İmamoğlu davası Türkiye için bir fırsat
Ankara24.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Dünyanın birçok ülkesinde mahkemeler artık birer televizyon stüdyosu gibi çalışıyor. ABD’de ceza davaları canlı yayınlanıyor, İngiltere Yüksek Mahkemesi’nin duruşmalarını evde çay içerken izleyebiliyorsunuz. Brezilya’da ise yargıçlar birbirleriyle tartışırken bile kameralar açık. Öyle ki, dünyada Brezilya'daki kadar şeffaf başka bir anayasa mahkemesi yok.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, AİHM, Kanada Yüksek Mahkemesi hepsi canlı yayınlanıyor.
Hepsinin ortak noktası şu; Halk adına karar veren yargı, halka görünerek karar veriyor.
Peki Türkiye’de?
En çok merak edilen, en çok konuşulan, sonucu milyonlarca insanı doğrudan etkileyecek İmamoğlu davası halka kapalı.
Kamerasız.
Kayıtsız.
Karanlıkta.
Sanki yargılamayı değil, bir sır odasını koruyorlar.
Eğer bir davada en küçük bir siyasi etki ihtimali varsa, toplum bu davayı “duymak” değil, “görmek” ister. Çünkü adalet, kamuya açık bir davranıştır.
İmamoğlu davası işte tam da böyle bir dava.
Halk tarafından seçilmiş bir belediye başkanının siyasi geleceği tartışılıyor.
Bu dava, Türkiye’nin seçim pratiğine dair bir iddianın göbeğinde duruyor.
Dünyanın her yerinde böyle bir dava olsa kameralar ilk önce oraya koşar.
Bizde ise kameraya koşanlar, duruşmanın kapısından geri çevriliyor.
Ne kadar ilginç değil mi?
Dünyada adalet için kamera bir tehdit değil, güvence sayılırken, biz kamerayı mahkeme salonuna “yasak silah” muamelesi yapıyoruz.
Soruyu herkes biliyor ama kimse yüksek sesle sormuyor.
Neden canlı yayınlanmıyor?
Eğer süreç hukukiyse, eğer karar bağımsızca verilecekse, eğer mahkeme siyasi baskı altında değilse, eğer hâkimler ve savcılar sadece dosyaya bakıyorsa…
Bir kameradan niye çekinilsin?
Kameradan rahatsız olan adalet değildir.
Rahatsız olan, adaletin ışığa çıkmasıdır.
Görünmeyen yargılamalar, adil yargılama şüphesini büyütür. Görünen yargılama ise daha karar verilmeden toplumsal meşruiyet üretir.
Brezilya bunu çözeli yıllar oldu, İngiltere “şeffaflık” diye bunu gelenek haline getirdi, ABD zaten TV’siz dava tanımıyor.
Biz ise hala duruşma salonunun kapısında karanlığın ipini tutuyoruz.
Hakimin, savcının, avukatların ne söylediği, itirazların nasıl karşılandığı, delillerin nasıl tartışıldığı; bunların tümü topluma ait bilgiler.
Çünkü mahkeme milletten aldığı yetkiyle karar veriyor.
Ama Türkiye’de en çok halkı ilgilendiren dava, halka kapalı yapılıyor.
Bu, sadece bir usul tartışması değil.
Bu, bir demokrasinin kendine sorduğu temel sorudur:
“Ben halktan mı, karanlıktan mı yana duruyorum?”
Bugün İmamoğlu davası, içerdiği siyasi sonuç kadar, bir ülkenin yargı sisteminin kendini halka ne kadar gösterebildiğiyle ilgili bir turnusol kâğıdı.
Ve o kâğıt şu an pek parlak bir renk vermiyor.
Görünmeyen adalet, kabul edilmeyen karardır.
Bunu düzeltmenin yolu da çok basit.
Bir kamera.
Dünya açmışken ışıklarını, Türkiye hâlâ karanlıkta duruşma yapıyorsa, o karanlık bir gün mutlaka büyür ve adaletin üzerine düşer.
İmamoğlu davası hala bir fırsattır.
Türkiye, yargının üzerine sinen gölgeyi, güvensizlik ortamını kaldırmak istiyorsa, buyursun ışığı açsın.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:59
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 03 Aralık 2025 15:51 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















