Cam kesiği gibi Serdar Tuncer
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, Ankara24.com açıklama yapıyor.
Arz Allah’ındır bilirim. Ama vatanımdan ve Haremeyn’den sonra sokaklarında dolaşırken gurbet hissi taşımadığım birkaç diyar var ve şimdi onlardan birisindeyim. Kudüs-ü Şerif, omzumuzda vebalden bir yük, alnımızda mahcubiyetten bir yazı. Buhara-i Şerif, bir köşe başında her an bir azizle karşılaşı-verecekmişsiniz hissi veren koca bir dergah. Viyana, çocuklukta aşık olup da alamadığımız, gördükçe burnumuzun direğini sızlatan eski sevgili. Bosna, şartların icbarı ile terk edip geride bırakmak zorunda kaldığımız Rumelili evlatlarımızın en yakışıklısı. Ayvaz Dede’nin, ak zambakların ve ‘Allah’a emanet!’ sözünün diyarı.
Bosna’dayım. Başçarşı’da yürüyorum. Hava buz gibi soğuk. Ne Sac’da yenilen enfes Boşnak böreği ısıtmaya yetiyor adamı ne Sevda Kuca’da içilen çay. Ellerim ceplerimde, kalbim avuçlarımda bir yukarı bir aşağı yürüyorum, dudaklarım kıpır kıpır.
Fatihalar gönderiyorum merhum Aliya’ya ve cümle şehidâna. Boşnak kardeşlerime dualar ediyorum. Savaşmadan, gönül rızası ile teslim ve Müslüman olmuşlar. Fatih’in Bosna’ya gelişi 1463 ve Sırplar’la Hırvatlar hâlâ bunun kinini güdüyor. İlk fethi anlamadan son savaşı anlayabilmek mümkün değil. Fatih’e de Fatihalar…
Namaz vakti oluyor, oğlumla Gazi Hüsrev Bey Camiinin avlusundan içeri giriyoruz. Cami, cemaat, tilavet, tesbihat; hepsi Osmanlı. Tasavvufla mayalanmış bu toprakların imanı. Vehhabi kafanın onca imkana rağmen içeri girememesi, gönüllere nüfuz edememesi bundan. Selam Aleyküm deyip musafaha ederek tebrik ediyoruz kardeşlerimizle namazımızı. Pek güzel.
Oğlumla sohbet ediyoruz yürümeye devam ederken. Bu toprakları o da sevsin istiyorum. Ülkemizin sınırlarının nerede başlayıp nerede bitmediğini bilsin. Lozan devletlere hudut çizer gönüllere değil! Böyle derdi merhum Tuğrul Efendi. İki kişi yaklaşıyor yanımıza o sıra, gözleri nemli. Sizi burada görünce merhum efendimi hatırladık diyorlar, bir fotoğraf çektiriyoruz birlikte. Onlar gidiyor, bu kez ben gözyaşımı saklamaya çalışıyorum adıgüzel’den. Bizimkinin adı Muhammed ama Efendi merhum adıgüzel diye severdi onu.
Tuğrul Efendi’ye Fatihalar okuyoruz. Bu topraklara hizmeti çoktu Hazretimin. Osmanlı çekildikten sonra pek çok şey gibi tekkeyi, şeyhi, dervişi de aslından koparmış, unutturmuş burada yaşananlar. Çeyrek asra yakın ziyaretleri ile, anlattıkları, öğrettikleri ile buralardaki tekkelerin aslî hüviyetine dönüşünde emeği çok büyüktü Efendi merhumun. Sarı Saltuk’ların, Gül Baba’ların attığı tohumun bu yüzyılın Balkanlar’ında yeniden yeşerticisi idi o, rahmet olsun.
Avrupa ülkelerinde yaşayan kardeşlerimizle selamlaşıyoruz adım başı, seviniyorum. Ülkelerindeki tatili fırsat bilip Bosna’ya gelmişler. Türkiye’den gelenler de çok, şahane. Gidip gelmek lazım, bilip sevmek lazım bu toprakları. Türküsünü söylediğin diyar da senindir türkünü söyleyen diyar da. İsmail Karakaya hocama gidiyor bu kez Fatihalar, o böyle derdi.
Anadolu’nun pek çok yerinde bile Osmanlı estetik ve zerafetinin bunca sindiği şehirler kalmamışken Avrupa’nın orta yerinde ecdadın latif iklimini teneffüs etmek iyi geliyor insana. Üşüyoruz ama olsun, kalbimiz sımsıcak. Cami, medrese, tekke, türbe, arasta ve insan muhteşem bir ahenkle iç içe burada. Gençlik yıllarımızda Osman Nalbant ağabey, ‘Balkanlar Anadolu’dan daha Osmanlı’dır’ derdi de zorumuza giderdi. Az bile söylermiş, selam olsun ona da.
Dünyanın hiçbir yerinde gözlemleyemeyeceğiniz bir hususiyet burada tablolaşıyor. İç içe halkalar düşünün. En içte bütün tevazu ve asaleti ile Osmanlı Başçarşı’sı. Bu halkadan yüz metre dışarı çıkacak olsanız son barok, hatta rokoko kalıntılarıyla plastik Avusturya- Macaristan selamlıyor sizi. Bir sonraki halka Tito döneminin komünizm soğuğuna boyalı ruhsuz binalar. En dışta ise AVM’leri ve cam giydirme cepheli yüksek kuleleri ile modern zamanlar. Bir kilometrede beş asırlık yürüyüş, başka bir yerde mümkün mü bilmem.
Zeyd Şoto ile kahve vaktidir şimdi. 20 yılı aşan bir dostluğumuz var, daim olsun. Kahvelerimizi yudumluyor sohbet ediyoruz. Adıgüzel dinliyor abisinin anlattıklarını, öyle dikkatli. Dedesinden bahsediyor kardeşim, güzel adammış, rahmet olsun. Fatiha’lar rahmetli Avdo dedeye. İlk tanıştığımızda ‘Bosna’da ne kadar Türk var?’ diye sorduğumda, ‘İki milyon’ demiş ve ilave etmişti Zeyd: ‘Türkiye’de de yetmiş beş milyon Boşnak var!’ İşte budur!
Dönüş vakti ve içimde o bildik hicran duygusu. Herhangi bir ülkeden Türkiye’ye dönerken sevinirim, gurbetten sılaya dönüş vakti diyerek. Ama Bosna’nın dönüşü öyle değil. Vatanıma dönüyorum diye bir neşe, memleketten ayrılıyorum diye bir hüzün, cam kesiği gibi, işte öyle.
Görüntülenme:48
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 30 Aralık 2025 04:11 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda
İletişim








En çok okunanlar


















