Kansere karşı ‘akıllı’ ve ‘canlı’ silahlar: ‘Son 30 yılın en büyük başarısı’ Uzman isim çok önemli veriler paylaştı
Hurriyet kaynağından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com açıklama yapıyor.
Son yıllarda dünya genelinde kanser vakaları hızla artıyor. The Lancet’te yayınlanan kapsamlı bir analiz, 1990-2024 dönemini kapsayan araştırmaların, yeni kanser teşhislerinin ve ölüm oranlarının özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde daha yoğun olduğunu ortaya koydu.
Uzmanlar, acil önlemler alınmadığı takdirde 2050 yılına kadar dünya genelinde 30,5 milyon kişinin kanserle yüzleşeceğini ve 18,6 milyon kişinin bu hastalık nedeniyle hayatını kaybedeceğini öngörüyor. Avrupa’da ise yaşlanan nüfus ve yaşam tarzına bağlı risk faktörleri, kanser vakalarında belirgin bir artışın habercisi olarak görülüyor.
Washington Üniversitesi Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü’nden (IHME) başyazar Dr. Lisa Force, “Kanser, küresel hastalık yüküne önemli bir katkı sunmaya devam ediyor. Çalışmamız, önümüzdeki on yıllarda özellikle sınırlı kaynaklara sahip ülkelerde orantısız bir artışın yaşanacağını gösteriyor” diye belirtti.
UMUT VERİCİ GELİŞMELER DE VAR
Ancak buna rağmen, umut verici şeyler de oluyor. Uzmanlara göre, kan kanserleri (lösemi, lenfoma gibi) vakalarının hem Türkiye’de hem de dünyada görülme sıklığı artmasına rağmen, ölüm oranları düşüyor ve hastaların yaşam süreleri uzuyor.
Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz de bu görüşe katılıyor. Prof. Dr. Tekgündüz, artışın bir kısmının gerçek vaka artışına, bir kısmının ise gelişmiş tanı yöntemlerinin yaygınlaşmasına bağlı olduğunu vurguladı.
“Gen mutasyon analizleri ve moleküler testlerdeki ilerlemeler sayesinde, geçmişte ‘kansızlık’ gibi genel terimlerle tanımlanan pek çok olgu artık net bir şekilde tanı alabiliyor” diyen Tekgündüz, ABD’nin Surveillance, Epidemiology, and End Results / SEER (ABD’de kanser istatistiklerini toplayan ve izleyen ulusal bir veri kaynağı) verilerinin, hematolojik kanser insidansında son yıllarda anlamlı bir yükseliş gösterdiğini ve Türkiye’de de benzer bir tablonun gözlendiğini ifade etti.
KAN KANSERİ RİSKİNİ ARTIRAN ETKENLER NELER?
Prof. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz, kan kanserlerindeki artışın çok sayıda faktöre bağlı olduğunu belirterek, genetik yatkınlığın yanı sıra çevresel maruziyetler, yaşam süresinin uzaması ve bağışıklık sistemini baskılayan tedavilerin artışta önemli rol oynadığını söyledi.
Romatolojik ve immünolojik hastalıklar ile organ nakli sonrası kullanılan bağışıklık baskılayıcı ilaçların uzun vadede kan kanseri riskini artırabileceğine de dikkat çeken Prof. Dr. Tekgündüz, toplumun yaşlanmasının da ileri yaş grubunda görülen hematolojik malignite sayısını yükselttiğini ifade etti.
Prof. Dr. Tekgündüz, son yıllarda akım sitometri, moleküler testler ve yeni nesil dizileme (NGS) gibi ileri teknolojilerin rutin kullanıma girmesiyle, henüz belirti göstermeyen hastalarda bile erken tanı koymanın mümkün hâle geldiğini vurguladı. Bu sayede vaka sayıları artsa da erken tanı sayesinde tedavi başarısının paralel biçimde yükseldiğini sözlerine ekledi.
‘TIBBIN SON 30 YILDAKİ EN BÜYÜK BAŞARILARINDAN BİRİ’
Prof. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz, bu olumlu gelişmenin arkasında hedefe yönelik ilaçlar, hücresel tedavi yöntemleri ve kök hücre nakillerindeki teknolojik ilerlemelerin bulunduğunu belirtti.
“Vaka sayısı artsa da ölüm oranlarının azalması, tıbbın son 30 yıldaki en büyük başarılarından biridir” diyen Prof. Dr. Tekgündüz, dünya genelinde hematolojik kanserlere bağlı kaybedilen sağlıklı yaşam yıllarının yaklaşık yüzde 40 azaldığını, bunun da yalnızca daha fazla hastanın hayatta kalmasını değil, yaşam kalitesinin de yükseldiğini gösterdiğini ifade etti.
‘DETAYLI GENETİK VE MOLEKÜLER ANALİZLE ‘HERKESE AYNI TEDAVİ’ DÖNEMİ BİTTİ’
Prof. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz, kan kanserlerinin sitogenetik ve moleküler açıdan son derece değişken olduğunu vurgulayarak, “Her hastanın kanser hücresi, o kişiye özgü moleküler bir ‘parmak izi’ taşır. Bu benzersizlik, her hastanın farklı tedaviye yanıt verme potansiyelini beraberinde getiriyor. Artık tanı anında yapılan detaylı genetik ve moleküler analizler sayesinde ‘herkese aynı tedavi’ dönemi kapanmıştır” dedi.
Uzmanlar bu yaklaşımı “bireyselleştirilmiş” ya da moda dünyasından ödünç alınan ifadeyle “Haute couture tedavi” olarak tanımlıyor. Tekgündüz, tıpkı bir terzinin kişinin ölçülerine göre özel bir elbise dikmesi gibi, her hasta için moleküler özelliklerine en uygun tedavi planı oluşturulduğunu belirtti.
Prof. Dr. Tekgündüz, bu kişiye özel tedavi anlayışının özellikle Kronik Miyeloid Lösemi (KML), Kronik Lenfositik Lösemi (KLL), Akut Promiyelositik Lösemi (APL) ve Philadelphia pozitif ALL (Ph+ ALL) gibi alt gruplarda sağ kalımı geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde artırdığını, artık birçok kan kanserinin ölümcül olmaktan çıkıp kronik ve yönetilebilir hale geldiğini söyledi. Ayrıca Tekgündüz, “Türkiye’de Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) bu ileri tedavilerin büyük bölümünü geri ödeme kapsamına alması da bu başarıda önemli bir katkı sağlıyor” dedi.
HASTALIĞIN TEDAVİSİNDEN KULLANILAN AKILLI İLAÇ İLE CANLI İLAÇ ARASINDAKİ FARKLAR NELER?
Prof. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz, kan kanseri tedavisinde son yıllarda öne çıkan ‘akıllı ilaç’ ve ‘canlı ilaç’ kavramlarını açıkladı. Prof. Dr. Tekgündüz, bu yenilikçi tedavilerin birçok kan kanseri türünü artık kronik, yönetilebilir hastalık hâline getirdiğini söyledi.
“Akıllı ilaçlar, kanser hücrelerindeki spesifik genetik değişiklikleri hedefleyen ve sağlıklı hücrelere minimum zarar veren tedavilerdir” diyen Prof. Dr. Tekgündüz, bu ilaçları adeta kanser hücrelerine yönelmiş “güdümlü füzelere” benzetti. Prof. Dr. Tekgündüz, yeni nesil biklonal antikorların ise bağışıklık hücreleriyle kanser hücrelerini birbirine bağlayarak, vücudun kendi savunma mekanizmasıyla tümör hücrelerinin yok edilmesini sağladığını aktardı.
“Canlı ilaçlar, yani CAR-T hücre tedavileri ise hastanın T-lenfositlerinin genetik olarak değiştirilmesi prensibine dayanıyor” diyen Prof. Dr. Tekgündüz, bu hücrelerin laboratuvar ortamında kanser hücrelerini tanıyacak şekilde programlandığını ve çoğaltıldıktan sonra hastaya geri verildiğini belirtti. Böylece hastanın kendi bağışıklık sistemi kanserle aktif olarak savaşabiliyor.
Prof. Dr. Tekgündüz, bu yenilikçi tedaviler sayesinde özellikle B hücreli akut lenfoblastik lösemi, B hücreli lenfomalar ve multipl miyelom gibi hastalıklarda büyük başarılar elde edildiğini söyledi. Örnek olarak, Kronik Miyeloid Lösemi (KML) hastalarında tirozin kinaz inhibitörleri (TKI) kullanımıyla 10 yıllık sağ kalım oranının yüzde 90’a ulaştığını aktardı.
167 İLACIN BÜYÜK BİR KISMI KAN KANSERİ TEDAVİSİNDE KULLANILIYOR
Prof. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz, son yıllarda onaylanan 167 ilacın önemli bir kısmının hematolojik kanserlerin tedavisinde kullanıldığını da açıkladı. Prof. Dr. Tekgündüz, bu ilaçların büyük bölümünün hedefe yönelik tedaviler ve immünoterapiler olduğunu söyledi.
“Bu ilaçlar, dirençli olgularda bile kanser hücrelerinin çoğalmasını durdurmak, apoptozu (programlı hücre ölümü) tetiklemek ve bağışıklık sisteminin kanser hücrelerine karşı etkinliğini artırmak suretiyle hastalık seyrini değiştiriyor” diyen Prof. Dr. Tekgündüz, günümüzde “lösemi” veya “lenfoma” gibi hastalıkların artık tek bir tablo olmadığını, her birinin genetik olarak farklı alt tiplerin oluşturduğu geniş bir yelpaze olarak görüldüğünü vurguladı.
BU AKILLI İLAÇLARA ERİŞİM BİRAZ ZOR VE MALİYETLİ, BU KONUDA KOLAYLIKLAR SAĞLANABİLİR Mİ?
“Akıllı ilaçlara erişim tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yüksek maliyetler nedeniyle sınırlı” diyen Prof. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz, şu bilgilerin altını çizdi:
-- Bu sorunun çözümü için biyobenzer ve jenerik ilaçların yerli üretiminin teşvik edilmesi, klinik araştırmalara katılımın artırılması ve yeni ilaçların geri ödeme süreçlerinin hızlandırılması gerekiyor. Türkiye, sosyal güvenlik sistemi sayesinde birçok ülkeye kıyasla daha geniş bir tedavi erişim ağına sahip. Ancak milyonlarca vatandaşın sağlık hizmetinden yararlandığı bu sistemin sürdürülebilirliği açısından, maliyet-etkinlik analizi büyük önem taşıyor.
-- Bir ilacın geri ödeme kapsamına alınmasında temel kriter, hastaya kazandırdığı 1 yıllık kaliteli yaşam süresinin maliyetidir. Bu değer genellikle yıllık 30-40 bin dolar civarında. Uzun vadede, kısa süreli ancak kalıcı yanıt sağlayan tedavilerin daha maliyet-etkin olduğu görülüyor. Sağlık otoritelerinin geri ödeme kararlarında bu dengeyi gözetmesi hem hastalar hem de sağlık sistemi açısından büyük önem taşıyor.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:62
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 24 Kasım 2025 09:15 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















