Ankara24.com
close
up
Menu

Fenomen Neslihan Güngen hakkında MASAK raporu hazırlandı: Dikkat çeken 60 milyon 316 bin 336 TL detayı!

Meğer sorun Erbaş ta değilmiş: Diyanet yine özgürlükleri hedef aldı

İran: ABD nin nükleer testleri ciddi tehdit Dış Haberler

Görüntüler pes dedirtmişti! Bakan Yerlikaya net sözlerle uyardı... Bundan sonra yapanın gözünün yaşına bakılmayacak

7 yıl NBA de oynamıştı! Milli basketbolcunun yeni durağı açıklandı

Doğu da sıcaklıklar sıfırın altında; Palandöken de kar sürprizi (2) Iğdır Haberleri

Ütü yaparken zaman kazandıran Philips buharlı düzleştirici indirimde!

Türk Kızılay Genel Başkanı Yılmaz: Gazze ye ateşkesten sonra günlük 400 civarında TIR girmeye başladı

Bakan Işıkhan: 2,5 milyondan fazla çalışanımız MYK Belgesi sahibi oldu

Beşiktaş Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Fora: Bahis soruşturmasına müdahil olduk

Gebze deki faciada yan binadaki komşu konuştu: 4,5 ay önce CİMER e şikayet oluşturduk

Sultanbeyli’de bir kişinin öldüğü kazada otomobil sürücüsüne tahliye

Adana da skandal görüntüler! Polis her yerde onu arıyor

Bir dönemin efsanesiydi: Telefon devi Türkiye ye geri dönüyor Sözcü Gazetesi

Ev robotu NEO nun bulaşık makinesiyle imtihanı: 20 bin dolarlık devrim alay konusu oldu VİDEO İZLE

Gebze deki dehşet anlarını komşu anlattı!

Kritik Euro Bölgesi verileri açıklandı

Batık aile şirketini AKP de kurtaramadı! Sözcü Gazetesi

Cenk Tosun a sürpriz talip! Aboubakar la takım arkadaşı olacak

SON DAKİKA… Tuğyan Ülkem Gülter annesi Güllü için kiralık katil tuttu mu? Canlı yayında her şeyi anlattı!

Belçim Bilgin Onur Tuna: Çağımızın en büyük hastalığı

Belçim Bilgin Onur Tuna: Çağımızın en büyük hastalığı

Haberturk kaynağından alınan verilere dayanarak, Ankara24.com açıklama yapıyor.

Okul çağındaki çocuklar arasındaki sorunların başında akran zorbalığı geliyor. Dünya geneline bakıldığında, UNICEF'in verilerine göre; 15 yaş ve üzeri genç nüfusta akran zorbalığı gördüğünü söyleyenler arasında Letonya, yüzde 29.2'lik oranla ilk sırada yer alıyor. Türkiye ise yüzde 26.4 ile 4'üncü sırada bulunuyor.

Çocuklar ve gençler arasında giderek artan akran zorbalığı, öğrencilerin hem okul başarılarını hem de sosyal yaşamlarını olumsuz etkileyen önemli bir toplumsal sorun.

Liselerde her 3 erkekten biri hem zorba hem mağdur Haberi Görüntüle

Geçtiğimiz günlerde; 500 erkek lise öğrencisiyle akran zorbalığına dair dikkat çekici bir saha araştırması yapıldı. Araştırmada öğrencilerin yüzde 58'inin zorbalık sürecine bir şekilde dahil olduğu ortaya çıktı. Prof. Dr. Oğuz Polat, "Her üç öğrenciden biri hem zorba hem de mağdur konumunda. Bu grup, depresyon, kaygı ve stres açısından en kırılgan kesim" diyerek çarpıcı tabloya dikkat çekti

"Zorbalık okulda değil, ailede başlar" mottosuyla dikkat çeken 'Bağlantı Hatası' adlı sinema filmi tam da bu konuyu işleyerek ebeveynlerin çocuk yetiştirirken ne kadar iyi birer rol model olduğunu sorgulamaya davet ediyor. Film, lise çağındaki gençlerin sıklıkla maruz kaldığı zorbalıkları ve büyüme sancılarını samimi bir şekilde ele alırken, aile içindeki dinamiklerin gençlerin kişilikleri ve davranışları üzerindeki derin etkisini çarpıcı bir sinema diliyle yansıtıyor.

Ali Kobanbay'ın senaryosunu yazdığı, Gökçen Usta'nın yönettiği Böcek Film yapımı 'Bağlantı Hatası'nda başrolleri; Onur Tuna, Belçim Bilgin, Reyhan Asena Keskinci, Timur Acar ve Ali Barkın paylaştı. Gösterime 31 Ekim'de giren filmde 'Merve'yi canlandıran Belçim Bilgin ile 'Alper'e hayat veren Onur Tuna, Habertürk'e verdikleri röportajda; kendilerinin uğradığı zorbalıktan, son günlerin tartışma konusu olan 'Oyunculuk kutsal bir meslek midir?'e kadar birçok konuda; bilgilerini, deneyimlerini ve duygularını içeren çarpıcı açıklamalarda bulundu.

"ZORBALIK MESELESİNİ İRDELEYECEK"

♦ Teklif geldiği zaman özellikle hangi özellikleri sizi heyecanlandırdığı için "Ben bu işte olmalıyım" dediniz?

Belçim Bilgin: Tabii ki bir ebeveyn zorbalık meselesini irdeleyecek olması, bu konuyu tartışmaya açma umudu bana çok anlamlı geldi. Bu konunun tartışılmaya başlanması benim için çok anlamlıydı. Dolayısıyla tabii ki bir yandan ilk dizisinde birlikte çalıştığımız yönetmenimizin Gökçen Usta, yapımcımızın ise Ömer Faruk Sorak olması da "Bu işte varım" dememdeki önemli etmenler oldu. Onur ile ilk defa bu projeyle birlikte çalıştık ama kendisinin sonsuza kadar benim partnerim olmasını isterim. Böyle keyifli bir ekiple yankı uyandırabilme imkânı olduğu için hiç düşünmeden bu filmin bir parçası olmak istedim.

Onur Tuna: Derdi olan bir hikâye olduğunu düşünüyorum. Bu tarz hikâyeler okuduğumda heyecanlanıyorum. Çünkü ezberin dışına çıkan ya da herkese dokunabilecek, unutmayacağımız bir film. Herkesin zorbalığa uğradığını düşünüyorum. Ve insani bir açıdan da senaryoyu okurken değerlendirdiğimde kendimin de gençken zorbalığa uğradığım zamanlar, keza zorbalık yaptığım zamanlar ya da ebeveynlerin aslında çocuklara iyi davranmaya çalışırken ne derece zorbalaştıklarını hayal etmeye başladım. Dedim ki; "Bu bayağı derdi olan bir iş." Ve benim için de Gökçen Usta ve Ömer Faruk Sorak çok değerli. Belçim'de de o enerjiyi görünce dedim ki; "Tamam, bu iş güzel bir iş." Neresinden tutarsak tutalım ya da olumlu - olumsuz nereye giderse gitsin taşın altına elimi koyabileceğim bir film.

"ÇAĞIMIZIN EN BÜYÜK HASTALIĞI"

♦ İzleyicilerin filmi izledikten sonra salondan özellikle hangi duygularla çıkmasını umarsınız?

Belçim Bilgin: Zorbalık meselesinin, empati kuramamanın ve iletişimsizliğin bu çağın en büyük hastalığı olduğunu düşünüyorum. Kişilerin bambaşka bir bakış açısıyla kendilerini ve çocuklarıyla olan ilişkilerini sorgulaması ebeveynler açısından, gençler açısından kendilerini anlatabildikleri bir film çektik. Umarım, izleyicilere bir ayna görevi görmüş olur.

Onur Tuna: Hepimizin bildiği bir jenerasyon durumu var şu an... Teknolojiyle de beraber nesiller arasında ciddi bir kopukluk oluşmaya başladı. Hatta birbirlerine sıfatlar takmaya başladılar. Herkes kendi çocuğunun kahramanı olmak ister ya... Yani iyi ebeveyn olmak ister ya da hatalarını görmez, hep kendini iyi ebeveyn olarak bilmek ister. Filmin, ebeveynlerin çok işine yarayacağını düşünüyorum. Çünkü hatalı olan hatasını direkt olarak görecektir. İyi bir aile olmaya çalışırken de toksikleşen insanlar için de bence 'Bağlantı Hatası', iyi bir film.

"İŞ BÜYÜKLERE DÜŞÜYOR"

♦ Sizce günümüzde Z kuşağının en önemli sorunları nelerdir?

Belçim Bilgin: Dijitalleşmeyle birlikte yabancılaşmayı yaşayanlar bizleriz. Y kuşağı... Çünkü biz ondan öncesini biliyoruz. Yaşam tarzımız o kadar da farklı değildi. Z kuşağı, dijital kuşağın çocukları. Onlar, dijital çağla baş etmeye çalışırlarken onlara doğru araçları verecek, rehberlik yapacak donanıma sahip miyiz? Bu, benim hep kendimi sorguladığım bir yer. Çünkü teknolojiyle çok bütünleşmiş bir haldeler. Artık bir nevi uzuvları.... Kendilerini oralardan ifade etme biçimleri buluyorlar. Aslında bu süreç, insanı insan yapan, birlikte kurduğu bağlardan biraz yoksun kalmayı da doğuruyor. Bu anlamda aslında onları insan yapan önemli değerlere dair bir yabancılaşma bence en büyük sorun olabilir. Tabii yine ben bunu kendi baktığım pencereden söylüyorum. Bu köprüyü kurabilmek adına büyüklere daha çok iş düşüyor.

"DIŞ DÜNYANIN MANİPÜLASYONU Z KUŞAĞINI ETKİLİYOR"

♦ Kuşaklar arasında her zaman çatışma yaşanmıştır ama Z kuşağı ile bir önceki kuşak olan Y kuşağı arasındaki makasın daha da açıldığını düşünüyorum.

Belçim Bilgin: Aynı evde, aynı havayı solurken ve her şey birbirine beden bedene çok yakınken aralarındaki mesafe görünmeyecek kilometreler kadar uzak olabilir. Benim de 'Bağlantı Hatası'nda en dikkatimi çeken unsur, ebeveynlerle çocukları arasında her şey çok güzel görünürken birbirleri arasındaki kopukluk oldu. Dolayısıyla evet, buraları irdelemek ve gözden geçirmek belki bir şeyleri sağlamlaştırmak adına bir motivasyon sağlayabilir.

Onur Tuna: Her dönemin kendine ait problemleri olduğunu düşünüyorum. Problem hep olacak ve bunları çözüme ulaştıracağız. Z kuşağıyla alakalı eleştirilecek tabii ki birçok nokta var ama eleştirmeden önce kendimize; "Bunu neden yaptı?" sorusunu sormamız gerekiyor. Gelişen teknolojiyle beraber ve dış dünyanın manipülasyonu, bence taş olsa da insanı çatlatır. Dolayısıyla hayata atılmaya çalıştıkları bir dönemde dış dünyanın manipülasyonunun Z kuşağını daha fazla etkiliyor olması kadar normal bir şey yok. Belki bunların içinden genç arkadaşların bazıları küçük bir uyanış gerçekleştirebilir. O da ne olabilir? Örneğin "Özgürlüğüm elimdeki cep telefonumla ölçülmemeli. Burada daha derin bir nokta olmalı. "Evet, bu bir araç olabilir ama içimdeki amaç daha yüksek bir yerde olabilir" gibi... O yüzden çocukları çok suçlayamıyorum. Çünkü ebeveynleri de görüyorum; "Engel olamadım verdim tableti" diyor. Ağabeyim, çok disiplinli bir adamdır ama o da verdi tableti.

"ONLARIN DOĞDUĞU GERÇEKLİK İYİ DEĞERLENDİRİLMELİ"

♦ Evet, bu noktada ebeveynler tam bir ikilem içinde kalıyor. Vermesen, teknolojiden geri kalacağı konusunda endişe duyuluyor.

Onur Tuna: İşte burada çok ciddi paradokslar var. Aslında kapitalin insanlar üzerindeki etkisi, çocukların eğitim ve öğretim hayatıyla alakalı herkesin eşit şartlarda ulaşması gereken ne varsa bunların bölünebilir halde ayrıştırılıyor olması, çocuklar üzerinde de büyük bir etki yaratıyor. 'Bağlantı Hatası'nda bu konu da işlendi. Ben devlet okullarında okudum ve herkesin durumu iyi olmadığı için hepimiz bir üniformayla giderdik. Bu ortak bir mantıktı ama artık çocuklar o kadar çok gösteriş durumuna girdiler ki bu da birbirlerini manipüle etme yöntemi oldu. Kendi içlerinde bir oyun oluşturdular. Bu oyun için de onlara kızamıyorum. Çünkü bu oyunu oynamaları için milyarlarca dolarlık endüstriler, bunu oynayan yetişkinler var. 15 yaşında bir çocuk, bu manipülasyona maruz kalmışsa ona "Sen sorunlusun" diyemeyiz. Bunu söyleyen sorunludur.

Belçim Bilgin: Zaten onları problemli olarak tanımlamak herhâlde kendimize verdiğimiz en büyük zarar olur. Onları yaftalamak yerine, anlamaya çalışmak ve onların doğduğu gerçekliği doğru değerlendirmek çok çok önemli.

"BU, ÇAĞIN BİR SONUCU"

♦ Örneğin çocuklar, cep telefonlarının fiyatıyla ilgili bile birbirlerine hava atmaya başlamışsa, bu yönde zorbalık yapıyorsa orada gerçekten ciddi bir sorun vardır...

Belçim Bilgin: Sosyal medyanın yarattığı o maskelerin meşrulaştığı bir yerde herkes elindeki araçları şov yapar gibi kullanıyor. Onur'un dediği gibi bunun için onları suçlayamayız. Bu, çağın bir sonucu aslında.... Daha derine doğru gitmek lâzım.

Onur Tuna: Galiba işi elinde tutan yetkili insanlar yani yetişkinler, bence çocukların ne yapmaya çalıştıklarını anlamalılar. "Neden bunu yapıyorlar, neden bu yarış içerisindeler?"i göz önünde bulundurmak gerekli. Çünkü bu yarışı kazananı akil ilan ediyoruz. Bu yarışı kazananı, kapitalde bir şekilde üste koyuyoruz ya da popüler ilan ediyoruz. Yeni tanımlarla trol olabiliyor, viral olabiliyor. Bazı uyanmış arkadaşlar varsa ömür boyu yapılabilecek, geliştirilebilecek herhangi bir branşın viral ya da troll olmaya ihtiyacı olmadığına hep inanmalarını isterim.

"SOSYAL MEDYA YABANCILAŞMADA BÜYÜK ETKEN"

♦ Peki sosyal medyanın zorbalığa yönlendirmesi, özendirmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Zira uzmanlar, sosyal medyanın zorbalığı özendirici bir unsur olduğu konusunda fikir birliği içindeler...

Belçim Bilgin: Zorbalık dilinin meşrulaştırılması konusunda hemfikirim. İnsanların kendilerini bir topluluğa ait hissetme güdüsüyle meşrulaşan; aşağılama, alay etme dilinin popüler hale gelmesini sağlaması ve insanın, insana yabancılaşmasında sosyal medya çok çok büyük bir etken.

"EĞİTİM SİSTEMİNDE BUNA YÖNELİK DERSLER OLMALI"

♦ Bu durum sadece çocuklar için değil, yaşı kaç olursa olsun herkes için geçerli...

Belçim Bilgin: Elbette her birimiz için geçerli... Mutluluk, sosyal medya paylaşımına alınan beğeniyle mi özdeş? Sanal alemdeki yaşamı artık gerçek yaşamla neredeyse değiştirdiğimiz bir yerde yaşıyoruz. Daha fazla saatin sanal alemde geçtiği bir zamandayız. İşte buralarda da Onur'un da az önce bahsettiği gibi ebeveynler bu konuda çok bilinçli olmalı ve eğitim sisteminde buna dair bazı önlemler alınmalı. Bazı dersler ve bununla nasıl baş edeceğine dair çocukların psikolojik gelişimlerine katkı sağlayacak bir düzen yeniden oluşturulmalı, tartışılmalı. Zira psikolojik yarıklık çok önemli bir konu.

"GELECEĞİ HAYAL EDEMİYORUM"

♦ Evet, bir de sosyal medya mecralarının özellikle çok iyi kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ki bu konuda bir hayli çalışma yapılıyor. Günün sonunda ebeveynlerin çocuklarını sosyal medyanın zararlı yönlerinden koruması elzem...

Belçim Bilgin: Çünkü orada kaçış yok. Yani orada yazılı olanlar yıllarca kalacak. Belki şanslıysa 24 saat kalır. Ne var ki herkes görmüş oluyor. Dolayısıyla yazılanlar, küçücük zorbalık çerçevesinde kalmıyor. Çok ciddi anlamda o çocuklarda yaraya neden olacak ve bunun yankısının bir ömür boyu sürebileceği izler bırakma potansiyeli var. Evet, zorbalık her türlü haliyle yanlış olduğu gibi sosyal medya mecralarının kendi yönetmeliklerinde yapacağı bazı değişiklikler, getirecekleri bazı kurallarla bir şekilde sınırlandırılarak zorbalık meşruluğu ortadan kalkmalı.

Onur Tuna: Bu, çok uzun yıllar önce başladı. Aplikasyon uzmanları, insanların optimum tüketim zamanlamalarını hesapladılar. 6 saniyelik video, 45 saniyelik story, 1 dakikalık reels gibi insanları kodladıklarını düşünüyorum. Ve özü zararlı. Hiçbir şey demeden bir tek şunu söyleyebilirim. Bu mecralarda; intihar eden, kendini kötü hisseden, ailesini bırakıp giden, tabancalarla fotoğraflar çektiren birçok çocuğu görüyoruz. Açıkçası iyi bir şey değil. "Çocuklar nereye gider?" sorusunu sorduğumuzda da geleceği çok fazla hayal edemiyorum.

"EN ÇOK KENDİMİ ZORBALADIM"

♦ Biz büyükleri olarak; "Hayat, sosyal medyadaki gibi değil. Bunu iyice anlayın" diyoruz. Umarım bu konuda top yekûn bir aydınlanma içinde olurlar. Siz hiç zorbalığa uğradınız mı?

Belçim Bilgin: Bizim sınıfımızda listeler yapılıyordu; sınıfın 'En popüleri', 'En güzeli', 'En çirkini' gibi... O listeler bana çok acımasız gelirdi. Listenin olumsuz tarafında kalanlara bazılarımız gider, gizli gizli sarılır, şefkat gösterirdik. Herhangi bir alanda farklılık gösterdiğim için uğradığım zorbalıklar oldu. Bunun izleriyle çok uzun süre baş etmek zorunda kaldım. Bir şekilde öteki hissettiğin her konu aslında zorbalığa uğrama konusunda açık bir yara gibi. Aslında oralar bizim kırılganlıklarımız. Tam tersi sağlıklı bir toplumda o zorbalığın sebebi olan şeyler, birbirimize daha çok bağlandığımız ve güçlü hissedeceğimiz alanlar olarak da yorumlanabilir.

Onur Tuna: İnsanlar, bir araya geldiklerinde bence kendilerini çok güçlü hissediyor. Yani birey olduklarını unutuyor olabilirler. Güç elde etmiş toplulukların da genelde kendinden daha az güçlü olan toplulukları zorbaladıklarını binlerce yıldır görüyoruz. Ülkeler, imparatorluklar, politikacılar v.s... Birçok zorbalama yöntemini aslında dünya, bize açıklıyor. Zorbandığım konusuna gelirsek; aslında kendimi en çok kendimin zorbaladığını düşünüyorum. Zorbalanmamak için; "O güruha nasıl dâhil olabilirim" ya da "O güruh, bana nasıl dokunamaz?"ı ararken yaşadığım anksiyete, yaşadığım korku belki de kendime yaptığım en büyük zorbalık olabilir. Çocukken hep korkuyla hareket etmek kendime yaptığım en büyük zorbalıktı.

Belçim Bilgin: Kesinlikle olağanüstü bir yorum...

"SEKTÖRDE BENİ İNCİTMEK İSTEYENLER OLDU"

♦ Peki meslek hayatınızda zorbalığa uğradınız mı / uğruyor musunuz?

Belçim Bilgin: Meslek hayatımda da tabii... Yaptığım bazı projelerin ardından yapılan bazı yorumlarda ön yargılı, beni incitmeye yönelik olduğunu düşündüğüm yorumlarla karşılaştım. Belli bir yaşın üstünde bıraktığı tahribat, daha çocukken bıraktığı kadar etkin olmuyor elbette. Çünkü baş edecek araçlarımız var, hayatla baş etmek için daha donanımlıyız. O yüzden öyle izler bırakmasa da mesleki anlamda da çok zaten çok böyle ortada ve açık tartışmaya üzerine konuşulmaya açık bir meslek yapıyoruz. Herkesin bir fikri var ve herkes fikrini söylerken karşı tarafı kırmak adına, yani gerçekten mesleki donelerle değil de çok başka yerlerden eleştirip oralardan kolunu, bacağını, kanadını kırmaya çalışan insanlarla karşılaştığım bir süreç oldu tabii...

"MESLEKİ AŞKIM ZORBALIĞI YENDİ"

♦ Uğradığınız zorbalıkların bıkkınlık oluşturmaması, tükenmişlik sendromuna neden olmaması için özellikle nasıl bir savunma sistemi geliştirdiniz?

Belçim Bilgin: Bıkkınlık oluşturmadı, tükenmişlik sendromuna sürüklemedi. Çünkü mesleğe olan aşk daha yüksek ölçüde çıktı. Oynamayı, başka başka karakterlere ruh verme çabasını çok seviyorum. Dolayısıyla, uğradığım zorbalıklar, mesleki aşktan daha büyük olamadı.

Onur Tuna: Meslek hayatımda çok zorbalandığımı düşünmüyorum ama usta - çırak ilişkisi vardır ya... Onu yaşıyorken zaman zaman haddimi bildiğim veya "Dur bakalım daha bunu konuşacak durumda değilsin" denilmesiyle belki de potansiyelimin bastırdığı anlar olmuş olabilir. Buna da saygı duyuyorum. Çünkü bu zamanla gelişen bir şey... Zamanla belki de insanlar, ortaya çıkardığınız ürünlere bakarak sizin bu konuda bilgili olduğunuza inanıyor ve aynı zekâda buluşabiliyorsunuz. Belki de doğru sohbet işte o zaman başlıyor. O sohbet başlayana kadar bazı anılarım var ama usta - çırak ilişkisinde ağabeylerimin beni zorbaladığını düşünmüyorum. Yine bu sistematik boyutta ben de kendimi geliştirmeden; "Onlara aynı seviyede bakmamalıyım, böyle bakmalıyım" demem bile belki de yine kendimi zorbalamam olabilir.

"ZORBALANMA SONRADAN DA İDRAK EDİLEBİLİYOR"

♦ Aslına bakılırsa zorbalandığımızın farkına çok sonraları da varabiliyoruz...

Belçim Bilgin: O anda tam hissetmeyip ama sonra; "Ben niye böyle hissediyorum? Bana şimdi niye böyle hissettirdi?" diye sonradan idrak da olabilir. Çünkü o anın gerçekliğiyle değerlendirdiğin için belki de zorbalandığını hissetmeyip sonradan hissettiğimiz anlar olabiliyor.

"ERKEK OYUNCULARIN SETTE ŞIMARTILDIĞINI GÖRMÜŞTÜM"

♦ Zorbalanmak deyince aklıma kadın oyuncuların aynı sürede aynı işi yapan erkek oyunculardan daha az para kazandığı konusu geldi. Bu konuda başta Hollywood'un kadın oyuncuları bir hayli isyan etti. Yurt dışı bağlantıları güçlü biri olarak bu konuda bir gelişme olduğunu gözlemliyor musunuz?

Belçim Bilgin: Ekonomik krizin bu kadar vahşileştiği bir noktada bunu değerlendirmek zamansal olarak doğru mu bilmiyorum... Aslında şu anda bu konunun toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden değil de popülerlik üzerinden değerlendirildiği bir yerdeyiz. Daha önceki yıllarda erkek oyuncuların sette daha çok şımartıldığını görmüştüm. Evet, bunu söyleyebilirim.

Onur Tuna: Kimsenin kaşesini bilmiyorum. Kendi aldığımı da emeğimin karşılığı olarak görüyorum. Herkesin de zekâsı ve emeği kadar bir karşılık almasını isterim. Onun dışında kazananlar varsa da, yani emeği dışında götürenler varsa buradan hepsine selam olsun.

"BUNUN İÇİNDE SAÇMALAMAK DA VAR"

♦ Sosyal medyada popüler olmanın siz oyunculara zararları var mı?

Belçim Bilgin: Sosyal medyayla zararlarına dair konuşabilecek kadar ilişkim yok. Gerçekten benim için de hatıra olarak listemde kalsın dediğim bazı anların paylaşımı dışında çok fazla sosyal medyayla bir ilişkim yok ama sosyal medyanın bizim mesleğimize şu an geldiğimiz noktada ciddi bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Sadece burada değil, dünyada da öyle.... Önceki yıllarda oyuncuların gizli kalmakla ilişkili biraz mitsel bir hali vardı. Evet, ne kadar gizemli isen oynadığın rollerdeki inandırıcılık da bir o kadar etkili olurdu. Şimdi herkes her boyutuyla, her maskesiyle, her haliyle ortada. "Bu durum, gelecekte bambaşka sonuçlar yaratacak mı?" Bunu da zaman içerisinde daha çok göreceğiz. Ben yarattığını düşünüyorum.

Onur Tuna: İşe başladığımda sosyal medya yoktu. Benim de Belçim gibi sosyal medyayla fazla ilişkim yok. Günümüzde oyunculuğa etkisi ne olduğuna bakacak olursak; an itibariyle çok fazla ama iyi oyuncu olmaya etkisi nedir? Hiç.... Şimdi burada bir yine ayrım olduğunu düşünüyorum. Bu mecraları çok iyi kullanmak, tabii ki kapital içerisinde bir popülarizm yarattıktan sonra maddiyata dönüşebilir. Yapımcılar, buradaki ürünü giderek artan bir grafiğe sokmak isteyebilirler ama dediğim gibi çok uğraşırsanız sosyal medyayı çok iyi kullanabilirsiniz. Mesela çok iyi video katlayabilirsiniz. Yani bir şeyi sürekli tekrar etmek o konuda gelişmek anlamına geliyor ya ama bunun içinde saçmalamak da var.

"ONUN BENDE YARATTIĞI HEYECAN ÇOK YÜKSEK ♦ Şu sıralar hayatınızdaki en güzel gelişme nedir?

Belçim Bilgin: Oğlum... Oğlumun büyümesi. Geçtiğimiz yaz, bu anlamda enteresan bir yaz oldu. Oğlum, aralıkta 16 yaşında olacak ama bunu hiç sevmiyor. Ona kalsa 17... Geçtiğimiz yaz bir anda büyüdüğü bir dönem olduğunu söyleyebileceğim bir yaz yaşadık. Arkadaşlarıyla paylaşımları, birlikte geçirdikleri zamanlar, insan ilişkilerine verdiği değer başka bir boyuta geldi. Buna şahitlik etmek, benim için gerçekten olağanüstü bir mutluluk kaynağı. Meslek hayatımda da güzel zamanlar yaşıyorum. 'Bağlantı Hatası'nın izleyicilerde nasıl izler bırakacağına dair büyük heyecan içindeyim. Ayrıca SHOW TV'de yayınlanacak olan 'Bereketli Topraklar'da daha önce hiç oynamadığım türde bir kadın karakterini canlandırmanın heyecanının yaşıyorum. Biraz 'Lady Macbeth' gibi.. Onun bende yarattığı heyecan, çok yüksek bir enerji açıkçası. Onun nasıl karşılanacağını merakla bekliyorum.

Onur Tuna: Ben şu anda 'En'leri koyamadım. Ben de 'En' yok. Tabii ki mutlu olduğum anlar var. Eğlendiğimiz, doğru ürün çıkardığımıza inandığımızda içimize gelen bir his var. Ben bu hislerin hepsini aynı noktaya koyabilirim. Yani 'En' arıyorsak hepsi benim içim 'En'di.

"KUTSALLIK GÖRECELİ BİR KAVRAM"

♦ Mesleğiniz adına son günlerde; "Oyunculuk kutsal bir meslek midir, değil midir?" başlığı altında kıyasıya bir tartışma yaşanıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Belçim Bilgin: Yani tam da az önce 'En'ler deyince yüksek yüksek anlamlar yüklemeye teşne bir mesleğimiz var galiba ama bir şeyi kutsamak insanın bireysel bağıyla ilişkili olabilir. Birçok meslektaşım için mesleği öyledir ama ben genel anlamda oyunculuğun kutsal bir tanımı olduğunu düşünmüyorum. Belki doktorlar, güvenlik görevlileri ve idealist öğretmenler için bu tanım yapılabilir. Aslında işini hakkıyla yapan bütün meslek grupları için kutsallık tanımı yapılabilir. Kolektif bir iş yaptığımız için de oyuncu tek başına var olamaz. Oyuncular, bir kolektifin bir parçasıdır. Orada senarist, yönetmen ve daha birçok etmen var. Günün sonunda hikâye anlatıyoruz. Acaba kutsal olur mu? Emin değilim.

Onur Tuna: Bu konunun bir kavram karmaşası olduğunu düşünüyorum. Kutsallık bence çok göreceli bir kavram. Yani insanların neyi kutsallaştırdığı çok değişkendir. Oyunculuğu hiç kutsal görmeyen bir güruh bulabilirim. Bu çok normal. Öğretmenliği de kutsal bulmayan bir güruh bulabilirim. Ki okul basıp öğretmen döven insanları görüyoruz. Doktorluğu da kutsal bulmayan bir güruh bulabilirim. Doktorlara kafa atan adamları da görüyoruz. Dolayısıyla kutsallık göreceli bir kavram. O yüzden bu mikrofon kime giderse gitsin hepsinden farklı bir cevap çıkabilir ama şunu düşünüyorum; babam öğretmen, matematik öğretmeni... Ben babamın matematik öğretmenliğinden kazandığı ücretle büyümüş bir çocuğum. Dolayısıyla öğretmenlik benim için kutsal bir meslek. Ekmeğimi oyunculuk yaparak yiyorum. Her gün "8'de gel" deseler gidiyorum. Set içerisindeki bütün ilişkilerimi, iplerimi doğru kontrol etmeye çalışıyorum ve bunun karşılığında 4 kedim, 2 köpeğim var. Onların mamasını almak zorundayım. Anlatabiliyor muyum? Şimdi ben bunu da oyunculuktan kazanıyorum. Dolayısıyla oyunculuk benim için kutsal ama biri karşıma geçip; "Oyunculuk kutsal değildir" dediğinde ona saygı duyuyorum. Sonuç olarak göreceli bir kavram konusunda herkesin farklı fikri olabilir. Her birine saygı duyulmalı.

Durumu takip etmeye devam edin, Ankara24.com her zaman en yeni haberleri sunuyor.
seeGörüntülenme:89
embedKaynak:https://www.haberturk.com
archiveBu haber kaynaktan arşivlenmiştir 01 Kasım 2025 09:45 kaynağından arşivlendi
0 Yorum
Giriş yapın, yorum yapmak için...
Yayına ilk cevap veren siz olun...
topEn çok okunanlar
Şu anda en çok tartışılan olaylar

Fenomen Neslihan Güngen hakkında MASAK raporu hazırlandı: Dikkat çeken 60 milyon 316 bin 336 TL detayı!

30 Ekim 2025 13:48see106

Meğer sorun Erbaş ta değilmiş: Diyanet yine özgürlükleri hedef aldı

30 Ekim 2025 18:41see106

İran: ABD nin nükleer testleri ciddi tehdit Dış Haberler

31 Ekim 2025 00:24see106

Görüntüler pes dedirtmişti! Bakan Yerlikaya net sözlerle uyardı... Bundan sonra yapanın gözünün yaşına bakılmayacak

30 Ekim 2025 16:12see106

7 yıl NBA de oynamıştı! Milli basketbolcunun yeni durağı açıklandı

31 Ekim 2025 12:36see105

Doğu da sıcaklıklar sıfırın altında; Palandöken de kar sürprizi (2) Iğdır Haberleri

30 Ekim 2025 13:43see105

Ütü yaparken zaman kazandıran Philips buharlı düzleştirici indirimde!

30 Ekim 2025 14:48see105

Türk Kızılay Genel Başkanı Yılmaz: Gazze ye ateşkesten sonra günlük 400 civarında TIR girmeye başladı

30 Ekim 2025 14:23see104

Bakan Işıkhan: 2,5 milyondan fazla çalışanımız MYK Belgesi sahibi oldu

30 Ekim 2025 17:51see104

Beşiktaş Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Fora: Bahis soruşturmasına müdahil olduk

31 Ekim 2025 20:10see104

Gebze deki faciada yan binadaki komşu konuştu: 4,5 ay önce CİMER e şikayet oluşturduk

30 Ekim 2025 17:27see104

Sultanbeyli’de bir kişinin öldüğü kazada otomobil sürücüsüne tahliye

30 Ekim 2025 14:18see104

Adana da skandal görüntüler! Polis her yerde onu arıyor

30 Ekim 2025 13:31see103

Bir dönemin efsanesiydi: Telefon devi Türkiye ye geri dönüyor Sözcü Gazetesi

31 Ekim 2025 08:52see103

Ev robotu NEO nun bulaşık makinesiyle imtihanı: 20 bin dolarlık devrim alay konusu oldu VİDEO İZLE

31 Ekim 2025 14:38see103

Gebze deki dehşet anlarını komşu anlattı!

30 Ekim 2025 17:57see103

Kritik Euro Bölgesi verileri açıklandı

30 Ekim 2025 14:22see102

Batık aile şirketini AKP de kurtaramadı! Sözcü Gazetesi

31 Ekim 2025 09:04see102

Cenk Tosun a sürpriz talip! Aboubakar la takım arkadaşı olacak

30 Ekim 2025 18:30see102

SON DAKİKA… Tuğyan Ülkem Gülter annesi Güllü için kiralık katil tuttu mu? Canlı yayında her şeyi anlattı!

30 Ekim 2025 15:50see102
newsSon haberler
Günün en taze ve güncel olayları