İslâm dünyasının entelektüel uyanışı mümkün mü? Düşünce Günlüğü Haberleri
Ankara24.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Yunus Emre Tozal - Yazar
Merhametin susturulduğu, geçiştirildiği bir çağda yaşıyoruz. Nurettin Topçu’nun “isyan ahlakı” tam da böyle bir çağın içinde doğmuştu; o, insanın öfkesini tahribe değil, erdemli direnişe dönüştürme çağrısıydı. Topçu’ya göre gerçek isyan, zulme karşı çıkarken aynı zamanda vicdanın emrine girmektir; çünkü insan, varoluşunu ancak ahlaki bir başkaldırıyla onarabilir. Bugün çevremizde olup bitenlere dair yaşanılan sessizlik, tam da bu isyan ahlakının yitimiyle yankılanıyor. Oysa vicdan sustuğunda, isyan da anlamını kaybeder. Hannah Arendt, kötülüğün en sıradan biçiminin düşünmeyi bırakmak olduğunu söylemişti. Düşüncenin geri çekilişi, vicdanın susması, insanın kendi aklından feragat etmesidir. Artık savaş yalnız topraklar arasında değil, zihnin içinde sürmektedir. Camus’nün “başkaldırı ahlakı”nı hatırlamak gerekir; çünkü anlamı kaybetmiş bir dünyada başkaldırmak, insanın kendini yeniden insan kılma çabasıdır.
İbrahim Kalın’ın yakın zamanlarda İnsan Yayınları’ndan çıkan İslâm, Aydınlanma ve Gelecek adlı eseri, yaşanılan korkunç sessizliğin ortasında yankılanan bir çağrı gibi adeta, zira Kalın, İslâm dünyasının içinde yaşadığı krizde ne yapmamız ve nasıl yapmamız gerektiğine dair bir reçete öneriyor. Kalın’ın peşinden gittiği o büyük soru: İslâm dünyası kendini yeniden nasıl düşünebilir?
Bu soru, geçmişin ihtişamına duyulan klasik bir nostaljik özlemden ziyade bir çağrıdır; zira Kalın’a göre İslâm dünyasının yeniden dirilişi, ne geçmişe kaçmakla ne de Batı’yı taklit etmekle mümkündür; eğer bir diriliş olacaksa ancak insanın aklını, kalbini ve kelimelerini yeniden bir araya getirebilmesiyle, yani düşünmeyi ahlaki bir eylem olarak yeniden inşa etmesiyle başlayacaktır.
KENDİNİ UNUTAN MEDENİYET
Modern çağda İslâm dünyasının trajedisi, aklı kaybetmekle değil, onu bağlamından koparmakla başladı. Aydınlanma düşüncesi, aklı Tanrı’dan ve ahlaktan bağımsızlaştırdı; İslâm dünyası ise bu kopuşu ya taklit etti ya da reddetti fakat anlamını çözümleyemedi. Dolayısıyla Müslüman toplumlar ne modern dünyaya uyum sağlayabildiler ne de kendi entelektüel miraslarını çağın diliyle yeniden üretebildiler. Bir yanda modernliğin hızına yetişmeye çalışan yüzeysel bir uyum çabası, diğer yanda geçmişin ihtişamına sığınan edilgen bir nostalji hâkim oldu. Böylece İslâm dünyası, ne yeniyi kurabildi ne de eskinin ruhunu koruyabildi. Kalın’ın sorduğu “Akıl ama hangi akıl?” sorusu tam da bu noktada bir köprü görevi görüyor; çünkü bu soru, aklın sadece bilgi üretme aracı olmasından ziyade varlığı ve hakikati anlamlandırma biçimi olduğunu yeniden hatırlatarak, modern dünyanın da İslâm geleneğinin de unuttuğu ortak zemini, yani hikmeti yeniden kurma imkânı sunuyor.
İbrahim Kalın, hikmetin yeniden kurulabileceği zeminde meselenin aklın varlığında değil, yönünde yattığını vurgular. Modern akıl, doğayı kontrol etmeye ve toplumu yönetmeye odaklanırken; İslâm geleneğinde akıl, anlamın kapısını aralayan bir emanettir. Bu fark unutulduğunda, bilim yalnızca teknik bir güce, din ise amelleriyle sınırlı duygusal bir sığınağa dönüşür; düşünme de siyasetin hizmetinde araçsallaşır. Böyle bir dünyada ne kurucu bir bilinç ne de özgürleştirici bir düşünce kalır, geriye sadece entelektüel bir yorgunluk ve yönünü kaybetmiş bir zihin kalır.
AYDINLANMAYI AŞMAK
Kalın, Aydınlanma’yı toptan reddetmez. Onun insanı merkeze alan özgürleştirici yönünü önemser; fakat Tanrı’yı tamamen dışlayan iddiasına itiraz eder. Çünkü insanı aşkın bir hakikatle ilişkisiz kıldığınızda, özgürlük bile yönsüzleşir. Modern bilimin krizi, metafiziğin yokluğu değil, yanlış bir metafiziğe dayanmasıdır. Çünkü kutsalı reddeden akıl, kaçınılmaz olarak başka kutsallar üretir: ilerleme miti, ekonomik büyüme ideolojisi, teknolojiye tapınma… Tam da bu sebeple Kalın, scientia sacra yani “kutsal bilgi” kavramını hatırlatıyor bize. Bilginin kutsallığı, anlamla bağını korumasından doğar. İslâm düşüncesinin yeniden hatırlaması gereken şey tam da budur: bilgi, yalnızca üretmek için değil, varlığı anlamlandırmak içindir.
Kalın’ın “akıl–kalp birlikteliği” çağrısı da bu noktada hayâtîdir. Düşünmek yalnızca hesaplamak değil; bilakis, varlığı anlamaya ve hakikati sezebilmeye yönelmiş bir iç muhasebedir. Aynı şekilde hissetmek de yalnızca duygulanmak değildir; kalbin, aklın bulduğu hakikate tanıklık etmesidir. Gerçek bilgelik, aklın soğukkanlılığını kalbin sıcaklığıyla birleştirebilmektir. Modern insanın trajedisi ise, bu birlikteliği kaybederek düşüncesini duygusuz, duygusunu da yönsüz bırakmış olmasıdır.
ENTELEKTÜEL ATEŞKES
Bugün İslâm dünyasında en büyük kriz siyasî değil, düşünseldir. Toplumlar gürültülü, ekranlar kalabalık, üniversiteler seremonilerle dolu, vakıflar ve sivil toplum kuruluşları faaliyetlerle meşgul, ama fikir yok; ne derin bir sorgulama ne de sahici bir yön duygusu kaldı. Sanki bir tür entelektüel ateşkes hâlindeyiz: kimse kimseyle gerçekten tartışmıyor, yalnızca kendi yankısını dinliyor. Kalın’ın şu sözü bu durumu şöyle özetliyor:
“Kesin olan bir şey varsa o da şu: Kelime ve kavramlarımızı yerli yerine oturtmadığımız zaman ne kendimize ne de başkalarına karşı adil olabiliriz. Zira adalet kelimesinin kökünde ‘her şeyi yerli yerine koymak’ vardır. Bu, herkesin ve her şeyin hakkını teslim etmek anlamına gelir.” (ss: 63)
Bugün “adalet”, “özgürlük”, “medeniyet”, “ahlak”, “bilim” gibi kavramların içi boşaldıysa, bu sadece Batı’nın baskısından değil, bizim kendi kelimelerimizi kaybetmemizden de kaynaklanıyor. Bu noktada şunu söylemeden geçemeyeceğim: İslâm dünyasının yeniden dirilişi; Batı’yla rekabet etmekten değil, onu tamamen taklit ederek kendi özünü yitirmekten de değil; kendi sesiyle, kendi birikimiyle, kendi vicdanıyla konuşmaya yeniden başlamaktan geçiyor.
DİRİLİŞİN YOLU: CESARET VE HİKMET
Gerçek uyanış, nostaljiyle değil cesaretle olur. Nurettin Topçu’nun “isyan ahlakı” tam da bu noktada hatırlanmalıdır: yıkıcı değil, inşa edici bir başkaldırıdır; vicdanı susturulmuş çağlara karşı, hikmetin sesiyle direnme iradesidir. Kalın’ın çağrısı da benzer bir yön taşır: modern bilimin teknik başarısını reddetmeden, onu yeniden ahlaki bir zemine yerleştirmek; aklı kalple, bilgiyi adaletle, ilerlemeyi anlamla buluşturmak. Bu bağlamda hermenötik geleneğin öncü isimlerinden biri olan Paul Ricoeur, Time and Narrative adlı eserinde, insanın acı ve kırılma deneyimlerini anlatı yoluyla dönüştürdüğünü söyler çünkü ona göre “anlatı, acıyı anlama dönüştürür.” Kalın’ın perspekrifine göre gerçek cesaret, acıyı inkâr etmekte değil, onu dönüştürerek hikmete çevirmektedir. İslâm dünyasının da yeniden uyanışı, acıdan kaçmakla değil, o acının içinden yeni bir anlam dili kurmakla mümkün olacaktır. İslâm dünyası, öfke üzerinden değil, hikmet üzerinden yeniden konuşmayı öğrenmelidir. Düşünce, bir ideoloji değil, bir ibadettir. Bilgi, bir araç değil, bir emanettir. Ve insan, bu emaneti taşıyabildiği ölçüde anlamlıdır.
Geldiğimiz noktada bu düşünsel direnişin bir adım ötesi, bilgiyi yeniden kutsalla buluşturmaktır. Ünlü mutasavvıf ve filozof Seyyed Hossein Nasr’ın yıllar önce söylediği gibi, modern dünyanın en büyük kaybı Tanrı’yı değil, kutsalın bilginin içinden çekilmesini görmezden gelmesidir. Bilgi, insanın varlığı kavrayış biçimi olmaktan çıkıp sadece nesneleri kontrol etmenin aracı hâline geldiğinde, dünya da anlamını kaybeder. Nasr’a göre gerçek bilgelik, yalnızca “neyi bildiğimizi” değil, “niçin bildiğimizi” de hatırlamaktan geçer. Bugün Müslüman dünyanın uyanışı, teknolojiyle Batı’yı yakalamaktan çok, bilginin kaynağını yeniden hatırlamakla mümkün olabilir. Çünkü Tanrı’yı bilginin merkezinden çıkaran her düşünce, eninde sonunda insanı da oradan kovar. Kalın’ın da altını çizdiği gibi, bilgiyi yeniden kutsalla buluşturmak, sadece metafizik bir iddia değil, insana yeniden merkez kazandırma çabasıdır.
İslâm medeniyeti, varlığı parçalayan değil, anlamı birleştiren bir bakışın adıdır; eğer yeniden doğacaksa, Sezai Karakoç’un “diriliş” çağrısında olduğu gibi, bu doğuş da önce ruhlarda başlayacaktır. Çünkü medeniyet, binalarla ya da kurumlarla değil, insanın içindeki anlam duygusuyla yaşar, gelişir ve inşa etmeye başlar. Diriliş, hakikatin yeniden hatırlanmasına dayanmalıdır. Karakoç’un dediği gibi, “Ruhun dirilişi olmadan şehirlerin dirilişi mümkün değildir.” İbrahim Kalın’ın teklifiyle, bugün İslâm dünyasının en büyük ihtiyacı da budur: kendi kelimelerini, kendi vicdanını ve kendi ruhunu yeniden diriltmek.
UYANIŞ BİR HATIRLAMADIR
İslâm dünyasının entelektüel uyanışı, sıfırdan başlamayı değil, hatırlamayı gerektirir. Hatırlamak; geçmişi romantize etmek değil, kendi derinliğini yeniden keşfetmektir. İbrahim Kalın’ın İslâm, Aydınlanma ve Gelecek kitabı da bu anlamda aynı Nurettin Topçu gibi bir “uyanış ahlakı” öneriyor bize: Ne Batı’nın aynasında ne de kendi gölgesinde; hakikatin ışığında yeniden düşünmek. Belki de asıl uyanış, dünyayı değil, kendimizi yeniden okumaktan geçecektir. Kalın, kitabın sonunda bu çağrıyı somut sorularla temellendiriyor ve Müslüman toplumları düşünsel bir eyleme
davet ediyor:
“İslâm dünyası için temel soru şudur: Dört asırdır tam anlamıyla bilim yapmayan ve iki asırdır Batı’dan bilim ve teknoloji transfer etmeye çalışan –ama bunu da hakkıyla başaramayan– İslâm dünyası, kendi ‘paradigma’sını esas alan, inanç ve değerleriyle uyum içinde olan ve aynı zamanda toplumların pratik ihtiyaçlarını karşılayan bilimsel bir geleneği yeniden inşa edebilir mi? Bunun için hangi kaynaklardan beslenmesi gerekir? Bu zihinsel sıçramayı yapabilecek imkâna şu anda sahip midir? Bu sorulara kısa ve kolay cevaplar bulmak yerine gelin hep beraber sorunun önemi, mahiyeti ve kapsamı hakkında derinlemesine düşünmeye başlayalım.” (ss: 212).
Bu sorulara verilecek her samimi cevap, sadece İslâm dünyasının değil, insanlığın da yeniden düşünme iradesini sınayacaktır.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:64
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 15 Aralık 2025 08:45 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















