Bir ayda 50 bin ziyaretçi
Ankara24.com, Hurriyet kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Geçen günlerde arkadaşıma “Cumartesi günü ne yaptın” diye sorduğumda başladı anlatmaya: “Sorma, bir arkadaşımla Abdülmecid Efendi Köşkü’ndeki ‘Folia’ sergisine gidecektik. Vapurla Üsküdar’a geçtik. Oradan da taksiye bindik. ‘Kuzguncuk’ der demez taksici uyardı: ‘Abla, sergiye mi gidiyorsunuz? Ben götürürüm ama uyarayım; önünde uzun kuyruk var, en az bir saat beklersiniz.’ Kuyruğu göze alamadık, biz de geri döndük.”
21 Eylül’de açılan sergi büyük ilgi görüyor. Arkadaş sohbetlerinde konu bir şekilde dönüp dolaşıp ‘Folia’ya geliyor. Rakamlar da bunu doğruluyor. Girişi ücretsiz sergiyi bir ayda 50 bin kişi ziyaret etmiş. Ben de içimde büyük bir merakla geçen çarşamba günü köşkün yolunu tutuyorum. Sergi sabah 11.00’de açılıyor, tam o saatte kapıdayım. Gerçekten de kuyruk hafta içi olmasına rağmen caddeye taşmış halde. Kadınlardan oluşan arkadaş grupları, çiftler, öğretmenlerinin rehberliğinde gelen öğrenciler...
Köşk sanatseverliğiyle bilinen, aynı zamanda yetenekli bir ressam olan Abdülmecid Efendi’nin adını taşıyor. Mimarıysa İstanbul Arkeoloji Müzesi, Pera Palace Hotel gibi birçok tarihi yapıda imzası olan Vallaury. Renkli çinileri, şöminesi, çeşmesi, duvarlardaki hat sanatı örnekleri, köşkü eşsiz kılan özellikleri. Zaten düzenlenen sergiler kadar bu tarihi yapı da gelen ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.
Köşkün dış cephesinde, çatıdan yere uzanan eser, Sao Paulo ve İstanbul’da çalışmalarını sürdüren Camila Rocha’nın ‘Asılı Eğrelti Otu II’ adlı enstalasyonu. Eser, insanın doğa üzerindeki tahakküm kurma çabasına vurgu yapıyor. İçeri girdiğinizde karşınıza çıkan geniş sofanın tavanınıysa dünyanın dört bir yanından (Türkiye de dahil) toplanıp kurutulmuş çiçeklerle oluşturulmuş bir ağ kaplıyor. İngiliz sanatçı Rebecca Louise Law’un ‘Ağ’ adlı eseri, altındayken size çiçek sağanağına tutulmuşsunuz hissi veriyor.
Küratörlüğünü Selen Ansen ve Eda Berkmen’in üstlendiği ‘Folia’ doğadaki süreçleri farklı malzemeler ve mecralarla yorumlayan sanatçıların işlerini buluşturuyor. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar arasındaki ilişkiyi tekrar düşünmenize alan açıyor. Doğanın zaman zaman ürküten ama çoğunlukla kucaklayan mucizevi gücü size sergi boyunca eşlik ediyor.
Köşkün iki katında ve bahçesindeki eserlerin çoğunluğu, aynı zamanda bir ‘büyülü bahçe’ yaratmanın fikir babası olan Ömer M. Koç’un özel koleksiyonundan. Sergide Türkiye ve yurtdışındaki kurum, sanatçı ve koleksiyonerlerden ödünç alınan yapıtlar da var.
Sergi gezerek sosyalleşme
Canan’ın odada kelebeklerin uçtuğu ‘Şehretün’nar’ı, Sena Başöz’ün kirpinin oklarıyla yaptığı ‘Eski Bir Öfke’si, Henrique Oliveira’nın köşkü adeta ‘istila eden’ ‘Miasmas’ı ve dahası...
100’e yakın sanatçının 300’e yakın yapıtını incelerken hayalle gerçek, yerle gök birbirine karışıyor; doğadaki canlılar gelişiyor, yenileniyor, yeri geliyor çürüyor, başkalaşıyor.
Sergiyi sabah gezdikten sonra soluklanmak için hemen 50 metre uzaklıktaki Lotus Bistro’ya gidiyorum. Sergi ziyaretçilerine yüzde 15 indirim uyguluyor. Uzun masada 20 kişi kahvaltı ediyor. Diğer masalarda da
4’lü, 5’li gruplar...
Sergiyi tekrar gezmek için geri döndüğümde kalabalığın daha da arttığını görüyorum. Evet, tahmin ettiğiniz gibi bistrodaki kalabalık da sergide. İkinci kata çıkmak için ikinci bir kuyruğa girmem gerekiyor. Kuyrukta beklerken de ister istemez sohbetlere kulak misafiri oluyorum: “Geçen hafta da bienali gezdim ama rehbersiz zor oldu”, “Hatırlıyor musun üç yıl önce de burada bir sergiye gelmiştik”, “Gelecek hafta Pera Müzesi’ne gidelim”...
Sergi gezmek özellikle son yıllarda İstanbulluların sosyalleşme alanlarından biri haline geldi. Evet, zaman zaman kalabalıktan dolayı bu durum insanı zorlasa da sergiler anlamlı bir gün geçirmenin en güzel yollarından biri...
Altı aşamalı yaşam yolculuğu
Abdülmecid Efendi Korusu’ndaki Türkiye’nin ilk vegan finedining restoranı Telezzüz sergiye özel altı aşamalı bir tadım menüsü hazırlamış. Restoranın şefi Bahtiyar Büyükduman önce küratörlerle sergiyi gezmiş, ardından da arkeoloji, felsefe bilgisiyle gastronomi deneyimini birleştirip menüyü yaşam bahçesinde döngüsel bir yolculuk olarak tasarlamış. İşte tam da bu yüzden menü ‘Bilet’, ‘Varoluşun Aşamalar’ı ve ‘Sonbaharın Külleri’ isimli üç amuse bouche’la başlıyor.
Küllerinden doğan efsanevi ‘Anka kuşu’ndan esinle hazırlanan ‘Anka Ağacı’ysa umut dolu bir tatlı. Menüde öncesinde sergiyi gezenlerin fark edeceği küçük sürprizler de var. Örneğin ‘Son Durak Siyah’ adlı tabakta Fatoş İrwen’in ‘Zaman Hasadı’ adlı eserine gönderme var. Eserdeki pamuk bitkisi tabakta pamuk şeker olarak karşınıza çıkıyor. Öğle ve akşam yemeği için rezervasyon gerekiyor.
(0216) 576 76 71
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:90
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 26 Ekim 2025 07:36 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















