İşgalcinin sessiz ilhakı: Batı Şeria
Trthaber sayfasından alınan verilere göre, Ankara24.com bilgi veriyor.
Barbar İsrail, Gazze’de yürüttüğü soykırımı dünyanın gözü önünde sürdürürken şimdi de Batı Şeria’ya yöneldi. Tel Aviv yönetimi, bölgede yeni yerleşim alanları kurmak, askeri kontrolü genişletmek ve Filistin yönetimini tamamen etkisiz hale getirmek için ilhak sürecini hızlandırdı.
Bu adım, yalnızca Gazze’deki ateşkesi değil, bölgedeki tüm dengeleri doğrudan tehdit ediyor. İsrail artık yalnızca işgalci güçleriyle değil; hukuk, idare ve demografi üzerinden toprak gasp eden bir sistem haline geldi.
[[İsrail, 2023 yılından bu yana rekor sayıda işgalci yerleşim biriminin kurulmasına onay verdi. Fotoğraf: AA]
Batı Şeria’da ilhakın yeniden gündeme gelmesi tesadüf değil. Gazze’de yaşanan yıkımın ardından İsrail iç siyasetinde “güvenlik” bahanesi yeniden güç kazandı. Netanyahu hükümeti, iç baskıları yatıştırmak için aşırı sağın taleplerini merkeze taşıdı. 2022’de kurulan koalisyon, İsrail tarihinin en radikal bileşimini oluşturdu. Hem Maliye hem Savunma Bakanlığı’nda görev yapan yerleşimci lider Bezalel Smotrich, “Büyük İsrail” hedefini açıkça dillendiren isimlerden biri. Onunla aynı çizgideki Itamar Ben-Gvir gibi aşırı sağcı figürler, Batı Şeria’nın “İsrail’in kalbi” olduğunu söyleyerek yeni yerleşim dalgalarını teşvik ediyor.
İsrail Meclisi geçtiğimiz hafta, Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşim birimlerinin İsrail’e ilhak edilmesini öngören yasa tasarısını ön oylamada kabul etti. Tasarının yasalaşması halinde yüzlerce yerleşim doğrudan İsrail yasalarına tabi olacak ve işgal “hukuki” bir statü kazanacak.
Netanyahu hükümeti bu adımı “güvenlik tedbiri” olarak sunsa da, gerçekte amaç Batı Şeria’yı kalıcı biçimde İsrail’in parçası haline getirmek.
Uluslararası Adalet Divanı, 2024’te yayımladığı danışma görüşünde İsrail’in “askeri işgal sınırlarını aşarak sivil egemenlik tesis ettiğini” belirledi. Ancak Tel Aviv yönetimi geri adım atmadı; aksine askeri yönetimin yetkilerini sivil bakanlıklara devrederek Batı Şeria’da “sivilleştirilmiş işgal” modeline geçti. Eğitim, altyapı, ruhsatlandırma, enerji ve su idaresi artık doğrudan İsrail kurumlarının kontrolünde. Uluslararası Kriz Grubu’nun “İsimsiz Egemenlik” raporunda anlatıldığı gibi, bu durum “adı konmamış bir ilhak” anlamına geliyor.
İsrail sahada hem yasal hem demografik mühendislik yürütüyor. Nablus, Cenin ve Tulkerem çevresinde yeni yerleşim izinleri verildi; güvenlik duvarı hattı genişletildi; tarım arazileri “güvenlik alanı” ilan edilerek Filistinliler topraklarından sürüldü. İsrailli yerleşimci vakıflar, çoban köylerini hedef alarak “otlatma karakolu” adı altında küçük yerleşimler kuruyor.
Bu yapı birkaç çadırla başlıyor, ardından elektrik ve yol bağlantısı alarak kalıcı hale geliyor; hükümet daha sonra bu noktaları resmileştiriyor. Hukukun ve sahadaki zorun birleşimiyle Filistin haritası her gün biraz daha daralıyor.
[Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşimlerin ilhakını öngören tasarı İsrail Meclisinde ön oylamada kabul edildi. Fotoğraf: AA]
İsrail’in bu hamlesinin arkasında hem iç politika hem dış strateji yatıyor.
Gazze’deki savaşın ardından Netanyahu üzerindeki baskı büyüdü; kamuoyu “zaferin tamamlanması” için Batı Şeria’nın da kontrol altına alınmasını istiyor. Bu beklenti, aşırı sağın siyasi ajandasını meşrulaştırmak için kullanılıyor. Smotrich, “Batı Şeria’da egemenliği tamamlamazsak, Gazze’deki mücadele yarım kalır” diyerek ilhak çağrısı yaptı.
İsrail Meclisi’nde kabul edilen tasarı, aşırı sağcı partilerin yıllardır beklediği fırsat.
“Güvenlik” gerekçesiyle sunulan yasa, Filistin Otoritesi’nin yetkilerini fiilen ortadan kaldırıyor ve yerleşim birimlerini doğrudan İsrail’in idari sınırına dahil ediyor. Bu süreç, Batı Şeria’da askeri işgalin ötesine geçerek kalıcı bir egemenlik inşasına dönüşmüş durumda.
Bu adımın önemi ne?Batı Şeria’daki fiili ilhak artık yalnızca Filistinliler için değil, uluslararası hukuk düzeni için de bir kırılma noktası. İsrail resmî olarak “ilhak ettim” demese de, sahada iki hukuk sistemi fiilen birleşmiş durumda: yerleşimciler İsrail yasalarına, Filistinliler askeri emirnamelere tabi. Bu yapı açık biçimde apartheid rejimi tanımına giriyor.
BM verilerine göre 2024 sonundan bu yana 600’den fazla Filistinli aile yerleşimci saldırıları veya “güvenlik” gerekçeleriyle evlerini terk etmek zorunda kaldı. Aynı dönemde İsrail hükümeti 20 binden fazla yeni konutun inşası için onay verdi. Bu gelişmeler iki devletli çözümün fiilen sona erdiğini gösteriyor.
İsrail’in “sivil idare” adı altında yürüttüğü uygulamalar Filistinlilerin yaşam alanlarını daraltırken, uluslararası toplumun tepkisizliği bu süreci hızlandırıyor. Gazze’deki yıkımın ardından dünyanın dikkati orada kalırken, Batı Şeria sessizce yeniden haritalanıyor. İsrail artık toprak kazanmak için savaşmaya bile ihtiyaç duymuyor; masa başında imzalanan yönetmeliklerle bir halkın geleceğini siliyor.
[İsrail, işgalci çoban karakollarını da Filistinlileri zorunlu göçe zorlayan sessiz ama kalıcı bir işgal stratejisine dönüştürmüş durumda. Fotoğraf: AA]
Uluslararası hukuk oldukça açık. Batı Şeria, uluslararası hukuka göre işgal edilmiş bölge. İşgalci İsrail’in bu bölgedeki varlığı sona ermesi gerekirken 1967’den bu yana ihlallerle sürüyor.
Uluslararası Adalet Divanı, hem Yahudi yerleşimlerini hem Kudüs’ün yasadışı ilhakını hukuka aykırı sayıyor. Son görüşünde de, bu işgal nedeniyle İsrail’le her düzeyde işbirliğinden kaçınılması gerektiğini belirtti.
Adalet Divanı nezdinde uluslararası toplum da fiili ilhakın sahada sürdüğünü ve bunun uluslararası anlaşmalara açıkça aykırı olduğunu vurguluyor.
Ayrıca işgalci güç vatandaşlarını işgal ettiği topraklara taşıyamaz. İsrail Yüksek Mahkemesi dahi 2005’te bu ilkenin geçerli olduğunu kabul etmişti. Bugün gelinen noktada İsrail, hem kendi iç hukukunu hem de uluslararası düzeni sistematik biçimde ihlal ediyor.
Uluslararası toplum nerede?Batı Şeria’daki fiili ilhaka rağmen uluslararası toplum hala beklemede.
Lahey kararına rağmen İsrail’e yönelik hiçbir yaptırım uygulanmadı; açıklamalar “endişe” kelimesini aşamadı. ABD, “ilhaka izin vermeyeceğiz” dese de askeri ve ekonomik desteğini sürdürdü. Bu da soykırımcı İsrail’e fiilen yeşil ışık yaktı. Kriz Grubu raporu bu tabloyu şöyle özetliyor:
“Dünya, fiili ilhaka sessiz kalarak onu meşrulaştırıyor.”
Washington’un İsrail üzerindeki baskısı diplomatik bir dilden öteye geçmiyor. Avrupa Birliği ülkeleri arasında da ortak bir tutum yok; Fransa yaptırım isterken Almanya sessiz kalıyor. Kimi Arap ülkeleri ise normalleşme anlaşmalarını sürdürerek Tel Aviv’e politik nefes alanı sağlıyor.
Bu sessizlik, Batı Şeria’da yürütülen sivil işgalin en güçlü dayanağı haline geldi.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:88
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 28 Ekim 2025 23:41 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















