Millî Eğitim Bakanı Tekin kaleme aldı: Eğitimde paradigma değişimi
Haber7 sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
GİRİŞ 28.10.2025 14:06 GÜNCELLEME 28.10.2025 14:17
İlk Yorum Yapan Sen Ol
Dönemin Millî Eğitim Bakanlığı müsteşarı olarak sürecin başında yer alan Tekin, Yeni Şafak’taki yazısında dershanelerin o yıllar itibarıyla devletin eğitimdeki merkezi otoritesini yıpratmayı amaçlayan FETÖ’nün simgesine dönüştüğünü belirterek şu tespitleri yaptı: “FETÖ yapılanması, dershaneler aracılığıyla kurduğu geniş ve görece denetimsiz ağ üzerinden hem ülkenin nitelikli insan kaynağını özenle gizlediği vesayetçi amaçları doğrultusunda devşirebilmiş hem de her türlü takiyecilikle bezenmiş sözde sivil toplumcu kimliği için saygın bir kurumsal imaj oluşturma imkânı ve ekonomik rant alanı elde etmiştir. Böylece devletin tüm organlarını ele geçirmeye dönük uzun erimli bir toplumsal mühendislik çalışmasının temellerini atan FETÖ, zamanla ulusal güvenliği ve ülkenin bekasını etkileyecek denli büyük bir sorun ve tehlikeye dönüşmüştür. Dershane tartışmalarıyla başlayıp 15 Temmuz ihanet gecesiyle sonuçlanan süreç, bu tehlikenin önem ve büyüklüğünü bütün çıplaklığıyla göstermiştir.”

Dönemin hükûmetinin dershanelere ilişkin olarak aldığı kararların arkasında, pedagojik gerekçeler kadar, bu türden siyasal ve toplumsal nedenlerin de etkili olduğunu belirten Bakan Tekin, menfur darbe girişiminden sonra geliştirilen politikalar neticesinde eğitim alanının FETÖ yapılanmasından arındırıldığının, kurumsal güven, eşitlik ve kamu otoritesinin yeniden tahkim edildiğinin, ülkemizin maruz kaldığı en büyük tehdit ve tehlike odaklarından birinin sosyolojik ve ekonomik membaının geri döndürülemez şekilde kurutulduğunun altını çiziyor.
Ve şu çapıcı tespitle yazısını sonlandırıyor: “Dershanelerin dönüşüm süreci, Türkiye’nin eğitimde nasıl bir gelecek tasavvur ettiğini tüm dünyaya ilan ettiği stratejik bir tercihtir. Zira eğitim, bir milletin geleceğe tuttuğu aynadır; o aynayı berrak ve sağlam tutmak, devlet aklının da toplumsal adaletin de vazifesidir. Bu ise öğrenmenin merkezine okulu, düşünmenin temeline özgürlüğü, dersin içeriğine bilimi, müfredatın öznesine bireyi, sadakatin kökenine vatanı, sosyalleşmenin eksenine insani ilke ve değerler setini koymakla mümkündür.”
İşte Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin'in kaleme aldığı o makale;
EĞİTİMDE PARADİGMA DEĞİŞİMİ: AK PARTİ İKTİDARLARINDA SİSTEM VE VİZYONUN YENİDEN İNŞASI
Dershanelerin dönüşüm süreci, Türkiye’nin eğitimde nasıl bir gelecek tasavvur ettiğini tüm dünyaya ilan ettiği stratejik bir tercihtir. Zira eğitim, bir milletin geleceğe tuttuğu aynadır; o aynayı berrak ve sağlam tutmak, devlet aklının da toplumsal adaletin de vazifesidir.
Tarih aralığı olarak 2011–2016, eğitim sistemimizin iç dokusunda yıllardır biriken sınav merkezli sorun ve alışkanlıkların en görünür hâle geldiği bir eşiği temsil eder. O yıllarda dershaneler salt eğitim alanında hizmet sunan hazırlık merkezleri olmanın çok ötesine geçmiş; gençlerin sosyalleşmesini, yönelimlerini ve mensubiyet hissini biçimlendiren ideopolitik bir işlevsellik de kazanmıştı. Örgün olmayan yapısı ve esnekliği dolayısıyla gençler için cazip hâle gelen/getirilen bu kurumlar; zaman içinde okulu zayıflatan, öğretmeni işlevsizleştiren ve ailelerin sırtına sürekli ekonomik yük bindiren bir sistematiğe evrilmiş ve adeta alternatif bir eğitim alanı üretmişti.
DERSHANE TARTIŞMALARINDAN 15 TEMMUZ’A EĞİTİMDE ARINMA DÖNEMİ
Eğitimle hayat arasındaki bağı zayıflatan, devlet otoritesinin sorgulanmasına yol açan ve devlet dışı aktörlerin muhtelif siyasal ve toplumsal amaçlar doğrultusunda güç devşirmelerine imkân sağlayan bir iklimin oluştuğu bu alanda dershaneler; bir süre sonra gerçek kimliği tüm açıklığıyla ortaya çıkacak olan STK görünümlü ideolojik bir yapının, FETÖ’nün simgesine dönüşmüştü. Söz konusu yapının güdümündeki dershaneler, gençlerin sınavlarla birlikte belirli zihniyet kalıplarına, mensubiyet ilişkilerine ve nihayetinde o yapının zümrevi amaç ve çıkarları doğrultusunda planlanmış kariyer hedeflerine hazırlandığı sosyal platformlar hâline gelmişti. Gölge ya da paralel eğitim olarak adlandırılabilecek bu platformlar, pedagojik bir eksiklikten ziyade devletin eğitimdeki merkezi otoritesini yıpratmayı amaçlayan stratejik bir yapılanmadan güç alarak büyümüştü. Bu dönemde demografik baskı, hızlanan şehirleşme ve ortaöğretim kademesinde yoğunlaşan rekabet sınavı hayatın ana örgütleyicisine dönüştürmüştü. Talep dinamiği, esnek ve yaygın bir dış destek piyasasını beslerken dershaneler erişilebilirlik iddiasıyla cazibe üretmiş ancak aynı anda okulun önemini ikincilleştiren, öğretmeni takviye unsuruna indirgeyen ve aile bütçesini baskılayan bir alternatif hâline gelmişti.
Bu ikili yapı; toplumsal mobiliteyi güçlendirmekten çok, gelir düzeyine duyarlı bir filtre işlevi görmüş, sınav başarısı üzerinden eşitsizlikleri yeniden üretmiştir. Öğrenmenin doğasıyla ölçmenin tekniği arasındaki makas açıldıkça kurumsal güven erozyona uğramış; bilgi düzeyi test çözme becerisine, okul ise geçici bir geçiş koridoruna indirgenmiştir. Çocukların, gençlerin ve ebeveynlerin kamu otoritesine duyduğu güven zedelenmiş, bunun yerine denetimsiz ağlar ön plana çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz menfur darbe girişimine dek uzanan yolun kilometre taşları da bu ağlar aracılığıyla sinsice döşenmiştir.
Bu süreçte, eğitim alanındaki kamu otoritesini işlevsiz kılacak denli güçlü bir hegemonik aktöre dönüşen FETÖ yapılanması, dershaneler aracılığıyla kurduğu geniş ve görece denetimsiz ağ üzerinden hem ülkenin nitelikli insan kaynağını özenle gizlediği vesayetçi amaçları doğrultusunda devşirebilmiş hem de her türlü takiyecilikle bezenmiş sözde sivil toplumcu kimliği için saygın bir kurumsal imaj oluşturma imkânı ve ekonomik rant alanı elde etmiştir. Böylece devletin tüm organlarını ele geçirmeye dönük uzun erimli bir toplumsal mühendislik çalışmasının temellerini atan FETÖ, zamanla ulusal güvenliği ve ülkenin bekasını etkileyecek denli büyük bir sorun ve tehlikeye dönüşmüştür. Dershane tartışmalarıyla başlayıp 15 Temmuz ihanet gecesiyle sonuçlanan süreç, bu tehlikenin önem ve büyüklüğünü bütün çıplaklığıyla göstermiştir. Dershaneler üzerinden eğitim alanında tekel oluşturan, kendisini insanlığın ve ülkemizin hizmetine adanmış bir yapı olarak gösteren FETÖ’nün gerçek yüzü 15 Temmuz gecesinde tüm korkunçluğu ile ortaya çıkmış; kırk yılı aşkın süredir devam eden darbeci organizasyonlar hem fiilen hem de hukuken çökmeye başlamıştır.
PEDAGOJİK-SOSYOLOJİK ARKA PLAN
Bu dönemde büyüyen ve derinleşen pedagojik-sosyolojik tabloyu üç ana eksende değerlendirmek mümkündür. Birincisi, eğitim-öğretim süreçlerinin genel sistematiğinin ve mahiyetinin bozulmasıdır. Okul bilgisi değersizleştirilmiş, öğretmenin sözü önemsizleştirilmiştir. Dershanede test çözmek, okulda anlamaya ve öğrenmeye çalışmaktan daha kıymetli sayılmıştır. Dershanelerin okullara nazaran elde ettiği bu mekânsal üstünlük aynı zamanda FETÖ’nün lider-mürit eksenli biatçı propagandasına zemin sunmuş, vatandaşlık hukuku bağlamında cereyan eden birey-devlet ilişkisini zedeleyici bir unsur olmuştur. İkincisi, eğitimde eşitsizliğin sistematik bir hâl kazanmış olmasıdır. Başarı, ailelerin ekonomik gücüyle doğru orantılı hâle gelmiştir. Dershane ücreti ödeyebilen çocuklar sistemin üst basamaklarına taşınırken maddi imkânı olmayanlar sürecin başından geride bırakılmıştır. Üçüncüsü ve en tehlikelisi ise, FETÖ tandanslı yapıların devleti içeriden kuşatmaya başlamış olmasıdır. Eğitimde oluşturulan bu paralel yapı, zamanla çocukların sınav başarısından öte sadakatine de talip olmuş ve onları vesayetçi amaçları doğrultusunda araçsallaştırmıştır.
Kamuoyunda ‘dershane tartışmaları’ olarak isimlendirilen sürecin yaslandığı sosyolojik arka planı ana hatlarıyla bu şekilde özetlemek mümkündür. Dönemin hükûmetinin dershanelere ilişkin olarak aldığı kararların arkasında pedagojik gerekçeler kadar, yukarıdaki türden siyasal ve toplumsal nedenler de etkili olmuştur. Bu tartışmalar ve alınan kararlar neticesinde kurumsal güven, eşitlik ve kamu otoritesi yeniden tahkim edilmiş; ülkemizin maruz kaldığı en büyük tehdit ve tehlike odaklarından birinin sosyolojik ve ekonomik membaı geri döndürülemez şekilde kurutulmuştur.
DERSHANELERİN DÖNÜŞÜMÜ
Dershanelerin dönüşümüne ilişkin kararlar; eşitliği güçlendirmek, ölçme-değerlendirme süreçlerini şeffaf ve denetlenebilir hâle getirmek, eğitimin merkezine tekrar okulu ve öğretmeni yerleştirmek amacıyla alınmıştır. Dönüşüm programları, teşvik modelleri ve geçiş araçlarıyla bu alanın içerdiği pedagojik, sosyolojik ve siyasal boşlukların tamamı kamusal akılla yeniden inşa edilmiştir.
Süreç içerisinde devlet, bir düzenleyici pozisyonundan ziyade sosyal adaletin taşıyıcısı olarak da aktif bir rol üstlenmiştir. Takviye kursları, burs imkânları, barınma destekleri ve öğretmen teşvikleriyle kamusal eğitim yeniden güçlü bir zemine oturmuştur. Böylece çocuğunu dershaneye gönderemeyen ailenin evladı da aynı sınavda, eşit koşullarda yarışabileceği bir imkâna kavuşmuştur. Bu yeni düzenlemede başarı, artık dışarıdan alınan özel desteklerin değil; okulun sağladığı iç dinamiğin ve öğretmenin rehberliğinin eseri olarak tanımlanmıştır.
Ancak daha da önemlisi, güvenlik boyutu tartışılan sınavların yeniden ve güçlü bir biçimde organize edilmiş olmasıdır. Çünkü bu yıllarda eğitim sisteminin içinden beslenen ve dışarıdan örgütlenen yapılar, devletin stratejik kurumlarını ele geçirmeye başlamış; ölçme-değerlendirme süreçlerini manipüle ederek adalet duygusunu zedelemiş, liyakati itibarsızlaştırmış, toplumsal huzuru tehdit etmiştir. 2013’ten itibaren yaşanan pek çok sınav skandalı, kamuoyunda oluşan meşruiyet krizini derinleştirmiştir. FETÖ’nün eğitimdeki örgütlenmesi istihbaratın, güvenliğin ve yargının merkezine kadar uzanan bir paralel yapılanmanın da taşıyıcısı olmuştur.
Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi milletçe yaşadığımız ihanet, eğitimde kurulan bu paralel yapının devletin bütünlüğünü tehdit edecek noktaya ulaşmasının açık sonucudur. Bu ihanetin mayası, dershane koridorlarında yoğrulmuştur. Yıllarca test kitapçıklarının arasında ihanet şebekesine dönük sadakat aşılanmış, genç dimağlar örgütlü bir vesayete devşirilmiştir. O gece sokaklara çıkan milyonlar, aslında eğitim üzerinden devlete karşı yürütülen çok uzun bir işgalin son halkasına karşı direnmiş, meşru kamu düzenini yeniden inşa etmiştir.
EĞİTİMDE FETÖ TEMİZLİĞİ
Dershane tartışmalarının başlangıcından 15 Temmuz sonrasındaki sürece dek alınan tüm kararlar, hukuki denetim süzgeçlerinden geçirilerek Anayasa Mahkemesinin değerlendirmeleri ışığında yeniden yapılandırılmıştır. Kamuya ait taşınmazların eğitim yatırımlarına tahsisi, teşvik sistemleri, dönüşüm destekleri ve özel öğretim kurslarının yasal zemine oturtulmasıyla birlikte denetim kapasitesi genişletilmiş; eğitimin dış aktörlerin değil, devletin ve milletin denetiminde kalması sağlanmıştır.
Bu çerçevede menfur darbe girişiminin yaşandığı 2016 Temmuz'undan sonra atılan adımlar, 2011-2016 dönemindeki yönelimlerin gerekliliğini ve haklılığını teyit etmiş; eğitim alanının FETÖ yapılanmasından arındırılmasının önünü açmıştır. Hukuk devleti ilkesine azami derecede özen gösterilerek ve “genelleme yapmadan ayıklama” ilkesine tam riayet edilerek yürütülen bir süreç içinde Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan çok sayıda FETÖ üyesi ihraç edilmiş; bu yapıyla bağlantılı özel öğretim kurumu, yurt, pansiyon ve benzeri yerler kapatılmıştır. Yine bu yapıya ait çok sayıda okul, kamu okulu statüsüne alınarak milletin hizmetine sunulmuştur.
Aynı dönemde “merdiven altı” yapıları önlemek üzere izin, denetim ve tanım rejimine dönük yeni düzenlemeler yapılmıştır. Özel öğretim kurslarının bilim grubu sayısı sınırlandırılmış, böylece çeşitli kılıflar altında dershane işlevinin sürdürülmesinin önüne geçilmiştir. İlgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği hâlinde ruhsat, fiziki durum ve istihdam denetimleri sıkılaştırılmıştır.
AYNAMIZ BERRAK VE SAĞLAM
2011-2016 dönemi, sınav merkezli kültürün gölgesinden çıkılarak (yakın bir zaman önce Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ismiyle uygulamaya koyduğumuz) okul merkezli bir öğrenme iklimine geçişin eşiğidir. 15 Temmuz’un acı tecrübesi, bu geçişin devletin bekasını ilgilendiren bir zorunluluk olduğunu açıkça göstermiştir. Bu nedenle, dershanelerin dönüşüm süreci, aynı zamanda Türkiye’nin eğitimde nasıl bir gelecek tasavvur ettiğini tüm dünyaya ilan ettiği stratejik bir tercih olarak görülmelidir. Zira eğitim, bir milletin geleceğe tuttuğu aynadır; o aynayı berrak ve sağlam tutmak, devlet aklının da toplumsal adaletin de vazifesidir. Bu ise öğrenmenin merkezine okulu, düşünmenin temeline özgürlüğü, dersin içeriğine bilimi, müfredatın öznesine bireyi, sadakatin kökenine vatanı, sosyalleşmenin eksenine erdem ve değerleri koymakla mümkündür. Bu çizgi korunduğu sürece, gençlerimizin başarısı hakkaniyetli bir eğitim ekosisteminin eseri olmaya devam edecektir.
Fuat Öner Haber7.com - Sorumlu Müdür/Yayın Koordinatörü
Editör Hakkında 1989 İstanbul doğumlu olan Fuat Öner, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi İnternet Gazeteciliği-Yayıncılığı ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme bölümlerinden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal Medya Yönetimi’nde yüksek lisans Eğitimini tamamladı. Medya sektörüne 2008 yılında adım atan Öner, Star TV ve Habertürk gazetelerinde çeşitli görevler üstlendi. 2012 yılında Kanal7 Medya Grubu'na haber editörü olarak katılan Öner, şu anda Haber7.com'da Yayın Koordinatörü olarak görev yapmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır.
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
GÖNDER
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:54
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 28 Ekim 2025 14:17 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















