‘Araf’ın yönetmeni Günaydın: “Uğurladık zamanları, başka bir zamanda iyileşeceğiz” sloganıyla mücadele eden kadınların hikayesini anlatmaya çalıştık!
T24 sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, Ankara24.com duyuru yapıyor.
Mahsun Kılıç
Antakyalı kadınların 6 Şubat depremlerinden sonra verdikleri hayat mücadelesini kuaförler üzerinden anlatan ve 32. Altın Koza Film Festivali’nde ilk gösterimini yapan Araf belgeselinin yönetmeni Burcu Özkaya Günaydın, “Eskiyi uğurladık ama yeni yeni zamanlar var. Bu motivasyonu önemli bulduk, iyileşmek ve hayata yeniden devam edebilmek için. Bir kentin ayağa kalkabilmesi için ‘Eskiyi uğurladık ama yeni zamanlar var’ dedik ve biz bunu çok vurgulamak istedik. Kent hala normal değil ve mücadele eden kadınların hikâyesini göstermek istedik” diye konuştu.
6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından Hatay, Adıyaman, Kahraman, Gaziantep başta olmaz üzere 11 il etkilendi. Resmi kaynaklara göre yaklaşık 53 bin insan hayatını kaybetti.
Burcu Özkaya Günaydın’ın yönetmenliğini yaptığı Araf belgeseli, depremden en fazla etkilenen ilçelerden Antakya’daki kadınların nasıl hayata tutunduklarını “kuaförler” üzerinden anlatıyor. İlk gösterimini 32. Altın Koza Film Festivali’nde yapan belgesel, 65 başvuru arasından finale kalan 10 belgeselden biri oldu. Belgesel dalında birinciliği kazanan Sibel Karakurt’un yönetmenliğini yaptığı, depremde uzuvlarını kaybeden çocukların hayata dönme mücadelesini konu alan “Eskisi Gibi” filmi oldu.
Yarışma ile ilgili yönetmen Günaydın, “Festivalde birincilik ödülü belgesel dalında Antakya’ya gitti. Ödül deprem bölgesine gitti, severek izlediğimiz bir hikayeydi, o yüzden hiç üzülmedik. Altın Koza çok güzeldi ve bizler için besleyici oldu” diye konuştu. Günaydın, Araf belgeselini Ankara Film Festivali ve Almanya’da düzenlenen Münih Uluslararası Belgesel Film Festivali’ne de (DOK.fest München) başvuracaklarını söyledi.
“Kadınlar o kargaşanın içerisinde aynaya bakınca kendilerini iyi hissetmek istiyordu”
Yıllarca İstanbul’da gazetecilik yapan Günaydın, 2018 yılında evlenerek Antakya’ya yerleşti. Depreme kendi evinde yakalandı, depremdeze gazeteci olarak haberler yazmaya, videolar ve fotoğralar çekmeye devam etti. Gazetecilik faaliyetlerini depremden sonra ‘Afet haberciliği’ üzerine yoğunlaştırdı. Antakya için “İkinci evim” diyen Günaydın, kuaförler üzerinden Araf belgeseliyle kadınların nasıl yaşama tutunduklarını anlatıyor.
Acılara ve yıkıntılara rağmen kadınların hayatta kalma motivasyonuni anlatmaya çalıştıklarını kaydeden Günaydın, sözlerine şu şekilde devam etti:
“Depremle ilgili hem acı ve yıkımla ilgili belgeseller yapıldı, hikâyeler anlatıldı. Anlatılmasın demiyorum. Bu kadar yıkıma ve acıya rağmen hayat devam ediyor. Binlerce insan burada yaşamaya devam etti, bende onlardan birisiyim. Bu yaşama motivasyonu çok kıymetliydi. Biraz içeriden bir hikâye anlatmaya çalıştım. Kuaförler üzerinden belgesel fikri çekmek buradan geldi. Video haberler yapıyordum, fotoğraflar çekiyordum ama daha kalıcı bir şey olsun istedim. Salt yıkımı ve acıyı çekmek istemedim. Antakya deprem öncesinde de beni etkilerdi. İstanbul’dan Antakya’ya geldiğimde en çok sevdiğim şeyde kuaföre gitmekti. Kuaföre gittiğinizde kahveniz gelir, saçınız yapılır ve başka bir şey olur orada, sohbetler döner. Düğüne ve çalışmaya giden kadınlar gelir, evde çalışan kadınlardan günlük olarak gelenler vardı. Gelip fön çektirip, bir şeyler içip gidiyorlardı. Kuaförler terapi alanı gibiydi. Depremin 1. ayında herkes kuaför sormaya başladı, kadınların öz bakıma ihtiyacı vardı. Kadınlar o kargaşanın içerisinde aynaya bakınca kendilerini iyi hissetmek istiyordu.”
“Yıkılmış, muşamba ile örtülmüş bir kuaförden, yarı çatlak bir ayna çıkarılmıştı”Depremden sonra evleri yıkılan, çadırda kalan ve zor şartlar altında yaşayan kadınların eski yaşantılarına dair anılarını hatırlamak istediğini keydeden Günaydın, bu yüzden de kuaförlerin bir araya gelinen ve kadınların içini döktüğü bir mekan olarak görüldüğünü anlattı. Günaydın, izlenimlerini şu şekilde anlattı:
“Ben Antakya’ya 3 hafta sonra döndüğümde ilk soruduğum şey kuafördü. Açılan kuaför var mı diye soruyordum. Gazeteci Mehveş Evin beni ziyarete gelmişti, bana bir şey lazım mı diye sorunca: Bir kuaför açılmış ama uzak bir yer, beni oraya götürebilir misin diye sordum. Kuaför Samandağ’ın bir köyünde ama normal bir kuaför değildi. Yıkılmış, muşamba ile örtülmüş bir kuaförden, yarı çatlak bir ayna çıkarılmıştı. Oraya kadınlar geliyor. Saçını kestirmeye ve yıkatmaya gelen kadınlar vardı. Orada yaşadıklarını anlatıyorlar. Mesela sevdiği bir şey olmuştur onu anlatıyor. Saçı yapılırken ağlayan kadınlar vardı. Ben çok etkilenmiştim. Sonra o çadır kuaförler çoğaldı. Kadınlar çadırda kalıyor, bir sürü sorun yaşıyor ama o sorunlara, yaşadıkları kayıplara rağmen çadırda yaşayan kadınlar kuaförlere gidiyordu. Sonra konteynerler gelemeye başlayınca kuaförler çoğalmaya başladı.”
“İyileşme hikayesi anlatılacaksa, kadınlar üzerinden anlatalım dedik”Kuaförlerde kadınların “Yeniden yaşama dönme istediğini” gördüğünü ve bu durumun kendisini etkilediğini belirten Günaydın, kadınların yaşama dönme isteğini görünce belgesel çekme düşüncesinin oluştuğunu anlattı. Günaydın, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Eskiden ne yapıyorsanız ona devam edebilmek, bir an için olsa da iyi gelen bir şey yapabilme motivasyonuydu. Bu durum beni de etkiledi. Ne çekmek istediğimi düşündüm ve dedim ki sadece burada bir yıkım yok, yeniden hayata devam etme istediği var. Antakya ve diğer deprem bölgelerinde her şeyin kadınlar üzerinden döndüğünü düşündüm. Ayağa kalkacaksak bu motivasyonla ayağa kalkacağız diye düşündüm. Bu motivasyonda devam ediyor. O yüzden de kuaförleri çekmeyi istiyorum dedim. Açıkcası buradan başlamak istedim. İşin içerisine girince de çok da doğru bir yerden gittiğimizi gördük. Gerçekten o kuaför alanları, kaş-bıyık almaya gelen, saçlarını yıkamaya gelen kadınlar oluyordu çünkü saçlarını yıkayacak yerler yoktu. Birçok kadın saçlarını kökten kesti. Belgeselde gördüğünüz üzere bir konteyner içerisinde olan kuaför sahnesinde de saçları bitlenmiş ve çadırın önüne dizilen kadınların saçlarnın nasıl kesildiği anlatılıyordu. Bir kadın için saç önemlidir. Her şeyinizi kaybetmişsiniz, kentiniz yıkılmış, yakınlarınızı kaybetmişsiniz, anılarınız gitmiş ama devam etmeniz lazım. Kadınların saçlarının kesilmesi büyük bir travma oluyordu. Bizlerde çekimlere başlayınca bunları gördük. İyileşme hikayesi anlatılacaksa, kadınlar üzerinden anlatalım dedik ve Araf belgeseli böyle ortaya çıktı.”
Araf belgeselinin sloganını “Uğurladık zamanları, başka bir zamanda iyileşeceğiz” diye belirlediklerini ifade eden Günaydın, bu sloganında hayatta kalmaya çalışan Antakyalı kadınlardan esinlenilerek ortaya çıktığını kaydetti. Günaydın, sözlerine şu şekilde devam ediyor:
“Uğurladık zamanları, başka bir zamanda iyileceğiz”. Afişimizede bunu yazdık. Eskiyi uğurladık ama yeni yeni zamanlar var. Bu motivasyonu önemli bulduk, iyileşmek ve hayata yeniden devam edebilmek için. Bu deyişin bir kentin ayağa kalkabilmesi için önemli olduğunu gördük. Biz bunu çok vurgulamak istedik. Kent hala normal değil ve bunu da göstertmek istedik. Biz bu belgeseli, kadınlara anlatırken insanlar çekim yapmak istemediler. Belgeselde kuaförler var, eğlence mekanı var diye. Halen 200 bin insan konteyner kentte yaşıyor. Halen normale dönmeyen bir kent var. Halen burada cenazesi bulunamayan insanlar var. Deprem şehirleri olan Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay için halen yas kentleri diyoruz. Hakikaten halen yas devam ediyor. 3. yıla giriyoruz halen normal bir hayat yok. Burada depremin ilk zamanlarından daha zorlu bir hayat var. Elektrik kesintileri yaşıyoruz sürekli, su kesintileri var. Bir yerden bir yere giderken vasıta bulamadığım için otostop çekiyorum.”
“Belgeselde bu kadar yıkıma rağmen hem iyileşme hem de yeniden hayata devam eden kadınların hikayesini anlatmaya çalıştık”Belgesel çekimleri için kuaförlerde ve eğlence mekanlarında çekim yapacaklarını söyledikleri zaman kadınlardan tepki altıklarını ifade eden Günaydın, kadınların deprem bölgesini yanlış aktarılmasından endişe duyduklarını belirterek sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Kadınlar, ‘Vur patlasın çal oynasın, burada insanlar eğleniyorlar diyecekler’ kaygısından dolayı konuşmak ve çekim yapmak istemediler. Biz önce insanları ikna etmeye çalıştık. Biz düşündüğünüz şeyleri anlatmayacağız diye kadınlarla konuştuk. Bize güvenin burada yaşıyoruz, buradaki insaların ne hissetiğini, ne yaşadığını benden daha fazla kimse anlamayz dedim kadınlara. Çünkü birebir yaşıyorum ‘Lütfen bana güvenin, burada arada kalma hikayesini anlatacağız. Her şeye rağmen hayata devam edebilme umudunuzu ve hayata devam ederken arada kalma hikayenizi anlatacağız’ diye anlattım. Belgeselde dikkat ederseniz kuafaörde tırnak yaptıranlarda, orada bulunan kadınlarında ortak duysusu şuydu. ‘Evet tırnak yapıyoruz, bakım yaptırıyoruz, saçımızı yaptırıyoruz; eğlence mekanına gidiyoruz ama döndüğümüzde suçluluk duygusu yaşıyoruz’ şeklinde oluyor. Bir yerden devam etmeniz gerekiyor. Eski yaşantınıza, eskiye dair sevdiğiniz şeyleri yaşatın ki hayata devam edebilesiniz ama diğer taraftan deprem bölgesi burasi, bunu yapmalı mıyız? Bu kadar insan öldü, bu kadar sevdiğimiz, yakınlarımız ve arkadaşlarımız öldü. Bunu yapmak doğru mu? Kadınlar hep bu ikilemdeydi o yüzden belgeselin ismini Araf koyduk, arada kalma hali. Bu belgeselde bu kadar yıkıma rağmen hem iyileşme hem yeniden hayata devam eden kadınların hikayesini anlatmaya çalıştık.”
Araf belgeseli Altın Koza Film Festivali’nde ilk 10’a girdiAraf belgesilinin ilk gösterimi 22-28 Eylül tarihleri arasında yapılan 32. Altın Koza Film Festivalinde gerçekleşti. Belgesel çekiminde ve festivallere katılma konusunda deneyimlerinin olmadığını, bu yüzden de deneyimli olan arkadaşlarına danıştıklarını anlatan Günaydın, Documentarist İstanbul Belgesel Günleri’nin çalışmalarını kabul etmediğini, sonrasında ise 32. Altın Koza Film Festivali’ne başvurduklarını anlattı.
Araf belgeseli, 32. Altın Koza Film Festivali belgesel dalında 65 film arasında ilk 10’a girmeyi başardı. Belgeselin Altın Koza Film Festivalinde gösterim hakkı elde ettiğini duyunca büyük mutluluk yaşadıklarını anlatan Günaydın, sözlerini şu şekilde devam etti.
“Altın Koza’da gösterim hakkı almak bile bizi mutlu etti çünkü büyük bir festivaldi. Oraya gitmek ve o ortamı solumak bize iyi gelecekti. Biz kabul edildiğimizi duyunca çok mutlu olduk. Altın Koza Film Festivali’ne gittik. ilk defa böyle bir festivale katıldık ve çok heyecanlıydık. Festival çok güzel geçti, bir sürü film izliyorsunuz ve bir sürü film yapan insanla tanışıyorsunuz. Araf belgeseli dikkat çekti. Ödül alamadık ama bizler için oraya kadar gitmek önemliydi. Araf, festivalin en çok tartışılan, konuşulan, soru sorulan ve merak edilen yapımlarından biri oldu. Üniversite öğrencilerinden bizimle röportaj yapan genç bir ekip vardı. Ödül gecesi bizi bulup biz ‘Arafçıyız’, gönlümüzdeki birinci sizsiniz dediler. Böylesi anekdotlar bizi mutlu ediyor. Birincilik ödülü belgeselde yine Antakya’ya gitti. Ödül farklı bir hikayeye gitti, deprem bölgesine gitti. Severek izlediğimiz bir hikayeydi, o yüzden de ödülü alamadığımız için hiç üzülmedik. Festival çok iyi ve besleyici oldu. Büyük ekranda filminizi görmek, başkalarının belgeselinizi izlemesi bizi çok heyecanlandırdı. Biz ağlamaklı bir ekiptik, belgeseli ekranda görünce gözlerimizden yaşlar akıyordu. Söyleşi yaptık, anlatırken duygulandık. Hepimiz anlatırken duygulandık. Yüsra deprem bölgesinde çok uzun süre kaldı, ben depremi yaşadım. Akademik danışmanlığızı ve çevirilerimizi yapan Tülay hocamız da bizimleydi, onunla 4 kişi olduk. Ankara Film Festivaline başvuru yaptık. Gösterim onayı gelirse Ankra’da olacağız. Almanya menşeli bir festival var. Münih Uluslararası Belgesel Film Festivali (DOK.fest München) Araf’ın tamamını izlemek istiyoruz dediler. Oraya da başvuracağız. Uluslararası yolculuğumuzua Almanya’dan başlatmış olacağız.”
Günaydın, Araf belgeselinin çekimleri sırasında kaynak bulma noktasında sıkıntılar yaşadıklarını belirtti. Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nin ekipman desteği dışında kendi imkanlarıyla belgeseli tamamladıklarını anlatan Günaydın, belgesel çekimlerini kolektif bir emekle yaptıklarını kaydetti. Günaydın, gazeteci arkadaşları Yüsra Batıhan ve Efekan Akyüz’ün desteğiyle belgeseli çektiğini ifade etti.
Bu konudaki diğer haberler:
Görüntülenme:51
Bu haber kaynaktan arşivlenmiştir 15 Ekim 2025 20:41 kaynağından arşivlendi



Giriş yap
Haberler
Türkiye'de Hava durumu
Türkiye'de Manyetik fırtınalar
Türkiye'de Namaz vakti
Türkiye'de Değerli metaller
Türkiye'de Döviz çevirici
Türkiye'de Kredi hesaplayıcı
Türkiye'de Kripto para
Türkiye'de Burçlar
Türkiye'de Soru - Cevap
İnternet hızını test et
Türkiye Radyosu
Türkiye televizyonu
Hakkımızda








En çok okunanlar



















