlememiş. Teori pratikten kopunca, eğitim soyutlaşıyor. Bu durum, bir mühendislik fakültesinde hiç makine görmemeye benzer; çünkü bilgiyi var eden bağlam ortadan kalkıyor.
Eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirmenin kalbi olmalı, ama şu anda bu kalp zayıf atıyor. Sistemin yeniden kan dolaşımına ihtiyacı var: daha fazla uygulama, daha fazla sahaya temas, daha fazla insani derinlik.
MİLLİ EĞİTİM AKADEMİSİ ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEDE NEDEN TARTIŞMALI BİR MODEL?
Çünkü bir sistemin hastalığı, yeni binalarla değil yeni düşüncelerle iyileşir. Milli Eğitim Akademisi bu anlamda sadece yeni bir isimden ibaret. Köklü bir çözüm değil yüzeyde bir makyaj sadece. Eğitim fakültelerinin ve öncesinin birikimini göz ardı eden her girişim, aslında kendi tarihini reddeder. Akademi modeli, eğer fakültelere paralel bir yapı olarak çalışırsa öğretmen yetiştirme alanını ikiye böler.
Oysa iyi bir sistemde bu iki alan birleşmelidir. Öğretmen yetiştirmede “merkez” bir tane olmalıdır; o da üniversitedir. Devletin rolü, bu merkezin bilimsel üretimini desteklemek olmalı; yerine geçmek değil. Yeni kurumlar kurmak, köklü kurumların yerini almak için değil onlara güç katmak için anlam taşır. Bugün ise tam tersi bir tablo var: kurumlar çoğalıyor, ama nitelik azalıyor.
“KÖKLÜ EĞİTİM” DEDİĞİNİZ ŞEY BUGÜN NEDEN EKSİK?
Çünkü öğretmenliği yönetimsel bir konuya dönüştürdük. Atama, sınav, belge, seminer… Hepsi var ama öğretmenlik ruhu yok. “Yeni bir akademi” fikri, doğru soruyu yanlış yerden cevaplıyor. Soru şudur: “Mevcut kökleri nasıl güçlendiririz?” Değilse, “Mevcut köklerin yanına yeni bir saksı daha nasıl koyarız?”
Pedagojik formasyon gibi hızlandırılmış güzergahlar, öğretmenliği bir belgeye indirgedi. Atama–sınav–belge üçgeninde, öğretmenin en büyük sermayesi olan sınıfla ve öğrenme ortamı ile bağı zayıfladı. Oysa öğretmenlik, uzun süreli bir formasyon, gözlem, deneyim ve öz değerlendirme sürecidir. Eğitim fakülteleri merkeze alınmadıkça, öğretmen yetiştirme politikaları geçici bir paralel yapı olarak kalacaktır.
Eğer Milli Eğitim Akademisi, eğitim fakülteleriyle bütünleşik çalışmazsa, sistemde yeni bir bölünme yaratır. Bütünleşik çalışırken de hedef, yetişen öğretmen değil hizmetteki öğretmen olmalıdır. Gerçek çözüm, kurum sayısını artırmak değil kurumların derinliğini ve işlevini artırmaktır. Yapay zekâ çağında hâlâ binalarda öğretmen eğitiminden bahsetmemeliyiz. Öğretmen sahada yetiştirilmeli, hizmetteki öğretmen de yine sahada geliştirilmelidir.
KÖKLÜ BİR SİSTEM NASIL OLURDU PEKİ?
Köklü bir sistem, isimlerle değil ilkelerle kurulur. Birincisi, süreklilik gerekir. Eğitim politikası seçim takvimine göre değil nesillerin gelişimine göre planlanmalıdır. İkincisi, uygulama ekseni güçlendirilmelidir. Öğretmen adayının okulla bağı mezuniyet öncesinde başlar; laboratuvar, kütüphane ve sınıf birbirini tamamlayan öğrenme alanlarıdır. Üçüncüsü, öğretim elemanları sahadan kopmamalıdır. Eğitim fakültesinde ders verecek kişinin, en az birkaç yıl öğretmenlik yapmış olması gerekir.
Ayrıca öğretmenlik sadece akademik değil etik ve estetik bir formasyon da ister. Öğretmen, bilgiyle beraber değer üretmeyi öğretir. Bugün öğretmen yetiştirmeyi yalnızca “yeterlilik” üzerinden tanımlıyoruz; oysa öğretmenlik, insanla çalışan tek meslek olarak karakterle de ilgilidir. Öğretmenlik bir unvan değil bir insanlık pratiğidir. Bu pratiği yaşatmak için köklerimizi unutmamalıyız. Eğitim fakültelerini merkeze alın; Akademi’yi fakültelerin üstüne değil altına besleyici bir kök gibi konumlayın. Uygulama okullarını gerçek bir laboratuvar–atölye–sanat-kültür-spor ortamı yapın. Ve öğretmeni bir ders anlatıcısı değil insan yetiştiren/geliştiren bir rehber olarak görün.
SON SÖZÜNÜZ NEDİR?
“Bir öğretmen yetiştirme sistemi, kurumların değil ilkelerin köklü olduğu yerde başarıya ulaşır. Eğitim fakültelerini zayıflatıp, onların yerine ya da sonrasına yeni tabelalar koymak reform değil hafızasızlıktır. Köksüzlüktür.”
Gerçek reform, ad değiştirerek değil değer değiştirerek başlar. Öğretmeni kâğıt üzerinde değil öğrenme ortamının içinde güçlendirdiğimiz gün, bu ülkenin eğitim tarihi yeni bir sayfa açar.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:78
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 01 Kasım 2025 05:03 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar


















