Güvenli okul: Gözden kaybolmadan önce çocuklarımızın farkına varmak
Halktv sayfasından alınan verilere göre, Ankara24.com bilgi veriyor.
Okullarda artan riskler, madde bağımlılığı ve çocuk güvenliği yeniden gündemde.
Osman Öztürk, yıllarını sahada geçirmiş bir güvenlik uzmanı olarak “Güvenli okul” kavramını anlatıyor: “Madde yakalanmadan önce çocuk kaybolur. Çözüm, çocuğu erken fark etmekte.”
Emekli Emniyet Müdürü, Güvenlik Uzmanı, Yazar ve Şair Osman ÖZTÜRK ile “Güvenli okul” kavramını konuştuk.

Soru: Sayın Öztürk, son dönemde sıkça duyduğumuz “güvenli okul” kavramı tam olarak ne anlama geliyor?
Güvenli okul, sadece kameralarla ya da yüksek duvarlarla sağlanan bir sistem değildir. Bu kavram, öğrencinin okula geldiğinde kendini huzurlu, anlaşılmış ve güvende hissettiği bir ekosistemi ifade eder.
Güvenlik okul bahçesinde başlar ama orada bitmez; evin içinde, mahallenin köşesinde, arkadaş çevresinde devam eder. Çocuk kendini değerli hissetmiyorsa, duvarların yüksekliği hiçbir şeyi değiştirmez.
Okullarda durum nasıl? Gerçekten bu kadar riskli bir tablo mu var?
Osman Öztürk:
Ne yazık ki evet. Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre okullarda en sık rastlanan olaylar arasında saldırı, tehdit, devamsızlık, zorbalık ve yasak madde kullanımı yer alıyor. Bazı meslek liselerinde öğrencilerin yüzde 20’si kavgaya karışıyor. Bu tablo bize şunu söylüyor: Çocuk sadece dersine değil, hayata da küsebilir. Ve o küskünlük, onu riskli alanlara, özellikle madde kullanımına itebilir. Çünkü bir çocuk okulda kendini güvende hissetmiyorsa, başka bir “güven” aramaya başlar.
Uyuşturucu tehdidi çocuk yaşlara kadar indi diyorsunuz. Veriler bunu doğruluyor mu?
Evet, kesinlikle. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2024 Narkotik Raporu ile 2025 Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı verileri bunu açıkça gösteriyor:
Uyuşturucuya başlama yaşı ortalama 22,4, en riskli grup 15–24 yaş arası gençler.
Kullanıcıların yüzde 67’si bu yaş aralığında.
İlk temas noktası genellikle arkadaş çevresi ve en çok “merak” duygusuyla başlanıyor.
Yani “Bir kereden bir şey olmaz.” diyerek başlanan o ilk adım, bazen tüm hayatı değiştiriyor.
Üstelik Türkiye bir geçiş güzergâhı olduğu için bu risk her zaman daha fazla.
Peki, bir çocuk neden bu yola yöneliyor sizce?
Bir çocuğu maddeye iten üç ana neden var: merak, arkadaş baskısı ve aile ilgisizliği.
Bazen çocuk dışarıdan gayet normal görünür ama içinde büyük bir yalnızlık taşır.
Biz hep şunu söyleriz:
“Madde yakalanmadan önce çocuk kaybolur.” Yani sorun madde değil, fark edilmemiş yalnızlıktır. Çocuk görülmek ister, duyulmak ister, önemsenmek ister.
Bunları bulamayınca yanlış yönlere kayar. Ergenlik döneminde kimliğini arayan bir gencin, “Bir kere dene.” baskısına karşı koyması zordur.
O nedenle önleme, cezadan her zaman daha değerlidir.
Bu noktada “Güvenli Okul” nasıl devreye giriyor?
Bizim geliştirdiğimiz modelde “Güvenli Okul = Çevresel Güvenlik Alanı.” Yani güvenlik sadece okul duvarlarıyla sınırlı değil. Büfeler, parklar, boş arsalar, metruk binalar; hepsi potansiyel temas noktaları.
Biz okul başına risk haritaları çıkarıyoruz. Sabah 07.30’da başlayan mobil ekiplerle okul çevresini denetliyoruz. Rehber öğretmenler, okul aile birlikleri, mahalle muhtarlarıyla birlikte çalışıyoruz. Bu, sadece bir denetim değil; çocukla erken temas kurma modelidir. Bir çocuğa dokunmak bazen bir suçu önlemekten daha etkilidir.
Erken farkındalık derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Erken farkındalık, çocuğun değişimini zamanında görebilmektir. Bir anda öfkelenen, sessizleşen, arkadaşlarını değiştiren, notları düşen bir çocuk... Bunlar hep sinyaldir. Aileler bazen “ergenlik dönemi” deyip geçiyor ama çoğu kez bu sinyaller, bir yardım çağrısıdır. Bu noktada öğretmenlerin, okul psikolojik danışmanlarının ve velilerin birlikte hareket etmesi çok önemlidir.
Bir çocuk “Ben iyi değilim” demese bile davranışlarıyla bunu söyler.
Peki okul dışındaki paydaşlar? Mahalle, yerel yönetim ya da sivil toplum nasıl katkı sağlar?
Osman Öztürk:
Bir okulun güvenliği sadece müdürün ya da öğretmenin görevi değildir. Mahalledeki bakkal da, belediyedeki sosyal hizmet görevlisi de, oradan geçen zabıta da bu zincirin bir halkasıdır. Çünkü çocuk yalnızca okulun içinde yaşamaz; sokağı, parkı, durağı da onun dünyasıdır. Sivil toplum kuruluşları gençlere üretim alanı, sanat ve spor fırsatları sunarsa o genç, riskli alanlardan uzak kalır.
Bizim “önleme kültürü” dediğimiz şey tam olarak budur: Suç işlendikten sonra değil, risk ortaya çıkmadan önce harekete geçmek.
Siz yıllardır hem güvenlik alanında hem de eğitimle ilgili projelerde çalışıyorsunuz. Bu deneyim size ne öğretti?
Şunu öğrendim: Çocukla ilk temas anı her şeydir.
Bir polis, bir öğretmen ya da bir ebeveyn; o çocuğa nasıl baktığıyla fark yaratır. Çocuklar çok hassas terazilerdir, samimiyeti hemen hissederler.
Bir gencin hayatı bazen sadece bir “Seni anlıyorum.” cümlesiyle değişir. Ben sahada bunu defalarca gördüm.
O yüzden diyorum ki; güvenli okul bir bina değil, bir bilinçtir. Ve o bilincin temeli sevgidir.
Son olarak, topluma ne mesaj vermek istersiniz?
Bir çocuk kaybolmadan önce onu fark edebilmek, en büyük güvenlik önlemidir. Çocuk suçlu değildir; korunması gereken bir varlıktır.
Bir öğretmenin, bir velinin, bir arkadaşın doğru anda fark etmesi bazen bir hayat kurtarır.
Unutmayalım: Bir çocuğu kurtarmak, bir toplumu kurtarmaktır.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:77
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 29 Ekim 2025 05:01 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















