Hukuk kalmadı, “strateji” verelim Agos
Ankara24.com, Agos kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
TRT’den yayınlanır mı yayınlanmaz mı bilinmez ancak iktidarın en güçlü rakibi İmamoğlu’na yönelik organize ettiği –siyasi hayata darbe niteliği taşıyan- yargı sürecini seçim yılı olan 2028’e kadar taşımak istediği ve böylece hem İmamoğlu’nun hem CHP’yi olabildiğince yıpratmak istediği anlaşılıyor. Gezi direnişi tutuklularından Tayfun Kahraman hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararını ise, yerel mahkeme, uygulamama yoluna gitti. Aynı Can Atalay vakasında olduğu gibi.
Geçen hafta MHP lideri Bahçeli’nin “Tahliye edilmesi hayırlı olur” sözlerinden de yola çıkarak zaten yıllardır haksız yere hapiste tutulan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğüne kavuşup kavuşmayacağını tartışıyorduk. Hatta DEM Parti çevreleri Demirtaş’ın tahliyesinin “saatler” içinde bile mümkün olacağını söylüyordu. Zira AİHM kararı artık kesinleşebileceği kadar kesinleşmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu ülke yargı ülkesidir. Yargı bu konuda ne derse ona uyarız” demişti.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un açıklaması da sanki tahliyenin habercisi gibiydi: “Bu karar (AİHM’in Türkiye’nin itirazını reddetmesi) mahkemeye ulaştığında mahkeme değerlendirmesini yapacak. Demirtaş şu anda hükümözlü. Mahkeme bütün boyutlarıyla kararı inceleyecek. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi terör propagandasından 4 yıl 8 ay ceza vermişti. 31 Ekim 2019'a kadar bu cezası infaz edildi. Kobani'den 20 Eylül 2019'da tutuklama verilmişti. Tamamen yargı süreçleriyle ilgili bir konu.”
Ancak hükümet politikaları üzerinde ne ölçüde etkili olduğun bir türlü kestiremediğimiz Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, aynı günlerde uluslararası mahkeme kararlarına ilişkin “Asıl olan ulusal yetkilerdir, uluslararası düzenlemeler ve kararlar talidir” deyiverdi. Hal böyle olunca hapse atılması nasıl bir siyasi kararsa, tahliye edilmesinin de siyasi bir karar olacağını bildiğimiz Demirtaş’ın durumu belirsizlik labirentine girdi.
Biz bunları tartışırken bir baktık ki Gezi direnişi tutuklularından Tayfun Kahraman hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararını, yerel mahkeme, uygulamama yoluna gitti. Aynı Can Atalay vakasında olduğu gibi.
Anayasa Mahkemesi, Tayfun Kahraman’ın ‘adil yargılanma hakkı’nın ihlal edildiğine dair gerekçeli kararını açıkladı ve “Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkı”ndan kaynaklanan güvencelere uyulmadığına hükmetti. AYM kararının bir örneği yeniden yargılama için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti ise infazın durdurulması, Kahraman’ın tahliye edilmesi ve yeniden yargılama yapılması yönündeki taleplerin reddine karar verdi. Mahkeme "AYM'nin görevi, Yargıtay ve ilk derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir" dedi.
Yani Anayasa Mahkemesi hukuk sistemimizde bir kez daha “devreden” çıkarıldı. Bu doğal olarak Anayasa’nın da devreden çıkarıldığı anlamına geliyor.
Öte yandan aynı günlerde Anayasa Mahkemesi kendi kendine de tuhaf bir karar verdi. Anayasa Mahkemesi (AYM), CHP'nin TBMM Genel Kurulu'nda beş ismin Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyeliğine seçilmesine ilişkin yaptığı iptal başvurusunu “görevsizlik” gerekçesiyle reddetti. Karar az önce saydığım gelişmelerin gölgesinde kaldı.
bianet’e konuşan ceza hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer, 'Meclis Kararı' olarak nitelendirilen işlemlerin denetim dışı kaldığına dikkat çekerek şöyle dedi:
"Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı bir ortamda; AYM denetim yetkisini sınırlandıran bir karar verdi. TBMM'deki çoğunluk tarafından 'Meclis Kararı' olarak nitelendirilen işlemler denetim dışı kaldı."
CHP Grup Başkanvekili Murat Emir de "Kararla TBMM çoğunluğuna tehlikeli bir alan açıldı. Artık iktidar, istediği bazı kritik düzenlemeleri 'parlamento kararı' kılıfına sokarak yargı denetiminden kaçırabilir” açıklamasını yaptı.
İşte böylesi bir ortamda sekiz aydır hapiste tutulan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında hazırlanan iddianame hiç örneğini görmediğimiz bir şekilde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in, gazetecilerle yaptığı basın toplantısında açıklandı.
Henüz mahkemeyi bile ulaşmamış, mahkemenin kabul edip etmeyeceği bilinmeyen biri iddianamenin Başsavcılık tarafından basın toplantısıyla açıklanması hukukçulara göre ceza muhakemesi usullerine aykırı.
Ancak zaten konu CHP olunca usullerin ve hukukun dışına çıkıldığına 19 Mart’tan bu yana sık sık tanık oluyoruz. 3.900 sayfaya yaklaşan iddianameyle İmamoğlu için 828 yıldan 2 bin 352 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
TRT’den yayınlanır mı yayınlanmaz mı bilinmez ancak iktidarın en güçlü rakibi İmamoğlu’na yönelik organize ettiği –siyasi hayata darbe niteliği taşıyan- yargı sürecini seçim yılı olan 2028’e kadar taşımak istediği ve böylece hem İmamoğlu’nun hem CHP’yi olabildiğince yıpratmak istediği anlaşılıyor.
Velhasıl yıllardır büyük darbe alan hukuk ve Anayasa artık kalmadı, şimdi sadece iktidarın ülkedeki son demokrasi kırıntılarını da ezen “stratejileri” var.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:16
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 12 Kasım 2025 21:09 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















